İÇİNDEKİLER
B. Ongunu,
Damgası, Protokol Yeri
D. İslami
Dönemde Faaliyetleri - Kurdukları Devletler, Beylikler, Hanedanlar
b. Trablusgarp Karamanlı Hanedanı
6. Kuzey Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi
7. Sevindik Han ve Avşar Beyliği
a. Kara-Koyunlu ve Ak-Koyunlu Devleti’nde Afşarlar
b. Safevi Devleti’nde Afşarlar
9. Nadir Şah ve İran’da Afşar İmparatorluğu
OSMANLILAR
ZAMANINDA AVŞAR TÜRKMENLERİ
A. Osmanlı
Devleti’nin Kurulması ve Gelişmesi
B. Osmanlı
Hakimiyetinde Avşarların Tabi Oldukları Türkmen Toplulukları
1. İskan Siyasetinin Sebepleri
3. Avşarların İskan Edildiği Sahalar
D. Son Dönem
Avşarların İskanı (1865 İskanı)
KÜRTLEŞEN AVŞAR
OBALARI VE AVŞARLARDA ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK
A. Türkmenlerin
Kürtleşmesi Olayı ve Avşar Türkmenleri
1. Kürtlerle İlgili Genel Bilgiler
2. Kürt Olarak Tanınan Afşarlar
B. Alevilikle
İlgili Genel Bilgiler
Bir ulusu ulus
yapan unsurlar dili, kültürü, vatanı ve en önemlisi tarihidir. Bugüne kadar
yapılan tarih araştırmalarına saygı duymakla birlikte bu çalışmaların yeterli
olmadığı ortadadır. Büyük Önderin, Kurtuluş Şavaşı’ndan hemen sonra inşasına
başladığı Cumhuriyetin ve onu kuran Türk Ulusunun tarihinin araştırılması için
başlattığı seferberlik unutulamaz. Bu amaç için Türk Tarih Kurumunu kurmuş,
Türk Tarih Kongrelerine ise bizzat katılmıştır. Atatürk büyük ulusların
güçlerini tarihlerinden aldıklarıın bilincinde olan bir liderdi. Atatürk ile
birlikte Türk Tarihinin Osmanlı ve İslam tarihinin çok ötelerine taşınması
gayreti de ulusumuzun ve yeni Cumhuriyetin derin tarihi köklerinin olduğunu
dünyada kabul ettirme amacına yöneliktir.
Günümüzde
ise gerek batılı çevrelerde gerekse bu çevrelerden fonlanan dahili odaklarda
Türk Ulusunun yapay olarak, Kemalizmin zorlamasıyla yaratıldığı vb.. iddiaları
seslendirilmektedir. Bu tür çevrelerin ve amaçlarının iyi bilinmesinin yanında
bu iddalara bilimsel, somut cevaplar vermekte yine bizlere düşmektedir.
İşte
ufalayarak, küçülterek yok edilme gayretine girilen Türk Ulusunun önemli
parçalarından Türkmenlerin (Oğuzların) ve bir o kadar önemli boyu olan
Avşarların tarihinin gün ışığına çıkarılmasının Türk tarihçiliğine katkısı
olacağı kanısındayım.
Kitabın
içeriği ve başlıkları dikkate alındığında, günümüz Türkiye’sinde bir çok bilinmeyeni
aydınlattığı görülecektir. Kitabımız kanımca okura sunulduktan sonra gelen
bilgilerle zenginleşecek, özellikle Avşarların Anadolu’da veya Anadolu dışında
bulundukları alanlar ve kültürel özellikleri açısından yeniden ele alınmayı
zorunlu kılacaktır.
Dadaloğlu
Derneği’nin amaçları doğrultusunda, ulusal ve boy tarihine katkı amacıyla
yayınlanan kitabımızın ortaya çıkarılışında yazarımızın özverili çalışması, bu
çalışmasının derneğimiz adına yayınlanması konusundaki açık yürekliliği övgüye
değerdir.
Türkmenler
ve Avşarlar konusunda özgün çalışmaların sınırlılığı ve kitabevlerinde
bulunmaması dikkate alındığında bu kitabın, konunun meraklısı çevreler
tarafından çok iyi değerlendirileceğine inanıyoruz.
Başta
yazarımız olmak üzere kitabı okuyucu ile buluşturan basımevi çalışanlarına ve
tüm emeği geçenlere derneğimiz adına teşekkürlerimizi sunmayı borç biliyorum.
Daha
nice çalışmalarda birlikte olmak dileğiyle...
Av. H.İbrahim YILDIRIM
Dadaloğlu Derneği Başkanı
Bu araştırma, en önemli Oğuz boylarından biri olan Avşar Türkmenleri’ni incelemektedir. Avşarlar, XI.yy’dan itibaren İslami dönem Türk tarihinde kesintisiz olarak önemli roller oynayan ve bu sayede adını günümüze kadar yaşatabilen tek boydur. Onlar İslam öncesi Türk-Oğuz tarihinde de güçlü ve etkin bir boy olarak kendini göstermektedir. Nitekim eski Oğuz rivayetlerinde hükümdar çıkaran 5 boydan biri olarak adı geçer. Anadolu’nun fetih ve iskanında birinci derecede rol oynayan ve Selçuklu Devri’nde faaliyetleri ile akis yapmış 3-4 boydan birisi olan Avşarlar, sadece siyasi sahada değil aynı zamanda kültürel yönden de önemli izler bırakmış bir Türk boyudur.
Ancak, Türk tarihinde önemli bir mevkide olduğuna inandığımız Avşar Türkmenleri hakkındaki bilgilerin yeterli ve tatmin edici olmadığını ve bu bilgilerin dağınık olduğunu müşahede ettik. Avşarlar’a dair bir çok konuda da ilim adamlarımızca zıt görüşler ortaya atıldığını gördük. Bu sebeple Avşar boyunu konu alan müstakil bir eser vücuda getirilememiştir. Üstelik Avşarlar, kendi boy tarihlerini bilmedikleri gibi dar ve kısır bir döneme (Dadaloğlu’nun da yaşadığı al-vur devri) takılıp kalmışlardı. Bu durum çocukluğumdan beri beni rahatsız etmiştir. Bu yüzden kendi aşiretim olan Avşar Türkmenleri hakkında bilgiler derlemeye başladım. Amacım aşiretimin elinde dönüp müracaat edebileceği derli toplu bir boy tarihi oluşturmaktı. Bu eser bu çabaların ürünüdür.
Biz bu araştırmamızda genel
olarak Avşar Türkmenlerinin tarihini sunmaya çalıştık. Bunun yanında Avşarlarda
görülen bazı özel ve önemli konuları da (Alevilik, Kürtleşme Olayı, Türkiye
dışındaki Avşarlar gibi) buraya aldık. Diğer taraftan asıl mesleğimiz olmadığı
ve derin bilgi ve araştırma gerektirdiği için folklor ve etnoğrafik konuları
kitabın dışında tuttuk.
Avşarların sadece Kayseri ve yöresinde
olmadıklarını, hemen her ilimizde Avşarlara rastlandığını biliyorduk. Bu amaçla
saha araştırması yapmamız gerekmekteydi. Bunun için Kayseri başta olmak üzere
Çanakkale’den Urfa’ya değin bir çok ili, ilçeyi, kasaba ve köyü gezdik.
Yüzlerce kişiyle görüştük. Bizim için çok faydalı olan bu görüşmelerde
enteresan sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bu gezimizde bazı illere ağırlık verdik.
Bunun sebebi bu gibi illerin barındırdığı Avşar nüfusunun miktarıyla ilgilidir.
Ancak şunu belirtmeliyiz. Avşarların bulunduğu bir çok ile de gidemedik. Takdir
edersiniz ki zaman ve maddiyat sorunları bizi bu açıdan sınırlamıştır.
Açık yüreklilikle söyleyelim ki bizim bu çalışmamız
iddialı bir çalışma değildir. Kaynaklara yeterli derecede ulaşamamamız
bilgilerin dağınık ve görüşlerin oldukça farklı olmasının bu çalışmayı eksik
bıraktığı kanaatindeyiz. Gerek oba adlarının
gerekse yer adlarının farklı okunmuş olmaları bizi hayli zorladı. Buna
rağmen Avşar Türkmenleri’ne dair düzenli, derli - toplu bir çalışma yaptığımız
inancındayız. Böyle bir çalışma yapmakla bundan sonra yapılacak daha kaliteli
ve kapsamlı çalışmalara bir yol açtığımıza ve onlara belirli konularda temel
teşkil edeceğimize inanıyorum.
Araştırma altı bölümden
oluşmaktadır. I. Bölümde; Avşarlar’ın
mensup olduğu Oğuz Türkleri hakkında tanıtıcı bilgi verilmiştir. II. Bölümde; Avşar boyuna ait özel
bilgiler, gerek İslam öncesi gerekse İslami devirdeki faaliyetleri ve
kurdukları kimi devlet ve beylikler, kısacası Avşarlar’ın siyasi tarihleri
anlatılmaktadır. III. Bölümde; Osmanlı
egemenliğine giren Avşarların Osmanlının uyguladığı iskan politikası sonucu
durumları ele alınmaktadır. Bu bölümde Kayseri ve civarına yerleşen Avşarlar
detaylı incelenmiştir. IV. Bölümde;
Avşar Türkmenlerine ait oymak ve oba tasnifi yapılmıştır ki bu Avşarlara dair
yapılan ilk tasnif çalışmasıdır. V.
Bölümde; Türkiye’de yaşanan önemli bir sorun olan Kürt meselesine kısaca
temas edilerek, Kürtleşen Avşar oymak ve obalarına ilişkin bilgiler
aktarılmıştır. Türk Devletinin bütünlüğü açısından gerekli gördüğümüz bu konuda
Kürt adı altında bizden koparılmaya çalışılan vatandaşlarımızın önemli bir
bölümünün Türk kökenli oldukları ve bunların bir kısmının da Avşar Türkmeni
oldukları gösterilmiştir. Diğer bir başlık ise Alevilik konusudur. Bir Türk
Kültür değeri olan Alevilik hakkında kısa bilgiler verilmiş ve Alevi inançlı
Avşarlara değinilmiştir. VI. ve son
bölümde ise Türkiye’den başka çevre bazı ülkelerde bulunan Avşarlarla
ilgili bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Kitabın sonuna ise bazı belgeler
eklenmiştir. Uzun bir uğraş sonucu hazırladığımız Avşar köy listesini ise bazı
eksiklikleri tamamlanamadığından kitaba almayı uygun bulmadık. Bu listeyi şu an
hazırlık aşamasında olan internetteki web sayfamızda yayınlayacağız.
Burada bir meseleye daha
değinmek istiyorum. Avşar Türkmenleriyle ilgili yapılan çalışmalardan bazı
çevreler rahatsız olmaktadır. Ülkemizin mikro milliyetçilikle uğraştığını göz
önüne alırsak bu rahatsızlığı bir nebze anlayabiliriz. Ancak, Kürtleşme olayı
ile Alevilik konusundaki görüşlerimiz dikkatle okunacak olursa bizim amacımızın
aynı zamanda milli birliği sağlamak olduğu görülecektir. Bir Avşar büyüğü olan
sayın Prof. Dr. Mustafa Kafalı hocamız, Kayseri’de düzenlenen III. Türk Boyları
ve Dadaloğlu Sempozyumunda verdiği tebliğde “Avşarlığımız, Türklüğümüze bir
hüccettir. Yani sağlam Türk oluşumuzun bir delilidir” demişti. Bunun
üzerine bir söz söylemeye gerek yok sanırım.
Bu çalışmamda bana destek veren
bütün herkese teşekkür ediyorum. Özellikle saha araştırması amacıyla yaptığım
gezilerde engin hoşgörüsü ve misafirperverliğiyle hiçbir çıkar beklemeden bana
yardımcı olan asil Türk Milletine şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca basım
aşamasında kitabı okuyarak yapıcı eleştirilerde bulunan ve bazı noktaları
görmemizi sağlayan Dadaloğlu Derneği başkanı dost insan avukat sayın Halil
İbrahim Yıldırım’a ve yer adları konusunda ciddi çalışmaları olan
araştırmacı-yazar, tarihçi sevgili arkadaşım Sefure Deveci’ye minnettarım. Son
olarak bu eserin fikir olarak ortaya çıkmasında ve olgunlaşmasında büyük katkısı
olan Fırat Ün. İletişim Fak. Öğretim Üyesi can dostum Memduh Yağmur’a sevgiler
yolluyorum.
Adnan
Menderes KAYA
Mayıs 2004, Kayseri
a.g.e. Adı
geçen eser
a.g.m. Adı
geçen makale
AÜTAD Ankara
Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi
BTTD Belgelerle
Türk Tarihi Dergisi
DİB Diyanet
İşleri Başkanlığı
DTCFD Dil
Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi
EÜSBE Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İA İslam
Ansiklopedisi
İÜEFTD İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
KAYTAM Kayseri
ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi
SAD Selçuklu
Araştırmaları Dergisi
S. Sayı
s. Sayfa
TDAD Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi
TDAV Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı
TDK Türk
Dil Kurumu
TDTD Türk
Dünyası Tarih Dergisi
TDV Türkiye
Diyanet Vakfı
TDVİA Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
TK Türk
Kültürü
TKAE Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü
TTK Türk
Tarih Kurumu
Eski
eserlerde Oğuz adının manası hakkında bilgilere rastlanılmıyor. İlhanlılar
zamanında Uygurca yazılmış olan Oğuz Kağan Destanında ilk süt anlamına gelen
ağız, oguz biçiminde yazıldığı için Oğuz’un bu anlama geldiğini düşünenler
olmuşsa da bunun bir imla hatası olduğu vurgulanmıştır.[1] Aynı destanda Oğuz Han
dünyaya geldikten sonra konuşarak “sarayda doğduğum için adım Oğuz konulsun”
demiş. Çadırda doğmakla Oğuz arasında ne gibi bir ilişki olduğu şüphelidir.
Zamanımızdaki
bilginlerin bir çoğu Oğuz’un menşeini tespite çalışmış. J. Marquart Oğuz
kelimesinin ok(ok) + uz (adam) ‘dan geldiğini ileri sürmüştür. Ancak Türkçe’de
adam anlamında (uz) kelimesi yoktur. D. Sinor ise Oğuz’u öküz ile ilgili
buluyor. Halbuki Toharca okus/ökes, Türkçe’ye öküz olarak geçmiş ve günümüze
kadar gelmiştir. L. Bazin Oğuz’un tosun manasına geldiğini söyler. Türk
lehçelerinde tosun anlamında oğuz kelimesi yoktur.[2] J. Hamilton ise kelimeyi
Oguş ’tan getiriyor. Fakat Oguş ve Oğuz kelimeleri Orhun Kitabelerinde aynı
cümlede geçmektedir. [3]
Görüldüğü
gibi Oğuz adının menşei ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürülmüşse de Gy.
Nemeth tarafından izah edilen görüş doğru olanıdır. Buna göre Oğuz Ok + z ’den
türemiş bir kelimedir. (Ok) oymak, (z)
ise çokluk ekidir. Oğuz kelimesinin Çince’ye “kabileler” diye tercüme
edilmesi de bu görüşü destekler.[4] Böylece Oğuz kelimesinin
Ok (ok ve oymak) + z ekinden türediğini kabul etmiş oluyoruz ki ; Oğuz
(oymaklar) anlamına gelmektedir.[5]
Oğuzlar,
Gök Türk Devleti’ne mensup Türk boylarından biri olup, dokuz boydan oluşuyor ve
VII ve VIII. Yy’da Tula ırmağı boylarında yaşıyorlardı. Onlar, devletin
dayandığı önemli boylar arasında idiler. Orkun Kitabelerinde yerli-yabancı,
göçebe-yerleşik bütün siyasi ve kavmi topluluklar için “budun” kelimesi
kullanılmıştır. Bu topluluklar ise kaç boydan oluşuyorsa o sayıyla
anılıyorlardı. Bu yüzden bu dönemlerde Oğuzlar, “Dokuz Oğuz budun” adıyla
tanınmışlardır. Bu dokuz boydan ikisinin adı biliniyor (Kunı ve Tonra).
Gök-Türk
devleti yıkılmış (630) ve Türkler 50 yıllık bir esaret hayatı yaşamışlardı.
Geçen bu süre zarfında bağımsızlık için bir çok ayaklanma meydana gelecektir
(en meşhuru Kür Şad İsyanı’dır. H. Nihal Atsız, bu olayı Bozkurtların Ölümü ve
Bozkurtlar Diriliyor adlı romanlarında ölümsüzleştirmiştir). En nihayetinde
Kutluk Kağan, başarıya ulaşarak devleti yeniden kurmuştur. İl-Teriş unvanlı
Kutluk Kağan, Türk devletini yeniden kurmak için uğraşırken karşısında en güçlü
budun olarak Oğuzları bulmuştu. Ötüken merkezli Tula ırmağı boylarında yaşayan
(şimdiki Moğolistan) ve Kağan unvanlı bir hükümdar taarfından idare olunan
Oğuzlar ile 5 kez savaşıldı ve sonuncu savaşta hükümdarları Baz Kağan yenilerek
itaat altına alındılar. Fakat bir çok buduna yapıldığı gibi, başlarına
kendilerinden biri geçirilmedi ve doğrudan doğruya Kağana bağlandılar. Nitekim
Orkun Kitabelerinde “Türk, Oğuz Beyleri, budun işitin” deniliyor. Hatta Bilge
Kağan “Dokuz Oğuz budunu kendi budunum idi” demek suretiyle bu bağlılığa işaret
etmiştir. Bu zaferden sonra Ötüken merkez olmak üzere Gök-Türk Kağanlığı tekrar
kurulacaktır (682).
Kapgan
Kağan zamanında bir çok budun gibi Oğuzların da devlete isyan ettikleri
görülüyor (715-16). Bir yıl içinde Oğuzlar ile 4 kez savaşıldı ise de tam bir
netice alınamadı. Kapgan Kağan’ın 716’da ölümü üzerine çıkan taht kavgalarında
bazı boylar yurtlarını terk edip uzak yerlere gittiler. Bilge Kağan iş başına
geldikten sonra Oğuzlar Çin’e sığındılar (717-18). Ancak daha sonra Oğuzlar
tekrar yurtlarına dönüp Gök-Türk Kağanlığına bağlanacaklardır. Nitekim Orkun
Kitabelerinde “Oğuz budun”dan bahsedilmektedir. Bilge Kağan’ın ölümünden sonra
(734) başlayan iç çekişmeler sonucu Gök-Türk devleti çok zayıfladı. Bunun
üzerine Uygur, Karluk ve Basmıllar’dan oluşan üçlü ittifak Gök-Türklere
saldırdı. Yapılan mücadeleler sonrası Gök-Türk Kağanlığı yıkılıp yerine Uygur
Kağanlığı kuruldu (745). Bu dönemde Oğuzlardan bazı bölüklerin diğer bazı
boylar gibi Çin’e gittikleri biliniyor.
Uygur
devletinin kurulma aşamasında Oğuzların Uygurlar safında Gök-Türklere karşı
savaştıklarını görüyoruz. Ancak devletin kurulmasından kısa bir süre sonra
Oğuzlar, isyan ederek devlete cephe alacaklardır (749). Uygur metinlerinde
bunlara Sekiz Oğuz deniliyor ki bu sadece bir boyun devlete bağlı olduğunu
diğer sekiz boyun ise karşı çıktığını gösteriyor. Uygur Kağanı Moyun Çor,
Oğuzlar üzerine seferler düzenleyerek onları itaat altına aldı. Bu tarihten
itibaren Oğuzlar, Uygur devletinin aynen Gök-Türkler de olduğu gibi en önemli
boyları arasına girdiler. Ancak bu tarihten itibaren onlardan herhangi bir
bilgi alamıyoruz. Dokuz Oğuzların sonu ne oldu bilinmiyor.
Bu Dokuz
Oğuzlardan ayrı olarak bir de Batı Göktürklerinden olan Oğuzlar vardı ki onlar
On Ok’lara mensup idiler. Seyhun kıyılarında yaşayan bu Oğuzlar başka bir Türk
eli kendisiyle mukayese edilemeyecek derecede dünya tarihinde pek mühim bir rol
oynamıştır. Onlar Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarını kurmuşlar ve Moğol
istilasından sonra kavmin varlığını,
tarihini, hatıralarını ve kültürünü korumak bakımından Türk Alemi’nin yegane
kavmi olmak vasfını taşımışlardır.
Seyhun
Oğuzları Boz-ok ve Üç-ok diye iki kola ayrılıyorlardı. Yurtları Hazar
Denizinden, Seyhun Irmağı boylarındaki Farab ve İsficap yörelerine kadar olan
yerler ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlar idi. Başlarında Yabgu unvanlı bir
hükümdarları bulunan Oğuz Yabgu Devleti
X. Yy ’ın birinci yarısında müstakil ve kudretli bir devlet idi. Yiğit
ve savaşçı olan Oğuzlar, hiç bir zaman başka bir devlete tabi olmadılar.
Oğuzların komşuları ile ilişkileri pek dostça olmamıştır. Özellikle batılarında
bulunan Peçenekler ve Hazarlarla devamlı surette mücadele etmişlerdir. Bu
mücadeleler esnasında çoğunlukla yurtlarını bırakıp kaçan Peçeneklerden az bir
grubun Oğuz birliğine katılarak onun bir boyunu oluşturduğunu biliyoruz.
Oğuzların Bulgarlarla ilişkileri ise tersine dostçaydı. Oğuzların güney
sınırlarında ise oldukça rahat ve zengin olan Müslümanlar bulunuyordu. Oğuzlar,
doğu komşuları Karluklar ile de sürekli savaşmışlardır. Hatta bu savaşlardan
birinde Oğuz Yabgusu dahi ölmüştü. Oğuzların kuzey komşuları Kıpçaklar ile
ilişkileri ise bazen savaş bazen barış şeklinde sürüyordu. X. yy ’da gelişen
iktisadi hayat ve ticari yoğunluk Oğuz yurtlarında zenginliğin artmasına ve
buna bağlı olarak şehir hayatının gelişmesine sebep olmuştur. Böylece yeni
şehirler kurulmuş ve yüksek bir kültür meydana gelmiştir. Yine bu sıralardaki
ticari münasebetler vasıtasıyla İslamiyet’te hızlı bir şekilde Oğuzlar arasında
yayılmaya başlamıştır.
Oğuz Devleti’nin ne zaman ve nasıl ortadan
kalktığı bilinmiyor. Ancak iç çekişmeler sonucu XI. yy başlarında yıkıldığı
tahmin ediliyor (1003’ten az önce). Bu iç çekişmelerden dolayı bazı Oğuz
boyları yurtlarını terk edip dağılmışlardır. Bu dağılanlardan birisi Dukak
beyin oğlu Selçuk ve aşiretidir. İç çekişmeler sırasında öldürüleceğini anlayan
Oğuz Devleti’nin Sü Başısı (ordu komutanı) Selçuk, aşiretini alarak Cend
şehrine geldi (985). Bunlar, bir müddet sonra İslam dinini kabul etmişlerdir.
Saman-Oğulları devletini diriltmek isteyen El-Muntasır, 1003’te yardım için
Oğuzların yanına gelmişti. İşte bu Oğuzlar Selçuk Beye bağlı Oğuzlar idi. Bu
Oğuzlar 1040 yılında Dandanakan Savaşıyla Gaznelileri yenip kendi devletlerini
kurdular. Selçuklu Devleti’nin kurulması üzerine Oğuz ülkesinden dalgalar
halinde Selçuklu topraklarına göçler başladı. Selçuklular, bu nüfusu iyi
kullanarak Bizans sınırına uzanan geniş bir İmparatorluk kurdular. 11. yüzyılda
İslam dini artık Oğuzların dini haline gelmişti. Türkmen adıyla da anılan
Oğuzlar, Bizans karşısında savunmasız
kalan ve manen çürümüş olan İslam Alemi’nin de yeni ve tükenmez kuvvet
kaynağı olmuşlardır.
İslamlığın
etkisiyle çoğunlukla yerleşik hayata geçen Oğuzlar, göçebe kavimdaşları
tarafından yatuk (tembel) diye aşağılanmıştır. Göçebe Oğuzların sürekli yer
değiştirerek yağma yapmalarına karşılık, şehirlerde yaşayan Oğuzlar, Moğol
istilası ile birlikte çoğunlukla yerlerinden kalkarak Horasan ve İran’ın bazı
yerlerine kaçtılar. Moğolların İran’a gelmesiyle de Anadolu’ya geldiler. Bu
göçlerin ilerde Anadolu’nun fethiyle sonuçlanacak ve Osmanlı Devletinin
kurulmasına yol açacak önemli olaylara kaynaklık ettiğini biliyoruz.
Oğuz
Yabguluğunun dağılmasıyla bir kısım Oğuz boyları ise göç ederek Karadenizin
kuzeyine gelmişlerdi (1054). Rusların Tork dedikleri bu Oğuzlar, 1055 yılında
ise batıdaki Dnyeper (Özü) nehrine ulaşmışlardı. Ancak bunlar 1060 yılında
Ruslarla yaptıkları savaşı kaybederek Aşağı Tuna’ya göç ettiler. Burada da
fazla kalmayarak 1065’te Tuna’yı geçip Balkanlar’a akınlara başladılar. Bizans
kaynaklarında bunlara Uz (yani Oğuz) denilmiştir. Bu Oğuzların sonu felaketle
sonuçlandı. Eski düşmanları Peçeneklerin saldırıları, soğuklar, salgın
hastalıklar ve açlık yüzünden bir kısmı yok oldu. Neticede bir güç olmaktan
çıktılar ve birliklerini koruyamayarak bazıları Bizans’a sığındı, bazıları ise
Rusların emrine girdi. Bizans kendisine sığınan Oğuzları özellikle Makedonya’da
iskan etti. Bu Oğuzlar, Peçeneklerle beraber Bizans ordusunda görev almışlar ve
Malazgirt Savaşına katılmışlardır. Savaş sırasında ise başbuğları Tamış
önderliğinde Selçuklu safına geçip savaşı Selçukluların kazanmasını sağladılar.
Bu onların Hıristiyan olmalarına rağmen Türklüklerini muhafaza ettiklerini
gösteriyor. Rus prenslerinin emrine girenler ise 13. yüzyıla kadar varlıklarını
sürdürdüler. Ama zamanla bunlar Hıristiyanlaşan diğer Türk boyları gibi milli
kimliklerini kaybedip maalesef yerli ırklar arasında erimişlerdir.[6]
Bilindiği
gibi Oğuz Türklerine kaynaklarda “Türkmen” adı da verilmiştir. Ancak,
Türkmenler, Oğuzlardan tamamen ayrı bir Türk Eli ’dir. Türk adının gerçek
sahibi bu boydur.[7]
Tevrat’ın Yunanca’ya çevrildiği Septuagenta (Yetmişler) nüshasında adı geçen
Togarma’lar (Torg’lar), kuzeyden kalkıp gelen bir kavim olarak anılır. İlk
İslam hadis ravilerinden Vehb b. Münebbih, Türkistan’da Zülkarneyn’in
karşılaştığı Torgumanlılardan bahseder. El-Beyruni ’de Türkmen sözünün izahında
“Oğuzlar, bu adı Türgüman biçiminde telaffuz ederler” diyor.[8] Kaşgarlı Mahmut ise 24
Oğuz boyunun Zülkarneyn ’in Türkistan seferi sırasında Türkmen adını aldıklarına
dair bir hikaye anlatır.[9] M.Ö. 6. asırda (525-522)
Mısıra gelen Akhamenli orduları arasında Harezm Birlikleri sıfatıyla
Dargmanların bulunduğu Elefanti ’de (Mısır’da) bulunan papirüs vesikalarında
okunmaktadır. Yine Batı Hunları çağında M.Ö. 5. Asırda Aral Gölü bölgesinde
ülke ve kavim adı olarak Çin kaynaklarında Tü-kü-mön adı geçmektedir.[10] Ayrıca M.S. 286-330
yılları olaylarını anlatan Romalı Agathangelos ’tan M.S. 925 yılında ölen
Katolikos VI. Ohannes ’e kadar ki bütün kronikçiler şimdiki Ermenistan ve
çevresini Torkomyan Eli ve halkını da Torkomyan ve Aşkenaz ırkı olarak anarlar.[11]
İslami
dönemde nüfusları az olduğundan Türkmenlerden sadece Mukaddesi bahsetmiş;
İsficap ile Balasagun arasında yaşadıklarını, krallarının Ordu şehrinde
oturduğunu ve korkudan Müslüman olduklarını yazmıştır. Türkmenler Müslümanlığı
kabul etmiş ilk Türk boyudur. İslamiyet Orta Asya’da yayılmaya başlayınca
Oğuzlardan da bazı bölümler X. Yy ‘n ilk yarısında Müslümanlığı kabul etmeye
başladı. Aynı yüzyıl sonunda artık çoğunluk İslam dinine girmiş idi. Oğuzlardan
Müslümanlığı kabul edenlere İslam olmamış Oğuzlardan ayırmak için Mavera
Müslümanları tarafından Türkmen deniliyordu. Türkmenler Müslümanlığı kabul eden
ilk Türk topluluğu olduğu için Türkmen adı Müslüman anlamına da kullanılıyordu.
Böylece Oğuzlardan Müslüman olanlara Türkmen denmeye başlandı. Oğuzlar ise
kendilerine Türkmen demiyorlardı ve bu adı uzun zaman benimsemediler. XIII. yy
başlarında ise artık Türkmen adı her yerde Oğuz’un yerini aldı.[12] Başlangıçta Oğuz etnik,
Türkmen ise siyasi bir anlam taşırken[13], Türkmen adı zamanla
Müslüman konar göçerleri, hem yerleşiklerden, hem gayrimüslim Türklerden ayıran
bir isim olmuştur.[14]
Türkmen
adı eski-yeni birçok bilgini meşgul etmiştir. Bu konuda iki görüş vardır :
Birincisi Türkmen adı Türk + man (Farsça manend) ekinden oluşmuş ve Türk’e
benzer demektir.[15]
İkinci görüşe göre Türkmen Türk + iman ‘dan gelir.[16] Günümüzde Jean Deny
tarafından ileri sürülen görüşe göre sondaki –men eki mübalağa eki (koca-man,
şiş-man, değir-men, az-man vs..) olup Türkmen adı Öz-Türk anlamına gelmektedir.
Oğuzlar 24
boydan oluşan büyük bir topluluktur. Onlar Boz-ok ve Üç-ok olarak iki ana
kümeye ayrılmıştır. Daha XI. Yy ’da Seyhun bölgesinde bu teşkilatın var
olduğunu görüyoruz.
Oğuz
boylarına ait iki ana liste vardır. Bunlar; Kaşgarlı ve Reşideddin
listeleridir. Diğer listeler (H. Müstevfi, Yazıcı oğlu, Neşri, Ebulgazi...)
Reşideddin’den aktarmadır. Yalnızca Ayni Kaşgarlı ’dan faydalanmıştır.
Kaşgarlı
’da Oğuzlar 24 boy olarak gösterilmiştir. O, iki boyu Halaç adıyla anıp,
Oğuzlardan saymadığı gibi adlarını da vermemiştir. Ayrıca o listesinde boyları
o zamanki şöhretlerine göre sıralamıştır. Kaşgarlı, 24 boyun Zülkarneyn’in
Türkistan seferi sırasında Türkmen adını aldıklarına dair bir hikaye anlatır.
Ona göre bu boylar bir çok obadan oluşmuştur ki, Oğuzların boylarından
hiçbirinin obası kesinlikle bilinmiyor.
Oğuz
boylarına ait tam liste XIV. yy başlarında Reşideddin tarafından verilmiştir.
Buna göre Oğuzlar 24 boydur ve Boz-Ok, Üç-Ok olarak iki ana kola ayrılmıştır.
Kaşgarlı ’da ise böyle bir ayırım söz konusu değildir. Reşideddin listesini
hazırlarken Oğuzların eski siyasi ve sosyal mevkilerine sadık kalmıştır. Buna
göre Oğuz Han 6 çocuğundan 4’er tane torun sahibi olmuştur ki Oğuz boyları bu
24 torundan gelmektedir. Boz-ok, Üç-ok ayırımı da iki ayrı kadından geldikleri
içindir.
Reşideddin’e
göre Oğuzların hakim kolu Boz-oklardır. Bu sebeple Boz-okların alameti yay,
Üç-okların alameti ise tabiliği ifade ettiğinden dolayı ok idi. Eski Türkler
sisteminde ve ordusunda ikili düzen bir kuraldı. Sağ ve Sol sıfatları ile
anılan bu düzende Sağ kol daha şerefli sayılıyordu. Böylece Boz-oklar da hakim
kol olduklarından sağ kol sayılmışlardır. Boz-okların hakim kol sayılması,
İslamiyet’ten önce siyasi üstünlüğün bu kolda olmasına bağlanıyor. Oğuz
Yabguları Kayı, Yazır, Avşar, Beğdili ve Eymür boyundan çıkmıştır ki yalnız
Eymür boyu Üç-oklardan idi. Dede Korkut destanlarında ise üstünlük
Üç-oklardadır. İslami dönemde de
Üç-oklar büyük bir varlık göstermiştir.
Kaşgarlı
listesinde olan Çaruklug boyu Reşideddin listesinde yoktur. Reşideddin
listesinde ise Kaşgarlı ’da olmayan şu isimler vardır: Yaparlı, Kızık, Karkın.
Bunlardan Kızık ve Karkın (Yıldız Han Oğulları), Kaşgarlı’nın listesine
almadığı iki boydur. Yaparlı ise adının ne manaya geldiği yazılmayan tek
boydur. Ayrıca ne Yaparlı ne de Çaruklu ’ya ait tarihi bir kayda, bir yer adına
veya teşekküle rast gelinmiştir. Böylece Reşideddin deki Yaparlı ’nın
Kaşgarlı’daki Çaruklu’nun yerini tuttuğu görülüyor. Diğer taraftan ayrı bir
Türk eli olan Peçenekler, Oğuz saldırılarına maruz kalmış ve bu sebepten batıya
göç ederek Balkanlara gitmişlerdi. Peçeneklerden bazı grupların göç etmeyerek
Oğuzlar arasında kaldığı ve onların bir boyunu teşkil ettiği anlaşılıyor.
Kaşgarlı
ve Reşideddin boylara ait damgalarını da göstermişlerdir. Bu damgalar
hayvanlara vuruluyor, paralara konuluyor, yapılan eserlere, vesikalara ve hatta
bayraklara da işleniyordu. Reşideddin de fazla olarak Ongunlarda görülmektedir.
Ongunlar eti yenmeyen avcı kuşlardır ve kutsal kabul edilirler. Yine Reşideddin
’in listesinde, eski zamanlarda boyların toylarda yiyeceği koyun etinin
kısımları da bir kaideye bağlanmıştır. Anlaşılacağı gibi bu gelenekler boyun
kendi eli içindeki siyasi ve sosyal hukukunu tayin etmektedir.[17]
Oğuz Yabgu
Devleti’nin yıkılması ile Oğuzların bir kısmı Karadeniz Kuzeyine gitmişlerdi.
Bir bölümü ise 1035’te Horasan’a gelmişti. Gazneliler ’e ait olan bu bölgede
Selçuklu idaresi altında yaşayan Oğuzlar, Gazneliler’i uzun süren
mücadelelerden sonra yenerek devletlerini kurdular (1040). Kısa zamanda Bizans
sınırına kadar topraklarını genişlettiler. Seyhun ’daki ana Oğuz kitlesinden
kopan parçalar da sürekli İran’a geliyor ve devlete katılıyorlardı.
İslamiyet’i
kabul eden bu Oğuzlar aynı zamanda İslam dünyasının koruyucuları oldular.
Böylece İslamiyet yeni ve güçlü bir unsura kavuşmuş oldu. Oğuzlar, Bizans
karşısında İslam’ı savunmakla kalmamış, onları geri atarak Anadolu’yu almışlar
yeni ve ebedi bir vatan yapmışlardır.
Arapların
uzun yıllar, muazzam ordular tarafından fethedemediği Anadolu 1071 Malazgirt
Savaşı’nı takiben 8-10 yıl gibi bir sürede Türklerin eline geçti. Böylece
Anadolu’nun her tarafı Oğuz kümeleri ile doldu. Bunlar İran ve Türkistan’dan
gelenlerce devamlı besleniyor ve nüfusları artıyordu. Fetihten sonra Anadolu
ile Türkistan arasında bir göç kanalı kurulmuştu. Bu kanal 13.yy’daki Moğol
istilası ile daha da hareketlendi. Anadolu’ya daha kalabalık Oğuz grupları gelmeye
başladı. Anadolu’nun Türkleşmesini esasen Moğol istilasına borçluyuz.
Moğol
İstilasından sonra Anadolu’da beş Türkmen topluluğu varlık gösteriyordu.
Bunlar, Maraş-Malatya bölgesinde Ağaç-Eriler, Sinop-Samsun civarında Çepniler,
Malatya’da iken Kütahya’ya gelen Germiyanlılar, Denizli-Uşak bölgesindeki
Türkmenler ile Ermenek-Mut-Silifke-Anamur’da yayılmış olan Karamanlılar idi.[18]
Bu istila
sonrası (XIII. yy. ortaları) Anadolu’dan Suriye’ye önemli miktarda Türkmen
kaçtı. Bunlar orada da Boz-ok, Üç-ok teşkilatını muhafaza ettiler. Kuzey Suriye
ve Osmanlı döneminde Halep Türkmenleri diye tanınan grup işte bunlardır. Bu
Türkmenler daha sonra Anadolu ve İran’a büyük ölçüde göçerek yerleşmiştir.
Anlaşıldığına göre Boz-ok, Üç-ok teşkilatını en son taşıyan Oğuz kümesi
bunlardır.
Moğol
baskısıyla Seyhun boylarında oturan yerleşik Oğuzlar da Anadolu’ya aktılar ve
Oğuzların ezici çokluğu Anadolu’da toplandı. Böylece XI. Yy ’dan XIV. yy
sonlarına kadar süren bu göçlerle Anadolu Oğuz ülkesi haline geldi. Oğuzların
bir bölümü ise yerlerinde kaldı ki bugün Türkmenistanlılar onların torunudur.
İlk fetihlerle gelenler Doğu ve güneydoğu Anadolu’da yerleşmişler ve
buralarda beylikler kurmuşlardır. Moğol istilasıyla birlikte Oğuzların önemli
kısmı ise Batı Anadolu’ya gelmişlerdir. Bu tarihlerde Denizli bölgesinde
200.000 çadır Türkmen’in yaşaması buna güzel bir örnektir.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu coğrafi ve iklim şartları yüzünden Orta ve Batı Anadolu’nun
aksine Türk yerleşimine daha az elverişli idi. Buna rağmen bu bölgelerde şehir
hayatının geliştiğini ve Türklerin bu bölgelere yerleştiğini görüyoruz. Bunlar
Akkoyunlu ve Karakoyunlular idi. Fakat onların çoğunun İran’a gitmesiyle
buraların bugünkü kavmi yapısı Osmanlı döneminde oluştu. Ebu Said Bahadır
Han’ın ölümü üzerine Moğolların iç mücadeleye girmeleri ile Anadolu’daki
Türkmenler tam bir istiklal ve huzura kavuştular. Anadolu Beylikleri bundan
sonra Türk birliğini kurmak için mücadeleye sarılacaklardır. Selçuklulardan
sonra beylikler döneminde ise Anadolu gerçek bir Türk ülkesi halini aldı.
Selçuklular zamanında alınamayan yerlerin fethi, Türk nüfus ve kültürünün başta
şehirler olmak üzere her yerde tam hakimiyet kurması, Türkçe’nin resmi ve edebi
dil olarak kullanılması ve hakim olunan yerlerin mamur edilmesi, halkın müreffeh
yaşaması bu devirde gerçekleşti.
Osmanlılar
tarih sahnesine çıktığında Anadolu’daki Türkler her şeye sahip bir topluluk
haline gelmişti. Osmanlıların yaptığı iş Bursa’dan İstanbul’a kadar olan yeri
fethetmek oldu. Her şey olgunlaşmıştı ve
ortam müsaitti. Osmanlılar Anadolu’ya tamamen ancak Kanuni döneminde sahip
oldular. Tahrir defterlerine göre yapılan incelemeler, Oğuzlardan 23 boyun
Anadolu’ya geldiğini kesin olarak ortaya koymuştur. Kaşgarlı’nın Alka-bölük,
Reşideddin’in Alkaravlı (Alka-evli) diye andığı boya gelince böyle bir yer
adına rastlanmamakla beraber bazı köy adları bununla ilgili gözüküyor. Halka
evli, Halka avlu, Halka havlu köy adları Alka evli’nin değişmiş şekilleri
olabilir. Hatta Halkalı köy adları dahi bu boyla ilgili olabilir.
Salur,
Çavundur, İğdir, Yazır, Eymür ve Karkın boyları Hazar Ötesi Türkmenlerinin
oluşmasında birinci derecede emil oldukları gibi; bunlardan Salur, Eymür ve
Karkınlar Anadolu’nun iskanında da önemli rol oynamışlardır. Hazar Ötesi
Türkmenlerini oluşturan Kayı, Bayındır ve Beğdililer’den Kayılar Anadolu’nun
fetih ve iskanında en önemli rolü oynayan boy olma özelliğini taşımaktadır.
Bayındırlar da önemli ölçüde iskan olmuşlardır. Beydililer’den ise göçebe ve
yerleşik kalabalık teşekküllerin yaşadıklarını görüyoruz. Anadolu’da diğer
boylara nazaran daha zayıf bir durumda görülen boylar ise, Peçenek, Yıva,
Bügdüz, Dodurga, Kızık, Alayundlu boylarıdır. Eski zamanlardan beri Oğuz
boylarının nüfusları arasında farklar vardı. Bazı boylar kalabalık, bazısı ise
az nüfuslu idiler.
Afşar’a
gelince; 16.yy’a ait Oğuz boylarının yer adları sırasında Kayı boyundan (94 yer
adı) sonra ikinci sırada gelen (86 yer adı) ve Anadolu’nun Türkleşmesinde
birinci derecede rol oynayan büyük bir
boydur. Türkiye ve İran’da kalabalık oymakları bulunan Afşarlar, hükümdar
çıkarmış 5 boydan birisidir. Afşar’dan sonra Kınık (81 yer adı) gelmektedir.
Anadolu’nun
fethi ve iskanında Kayı, Afşar, Kınık, Bayındır ve Salurların birinci derecede
rol aldıkları anlaşılmaktadır.[19]
Avşar
boyunun adı Kaşgarlı Mahmut (XI. yy) ve Fahrettin Mübarek Şah (XIII yy)
listelerinde Afşar; Reşidüddin (XIV. yy başı) ile ona dayanan Yazıcı-oğlu (XV.
yy) ve Ebulgazi Bahadır Han (XVII. YY) listelerinde Avşar olarak geçer. Moğol
istilasından önceki Vakayinamelerde de Avşar şeklinde rastlamak mümkündür. XIV
ve XVII. Yy ’larda Anadolu’da her ikisi de görülmekle beraber Avşar adı daha
çok yaygındır ve telâffuz şekli zamanımızda ülkenin her yerinde Afşar’ın yerini
almıştır. Buna karşılık XVI. Yy ’dan beri İran kaynaklarında Afşar şeklinde
yazılır ve halen de bu boya mensup oymak ve köylülerce Afşar olarak söylenir.[20]
Kaşgarlı
Mahmut kabile olarak diğer Oğuz boyları ile birlikte 6. sırada Afşar olarak
bahseder.[21]
Reşidüddin’e göre Avşar, hükümdar çıkarmış 5 boydan (diğerleri Kayı, Yazır, Bey
dili, Eymür. Bunlardan sadece Eymür Üç-Ok’lardandır) birisidir.[22] Manası ise “çevik ve
vahşi hayvan avına hevesli”dir.[23] Yazıcı oğlu Ali’de “cüst-ü
çalak ve ava, canavara ve kuşa hevesli” manasını vermektedir.[24] Ebulgazi Bahadır Han’da
manasını “işini ıldam (çabuk) işleyici” olarak verir.[25]
Çağdaş
bilginlerden Wambery ise Avşar adına bir yerde “toplayıcı” diğer bir yerde ise
“zaptiye neferi, mübaşir” manasını vermektedir. G. Nemeth’de Avşar’ın “Avş”
fiilinden geldiğini bunun da Kırım-Kazak Türkçe’sinde “müsaade etmek ve itaat etmek” manasına
geldiğini, dolayısıyla Afşar’ın “itaatli” manasında olduğunu söylemektedir.[26] Zeki Velidi Togan’da
Avşar’ın “Avcı + er” den geldiğini söylemekte, Tomaschek’in “avş=kam” demek
olduğunu ve bunun mümkün olamayacağını belirtmektedir.[27]
Ancak
Avşar sözünde “ava hevesli” manasından başlarsak, kelimenin kökünü “Av” sözünde
aramak lazımdır. Buna göre av kökünden ( - ş - ar ) ekleri ile meydana gelmiş
olması gerekir. Biz böylece Avşar’ın “av” isminden geldiğini kabul etmiş
oluyoruz ki, söyleyiş ve anlama bu yöndedir.[28]
Burada bir
hususu belirtmekte fayda vardır. Eski Türkçe’de (f,v) sesleri yoktu ve Türkçe
kökenli kelimelerde bu sesler (p,b) sesleriyle karşılanıyordu. (eb-ev,
bermek-vermek, bar-var, öpke-öfke vb..) Bu sebeple Afşar/Avşar adı gerçekte
Abşar/Apşar şeklinde olmalıdır. Avşar adının kaynağı olan (av) sözünün aslı da
(ab/ap) olmalı. Aparmak fiilinin anlamı da bu görüşü desteklemektedir.[29]
Bu açıdan
bakınca Afşar ismine ilk defa M.Ö. 500’lü yıllarda rastlanmaktadır. Artvin’in
Hopa İlçesi’nin yerinde bulunan kasaba ve yakınındaki ırmak bu dönem
yazarlarınca Absaros diye tanıtılmıştır. M.Ö. 508-500 yıllarında kitabını yazan
Skylax buradaki kasaba ve ırmağı Apsaros, M.S. 79’da ölen Plinius Absarus, M.S.
131’de bölgeyi gezen Arrianos Apsaros diye tanıtır. Yunanca’da (c,ç,ş) sesleri
olmadığından dolayı ve tekil belirten “os” son ekini çıkarınca bu kelimenin en
eskiden Apşar diye söylenen Boz ok kolu Avşar olduğunu anlıyoruz.[30]
Aynı
yıllarda çevre yer isimleri arasında Karkın’et (Karkın boyu), Azgur
(Yazgur=Yazır boyu), Tumanis (Tuman=Duman), Kalarç’et (Kalaç=Halaç boyu),
Paçan’k (Peçenek boyu) gibi yer
adlarının bulunması dikkat çekicidir.[31]
Görüldüğü
üzere Avşar adının manası hakkında çeşitli görüş ve açıklamalar var. Anadolu
halk ağzında ise Avşar kelimesi değişik anlamlarda kullanılıyor.[32]
Afşar : 1. Bir
şeyin zıddı, aksi (Eskipazar - Çankırı). 2. Çabuk iş gören, çevik (Lice, Hani –
Diyarbakır, Sivas, Ereğli, Ilgın, Haremi Yörükleri ve Aziziye – Konya).
Afşarı / Afşar : Bel
bıçağı, kama, ucu sivri bıçak (Iğdır köyleri).
Afşarsız :
Gelişigüzel (Bahçeli, Bor - Niğde).
Avşar : 1. Cuma günü (Çaltı-Gelendost - Isparta). 2. Bir
Oğuz Boyu (Pınarbaşı - Kayseri; Kadirli, Kozan, Saimbeyli - Adana). 3. Süvari
jandarma (Bereketli, Tavas - Denizli, Artova, Dodurga, Zile, Çamlıbel ve
köyleri - Tokat, Çakırlar - Konya). 4.
Hamarat, becerikli (Cebelibereket - Adana, Gavurdağı - Gaziantep). 5. Yular (Gemlik - Bursa). 6. Pekmezin
pişmeden önce şiddetle kaynaması (Konya). 7. Tarhana yaparken pişirilen soğan,
biber ve yoğurt karışımı (Eşme civarı - Uşak).
Avşara gelmemek : Memeli
hayvanın sağımı güç olmak (Kars ve çevresi).
Avşarlan(dır)mak / Avşarlamak :
Kızdırmak, işi büyütmek, hiddetlenmek
(Elmalı – Antalya).
Avşar sağmak : Koyunu
Avşar usulü sağmak (Kars ve çevresi).
Oyşar [33] :
İri hayvan memesi (İrişli-Bayburt, Selim ve Sarıkamış - Kars).
Oyşarramak : Hayvanı
hızlı hızlı ara vermeden sağma (İrişli-Bayburt, Selim ve Sarıkamış - Kars).
Bunun
yanında günümüzde Çuvaş Türkleri arasında “Yapşar” şeklinde bir kelime vardır
ki; bu Avşar ile aynıdır. Başına bir “y” harfi eklendiği görülen kelimenin
manası da “eli açık ve cömert”tir.[34] Kazak Türkçe’sinde de
Apsar kelimesi vardır ve anlamı “biraz delimsi,delice,atak”tır.[35]
Türklerin,
bazı hayvanları ve yırtıcı kuşları kutsal sayarak, onları kendilerine sembol
edinmeleri bir inanıştı. Oğuzlarda ise her dört boyun ortak bir yırtıcı kuş
(doğan kuşunun türleri) sembolü vardı. Bunlara Ongun denirdi.[36] Ancak Ongunların Moğol
tesiriyle oluştuğunu anlıyoruz.[37] Çünkü Kaşgarlı’da
ongunlar yoktur ve ilk kez Reşideddin bunlardan bahseder.[38] Avşar boyunun ongunu da
(Bey-dili, Kızık, Karkın ile birlikte) Reşidüddin ve Yazıcıoğlu’na göre
tavşancıl kuşu (kartala benzeyen fakat daha küçük ve kahve renkli bir kuş)[39], Ebulgazi Bahadır Han’a
göre ise çure-laçin kuşudur.[40]
Oğuz
boylarının hepsinin aynı zamanda kendilerine has bir damgaları vardır. Bu
damgalar hayvanlara vurulmakta, halı ve kilim motifi olarak kullanılmakta, aşı
boyası ile evlerin duvarlarına resmedilmekte, nazar değmemesi ve uğur getirmesi
için bazı giyim eşyalarına konulmakta, hatta mezar taşlarına, abidelere,
yapılara ve kayalara kazılmakta, devletlerin bastırdığı paralarda Boy’un
belirtisi olarak kullanılmaktadır.[41] Bu damgalar sayesinde
yapıların, eserlerin hangi boy tarafından inşa edildiğini, kimi beylik ve
devletlerin hangi boy tarafından kurulduğunu ve kimi ünlü ailelerin hangi boya
mensup olduğunu anlıyoruz ki tarih açısından çok büyük bir öneme sahiptir.
Afşar Boyu damgasının ters çevrilmiş şekline benzeyen imler, Anadolu’nun
çeşitli yerlerinde bereket sembolü olarak kullanılmakta, mezar taşlarına da
işlenmektedir. Afşarların “kemgöz” için kullandıkları mezarlık imi ise,
Altın-Orda payzasına benzemektedir.[42]
Avşar
boyunun damgaları ;
Kaşgarlı Mahmut’ta |
Reşideddin’de |
||
Ebulgazi’de |
Yazıcıoğlu Ali’de |
şeklindedir.
Ayrıca, Avşarlar gamalı haç şeklindeki damgaları da çoğunlukla kullanmışlardır.[43]
Eski
zamanlarda Oğuz boylarının toylarda yiyeceği koyun etinin kısımları da belli
bir kaideye bağlanmıştır. Bu kısımlara sünük (kemik) denir. Ongunlar gibi her
dört boyunda müşterek sünüğü vardır. Yıldız Han Oğulları’nın (Afşar, Bey-dili,
Karkın, Kızık) sünüğü de sağ umaca yani kalça (sağırı) kemiği kısmıdır.
BOY’UN BABASI |
BOY’UN ADI |
Oğuz
Olan BAĞLI
BOYLAR (Eti
Doğrayan) |
Oğuz
Olmayan BAĞLI
BOYLAR (Atları Tutan) |
Kün Han Kün Han Ay Han Ay Han Yulduz Han Yulduz Han Kök Han Kök Han Tağ Han Tağ Han Tengiz Han Tengiz Han |
Kayı Alka Evli Yazır Dodurga Avşar Beğ Dili Bayındır Çavuldur Salur Ala Yuntlu Iğdır Yıva |
Bayat Kara Evli Yıpar Döğer Kızık Karkın Peçenek Çepni Eymür Üreğir Bügdüz Kınık |
Sorkı Lala Kumı Murdaşuy Torumçı Karaçuk Kazgurt Kanglı Kalaç Teke Karluk Kıpçak |
Ebulgazi
Bahadır Han şöyle anlatmaktadır. “Altın çadırın baş köşesinde Kün Han oturdu.
Koyunun başını ve arkasını, kuyruk sokumunu ve bağrını önüne koydular. Her kim
Hakan olursa payı bu olsun dediler. İç eşiğinde Irkıl Hoca oturdu, göğsünü pay
verip vezirlerin payı bu olsun dediler. Sağ kolda birinci çadırda Kün Han’ın
büyük oğlu Kayı’yı oturttular, sağ aşıklı iliği pay verdiler, Bayat onu
doğradı, Sorkı atlarını tuttu. İkinci çadırda Alka-evli’yi oturttular, sağ kol
iliğini pay verdiler, Kara-evli onu doğradı, Lala atlarını tuttu. Üçüncü
çadırda Ay Han’ın büyük oğlu Yazır’ı oturttular, sağ yanbaşı pay verdiler,
Yıpar onu doğradı, Kumı atlarını tuttu. Dördüncü çadırda Dodurga’yı oturttular,
sağ uyluğu pay verdiler, Döğer onu doğradı, Murdaşuy atlarını tuttu. Beşinci
çadırda Yulduz Han’ın büyük oğlu Avşar’ı oturttular. Sağ uyluğu pay olarak
verdiler. Kızık onu doğradı, Torumçı atlarını tuttu vd...” [44]
Görüldüğü
gibi Oğuz töresinde protokol bakımından Avşar önde gelen boylardandır. 24 boy
arasında hükümdar çıkarmış 5 boydan birisi olması ve henüz İslam öncesi
dönemlerde Oğuz rivayetlerinde Avşarlardan “El” (devlet kurma gücü) olarak
bahsedilmesi onların Türk tarihindeki önemini ortaya koymaktadır.
Afşarlar,
İslamiyet öncesi de varlıklarını hissettirebilen büyük ve geniş bir boy olarak
karşımıza çıkmaktadır. En eski Oğuz rivayetlerinde, Afşarlar hakkında şu
bilgiler vardır :
“Oğuz
İli’nin Hakanı Köl Erki’nin bir kızı vardı. Çok güzel, baba ve anasının bütün
işlerine muktedir. Korkut, Köl Erki ile
Tuman’a söyleyip yedi gece-gündüz düğün yapıp padişahlara layık esbap ve
çeyiz ile Köl Erki’nin kızını Tuman’a verdi.
Aynı
zamanda Ayna Han diye Avşar İli’nin Han’ı vardı. Ayna Han bu kızı oğluna
istemişti. Köl Erki’de kabul edip kızı verecek olmuştu. Ayna Han kızı Tuman’a
verdiğini işittikten sonra asker çekip Köl Erki’nin üzerine yürüdü. Köl Erki de
büyük bir ordu ile karşı varıp vuruşup Ayna’yı mağlûp etti. Ayna’nın oğlunu
öldürdü ve Avşar’ın askerini kırdı.
Ayna’yı kovalayıp yurduna vardı. Yurdunu alıp altı ay orada oturdu. Ayna
kaçıp başka bir ile gitti. Köl Erki ant içip, Ayna’ya adam gönderip dedi ki;
“Bu kötülüğü yapan sen değildin, oğlun idi. O da cezasını buldu. Şimdi seninle
kardeşiz, gel yurduna sahip ol, ben dönüyorum”. Elçi varıp bu sözlerin hepsini
söyledi. Ayna inanıp gelip, Köl Erki’yi gördü. Köl Erki’de yurdunu teslim edip
dönüp kendi yurduna indi.”[45]
Bir başka
yerde de şöyle bir hadise anlatılmaktadır :
“Buğra
Han evlenmek istemektedir. Beyler “Han’a münasip odur ki evlensinler” deyince
Han oğluna; “öyle münasip hatun nereden bulunur ki gelip annenin yerini tutsun”
dedi. Kuzı Tekin “annem gibi olmazsa ondan daha aşağı olsun” dedi. Han “katiyen
evlenmem” dedi ama oğlu Kuzı Tekin onun arzusuna bırakmadı. Avşar ilinde
Eğrençe denilen zatın görülecek iyi, yurtta ün yapmış güzel bir kızı vardı. Onu
Han’a alıverdi.
O
bedbaht kızın gönlüne bu fikir geldi ki: “Kuzı Tekin’in bana meyli var. Onun
için beni babasına bahane ile alıyor, ta ki kendisi benimle gizlice sevişsin.
Yoksa ihtiyar adama benim gibi güzelliğe sahip bir kızı niçin alıversin” dedi.
Bir gün Kuzı Tekin babasını göreyim diye gelince, Han uyumuş, kadın oturmuştu.
Kadın Kuzı Tekin’in yanına gelip yüzünü ve gözünü elleyip okşamıştı. Kocası ile
oynaşırken kadınlar nasıl yaparlarsa öyle yapmaya başladı. Kuzı Tekin gönlünden
bu annem yerinde olup bana muhabbet gösteriyor dedi.
Yine
birkaç gün sonra yalnız kalmak fırsatı bulup Kuzı Tekin’e “Hiç benim halimden
haberin var mı ? Ben sana aşığım, geceleri uykum ve gündüzleri kararım yok. Benim
halime bakmazsan niçin beni ihtiyar adama alıverdin” dedi. Kuzı Tekin “sen
benim annemsin bu huyunu bırakmazsan seni parça parça edip her parçanı bir yere
koyarım” dedi. Kadın olanları kendi kardeş karılarına danışınca onlar “Kuzı
Tekin bu sözü Han’a, halka söylemeden önce söylemek gerek. Yoksa ölüme
gidersin” diyerek bir kadın gönderdiler. O kadın varıp Kuzı Tekin’in evinden
çizmesini çalıp, Buğra Han’ın evine geldi, sonra dönüp gidip çizmeyi yerine
koydu.
O
gece Han evde yoktu, ava gitmişti. Seher vakti kadın bağırmaya, yüzünü yırtıp
her yerini kanatmaya başladı. Halk toplanıp vardı, kadın “Bu gece Kuzı Tekin
gelip koynuma girdi. Sana aşığım, babama aldım ki gündüz babamın olursan gece
benim olacaksın, yoksa yaşlı babam kadını ne yapsın. Anasına böyle iş nerde var
diye bağırdım o da kaçıp gitti” dedi. Diğer kadınlar şahitlik ettiler. Gece kar
yağmıştı yerde ayak izleri vardı. Kuzı Tekin’i çağırıp ayak izine baktılar,
aynı. Buğra Han avdan gelince ona da söylediler. Han, beyleri de toplayıp Kuzı
Tekin’i çağırdı. Bu ne iş, gece ne yapmışsın ? dediler. Kuzı Tekin kadından
görüp işittiklerini anlattı. “Kadını babama ben almıştım utandım ve halk içinde
rezil olmayalım dedim kadın önce davrandı” dedi. Halk ikiye bölündü. Kimi Kuzı Tekin’e, kimi de kıza inanıyordu. Han Kuzı
Tekin’i dinleyip kadının yanında kalan hizmetçileri şiddet kullanıp
sıkıştırınca gerçek ortaya çıktı. Buğra Han bunun üzerine “bu kadını
istemiyordum, fitne çıkar diye, beni kendi arzuma bırakmadın şimdi ne
yapacağını sen daha iyi bilirsin” dedi. Kuzı Tekin beş yabani tay getirtip kızı
iki eli, iki ayağı ve boynunu bağlayarak, parçalayıp öldürdü.”[46]
Bu
rivayetlerden anlaşıldığına göre Afşarlar, İslam öncesinde de Oğuz Eli
içerisinde büyük ve kuvvetli bir boy olarak görülmektedir. Çok kalabalık ve
müstakil bir yurtlarının olduğu, başlarında da kendi soylarından bir hanlarının
bulunduğu anlaşılıyor. Afşar ili hanının asker çekip, Oğuz ili hanı ile
savaşabilecek kadar güçlü ve cesaretli oldukları ve bu gücün bir göstergesi
olarak Oğuz Han’ının kızını istemesi önemlidir. Burada şu hususu da belirtelim,
eski çağlarda kız istemek güç gösterisi demekti. Eğer kral kızını verirse
muhatabı bir güç olarak kabul ediyor, vermiyorsa dikkate almıyor anlamına
gelirdi. Göktürk Devleti de böyle bir olayla kurulmuştur. Bumun Kağan, emrinde
yaşadığı Avar Hakanının kızını istemiş vermeyince de savaşarak Avarları yıkıp,
yerine kendi devletini kurmuştu.
Yukarıda
Avşar adına ilk defa miladdan önceki asırlarda Kafkasya civarında
rastlandığından bahsetmiştik. Bunun gelişimine baktığımızda şu bilgilere
ulaşıyoruz. M.Ö. 680 yılında Kimmerler’i yurtlarından atan Sakalar, Kafkasya,
Doğu Anadolu ve Batı İran’a hakim oldular. Fetihlerini genişleterek bir ara
Mısır’a kadar dayanmışlarsa da M.Ö. 624’te Alp Er Tunga’nın haince öldürülmesiyle
zayıflayarak tekrar Kafkasya’ya çekildiler. Bu fetih esnasında Saka Türk
birliğine dahil bir çok Türk boyu vardı ve bunlar buralarda yurt tutarak
yerleşmişlerdir.[47]
Buralarda yurt tutan boylar arasında Salur, Döğer, Yazır, Karkın, Peçenek, Bügdüz,
Afşar gibi Oğuz boyları vardır.[48]
Afşarlar
da Saka Türk Birliği’ne dahil olarak M.Ö. 680’li yıllarda Kafkasya’ya gelerek,
Gürcistan, Azerbaycan ve Van bölgesine yerleşmişlerdir. Avşar ismine ilk defa
M.Ö. 500’lü yıllarda rastlandığını yukarıda belirtmiştik. Artvin’in Hopa
İlçesi’nin yerinde bulunan kasaba ve yakındaki ırmağın bu dönem yazarlarınca
Absaros diye tanıtıldığını anlıyoruz.
M.Ö. 249
yılında devlet kuran Oğuzlar, Saka Türk Birliğine bağlı boylarla birleşerek
Arsaklar (Partlar) adıyla İran tahtına geçtiler. Doğu Anadolu, Batı İran ve
Kafkasya’da hakim oldular. M.Ö. 53 yılında Harran civarında Romalıları yenerek,
anılan bölgelerde Büyük Arsaklılara bağlı Küçük Arsaklılar devletini kuran
Val-Arsak, Kafkaslardan ve Bizans’tan gelecek saldırılara karşı perde vazifesi
görüyordu.[49]
M.S. 226 yılında Sasanlı sülalesinin kurucusu I. Ardeşir, Büyük Arsaklı
Devletini yıktıktan sonra Azerbaycan ve Doğu Anadolu’daki Küçük Arsaklılar’a
saldırdı. Romalıların yardımıyla ancak 60 yıl sonra (287’de) ülkelerine tamamen
hakim olan Küçük Arsaklılar, III. Tridat zamanında (305-10) resmen
Hıristiyanlığı benimsediler. 337’de yine Sasanlıların istilasına maruz
kaldılar. Hz. Ömer’in Sasanlıları yıkışına kadar (642’de) 300 yıl İranlılar
(Sasanlı), Gürcüler ve Bizanslılar ile savaşan Küçük Arsaklılar M.S. 429
yılında yıkıldı.[50]
Bu devlet yıkıldıktan sonra 16 beyliğe ayrıldı ki bunlardan birisi de Dede
Korkut hikayelerinde geçen Avşar Bey (Gence, Cavat bölgesi)[51] sülalesinden Ardzer-uni (Kartal Taşıma Hanedanı - Küçük Arsaklıların
kurucusu Val-Arsak (M.Ö. 147-129) tarafından devletin avcıbaşılığı vazifesi
verilip Ardviz = Av kartalı taşıma, Uni = Hanedan unvanı verildiği için böyle
anılan) beyliğidir ki toprakları Van-Urmiye arası idi (Bu bölgenin eski adı
Vaspurakan’dır. Urmiye şehrinin yeni adı ise Rızaiye’dir).[52]
908
tarihinde Abbasilerin Azerbaycan valisi Türk komutanı Sac-oğlu Yusuf,
Ardzer-uni Kralı Haçik Gagık’a (908-938) taç giydirerek Melik unvanı ile
kendisine bağlamıştır.[53] Ardzer-uniler, eski Türk
sistemi olan İkili Sistemi uyguluyorlardı. Ülkenin doğusunda Gurgen Haçik,
batısında ise kardeşi Senekerim hüküm sürüyordu. Haçik’in 1004’te ölümü üzerine
ülkenin tamamı Senekerim’in eline geçmişti.[54] Van ile Vastan (Gevaş) kalelerini çifte
başkent (Eski Türk Töresi) olarak kullanan Gagık’ın torunu Kral Senekerim
Hovhannes (1003-1021), 1018 yılında Selçuklu Başbuğu Çağrı Beyin akınlarında[55], “uzun saçlı” atlı
kuvvetinin “geniş yaylar”ından attıkları okların karşısında kılıçla bir şey
yapamadan iki kez yenilen askerlerinin bozgunluğunu Peygamber Yeşua ile Partlı
Aziz Katolikos Büyük Nerses’in okuyup inandığı kehanetlerine bağlamış, yurdunu
koruyamayacağını anlayıp zaten bu bölgeleri ele geçirmek ve hakimiyetini
pekiştirmek için büyük bir orduyla yola çıkan Bizans Kralı II. Basil ile
anlaşarak 1021’de Van bölgesini Sivas ile değişmişti. Ancak bu prenslik, 1080
yılında Anadolu’yu fetheden Selçuklular tarafından kesin olarak ortadan
kaldırıldı.[56]
9. Yy sonu ile 10. Yy başlarında yaşamış olan Kuzey Kafkasya’da geziler yapan
Ermeni tarihçisi rahip Artsrunili Thomas, bu soydan gelir.
Arran-Albanya-Avganya
bölgesinde Afşar Cevanşir kabilesinin hakim olduğunu görüyoruz ki Gürcistan da
bunların sınırları içindeydi. Hatta Müslüman-Arap orduları Gürcistan’ı fethe
geldiklerinde (642 yılı) tahtta Hıristiyanlaşmış bir Türk olan Prens Cevanşir
vardı (681’de öldü- Cevanşirler adını bu hükümdardan almıştır).[57] Yine bu dönemlerde Hazar
Kağanlığı’nın Kafkaslara akınlar yaptığını görüyoruz ki bu akınlarda bir çok
Kafkas dağlı kavmi itaat altına aldıktan sonra 683-689-693 senelerinde
Gürcistan ve Ermenistan’a saldırmışlardır. Gürcü Kralları Yuvan ve Cevanşirler
zamanında (718 senesini takiben) Hazar Hakanı, Gürcü Kralı Cevanşir’in
hemşiresi Suzan ile evlenmeye talip oldu ancak muvafakat cevabı alamayınca
Blucan adlı baş komutanını Kaheti ve Kartalın mıntıkasına sevk etti. Civanşir,
bu saldırılara karşılık vermiş ancak yenilmiş, kız kardeşi Suzan ile birlikte
esir düşmüş ve dönerken yolda Daryal’a geldiklerinde Suzan ölmüş Prens Cevanşir
ise 7 yıl esaret altında kalmıştır.[58]
Görüldüğü
üzere Afşar’lar özellikle Arran (Karabağ) bölgesini yurt tutarak, Selçuklu
fethine kadar burada kalmışlardır. Buradaki Cevanşirler, İlhanlı hükümdarı
Hülagu Han zamanında Anadolu’ya getirilen ve Timur zamanında ise Karabağ
nakledilen Avşarlar’la birleşerek bölgede güçlü bir konuma yükseleceklerdir.
Daha sonra bu Avşarlar, bazı Türk boylarına mensup teşekkülleri de bünyesine
alarak Otuz-İki Cevanşir (32 boydan müteşekkil) adını almışlardır.[59] Osmanlı arşiv
belgelerinde Cevanşirlerin bölgedeki varlığının İslamiyetten önceki dönemlere
kadar uzandığı açıkça belirtilmektedir.[60]
Henüz
İslam öncesi dönemlerde anılan bölgelerde yerleşen ve 305-10 yıllarında Aziz
Greguvar Lusavoriç (Dede Korkut) tarafından Hıristiyanlığın Gregoryen mezhebine
dahil edilen bu Türklerin ve tabii olarak bunlar arasında bulunan Avşarların,
özellikle Aran (Karabağ) civarında yaşadıklarını ve Aranyan Ermenileri olarak
tanındıklarını ve varlıklarını son yıllara kadar devam ettirdiklerini
görmekteyiz. 1721-30 yıllarında Rus istilasında, Ruslara din birliğinden dolayı
yardım eden bu Hıristiyan Türkler, Zengezur’da Karaçorlular ve ardından
Cevanşirlerle savaştılar. 250 kişilik bir çete ile savaşa katılan Papas Avşar,
bunlardan biriydi. Bu Hıristiyanların adları da Türkçe idi (Avan, Saruhan,
Kaplan, Bayındur, Dilençi, Şah-kulu oğlu Bagri, Parsadan, Aslamaz-kulu, Vardan,
Bali, Karagöz, Kıcı, Turunç, Sarı vs..).[61]
İslamiyet’in
çıktığı ve yayıldığı dönemlerde (570-750) Afşarlar, Iğdır ve Ardahan’a
yerleşmişlerdir.[62]
Göçten evvelde Oğuz Eli içerisinde kalabalık ve önemli bir boy olan Afşar’lar
hakkında X. yy gezginlerinden olan El Makdisi, Türk sınırında Avşar isimli bir
köyden bahsetmektedir.[63] Kaşgarlı Mahmut’ta
“Sir-derya bölgesinde ve bu bölgelerin kuzeyinde yaşayan Türkmenlerden, ırmak
kıyısında yerleşik hayat süren, çiftçilik ve tüccarlıkla uğraşan, yatuk
(tembel) adı verilen Oğuzlardan bir kısmı Afşarlardandır” demektedir.[64]
Avşar
Türkmenleri de, diğer Oğuz - Türkmen boylarıyla birlikte Müslümanlığı kabul
etmişler, XI. yy’ da Selçuklu İmparatorluğunun kuruluşundan sonra Orta Asya’dan
tamamen koparak 1130 yılında Salurlar ile birlikte İran, Irak, Suriye ve
Anadolu’ya göç ederek yurt tutmuşlardır. Afşarların bu göç olayı sonucu Anadolu’da yer adı olarak
Kayı’dan sonra ikinci sırada olması (86 yer adı) Anadolu’nun fetih ve iskanında
en önemli boylardan biri olduğunu gösterir. Nitekim, Erzurum’un güneydoğusunda
bulunan Cunni mağarasında 12 Oğuz boyuna ait
damgalar bulundu ki bunlardan birisi Afşar boyuna aittir.[65] Afşarlar bu fetih
sırasında sadece askeri değil, dini yönden de mücadele vermişler ve Anadolu’yu
bir İslam beldesi yapmışlardır. Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olan ve
Niyazabat’ta (İran) türbesi bulunan Avşar Baba [66] isimli Yesevi şeyhini
tanıyoruz ki Anadolu’da da Afşarlara mensup bu derviş-gazilerden bulunduğunu
kolayca tahmin edebiliriz.
Selçuklular
zamanında faaliyetleri ile kaynaklara geçmiş 3-4 boy vardır ki birisi
Afşarlardır. Afşarların kitle halinde Ön Asya’ya gelmeleri Aksungur ve oğlu
İmadeddin Zengi ile XI. yy sonlarına doğrudur ve kuzeyde Suriye ve Irak’ta
hakim olmuşlardır. Diğer bir kitle de XII. yy başlarında Arslan ve Küştogan
idaresinde İran’ın Huzistan bölgesinde 40 yıldan fazla beylik sürmüşlerdir.[67] Harzemşahlar zamanında da
Afşarların çok kalabalık ve zengin bir kabile olduğunu ve Hemedan-Ahlat
bölgelerinde yaşadıklarını Celaleddin
Harzemşah’ın bunlardan yüklü ganimet aldığını görüyoruz.[68] Adıyaman’ın Besni ilçesi
ve çevresine ilk gelip yerleşenler de bu Avşarlardan bir gruptu ki (1200
civarı) hala ilçe merkezinde yaşayan Afşarlar ile çevre bazı köylerde yerleşmiş
olan Hüveydi Aşireti bunların torunudur.[69] Bunun yanında Afşarlardan
bazı grupların ise hemen güneydeki Gaziantep’in Araban ilçesinde yerleştiğini
biliyoruz. Bunlar halen yoğun olarak Araban’da varlıklarını sürdürmektedirler.[70]
Celaleddin
Harzem-Şah ile birlikte Anadolu’ya gelen Avşarlardan bir boy da Malatya’da
yerleşmiş, sonra batıya göç ederek Kütahya’da Germiyan Beyliğini kurmuştur.
Germiyanlıların henüz Malatya civarında iken, Elazığ ve Tunceli bölgesine de
yerleştiklerini anlıyoruz. [71] Günümüzde Elazığ’a bağlı
Keban, Baskil ve Ağın ilçelerinde yapılan dil çalışmaları da bölgede Afşar dil
özelliklerinin etkin olduğunu göstermektedir.[72] Malatya bölgesinde
yapılan dil çalışmaları ise Afşar dil özelliklerinin birinci sırada olduğunu
ortaya koymuştur. Bu bölgede Dulkadırlı Avşarlarının da yerleştiğini
söyleyelim.[73]
1560’lı yıllarda Malatya yöresinde bazı Avşar obalarına ait yer adlarına
tesadüf edilmesi bu açıdan önemlidir. Eslemez (Kiçik Hacılı), Bahri (Cubas,
Muşar, Kederbeyt ve Keysun. Sonuncu köy halen Besni ilçesinde varlığını
sürdürüyor), Avşar (Argavun ve Pağnik), Delüler (Karahisar), Recep (Pağnik),
Selman-ı Süfla ve Ulya (Kiçik Hacılı).[74]
Anadolu’da
kurulan Danişmentli Beyliği[75] ile Artuklu beyliklerinde
de[76] Afşarlar faaliyet
göstermişlerdir. Zengilerin yıkılmasıyla Anadolu’nun güneyine göç eden Afşarlar
burada Karaman-oğulları Devletini kurmuş ve bir kısmı Dulkadırlı Beyliği’nin
kuruluşuna da destek vermişlerdir.[77] Giresun’u 1397’de
fetheden Bayram Beyin torunu Süleyman zamanında Ordu yöresine önemli miktarda
Avşarında yerleştiğini görüyoruz.[78] Diğer taraftan Afşar
oymakları Giresun, Alucra (Giresun), Şiran (Gümüşhane), Suşehri (Avşar ve Akşar
köyleri ile havalisine ve Tamzara bölgesine) civarına önemli ölçüde iskan
edildi.[79] Nitekim,
Şebinkarahisar’da bulunan Afşar Tepe ile Herek Dağı adlarını buradan almıştır.
Giresun türkülerinden biri de Avşarlı adını taşır. Ramazan-oğulları Beyliğinin
kurucusu Ramazan Bey, Çukurova bölgesindeki Afşarları Uzun yayla ve Rum
Nahiyesine yerleştirmişti.[80] Afşarlar, Kara-koyunlu ve
Ak-koyunlu Devletleri içerisinde önemli roller oynadılar.[81] Akkoyunluların Fırat
havzasına inmesiyle (1350’li yıllar) aralarında bulunan Afşarlar, Malatya ve
Adıyaman’da yerleştiler. Adıyaman’ın Besni ilçesine yerleşenlerin bir kısmı
baskılar sonucu kaçarak Bafra’dan gemilerle Kafkasya’ya gitmişlerdir.
Anadolu
Afşarları, Safevi Devleti’nin kurulmasını müteakip kalabalık bir şekilde İran’a
gitmiş ve büyük bir güç kazanmışlar, neticede bunlardan Nadir Şah, Safeviler’in
yerine Afşar hanedanlığını kurmuştur. 16.yy’da Muş, Ahlat, Malazgirt, Doğu
Beyazıt hattına da önemli miktarda Afşar yerleşmiştir.[82] Denilebilir ki, bu
zamanlarda Anadolu, İran, Kafkasya, Irak-Suriye ve diğer bölgelerde Afşar
Türkmenlerini görmemiz mümkün olduğu gibi, bulundukları devletlerin siyasi
yapılarını da etkilemekteydiler. Avşarların özellikle Batı Türkleri arasında bu
kadar etkili olması Türk müziğine de yansımıştır. Türk halk müziğinde üç büyük
tarz vardır. Bunlardan biri kuzey sahasını içine alan (Kırım-Kafkas) Kereyli,
diğeri doğu bölgelerini kapsayan (İran-Azerbaycan-Irak) Bayatı iken Anadolu’da
söylenen tarza Avşari denilmektedir. Üstelik Anadolu’da halk müziği düzenine
Türkmen Düzeni yada Avşar Düzeni denilmektedir.
Avşarlar
bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, rahmetli Faruk Sümer’in ifadesiyle
tarihimizde devamlı rol oynamış tek Oğuz boyudur. Bu bakımdan hiç bir Oğuz boyu
onunla mukayese edilemez.
Afşarların
Ön Asya’ya yerleşmede nüfuslarının çok ve etkinliğinin devamlı olduğunu
görüyoruz. Böyle bir yapıya sahip bir boyun devlet kuramaması düşünülemez. İşte
Afşarlarda muhtelif zaman ve mekanlarda bir çok devlet, beylik ve hanedanlıklar
kurmuşlar, bir çok mühim olaylara karışmışlar ve adlarını zamanımıza kadar
yaşatmışlardır.
Afşarlar
ilk olarak XI. yy sonlarına doğru Aksungur idaresinde Suriye’ye gelmişlerdir.[83] Aksungur Oğuzların Afşar
boyu beylerinden Alturgan Bey’in oğludur.[84] Aksungur’un Kıpçak asıllı
olabileceği söylenirken[85], kesinlikle Afşar
olmadığı da iddia edilmektedir.[86] Büyük Selçuklu Sultanı
Melik-Şah’ın memluku olan Aksungur, idaresindeki Afşarlarla birlikte önce
Alparslan’a ve onun ölümüyle Melik-Şah’a bağlı bulundu. Melik-Şah’ın Suriye
seferine katıldı. 1085 yılında Musul’u ele geçirerek Ukayli Hanedanlığı’na son
verdi. Halep’in fethi sonucu Kasımü’d-devle unvanı ile Halep valiliğine
getirildi (1087). Melikşah Suriye’nin yönetimini kardeşi Tutuş’a bırakarak onu
Mısırdaki Fatımilere karşı seferle görevlendirdi. Aksungur ile Urfa emiri
Bozan’ın kuvvetleriyle Tutuş’a katılmalarını istedi. Ancak, ordu Trablus-Şam’a
gelince Tutuş ile arası açılan Aksungur ordudan ayrıldı. Tutuş ise seferden
vazgeçip geri dönmek zorunda kaldı. Melik-Şah’ın ölümüyle (1092) saltanat
mücadelesine atılan Tutuş önce Halep üzerine yürüyerek Aksungur’u itaat altına
aldı. Fakat Tutuş’la arası bozuk olan Aksungur, Bozan ile birlikte Selçuklu
tahtının asıl varisi olan Berkyaruk’un tarafına geçti. Tutuş, Berkyaruk ile
savaşı göze alamayıp Suriye’ye döndü. Bir müddet sonra Halep’e gelerek kritik
bir zamanda kendisine ihanet ettiğini düşündüğü Aksungur’a savaş açtı.
Berkyaruk’tan yardım göremeyen Aksungur yenilerek Tutuş tarafından öldürüldü.[87]
Aksungur’un
ölümüyle yerine oğlu Musul Atabeyliği’nin kurucusu olan Zengi’nin geçtiğini
görüyoruz. Irak Selçuklu Sultanı Mahmut, Zengi’yi 1127’de Musul Valisi ve iki
oğluna Atabek tayin etti. Zengi bundan sonra İmade’d-Din lakabıyla anılmaya
başlandı. Zengi Musul’a hakim olunca büyük ve güçlü bir Türk devleti kurmaya
çalıştı.[88]
Bu dönemde İslam dünyası Haçlı Seferleri ile uğraşıyordu. Zengi, Haçlılar ile
tesirli mücadelenin ancak siyasi birlik ile mümkün olacağını idrak eden ilk
Türk devlet adamıdır.[89] Bu sebeple Sincar, Habur
ve çevresini, Nusaybin ve Harran’ı ardından da Halep’i ele geçirdi (1128).
1130’da Hama’yı aldı. Aynı yıl, Artukluları yenerek Kuzey Suriye ve Güney Doğu
Anadolu’da hakimiyetini sağlamlaştırdı. Daha sonra Türkmenlerin yaşadığı Şehr-i
Zor (Kerkük) bölgesini (1139) ve Kürt reislerini yenerek Hakkari civarını
egemenliği altına aldı. Günümüzde Irak’ın kuzeyinde sınırımıza yakın olan
İmadiye şehrini o kurmuştur.
Artukluları
tekrar yenerek Amid’e (Diyarbakır) girdi ve adına hutbe okunmak suretiyle şehri
geri verdi (1141). Akabinde Böri Atabeyliğine de hakimiyetini kabul ettirdi.
Haçlılar ile mücadelesine gelince, 1130’da Kudüs Kralının da olduğu Haçlı
kuvvetlerini yenerek Esarib kalesini zaptetti. Savar komutasındaki ordusu Kudüs
Kralı Foulque idaresindeki Haçlıları ikinci kez mağlup etti (1137). Ardından
ülkesini ikiye ayıran ve önemli ticaret yolları üzerinde bulunan Urfa Haçlı
Kontluğunu fethetti (24 Aralık 1144). Urfa’nın düşmesi II. Haçlı Seferi’nin
yapılmasına sebep oldu. Zengi, Selçuklular ve Abbasi halifeleriyle de zaman
zaman bozuşmuş olsa da genelde iyi ilişkiler kurmuştur.[90] Görüldüğü gibi o bir
taraftan Mezopotamya ve Kuzey Suriye’yi tek hakimiyet altında birleştirirken,
bir taraftan da Haçlılara karşı başarılı savaşlar yaptı. Bu yolda İslamlığın
zinde kuvvetleri olan Türkmenlerden geniş ölçüde faydalanmasını bildi. Zengi
Ukayliler’in elinde olan Caber kalesini kuşatıp teslimini beklediği sırada
muhafızlardan biri tarafından öldürüldü (1146).[91] Ölümünden sonra ülkesi
ikiye bölündü. Halep merkez olmak üzere
Suriye’de Nureddin Mahmut, Musul merkez olmak üzere El-Cezire de
Seyfettin Gazi hükümdar oldular. Ailenin üçüncü bir şubesi ise elli yıl kadar
Sincar’da hüküm sürmüştür.
Musul Kolu : Zengi’nin
ölümüyle oğlu Seyfeddin Gazi Atabey oldu. Halep’teki kardeşi Nureddin Mahmut
ile anlaşarak gerek iç meselelerde gerekse Haçlılar ile mücadelede ortak
hareket ettiler. Seyfeddin 1149’da öldü. Yerine kardeşi Kutbeddin Mevdud geçti.
Bu arada Nureddin Mahmut ile anlaşmazlık çıktıysa da Humus ve Rakka Nureddin’e
verilerek sorun çözüldü. Bundan sonra iki kardeş Haçlılarla mücadele ettiler.
Nureddin, Haçlıları Harim'de yendiğinde (1164) Mevdud yanındaydı. Mevdud,
1167’de Haçlılar üzerine yürüdü ve Nureddin’in yardımıyla bir çok yeri ele
geçirdi. Mevdud’un 1170’te ölümü üzerine (mezarı Mardin’in Cizre ilçesindedir)
oğlu Zengi II yerine geçmek istedi. Ancak Seyfeddin Gazi II karşısına çıktı.
Nureddin Mahmut’un araya girmesiyle Musul Seyfeddin Gazi II’ye, Sincar ise
Zengi II’ye verildi. Nureddin de Nusaybin ve Habur’u aldı. Seyfeddin Gazi II,
Nureddin’in Haçlılarla yaptığı seferlere katıldı. Nureddin’in ölümünden sonra
Selahaddin Eyyubi’nin ne gibi bir tehdit oluşturduğunu görüp onunla savaştıysa
da yenildi (1176). Çok geçmeden de öldü. Kardeşi İzzeddin Mesut Atabek oldu.
Halep hakimi İsmail’in ölümüyle burayı aldı, ancak Sincar hakimi Zengi II’nin
teklifi ile Halep’i Sincar ile değişti. Selahaddin’in Halep’i alma gayretleri
ve Urfa, Humus, Rakka, Suruç ve Nusaybin’i ele geçirmesi, ardından Musul’u
kuşatması, 1182’de Sincar’ı alması üzerine Artuklu ve Ahlat-Şah’larla ittifak
yaptı. Fakat Selahaddin Amid’i (Diyarbakır) ele geçirdi. Halep’e yürüdü. Şehrin
hakimi Zengi II, bir anlaşma yapıp, Halep’i Selahaddin’e bıraktı yerine Sincar
ve çevresini aldı. Selahaddin 1185’te Musul’u iki kez daha kuşattıysa da
alamadı. İzzeddin Mesut, Selahaddin’le baş edemeyeceğini anlayarak onunla
anlaşma yoluna gitti ve Şehr-i Zor (Kerkük) ve yukarısını Selahaddin’e bırakıp
ona tabi oldu. Mesut, 1193’te Selahaddin Eyyubi’nin ölümünden kısa bir süre
sonra öldü ve yerine oğlu Nureddin Arslan-Şah geçti. Arslan-Şah, Zengi II’nin
Nusaybin çevresini zaptetmesi üzerine onunla ve onun ölümünden sonra yerine
geçen oğlu Kutbeddin Mehmet ile mücadele etti ve Nusaybin’i ele geçirdi.
Eyyubilerin yardıma gelmesiyle şehri terk edip Musul’a döndü (1198). Eyyubi
emiri Adil de Mardin’i kuşattı. Arslan-Şah, Kutbeddin Mehmet ile Artuklulara
yardıma geldi ve Eyyubileri yendi (1199). Ardından Kutbeddin ile Nusaybin için
tekrar savaşan Arslan-Şah, yenilerek Musul’a çekildi (1204). Arslan-Şah, daha
sonra bölgede Türkmen beyleriyle bazı olaylara karıştıysa da 1211’de öldü.
Yerine geçen Kahir zamanında önemli olay olmadığı gözüküyor. Bu dönemde devlet
işlerine Bedreddin Lu’lu’ bakıyordu. Kahir’in 1218’de ölmesiyle yerine
Arslan-Şah II geçti. 1219’da bir kısım topraklarını ele geçiren Sincar hakimi
Zengi III’ü Eyyubilerden Melik Eşref sayesinde yendi ancak aynı yıl öldü.
Yerine Lu’Lu’ tarafından üç yaşındaki kardeşi Nasıreddin Mahmut getirildi.
Bundan sonra Lu’lu’ düşmanlarına karşı Eyyubi Eşref’in yardımlarını aldı.
Eşref, 1220’de Sincar’ı alarak buradaki Zengi hakimiyetine son verdi. Mahmut’un
1222’de ölümüyle Bedreddin Lu’lu’ bölgeye Atabek olarak atandı ve Zengilerin
Musul’daki kolu da yok oldu.[92]
Halep Kolu : Ortaçağ
Türk-İslam dünyasının en parlak simalarından olan Nureddin Mahmut, Haçlılara
karşı başarılı savaşlar yaptı. O Haçlılar ile mücadelesinde Musul hakimi
kardeşi Seyfettin Gazi ve yerine geçen Mevdud ile birlikte hareket etmiş ve
Haçlılara karşı İslam cephesini birleştirmek için çok çalışmışlardır. Nureddin, Haçlıların eline geçen Urfa’yı
1146’da tekrar fethetti. Ertesi yıl da Artak ve civarını ele geçirdi. II. Haçlı
Seferinde kardeşi Seyfeddin ile birlikte Dımışk’ı (Şam) kuşatan Haçlılar ile
savaştı. Arima kalesini ele geçirdi, Haçlıları Yağra’da bozguna uğrattı.
1149’da Antakya Prensi Raymond’u öldürdü. Daha sonra Famiya kalesini zaptetti.
Börilerin elinden Dımışk’ı aldı.[93] Yukarı Mezopotamya,
Güneydoğu Anadolu ve Suriye’yi tek hakimiyet altında toplayarak sultanlığını
ilan eden (1153) Nureddin Mahmut’un prestiji Selçuklu Hanedanı’nı gölgede
bırakacak kadar arttı.[94] O Selahaddin Eyyubi’yi
Mısır’a göndererek Selçukluların hayali ve İslam dünyasında ikiliğe sebep olan
Fatımi Halifeliği’nin yıkılmasını sağlamıştır.[95] Kudüs Kralı III.
Baudouin’i yenilgiye uğrattı (1157). 1158’de Haçlılara yenildiyse de onları
Harim’de ağır bir bozguna uğrattı (1164). 1173’te Maraş ve Göksun’u Selçuklulardan
aldı, ancak II. Kılıç Arslan ile anlaşarak şehirleri geri teslim etti. Nureddin
1174’te Dımışk’ta öldü. Yerine oğlu İsmail geçti. Bu dönemde Selahattin Eyyubi
ülke topraklarını yavaş yavaş ele geçirmeye başladı. Selahaddin ile mücadele
eden Zengiler başarılı olamadı. İsmail, hastalanınca ülkesinin Musul hakimi
İzzeddin Mesut’a verilmesini vasiyet etti. 1181’de ölünce Halep kolu sona erdi.[96]
Musul
Atabeyliği’nin kurulması ile Afşarlar kitle halinde birleşerek başlı başına bir
güç oluşturmuşlardır. Bu zamanda Afşarlar devletin üst kademelerinde görev
almışlardır. Halep’te Türkmen Pazarında sayıları 15’i bulan mescitlerden biri
Avşar Mescidi adını taşır, yine Yaruklu Türkmenlerinden İzzeddin Avşar’ın
yaptırdığı Avşariye Medresesi de bölgede Avşar varlığını gösterir.[97] Ayrıca Selahaddin Eyyubi
gibi bir şahsiyet yetiştirerek kendilerinden sonra da bölgenin Haçlılara karşı
ayakta kalmasını sağlamışlardır. Nureddin Mahmut’un 1173’te Maraş ve Göksun’u
almasıyla Avşarlardan önemli kitlelerin Maraş ve Sivas taraflarına
yerleştiklerini tahmin ediyoruz ki 1250’li yıllarda Maraş civarında yaşayan ve
İç-El’e doğru sarkan Afşarlar[98] bunlardır. Ayrıca
Karamanlıların da önceleri Sivas taraflarında yaşadıklarını biliyoruz.[99] Moğol istilası sonucu
buradaki Avşarlar, Anadolu’nun güneyine göç ederek diğer Türkmen oymaklarının
da yardımıyla Karaman oğulları Beyliği’ni kuracaklardır.[100] Ayrıca Zengilerin,
Artuklu Beyliği (Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu’da kurulmuştur)
bünyesinde faaliyet gösterdiklerini de anlıyoruz.[101]
Bugün Doğu
ve Güneydoğu Anadolu ile Orta Anadolu kesimlerinde Zengi adını taşıyan köyler
bu Avşarların bir hatırasıdır.
XI. yy
sonları ile XII. yy başlarında Avşarlar, Arslan kumandasında İran’ın Huzistan
bölgesine gelmişlerdir.[102] Onlar buraya Moğol
Kara-Hıtayların Türkistan’da egemenlik kurmaları ve baskı yapmaları sonucu
Deşt-i Kıpçak’tan (Seyhun boyları) buraya (Salurlar ile beraber) göç
etmişlerdi. 1135-36 yıllarında Huzistan’da kalabalık sayıda Türkmen yaşamakta
idi ve içinde büyük bir Avşar topluluğu vardı. Avşarların başında Arslan oğlu
Yakup bulunuyordu. Avşarlarla birlikte gelmiş olan ve Kuh-Giluye’de yaşayan
Salurlardan Mevdud oğlu Sungur 1149’da Şiraz’ı alarak Salgurlu Devletini kurdu.[103] Yakup Bey, Sungur’un
elinden Fars bölgesini almak ve O’nu kendisine tabi kılmak için bir kaç kez
Sungur’un üzerine yürümüşse de bozguna uğramıştı. Yakup Bey’in ölümünden sonra
Afşarların başında Şumla’yı görüyoruz. Şumla’nın asıl adı Ay-Doğdu, babası ise
Küş-Togan idi. Şumla, Yakup Bey zamanında Huzistan ile Luristan’ın bir kısmını
idare ediyordu.[104] Onun zamanında Afşarlar
önemli bir güç haline geldi. Öyle ki; ünlü emirlerden, Selçuklu sultanı
Mesut’un hacibi (beylerbeyi) Has Beğ, Azerbaycan’da oldukça güçlü olan
Afşarların desteğini alabilmek için, Şumla ile dostluk kurmuş ve konumunu
güçlendirmeye çalışmıştı.[105] Şumla’da O’nun emiri
olmuştu. Has Beğ öldürüldüğü zaman zekasıyla kendini kurtardı ve tekrar
Huzistan’a geldi. Ancak, yokluğunda Selçuklulardan Melik-Şah bölgeyi ele
geçirmişti. Üstelik Abbasi halifesi de burayı almak istiyordu. Şumla hemen
harekete geçti. Önce Halife ordusunu yenip kumandanını esir aldı. Ardından
Bağdat’a elçi gönderip özür diledi. Abbasilerle meseleyi hallettikten sonra
Melik-Şah’ı bölgeden çıkararak tek başına egemen oldu.[106] Şumla, Lur denilen
Kürtleri (Bu Kürtler kendilerine Güllü derlerdi. Türkistan’ın Lolan kentinden
gelmişlerdir. Lurların içinde Afşar, Beğdili, Çağatay, Karabağlı gibi Türkler
de vardır) destekleyerek Kuzey ve Batı Luristan’da küçük bir Atabeyliğin
(1184-1597) temellerini attı ve bu bölgeyi hakimiyeti altına aldı.[107]
1156’da
Selçuklu Sultanı Muhammet halifeyle bozuşup Bağdat’ı kuşatınca, Halifenin
çabalarıyla Melik-Şah isyan etti ve Hemedan’da bağımsızlığını ilan etti. Şumla,
Melik-Şah taraftarı olarak Hemedan’a geldi. Ertesi yıl Şumla halifenin emiri
Kaymaz’ı yenerek tutsak etti ve O’nu Sultan Muhammet’e gönderdi. Bunun üzerine
Halife Şumla üzerine ordu sevk ettiyse de Şumla bu orduyla savaşmadı. 1159’da
ülkesiz kalan Melik-Şah, Huzistan’a girerek Şumla’yı yendi ve ardından Fars’a
girip Zengi’yi de (Salgurlu) teslim aldı. Şumla ve Zengi Melik-Şah’a bağlanarak
en yakın emirleri oldular. Aynı yıl Sultan Muhammet’in ölümüyle tahta çıkmak
için Şumla ve Zengi ile birlikte Isfahan’a gelen Melik-Şah, zehirlenerek
öldürüldü.
Selçuklu
tahtına Arslan-Şah geçti Şumla, Zengi ile birlikte Arslan-Şah’ı metbu tanıdı ve
Melik-Şah’ın oğlunun Atabeği oldu. Şumla’nın yeğeni Şenka-Oğlu, dünürü olan
Basra valisinin halifece öldürtülmesine kızarak Basra ve Vasıt’ı yağmaladı
(1166). Halifenin Vasıt valisi Kutlu-Pars Şenka-Oğlu’nun üzerine yürüdüyse de
yenildi ve öldürüldü. Şenka-Oğlu ertesi yıl Basra’yı tekrar yağmaladı. Şumla da
Bağdat civarına gelip halifeden toprak istedi. Ancak yeğeni Kılıç’ın halife
kuvvetlerine yenilip esir olması üzerine geri döndü. 1169’da Salgurlu Zengi’nin
askerlerine kötü davranması sebebiyle askerler Şumla’yı ülkeye çağırdılar.
Şumla Zengi’yi yenip Fars’a sahip olduysa da halka kötü davranması ve yeğeni
Şenka-Oğlu’nun ülkeyi yağmalaması üzerine tepki çekti ve Fars’ı terk etmek
zorunda kaldı.[108]
Huzistan
ve Ahvaz’a hakim olan Şumla Nihavend’i de ele geçirmek istiyordu. Selçuklu
Atabeği İl-Deniz’den para karşılığı burayı istedi ancak alamadı. 1175’te
İl-Deniz’in ölümü sonrası Şenka-Oğlu Nihavend’i zaptetti. Ertesi yıl Şenka-Oğlu
Bağdat taraflarında halife kuvvetlerine yenilip öldürüldü. Kısa bir süre sonra
Şumla bazı Türkmenler üzerine yürüdü. Atabek Pehlivan’dan yardım alan
Türkmenler Şumla’yı yenip kardeşi ve yeğeni ile birlikte esir ettiler. Şumla
birkaç gün sonra aldığı yaraların tesiriyle öldü (1176).
Şumla
cesur, zeki ve dirayetli bir şahsiyet idi. O bu meziyetleriyle Huzistan ve
komşu bazı yörelerde Luristan’ın bir kısmını da içine alan bir beylik kurmuştu.
Şumla’dan sonra yerine oğlu Şerafeddin Emiran geçti. Selçuklu sultanı
Arslan-Şah’ın ölümü üzerine kardeşi Muhammet, Emiran’ın teşvikiyle tahta çıkmak
için Isfahan’a gitti. Kaymaz oğlu Kavşut ve bazı emirler Muhammet’i
destekledilerse de Atabek Pehlivan Muhammet’i yendi. O da Emiran’ın yanına
kaçtı ancak Pehlivan’dan çekinen Emiran O’nu ülkeye almadı. Bu hareketiyle
Pehlivan’ın memnuniyetini kazandı. Onun döneminde uzun bir süre Şumla oğulları
ile ilgili bir bilgiye rastlanmıyor. Bu, ülkenin sakin bir barış dönemi
yaşaması ve siyasi olaylara karışmaması ile ilgili gözüküyor. Emiran’dan sonra
başa geçen Su-sıyan’ın ölmesiyle (1194) oğulları Ali ve Nasreddin arasında
çıkan taht kavgasında Ali başa geçti. Kardeşinin halifeden yardım istemesi
beyliğin sonunu getirdi. 1194-95’te Halife ordusu Huzistan’ı işgal etti ve
Şumla ailesini toplayıp Bağdat’a götürdü. Böylece bu beylik tarihe karıştı.
Afşarların Huzistan ve Luristan’da 42 kaleleri vardı. Şumla oğulları’nın para
kestirdikleri de biliniyor.[109]
Oğuzların
Afşar boyundan olan[110] Karaman aşireti ve
Karaman-Oğulları, Orta Anadolu’nun güneyinde kurulmuş olup, Anadolu Türkmen
beyliklerinin Osmanlılardan sonra en büyüğü ve devamlısıdır. Karaman tahtı
beylikten ziyade bir devlet sayılmıştır. Ana kütlesi Afşarlara dayanan devlet,
Üç-Oklardan Turgut, Bayburt, Kusun, Gögüz, Varsak, Salur ve Kaçarlar ile
Türkleşmiş Samagar, Çaygazan ve Barımbay gibi Moğol oymaklarını da çevresine
toplamıştı.[111]
Karaman
oymağının bir kısmını 12. Asır ortalarında Maveraü’n-nehir’ de, bir kısmını da
Kara-koyunlu obası olarak Azerbaycan bölgesinde (Arran, Gence, Berdaa)
görmekteyiz [112]
ve varlıkları günümüze kadar gelmiştir.
Diğer bir
kısmı ise Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya gelmiş ve Selçuklu sultanı
Alaaddin Keykubat tarafından (1228) Ermenek tarafına yerleştirilmiştir. Bu
sırada uçlarda bulunan Türkmenlerin çoğunluğunu Karamanlılar oluşturuyordu.[113] Karamanlılar bundan önce
Sivas tarafında bulunuyorlardı.[114] Bu sırada Karaman
Aşiretinin reisi olan Sadeddin oğlu Nureddin (Nure Sofi 1230-55), Babai
tarikatına girmiş ve Selçuklular ile savaşmıştı. (Selçuklu ve Osmanlı
tarihçileri düşman oldukları Karamanlıları kötülemek ve aşağılamak maksadıyla
Nure Sofi’yi Ermenek’te kömürcülük yapan Ermeni dönmesi olarak tanıtmışlardır.
Bu iddiayı ilk söyleyen ise Selçuklu tarihçisi İbn-i Bibi’dir. Halbuki biz Nure
Sofi’yi aristokrat bir Türkmen beyi olarak tanıyoruz.[115]) Bir Babai şeyhi olarak
Türkmenler üzerinde nüfuzunu artırmış; Hıristiyanlardan Ereğli’yi alarak
başkent yapmış ve Silifke’ye saldırarak tekfurunu öldürmüştür.[116]
Bu
tarihlerde (1254) Karamanlılara mensup olan Afşar Beyi İslam Beyin
Silifke-Mersin arasındaki Cracca şehrini (Kız kulesi) yağma ettiğini onun
ölümünden sonra da Sarum Beyin tekrar şehre akınlar düzenlediğini görüyoruz ki[117] bu Afşarlar, Karamanlılara
mensup veya 1250 yılında Maraş Dağlarında sakin olan ve İç-El taraflarına doğru
yağma hareketlerine girişen Avşarlardan[118] olabilirler. (Maraş bölgesi Türkmeni olan Ağaç-Eri’lerin
de 1258 yılında Maraş’tan İç-El ve Antalya’ya doğru akın yaptıklarını
görüyoruz). Nure Sofi, tahmini 1255’te ölünce yerine Karaman Bey geçmiştir.
Karaman Bey, Ermenek, Mut, Gülnar ve Silifke’ye saldırdı, Ermenek’i alarak
burasını başkent yaptı. Karamanlıların etki alanlarının genişlemesi Selçuklu
Sultanı IV. Kılıç Arslan’ı rahatsız etti.
Onlarla akrabalık kurarak Larende (Karaman) kalesini verdi. Ancak, uç
beylerinden bazılarının cezalandırılmasından dolayı endişeye kapılan Karaman
Bey, kardeşleri Zeyne’l-hac ve Bunsuz ile birlikte 20.000 kişilik bir kuvvetle
Konya üzerine yürüdü. Muinüddin Pervane komutasındaki Selçuklu ordusu
Karamanlıları Gevele kalesi önlerinde yendi. Karaman kaçtıysa da kardeşleri
yakalanıp Konya’da idam edildi.[119] Karaman Bey, yaklaşık
1262’de öldü ve yerine oğlu Mehmet geçti. Selçuklular ise Karaman ve Ermenek
bölgesine vali olarak Bedrettin Huteni’yi atadılar.
Mehmet
Bey, bu esnada isyan eden Hatiroğlu ile birleşerek Selçuklulara karşı faaliyete
geçti ve üzerlerine gönderilen Huteni idaresindeki Selçuklu-Moğol ordusunu ani
baskınla Göksu civarında yendi. Emir-i Sevahil Hoca Yunus ta Mehmet Bey’e
yenilmekten kurtulamadı.[120] 1273 yılında Baba
İlyas’ın oğlu Muhlis Paşa’ya destek vererek Konya’yı ele geçirmesini sağlamış,
Muhlis Paşa altı ay hüküm sürdükten sonra hakimiyeti Karamanlılara
devretmiştir.[121]
Mehmet
Bey, Anadolu’nun Moğol işgalinden kurtulması için Memluk Sultanı Baybars’ı
Anadolu’ya çağıran ve onun yanında yer alan beylerden birisiydi.[122] Baybars, vezir
Pervane’nin iki yüzlü siyasetinden dolayı ülkesine dönünce, Mehmet Bey, Menteşe
ve Eşref-Oğlu Türkmenleriyle birlikte Konya üzerine yürüdü. 13 Mayıs 1277’de
Konya’yı işgal ettiğinde, yayınladığı meşhur fermanı ile Türkçe’yi resmi dil
ilan etmiştir. Bu fermanda ”Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta,
mecliste, meydanda, çarşıda ve pazarda Türkçe’den başka bir dil konuşulmayacak
ve kullanılmayacaktır” diyerek, resmi devlet işlerinde kullanılan
Arapça ve Farsça’nın hakimiyetine büyük bir darbe vurmuştur. Bu ferman Türk
kültür tarihinin en büyük hadiselerindendir ve her yıl 13 Mayıs günü Karaman’da
Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Erol Güngör, bu fermanın Mehmet Beyin
milliyetçiliğinden değil de cahilliğinden kaynaklandığını söyler. Ona göre,
Mehmet Bey okur-yazar olmadığı için eksiklik duymuş, Arapça-Farsça konuşulan
devlet makamlarında olup biteni anlamak, tahsilli kesimin etkinliğini ortadan
kaldırmak için bu yola baş vurmuştur.[123] Ancak dilin bir milletin
hayatındaki yerini düşünürsek bu suçlamanın haksız olduğunu söyleyebiliriz.
Mehmet Bey, akabinde II. Keykavus’un oğlu olarak tanıttığı Alaaddin Siyavuş’u
Selçuklu tahtına çıkardı ve kendisi de vezir oldu (15 Mayıs 1277). Ancak
Akşehir civarında aralarında Germiyanlıların da bulunduğu Sahip-Ata Oğulları
idaresindeki bir orduyu yendikleri sefer dönüşü Konyalılar Karamanlıları şehre
sokmadılar.[124]
Bunda Siyavuş’un kendini bir lider olarak halka kabul ettirememesi yatar. Bunun
üzerine Mehmet Bey, Ermenek’e çekildi. Cüveyni idaresindeki bir Selçuk-Moğol
ordusu bölgeye geldi. Mehmet Bey, bu ordu karşısında yenildi ve yakalanarak
kardeşleri ile beraber öldürüldü (1277). Bu olay bir süre Karamanlıları
sindirdi.[125]
Mehmet
bey, Moğol işgali altında olan Anadolu’nun kurtulması için isyan bayrağı açan
ve bu sebeple Selçuklu ve Moğol orduları ile ölene kadar çarpışan bir mücadele
insanıdır. Moğollarla bir kaç defa savaşmış ve iki defasında da yenmiştir.
Gazan Han’ın şöyle söylediği rivayet olunur : “Şu Türkmenler ve Karamanlılar olmasa idi, Moğol atlıları güneşin
battığı yere kadar giderlerdi”.[126]
Mehmet
Bey’den sonra Karamanlıların başına kardeşi Güneri geçti. Selçuklular
arasındaki taht kavgasına karıştı ve bir süre sonra Ermenilere ait Tarsus’a
sefer yapıp burayı tahrip etti (1286). Ancak Ermenilere yardıma gelen Moğollar
karşısında tutunamayıp dağlara çekildi. Güneri Bey’in 1300’de ölümü üzerine
yerine kardeşi Necmeddin Mahmut, onunda 1308’de Ermenilerle çarpışırken
ölmesiyle Yahşi Bey geçti.
1308’de
Anadolu Selçuklularının çökmesi ile Karaman-Oğulları Anadolu’da en kuvvetli
beylik olarak ortaya çıkmış ve Selçukluların yerine geçmek için büyük
mücadeleler vermiştir.[127] Yahşi Bey’in Konya’yı
işgal ederek başkent yapması üzerine Emir Çoban idaresinde bir Moğol ordusu
Anadolu’ya gelip Konya’yı geri aldı. Yahşi Bey’in ölümünden sonra Mahmut’un
oğlu İbrahim Bey oldu. Onun zamanında tekrar Konya ele geçirildi. 1319’da Tarsus
Ermenileri üzerine sefer yaptı. 1328’de Moğol İlhanlıların Anadolu valisi
Timurtaş ölünce Türkmenler rahat bir nefes aldı. İlhanlıların çökmeye başlaması
üzerine Karamanlılar topraklarını genişletmeye başladı. Beyşehir alındı. Gevele
kalesine kadar olan yerler ele geçirildi. İbrahim’in ölümünden sonra yerine
geçen oğlu Fahreddin Ahmet Moğollar ile savaşırken öldü (1350). Ondan sonra
kardeşleri Süleyman ve Şemseddin kısa süreli hükümdar oldular (1352). Daha
sonra Burhaneddin Musa bey oldu. Bu dönemde başkent Mut’a taşındı. Musa’nın
yerine Seyfeddin Süleyman geçtiyse de öldürüldü (1361). Böylece Karaman tahtına
Alaaddin Ali geçti.
1362’de
başa geçen Alaaddin Ali Bey zamanında,
ilk Osmanlı-Karaman münasebetleri başladı. Selçuklu varisi olarak kendilerini
gören her iki tarafın menfaatlerinin kesişmesi, Ali Beyi Osmanlılara karşı
Eretna ve diğer Türkmen beyleriyle ittifaka zorladı. Ancak Osmanlı sultanı I.
Murat, bu girişimi engelledi.[128] Ali Bey, daha sonra
Kıbrıslıların elindeki Gorigos (Kız kulesi) üzerine yürüdüyse de geri çekilmek
zorunda kaldı ve Kıbrıs Krallığı ile antlaşma yaptı (1367). Çevredeki
beyliklerin topraklarından bazı yerler zaptetti ve Kayseri’ye baskın yaparak
Eretnalılardan Ali’yi Sivas’a kaçırttı. (1375). Ancak, Kadı Burhanettin, Ali
Beyi geri çekilmeye mecbur bıraktı (1376). Bu sırada Osmanlılar ile
Karamanlılar ilk kez karşı karşıya geldi (1381). Ali Bey, Kayınbabası Murat
I.’in Rumeli’de olmasından yararlanarak Beyşehir’i aldı. Murat I., Karamanlılar
üzerine yürüyerek Ali Beyi yendi. Aldıkları yerleri geri vererek sulh yapıldı
(1387). Murat I.’in Kosova’da şehit düşmesiyle antlaşmayı bozarak Osmanlı’ya
saldırdı (1389). Ancak Bayezid I., Konya’yı muhasara etti ve Çarşamba Suyu
sınır olmak üzere tekrar anlaşma yapıldı (1390). Timur’un Doğu Anadolu’da
görünmesiyle Ali Bey, ona tabi oldu (1394). 1396’da Kadı Burhanettin ile
uğraşan Ali Bey, Bayezid I.’in Rumeli’de bulunmasını fırsat bilerek Osmanlı
topraklarına girdi. Bunun üzerine Bayezid I., Karaman Seferine çıkarak Akçay’da
Ali Beyi yendi. Sonra Konya’yı alarak Ali Beyi öldürttü, oğulları Ali ve Mehmet
Beyleri de Bursa’ya gönderdi. Böylece Karaman Devleti ortadan kalkmış oldu
(1397).
Bayezid
I., Timur ile yaptığı Ankara Savaşı’nı kaybedince, Ali ve Mehmet Beyler
Bursa’da hapisten çıkartıldılar. Timur, onlara Karaman ülkesini ve Alaşehir’i
vererek beyliği tekrar diriltti (1403). Mehmet Bey tahta çıkarken, Ali Bey,
Niğde emiri oldu. Mehmet Bey, Fetret Devri’nde Osmanlıların arasındaki taht
kavgasından yararlanarak Afyon ve Kütahya’ya girdi (1411).[129] Germiyanlılara saldırıp
Bursa’yı tahrip etti (1413). Bunun üzerine Çelebi Mehmet Karamanlılar üzerine
yürüyerek onları Konya önünde yendi (1414). Tekrar savaşılmasına rağmen 1415’te
sulh yapıldı.
Mehmet
Bey, 1417’de Memluk Sultanı Şeyh adına kestirdiği paralarla Kahire’ye gelerek
Memluklere itaatini bildirdi. Ancak, Mehmet Bey, Ramazan-Oğullarıyla birlikte
Memluk toprağı olan Tarsus’a saldırınca Memluklerle arası açıldı. Şeyh,
Türkmenlere gözdağı vermek ve onları itaat altına almak için Divriği’ye kadar uzanan
Suriye Seferine çıktı. Tarsus ele geçirildi. Ardından Darende’de düştü. Esirler
arasında Mehmet Beyin oğlu Davut’ta vardı. 6 ay sonra Mehmet Bey, Ramazan-Oğlu
İbrahim ile birlikte Tarsus’u kuşattı ancak alamadı (1418). Bir müddet sonra
Tarsuslular Memluk valisi Şahin’den memnun olmadıkları için Karamanlıları davet
ettiler ve şehri teslim ettiler. Bunun üzerine Şeyh, Karaman üzerine ordu
gönderdi. Bu ordu Niğde, Ereğli, Larende’yi aldı (1419). Karaman Beyliği ise
Ali Bey’e verildi. Mehmet Bey, Kahire’ye gönderildi. Osmanlıların yardımıyla
Mehmet Bey’in oğlu İbrahim Karaman tahtına geçti. Ali Bey, Niğde’ye çekildi.
Bunun üzerine Memlukler Mehmet Beyi serbest bıraktılar. Mehmet Bey, tekrar
Karaman tahtına çıktı. [130] Hamid-Oğulları ile
birlikte Osmanlı toprağı olan Antalya’yı kuşattığı sırada öldü (1423). Yerine
İbrahim II. geçti. İbrahim Bey, Memluk nüfuzuna son verdi. Osmanlı aleyhine
Sırp ve Macarlarla ittifak yaptı. 1433’te Macarlar Osmanlı’ya saldırınca
İbrahim Bey de Beyşehir’i aldı. Osmanlılar Macarları yenince Karamanlılar
üzerine yürüyüp Konya’ya kadar ilerledi. Bir daha Osmanlı aleyhinde çalışmamak
koşuluyla sulh yapıldı (1435). Ardından Kayseri’yi aldı ve tekrar Osmanlı’ya
saldırdı. Macarlarla tekrar ittifak yaptı. Karaman kuvvetlerinin Osmanlı topraklarında
yaptığı zararlar yüzünden Murat II., İslam alimlerinden Karamanlılar aleyhine
fetva aldı ve Macarlarla Segedin Antlaşmasını imzaladıktan sonra (1444) Karaman
Seferine çıktı. Çaresiz kalan İbrahim Bey, ağır şartlar altında anlaşma yaptı.
II. Kosova Savaşında (1448) Osmanlı’ya yardım gönderdi. Aynı yıl Kıbrıslılardan
Gorigos’u aldı. Osmanlı tahtına Fatih’in geçmesiyle ümitlenen İbrahim Bey,
İstanbul Muhasarasında Venedik ile bir anlaşma yaptı. 1456’da Tarsus, Adana ve
Gülek’i almak istediyse de Memlukler Karaman ülkesini tahrip ettiler. Fatih’in
Kastamonu ve Trabzon Seferlerine yardım için ordu gönderdi (1461).
İsfendiyar-oğullarını ortadan kaldırmasıyla Osmanlıların son büyük rakibi
olarak Karamanlılar kaldı. İbrahim Beyin ölümünden sonra oğulları Pir Ahmet ve
İshak taht kavgasına tutuşunca Osmanlı, Memluk ve Ak koyunlular iç işlerine
karıştılar. Pir Ahmet Osmanlıların yardımıyla tahta geçince onlara Akşehir,
Beyşehir ve Ilgın’ı verdi (1465). Bu arada başkenti tekrar Konya’ya taşıdı.
Ancak, Pir Ahmet Akkoyunlu ve Venediklilerle anlaşma yapınca Karaman seferine
çıkan Fatih Konya ve Karaman’ı alarak, oğlu Mustafa’yı Karaman Beylerbeyi
yaptı. Pir Ahmet Tarsus’a kaçtı. Akkoyunlu, Venedik ve Türkmenler uzun
mücadeleler verdiler. Osmanlının Akkoyunluları 1473’te Otlukbelinde yenmesi
üzerine Gedik Ahmet Paşa önce Ermenek sonra Mennan Kalesini aldı (1474). Pir
Ahmet Bayburt’ta öldü. Yerine geçen Kasım Bey, Fatih’in ölümüyle birlikte
Beyazıt -Cem ihtilafında ortaya çıkarak, Cem’i destekledi ve Karaman Beyliği’ne
tekrar egemen oldu. Cem, Rodos Şövalyelerine sığınınca II. Beyazıt’tan aman diledi. Osmanlı
himayesinde küçük bir beylik halinde başkenti Silifke olmak üzere İç-El’de
hüküm sürmesine izin verildi.[131] Kasım Bey ölünce (1483)
Karamanlıların en önemli yardımcıları olan Turgutlu aşiretinden Mahmut Bey başa
geçti. Ancak Mahmut Bey Osmanlı Memluk savaşında Memlukları tutunca beyliğe son
verildi (1487).
Arab
tarihçisi İbn-i Fazlillah, 1332 senesine ait Anadolu ile ilgili bilgilerinde
Karaman-Oğulları’nın, 750 bin nüfusa sahip olduğunu belirtmişti. Karaman
oğulları en geniş şekliyle Karaman, Konya, Niğde, Kayseri, Ankara, Nevşehir,
Kırşehir, İçel illerinin tamamı ile Antalya’nın doğusu (bu topraklar, 146.000
km2’dir) ve zaman zaman Antalya’nın batısı, Isparta ve Afyon
bölgelerinde hüküm sürmüştür. Bu bölgelerde o zamanlar, 2 milyon nüfus olduğunu
tahmin edebiliriz.[132]
Türklük
tarihi için çok önemli olan Karaman sahası, gerek Karaman-Oğulları devrinde,
gerekse Karamanlıların çöküşünden sonra Osmanlı devrinde ve Kurtuluş Savaşı
sırasında hemen her alanda çok değerli şahsiyetler yetiştirerek Türklüğe
hizmete devam etmiştir. Büyük Türk velisi ve şairi Yunus Emre, Osmanlıların
manevi kurucusu Şeyh Ede Balı, Dursun Fakih,
Osmanlıların meşhur Kaptan-ı Deryası Kemal Reis ve onun yeğeni ünlü Türk
denizcisi Piri Reis, Kurtuluş Savaşının Doğu Cephesi komutanı büyük insan Kazım
Karabekir Paşa, Redd-i İlhak Cemiyetinin lideri Hacim Muhittin Çarıklı
bunlardan sadece bir kaçıdır.[133]
Alaiye
(Alanya) 1223 yılında Türkiye Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından zapt edilmişti. Türkiye
Selçukluların son yıllarında Alaiye, Karaman oğulları Beyi Mecdeddin Mahmut’un
eline geçti (1293). Bundan sonra adı geçen şehirde ve yöresinde Karaman
oğullarına bağlı beyler hakim olmuştur. Alaiye Beyleri burada önce Karaman
oğullarının bir kolu olarak, daha sonra da Memluklu Devleti’nin hakimiyeti
altında hüküm sürmüşlerdir. Kıbrıs Krallığı 1366’da şehri almak istedi ise de
Karamanlıların yardıma gelmesi şehrin kaybını önledi.[134]
Alaiye’nin
deniz ve kara ticareti için çok müsait bir yerde bulunması sebebiyle
Memluklular ve Kıbrıs Krallığı burayla yakından ilgileniyorlardı. Bazen dostça
ve bazen düşmanca gelişen ilişkiler sebebiyle Alaiye Beyliği bu gibi
devletlerle sıkı bir ilişki içerisine girmişlerdir. Memlukluların Kıbrıs’ı almak için sefere çıktıklarında
(1426) Kıbrıs ordusunda ücretli Karamanlıları görmemiz bunun bir sonucu olsa
gerek.[135]
Alaiye
Beyi Karaman b. Savcı 1427 yılında şehri beş
bin altın karşılığında Memluk Devleti’ne sattı. Bundan sonra Alaiye
şehrinde, Memluk hakimiyeti altında Karaman oğlu Mahmut Bey’in torunları hüküm
sürdüler. Bunlardan Kılıç Arslan zamanında Gedik Ahmet Paşa Alaiye’yi alarak
Osmanlı Devleti’ne kattı (1471). Böylece Alaiye Beyliği ve buradaki Karamanlı
hakimiyeti sona erdi.[136]
Osmanlı
Devletinin Trablusgarp Eyaletini idaresi altında bulunduran Karaman asıllı bir
aile. Karaman’da özellikle Ermenek’te bu ailenin kendileriyle akraba olduğunu,
hatta Mısır ve Libya’da dedelerinden kalma tapulu arazilerinin olduğunu
söyleyen bir çok aileye rastladık. Bu ailenin kurucusu Ahmet Bey’dir. Babası
veya dedesinin Trablusgarp Ocağında hizmet etmek için bu bölgeye geldiği tahmin
ediliyor. Bazı tarihçiler, atalarından birinin Osmanlı denizcisi Turgut Reis
ile buraya geldiğini ileri sürerler. Ahmet Bey’in çağdaşı Trablusgarplı tarihçi
İbn Galbun, onun soyunu şöyle sıralar. Ahmet b. Yusuf b. Muhammet b. Mustafa.
1710’da
Münşiye ve sahil bölgesinin amili olan ve halkın sevgisini kazanan Ahmet Bey,
Yeniçeriler ve Kuloğulları ile Arap ileri gelenleri arasındaki rekabetten doğan
karışıklığa son vermek için Trablusgarp şehrine müdahaleye karar verdi. Kuloğulları’na
karşı Arapların desteğini alarak Trablusgarp eyaletinin yönetimini ele geçirdi
(29 Temmuz 1711). Bir süre sonra Padişah tarafından gönderilen Halil Paşa’yı ve
çok sayıda Türk askerini öldürttü. Ardından İstanbul’a bu davranışlarını haklı
göstermek için elçi gönderdi. Padişah III. Ahmet ise onu beylerbeyi unvanıyla
Trablusgarp eyaletinin valisi olarak tanıdı.[137] Paşa unvanını 1722’de
alan Ahmet Bey, Yeniçerilere güvenmediği için yerli halktan bir milis kuvvet
oluşturdu ve korsanları himaye altına aldı. 1713-23 yılları arasında Bingazi ve
Fizan’da çıkan isyanları zor kullanarak bastırdı. Bu arada bazı devlet
adamları, ileri gelenleri ve dönemin tarihçisi İbn Galbun’u öldürttü, böylece
hakimiyetini bütün ülkeye yaydı. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere batılı
devletlerle iyi geçindi, onlarla barış ve ticaret anlaşmaları yaptı. 16 Mayıs
1733’te Padişah tarafından görevi yenilendi. Trablusgarbın surlarını onarttı
cami ve medrese yaptırdı. Ahmet Paşa 60 yaşında (1 Kasım 1745) öldü.
Yerine
geçen oğlu Mehmet, I. Mahmut tarafından vali olarak tanındı. Zamanında barış
devam etti. Yapılan anlaşmalar yenilendi. Ancak korsan faaliyetlerinin artması
Venedik ve Napoli ile anlaşmazlıklar çıkmasına sebep oldu. Mehmet Paşa 1754’te
öldü.
Onun
yerine oğlu Ali Bey geçti. 1754-93 yılları arasında valilik yapan Ali Paşa, ilk
yıllarında Münşiye ve Sahil bölgelerinde çıkan isyanlarla uğraştı. 1758’den
sonraki yıllar genellikle sakin geçtiyse de son yıllarında ciddi ayaklanmalar
çıktı. Oğullarından Hasan öldürüldü (1790), Ahmet ise Bey olduysa da Arapların
desteğini alan kardeşi Yusuf yüzünden idareyi tam olarak ele geçiremedi.
Durumun ciddiyeti üzerine ileri gelen eşraf İstanbul’dan yeni bir vali
istediler. Yusuf kendisini 1793’te vali tayin ettirerek Trablusgarbı kuşattı. O
sırada Cezayir’den çıkan Ali Bulgur, Padişah tarafından kendisinin vali
olduğunu ileri sürerek Trablusgarba girince, Karamanlı ailesi Tunus’taki
Hammudi Paşaya sığındı. Hammudi Paşanın sayesinde Karamanlılar tekrar
Trablusgarba sahip oldular. Ali Paşa oğlu Ahmet lehine valilikten çekildi
(1795). Ancak, Yusuf ertesi yıl Trablusgarbı zaptederek valiliğini ilan etti.
Ahmet Paşa ise Malta’ya kaçtı. III. Selim, Yusuf'’un valiliğini onayladı.
Yusuf Paşa
iç karışıklıklara son verirken, korsanları himaye etti. Şehrin surlarını
sağlamlaştırdı. Napolyon Bonapart’ın Mısır’ı işgali sırasında İngilizlerin ve
Osmanlı’nın baskısına rağmen Fransa ile ilişkilerini kesmemiş hatta 1799’da bir
antlaşma bile imzalamıştı. 1800 yılında ABD’den daha fazla vergi isteyince iki
devletin arası açıldı ve ABD’ye (tarihte ilk kez) savaş ilan etti.
Amerikalılar, Malta’dan Ahmet Bey’i getirip vali yapmak istedilerse de Yusuf
Paşa İngilizlerin desteği ile Ahmet Bey’i Mısır’a kaçırttı. ABD geri adım
atarak 1805’te Trablusgarpla dostluk, ticaret ve seyr-i sefain antlaşması
yaptı. 1810’da Gedamis bölgesi Trablusgarba bağlandı. 1813’te Fizan’ı tekrar
aldı. 1819’da Fransız-İngiliz donanması Trablusgarp limanını ablukaya alıp
Hıristiyan esirlerin serbest bırakılmasını sağladı. 1823-26 yıllarında Mora
Savaşlarına Trablusgarp donanması da katıldı. Trablusgarptaki İngiliz-Fransız
çekişmesi üzerine 1830’da Fransızlarla yeni bir antlaşma imzaladı. 1832’de
Münşiye ve Sahil halkına ağır vergiler konunca isyan çıktı ve Yusuf Paşanın
yerine oğlu Mehmet’i vali ilan ettiler. Yusuf Paşa ise diğer oğlu Ali lehine
valilikten feragat etti. Padişah meseleyi halletmesi için merkezden Mehmet
Şakir Efendiyi bölgeye gönderdi. Ancak bir uzlaşma sağlanamadı. Şakir Efendi
1834’te Ali Bey’in valiliğini gösteren bir ferman getirdiyse de İngilizler ve
isyancılar bunu tanımadı. Fransızların Karamanlılar üzerindeki ağırlığı ve
Cezayir’deki işgalleri sebebiyle Osmanlı bölgede kesin egemenlik kurmak
istiyordu. Yerli ahalinin de Karamanlılardan şikayetçi olması üzerine 1835’te
Mustafa Necip Paşa komutasındaki donanma ve birlikler bölgeye geldi ve Ali Bey
dahil bir çok kişiyi tutuklattı, kendisi de vali oldu. Karamanlılardan Mehmet
Bey intihar ederken kardeşi Ahmet Malta’ya kaçtı. Diğer fertler ise İstanbul’a
gönderildi. Yusuf Paşa çok yaşlı olduğu için Trablusgarpta kalmasına izin
verildi. Yusuf Paşa 1838’de öldü. Böylece Trablusgarptaki Karamanlı Hanedanı
sona erdi. Osmanlı Devleti muhtaç duruma düşmemeleri için aileye maaş bağladı
ve maddi sıkıntı içinde olmasına rağmen Karamanlıların İngiliz ve Fransız
tüccarlara borcunu ödedi. Bu hanedan Tunus’taki Türk asıllı Hüseyni hanedanı
gibi olmamakla beraber milli bir özellik gösterememiş ve mahalli bir görünüm
sergilemiştir.[138]
Germiyanlılar,
Oğuzların Avşar Boyu’na mensuptur. [139] Her ne kadar
Germiyanlıların kökenleri ile ilgili farklı görüşler ortaya atılmışsa da [140] bölgede yapılan dil
çalışmaları, Avşar dil özelliklerinin 2. sırada olduğunu (1. sırada Kınık) ve
Avşar tezinin daha makul olduğunu göstermektedir.[141]
Germiyanlılar,
Anadolu’ya Celalettin Harzemşah maiyetinde[142] Fars ve Kirman
dolaylarından Malatya yöresine gelerek yerleşmişlerdir.[143] Yerleştikleri
Pütürge-Şiro bölgesinin o dönemlerde Germiyan olarak adlandırıldığı ve bu
Türkmen topluluğunun adını buradan aldıkları tahmin edilmektedir.[144] Şunu da belirtelim,
Türkistan’da Germ şehri[145] vardır ki
Germiyanlıların buradan geldikleri için bu adı aldıkları ve yerleştikleri
bölgeye (Pütürge-Şiro) Germ şehrinden mülhem Germiyan adını verdikleri de
düşünülebilir. Yine Afganistan’daki Özbek Türklerinin Belh civarındaki uruğu
Möyten’in Germisili oymağının bulunması[146] da ilginçtir. Çünkü
Germiyanlıların Elazığ, Tunceli ve Çemişkezek taraflarında da yerleştiklerini
yer adlarından anlıyoruz[147] ki, Çemişkezek’e bağlı
Germili, Germikar ve Germisik adlı köyler vardır.
Germiyanlılar
ile ilgili ilk bilgilere Baba İshak İsyanı (1240) sırasında rastlıyoruz. II.
Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Selçukluların Malatya subaşısı olan Ali-Şir oğlu
Muzafferüddin, Kürt ve Germiyanlılardan topladığı askerlerle Babailere karşı
harekete geçmişse de iki kez yenilerek Malatya’ya çekilmiştir.[148] Bir müddet sonra
Germiyanlılar, 1243 Kösedağ Savaşı (bu savaştan sonra Selçuklular Moğol egemenliğine
girdiler) sonrası başlayan Moğol istilası ve baskısı sebebiyle Muzafferüddin’in
oğlu Kerimüddin Ali-Şir başkanlığında batıya gelmiş olmalıdırlar (1258-60’ta).[149] IV. Kılıç Arlan
zamanında Selçuklu veziri Muinüddin Pervane, İzzeddin Keykavus taraftarı olan
Selçuklu emirlerini Konya’da toptan öldürtmüştü (1264’de). Bunlar arasında
Kerimüddin Ali-Şir’de vardı.[150] Bu olaydan sonra
Germiyanlılar artık Batı Anadolu’da (Kütahya, Afyon, Denizli) görünmekte ve
Selçukluların Batı Uç Beylerbeyliğini yapan Sahip-Ata Oğullarının emrinde
bulunmaktadırlar (1276’dan hemen önce). Memluk Sultanı Baybars’ın Moğolları
yendiği Elbistan Savaşında (1277) esirler arasında Emir Şihabüddin Gazi
Ali-Şir’de vardı.[151] Yine Konya’da Sadreddin
Konevi’nin müdavimleri arasında Seyfeddin Ali-Şir bulunmaktaydı.[152]
Karaman-Oğlu
Mehmet Bey, II. İzzeddin Keykavus’un oğlu olarak tanıttığı Alaaddin Siyavuş’u
(Cimri) Selçuklu tahtına çıkarmak ve etkinliğini artırmak istemişti. Bu sebeple
meydana gelen Selçuklu (Moğol destekli) - Karaman çekişmesinde Germiyanlılar,
Selçuklu hizmetinde aktif rol aldılar. Bu hadiseler esnasında Cimri’yi
yakalayıp Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev’e teslim eden (1279’da)
Germiyan-Oğlu Hüsameddin Ali-Şir idi.[153] Germiyanlılara bu
hizmetlerinin karşılığı olarak Kütahya ve civarı ikta olarak verilmiş ve Batı
Uç Beylerbeyliğine getirilmişlerdir. Bundan sonra Batı Anadolu’daki en güçlü
beylik haline gelmeye başlamışlardır.[154]
Germiyanlıların
daha sonra II. Gıyaseddin Mesut ve Moğollara karşı savaştıklarını (bu savaşlarda
Germiyanlıların komutanı Bozkuş Bahadır idi. Biz Uşak bölgesinde büyük bir
oymak olan Boz-Kuş’ların varlığını biliyoruz) ancak yenildiklerini ve kızları
tarafından akrabaları Bedreddin Murat’ın öldürüldüğünü görüyoruz. Ayrıca
Selçuklu veziri Sahip-Ata ile Denizli için savaşmışlar ve burayı ellerinde
tutmuşlardı. 1289 yılına kadar devam eden bu mücadelelerde Germiyanlıların
başında Hüsameddin Ali-Şir vardır. 1299’a gelindiğinde hakimiyetlerini
Ankara’ya kadar yaymışlardı.
Germiyanlıların
ilk müstakil beyleri Yakup Bey’dir. Onun dönemi Germiyanlıların en güçlü
dönemidir. 1300’de bağımsız olan beylik (Başkent Kütahya), ayrıca XIV. Yy ’ın
ilk çeyreğinde Batı Anadolu beyliklerini de (Aydın, Menteşe, Saruhan, Karası ve
Denizli Beylikleri) itaati altında bulunduruyordu.[155] Ayrıca Bizans her yıl
muayyen bir vergi ve hediyeler gönderiyordu.
Yakup Bey,
II. Gıyaseddin Mesut’a tabi olmayarak İlhanlıların hakimiyetini tanıdı.
Aydınoğlu Mehmet kumandasında gönderdiği ordu ile Selçuk ve Birgi’yi ele
geçirdi. Daha sonra Tripolis ve Simav’ı zaptetti. Alaşehir muhasarasında (1304)
Bizans’a yardıma gelen Katalanlar karşısında geri çekildiyse de 1314’te
Alaşehir’i vergiye bağladı. Yerine geçen oğlu Mehmet Bey, Kula ile Simav
çevresindeki yerleri aldı. Mehmet Beyden sonra Süleyman-Şah Germiyan tahtına
oturdu.
Süleyman-Şah’ın
Karamanlılara karşı Hamidoğullarına yardım etmesi, Karamanlılarla arasını açtı.
Karamanlıların tehdidi üzerine
beyliğinin muhafazası için, Osmanlılarla anlaşmak istedi. Bu maksatla kızını I.
Murat’ın oğlu Beyazıt’a verip akrabalık kurdu ve çeyiz olarak da Kütahya,
Simav, Eğrigöz (Emet) ve Tavşanlı’yı Osmanlılara verdi (1381). Kütahya gibi
merkezin verilmesi Osmanlı nüfusunun tesisi açısından ilk ciddi adım kabul
edilir. Süleyman-Şah’ın ölümüyle tahta çıkan II. Yakup Bey, I. Murat’ın Kosova
Savaşında (1389) şehit düşmesi üzerine Osmanlılara bırakılan yerleri geri almak
için Osmanlılara karşı savaştıysa da, Yıldırım onu yenerek hapsetti ve bütün
ülkesini topraklarına kattı (1390). Hapisten kaçarak Timur’un yanına giden
Yakup Bey, Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra topraklarına tekrar sahip oldu.
Fetret Dönemi’nde yeğeni Çelebi Mehmet’i destekleyen Yakup Bey, Karamanlılara
karşı da tahta çıkan Çelebi Mehmet ile işbirliği yapmıştır. Çelebi Mehmet’ten
sonra bir ara II. Murat’a karşı tavır almışsa da tekrar Osmanlıyla dost
olmuştur. Yakup Bey, yaşı sekseni aşmış olduğu halde Edirne’de II. Murat ile
görüşmüş, erkek çocuğu olmadığı ve devletini kız kardeşlerinin çocuklarına
bırakmak istemediği için ölümünden sonra Beyliğinin Osmanlılara geçmesini
vasiyet etmiştir. 1429’da vefat ettikten sonra Germiyan Beyliği Osmanlı
idaresine girerek sona ermiştir.[156]
Arab
tarihçisi İbn-i Fazlillah, 1332 senesine ait Anadolu ile ilgili bilgilerinde
Germiyan-Oğulları’nın, 800 bin nüfusa sahip olduğunu belirtmişti. En geniş
şekliyle Beylik, Kütahya, Uşak, Afyon, Denizli illerinin tamamı ile Manisa’nın
doğusunu kaplıyordu (bu topraklar, 44.000 km2’dir).[157]
Germiyan
sülalesi bu tarihten sonra Osmanlı hizmetinde bulunmuş ve soyları günümüze
kadar gelmiştir. II. Abdülhamit devrinin ünlü veziri Nureddin Abdurrahman Paşa
ve yine padişahın damadı Arif Hikmet Paşa bunlardan bir kaçıdır. Mevlevilik
tarihinde de Germiyanlıların önemi büyüktür. Balı Mehmet Çelebi ve Balı Sultan
olarak ta tanınan Abapuşi Veli (ölümü 1485), Mevleviliğin Konya’dan ikinci
büyük merkezi sayılan Afyonkarahisar dergahının şeyhiydi.[158] Yerine bıraktığı oğlu
Divane Mehmet Çelebi ise Mevlevilikte Mevlana’dan sonra ikinci Pir sayılmıştır.[159]
Malazgirt
Zaferi sonrası Anadolu’ya dalga dalga gelen Türkmen oymaklarının önemli bir
kısmı Denizli civarına gelip yerleşmişti. Bu Türkmenlerin Avşarların
önderliğinde faaliyette bulundukları ve l. Mesut döneminde (1116-55)
Selçuklularca Gölhisar diye adlandırılan Karaağaç Ovasında (Acıpayam)
yerleştikleri anlaşılıyor. II. Haçlı Seferini karşılayıp yenenler de bunlardı.
Selçukluların çöküşüne sebep olan Moğol istilası esnasında Moğolların önünden
kaçarak Denizli bölgesine oldukça önemli miktarda Türkmen gelip yerleşecektir.
Bu Türkmenlerin de başında Avşar boyundan Karaağaç Baba bulunuyordu.[160] Bu Avşarların
mücadelelerine dair hatıralar günümüze kadar gelmiştir.[161]
Denizli,
Honaz ve Dalaman bölgesine gelen bu
Türkmenler tarafından İnanç-Oğulları Beyliği kuruldu. Başlarında uç gazisi Avşar boyundan Mehmet Bey, kardeşi İlyas ve
damadı Ali Bey bulunuyordu.[162] Başlangıçta bu beyliği
kuranların Germiyan soyundan olduğu zannedilmişti. Mehmet Bey, Hülagu’nun
yardımıyla Denizli’ye hakim olmuştu. Ancak damadı Ali Bey’in ihaneti sonucu
öldürüldü. Ali Bey Türkmenlerin başına geçerek beyliğini kurdu ve
Selçuklulara bağlandı. 1277’de Cimri
olayında Selçuklulara sadakatsizlik gösterdiğinden bir Moğol – Selçuklu ordusu
Denizli’ye gelerek Ali Bey’i (1278) bertaraf etti. Ali Bey, hapsolunduğu Afyon
kalesinde üzüntü ve korkudan öldü.[163] Denizli ve çevresinin
hakimiyeti ise Sahip Ata ailesine verildi. Ancak, Germiyanlı Yakup Bey 1289’da
bölgeyi ele geçirerek Ali Bey’in oğlu İnanç Bey’e vermiştir. Bu sebeple beylik İnanç
Bey’in adıyla anıla gelmiştir. İnanç Bey de Emir Çoban’a bağlılığını arz
etmiştir. Yakup Bey’in ölümünden sonra
Germiyan hükümeti ile bağını kesmiş veya gevşetmiştir (1322). İnanç Bey,
1334’te vefat edince oğlu Murat Aslan, ondan sonra da oğlu İshak Bey Ladik
Emiri olmuştur. 1402 tarihinde Timur tarafından II. Yakup Bey’e memleketleri
iade edildiği zaman Ladik (Denizli) eskisi gibi kendisine verilmiştir.[164]
Denizli
yöresinde bilhassa Asi-Karaağaç (Acıpayam) mıntıkasında yoğun bir Türkmen
yerleşmesi görülmektedir. 1333 yılında buradan geçen İbn-i Battuta, Karaağaç
Ovasının Türkmenlerle meskun olduğunu söylemektedir. Hayli kalabalık olan bu
Türkmen nüfusu bu yörede Anadolu’nun en kesif Oğuz boylarının yer isimlerini
yadigar olarak bırakmıştır. Halen mevcut köy isimlerinden anlaşılacağı üzere bu
Türkmenler, Afşar ulusuna ve aralarında bazı Üç-oklu boylar bulunmakla beraber
daha çok Boz-oklara mensuptular. Türkmenler XIII. yy ’da henüz kabilelerin
isimlerini taşıyan beylerin idaresindeydiler. Yıva ve Salur gibi beyler,
Gölhisar taraflarına hakim olduğu zikredilen Yıva-oğulları şüphesiz daha çok
aynı isimli Oğuz boyundandır. Bu Türkmen mıntıkasının doğusunda Afşar Bey ’in
idaresindeki Afşarlar; daha batıda ise
başka bir Afşar Beyi bulunmaktaydı.
Germiyan
ve Afşar ulusları arasında Denizli tarafında cereyan eden mücadele önemlidir.
Bu mücadeleye dair İbn-i Battuta’nın kaydı ilginçtir ve Germiyanlılar hakkında
sert ifadeler kullanması da bu mücadelenin çok çetin olduğunu göstermektedir.
Gölhisar’dan Denizli’ye gitmek üzere Karaağaç Ovasından geçen seyyaha,
Germiyanlı eşkıyasından korunmak üzere
Gölhisar Sultanı tarafından süvariler katılmıştır.[165]
Buradaki
mücadelenin taraflarına baktığımız zaman her ikisinin de Afşar boyuna mensup
olması ilginçtir. Bununla birlikte o devirde Anadolu’da siyasi kargaşa
sırasında kabilelerin ve hatta ailelerin hakimiyet mücadelesine giriştiği
düşünülürse bu mücadele daha iyi anlaşılabilir. O zamanlardan kalan ve hala
Denizli, Burdur ve Isparta’nın en sevilen türküsü olarak söylenen “Afşar
Beyleri”, Avşar beyleri ile Germiyanlılar arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır.
Adını
sevdiğim Afşar Beyleri, Afşar beyi derler bize ezelden,
Size bir
vezirlik yakışıp durur. Bülbül yuva yapmış gazelden,
Topla
dizginini, tanı kendini, Sarı topraklar gitmesin tez elden,
Karşında
Germiyan bakışıp durur. Çarpışalım der Afşar Beyleri.
Denizli
Avşarları, çok erken tarihte yerleşik hayata geçmelerine rağmen boy şuurunu
unutmayıp halen bölgede varlığını sürdürmektedir ve kültürel olarak ta yörede
çok derin izler bırakmışlardır.[166] Bölgedeki Avşarların
kültürleriyle ilgili özellikle ağıtlar konusunda rahmetli Tahir Kutsi Makal’ın
yazıları bulunmaktadır.[167]
Moğolların
Kösedağ Savaşında (1243) Selçukluları yenip egemenliği altına alması üzerine
Anadolu’da bir çöküntü başladı. Moğollar 1277’de Anadolu’nun önemli bir kısmına
hakim olunca kendilerine karşı Anadolu’yu savunan tek unsur olan Türkmenleri
hedef alıp bunlara karşı giriştiği saldırı ve katliamla bu gücü yok etmeye
başladı. Bunun sonucunda Memluk müverrihi İbn-i Şeddad’ın kaydettiğine göre
Anadolu’dan Suriye’ye (Gazze’den Antakya ve Diyarbakır’a kadar uzanan saha ile
Suriye sahillerine) 40.000 çadır Türkmen göç ederek Memluklere sığındı.[168] Bu Türkmenler burada da
Boz-ok ve Üç-ok teşkilatlarını yaşattılar. Bozoklar’ın başında ise Afşarları
görüyoruz. Bu Afşarlar ileride Anadolu ve İran’da adından söz ettirecek ana kol
Avşarlar’dır.[169]
Suriye’de
(Güney ve Güneydoğu Anadolu dahil) yaşayan Türkmenler şunlardı :
Kutbeği-Oğulları
(Halep), Gündüz-Oğulları (Amik), Köpek-Oğulları (Antep), Bozcalı (Sivas),
Doğancı-Oğulları (Amik), Döğer (Halep’in doğusu), İnallu (Kuzey Suriye), Özer
(Halep-Akdeniz arası), Sakalsız-Oğulları (Halep’in batısı), Savcı (Halep’in
batısı), Varsak (Tarsus ve Toroslar).[170]
Görüldüğü
gibi Halep, Antep ve Antakya bölgelerinde yaşayan Kuzey Suriye Afşarları,
13-15. asırlarda başlıca üç aile tarafından (Köpek-Oğulları, Gündüz-Oğulları,
Kutbeği-Oğulları) idare olunmuştur. [171] Bunlardan Afşarlar
(Kutbeği-Oğulları), 15. Yy’da başlıca Halep civarında yaşıyorlardı. Beyleri
Kutbekli Muhammet idi. Gündüz-Oğulları, Amik Ovasında bulunuyorlardı. Başları
olan Gündüz Bey, Doğancı-Oğlu Faris’in ölümüyle, buradaki bütün Türkmenlerin
başı olmuştu. Bu obanın ilk tanınanı ve en ünlü şahsiyeti Gördü Bey’dir ve bir
çok başarıları vardır. Köpek-Oğullarına gelince, onlar Antep bölgesinde
bulunuyor ve Fırat bölgesinde 1440-45 yılları arasında oldukça faal
görünüyorlardı. Beyleri Hüseyin, Malatya hakimi idi. Köpekliler, Memluklerin
yardımcı kuvveti idi. Ayrıca Köpek ailesinden olan Sakalsız-Oğulları adlı oba,
Halep’in batısında yaşıyordu ve onlar da Memluklerin yardımcı kuvvetiydi.[172]
Köpek-Oğullarına
adını veren Köpek hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Çok etkin ve nüfusu fazla
olan Köpeklilerin daha eskilerde var olan bir oymağın kalıntısı ve devamı
olduğu akla geliyor. Gerçekten de Orta Asya’da eskiden büyük bir oymak olan
Köpekoğulları’nın yaşadığı bilinmektedir.[173] Bunun yanında Köpekli
Avşarlarının yerleştiği Kuzey Suriye’nin Arap hakimiyeti devrinde iken (İslam
öncesi ve sonrası) en güçlü kabilesi Beni Kelb (Köpek-oğulları) idi ki, ilginç
bir tesadüftür. Hatta Emevi Saltanatını kuran Muaviye, Hz. Ali’ye karşı destek
bulmak için bu kabileden evlenmişti. Şunu da belirtelim, Kuzey Suriye
Araplarına asıl Araplar Arab-ı Müsta’ribe (Aslen Arap olmayan sonradan
Araplaşmış Arap) demektedirler.
Bu
Avşarlar, 14 ve 15. Asırlarda bölgede Osmanlı-Akkoyunlu-Memluk devletleri
arasındaki çekişmelerde ve 1337 yılında Maraş ve Elbistan bölgesinde kurulan
Dulkadır Beyliği ile (Dulkadır Türkmenleri Oğuzların Bozok kolundan ve çoğu
Bayat, Afşar ve Beydili boyundan idi. Dulkadır Beylerinin bu boylardan
hangisinden olduğu bilinmiyor, ama Bayat boyu ihtimali daha yüksek gözüküyor.[174]) 1352 yılında Çukurova
bölgesinde (Adana, Tarsus, Misis, Ayas ve Sis) hakim olan Ramazan-Oğulları
(Oğuzların Yüreğil boyundan) bünyesinde yoğun olarak faaliyet göstermiştir.
Ramazan-oğulları
Beyliğinin kurucusu Ramazan Bey, Çukurova bölgesinde dağılmış bulunan Türkmen
aşiretlerini etrafında toplayarak yaylak-kışlak hayatına sahip olmalarını
sağlamıştı. Böylece bu Türkmenler, yaylak-kışlak arasında göç ederek belli bir
vatan içinde oturma ve az-çok göçebelikten kurtulma olanağına kavuşmuşlardı.
Ramazan Bey, Afşarlara ise Uzun Yayla, Rum Nahiyesi (Develi ile Yahyalı’nın
Tufanbeyli’ye sınır olduğu ve Eşepınar, Çataloluk, Kiske, Kale, Şıhlı, Yeniköy,
Afşar, Karaköy ile çevre köyleri içine alan sahadır. Günümüzde harabe halde
olan Avşar adlı köy, Ermeni köyü idi.) ile Maris Bölgesini yaylak olarak tahsis
etmişti.[175]
Ramazanlılar,
bölgedeki Türkmenleri itaatine alarak büyük bir nüfuz elde etti. Çukurova’nın
ve Suriye’nin belli başlı ticaret ve hac yolu üzerinde bulunması Memlukluların
bölgeyle ilgilenmesi ve dolayısıyla Ramazanlılarla mücadele etmesine sebep
oldu. Ramazanlıları destekleyen Türkmenler ve özellikle de Afşarlar ve Kutbekli
Avşarları Memluklularca şiddetle cezalandırıldılar.[176]
Ramazan-oğulları
Çukurova’daki Türkmenlerle birleşip Karamanlıların da desteği ile Memlukluları
Çukurova’dan atmışlardı. Ancak Memlukler kendilerini destekleyen bir kısım
Afşarlar sayesinde Ayas ve Sis bölgesinde tutunmaya çalışmışlar ve 15.yy
Ramazanlıların Memluklulardan bölgeyi kurtarmaya çalışmasıyla geçmiştir.
Karaman-Oğulları bölgeyle ilgilenmişlerse de Fatih Sultan Mehmet bu girişimi
engellemiştir.[177]
Memlukluların
Çukurova’ya akınları ve Sis’i fetihleri zamanında (1375) Kuzey Suriye
Avşarlarının bir bölümü Çukurova’ya göç ederek Sis yöresine yerleşti ki bunlara
Sis Afşarları denir.[178]
Afşarlar,
Akkoyunlular ile dostça münasebetlerini devam ettirdiler. Bunlardan Mansur
Bey’in (Gündüzlü’den) Uzun Hasan’ın yakın arkadaşı olduğunu ve onu desteklemek
için emrindeki Avşarlarla beraber İran’a gittiğini biliyoruz. XI. asırdan
başlayarak XII. asırda Suriye ve Halep’e bir çok Türkmen aşireti yerleşmiştir.
Bölgedeki
Afşar obalarının faaliyetlerine gelince ;
1401’de
Köpekliler Timur’un Şam dönüşü sırasında (1401) Fırat kıyısında Çağatay
ordusuyla savaşmış ve yenilerek kaçmışlardır.[179] 1402’de Bu olaydan
birkaç yıl sonra Köpek-Oğlu Hüseyin Bey Ankara Savaşı’na müteakip (1402)
karışıklıktan istifade ile Tokat bölgesini yağmalamış, ancak Çelebi Mehmet’e
yenilerek bölgeden ayrılmıştır. 1404’de Bunun üzerine güneye sarkarak; Memluk
hakimiyetinde olan Malatya’yı ele geçirmiştir (1404). [180]
XV. yy
başlarında Kutbekli Afşarları, Memluk emirleri arasındaki mücadeleden Bayat ve
İnallılarla birlikte faydalanarak yağmacılık yaptıklarından bu emirlerden Çekim
onlara karşı şiddetle harekete geçmişti.
Hatta bu sebeple onlardan bir kısmı Ak koyunlu Kara Yülük’e
sığınmışlardı. 1407’de Çekim’in öldürülmesini müteakip tekrar yurtlarına
döndüler ve Memluk iç mücadelelerine
katıldılar. Nevruz ile Şeyh arasındaki mücadelede ise (1407) Köpek ailesinden
olan Sakalsız-Oğlu Türkmenleri Şeyhi desteklediler.[181]
1408’de
Memluk emirlerinden Halep valisi Temür Boğa, Halep bölgesindeki Türkmenleri
itaat altına almak için Amik ovası hakimi Gördü üzerine yürüdü ise de ağır bir
yenilgi aldı (1408). 1409’da Memlukluların
Halep valisi Demirtaş, asi Emir Nevruz’un üzerine yürüdüğünde emrindeki Türkmen
kuvvetleri arasında Köpekoğlu Aydoğmuş ile Gündüzoğlu Gördü Bey de vardı
(1409). Köpekli Avşarlarının Demirtaş’ın öncü kuvveti olduğunu ve Nevruz’un
öncülerini yendiklerini ve bunun sonucu olarak Nevruz’un da yenilerek
Antakya’ya çekildiğini görüyoruz.[182]
1410’da
Nevruz, Memluk Sultanı tarafından affedilip Şam Valiliğine atanınca bu sefer
selefi emir Şeyh (sonradan Memluk Sultanı) isyan etti. Şeyh, etrafına topladığı
Afşarlar, Doğancıoğulları, Köpek-Oğulları, Döğerler ile Nevruz’u Hama’da
kuşattı. Nevruz’un yardımına Halep naibi Demir-Taş geldi. Yanında Dulkadırlı,
Bozcalı, Köpekli Avşarı ve Gündüz-Oğlu Gördü vardı. Yapılan savaşta (1410) her
iki tarafta da Afşarları görüyoruz. Şeyh safında Köpekliler ve Avşarlılardan
bir bölük bulunmasına karşın Kutbeğili Muhammet, Gündüzoğlu Gördü ve Köpekli
Afşarları Nevruz’un yanında idiler. Ancak Nevruz, safındaki Afşarların çoğu
(Köpekliler) Şeyh tarafına geçince yenildi. Kutbeğili Muhammet esir edilenler
arasındaydı. Gördü Bey’in ise Nevruz’la beraber Hama’ya kaçtığını görüyoruz.
Köpek-Oğlu Ay-Doğmuş, Şeyh tarafından Halep’e gönderildi. Ay-Doğmuş Halep’i ele
geçirdi.[183]
Bu sırada Halep valisi olarak atanan Korkmaz, Dulkadırlıların üzerine yürüdü
(1410). O, Köpekli ve Gündüzlüleri Dulkadırlılardan Bişan ailesinin yönettiği
Dokuz cemaatine karşı yardıma çağırmıştı. Savaşın sonuna doğru Köpekli Aydoğmuş
ve Hüseyin Bey geldilerse de; Aydoğmuş, Korkmaz’ın yüzüne ok attı. Bu sebeple
seferden geriye dönerken Antep’te Hüseyin Bey ve adamları Korkmaz’ın emri ile
tutuklandılarsa da yolda baskın yapan Afşarlar liderlerini kurtardılar.[184]
1411’de Bu
arada (1411) Gündüzoğlu Gördü Bey Antakya’yı Özeroğlu’nun elinden alarak
bölgenin tek hakimi konumuna yükseldi.[185] 1411’de Şeyh, Memluk
Sultanı Ferec’in üzerine yürüyeceğini anlayınca Halep’e geldi ve kendisine baş
kaldıran Gündüz oğlu Ömer’i esir aldı.[186] 1412’de ise Hüseyin
Bey’in tekrar Malatya’yı ele geçirdiğini görüyoruz. Aynı yıl Şeyh, Memluk
Sultanı oldu. Bu dönemde Nevruz ile Demirtaş birbiriyle mücadele halindeydi.
Demirtaş’ın yanında Gündüz oğlu Gördü, kardeşi Ömer, ve Özeroğulları vardı.
Demirtaş, Nevruza dayanamayıp geri çekildi.[187]
1414’de
Şeyh 1414’te Dulkadırlılardan Antep ve Darende’yi, Köpek-Oğullarının elinden
ise Malatya’yı aldı. Hüseyin Bey ise kaçtı. 1413-15 yıllarında Şeyh Nevruzu
yenerek Elbistan’a kadar uzandı. Amacı Türkmenlere gözdağı vermekti. Bu sefer
esnasında Malatya’ya gelmiş, oranın hakimi Köpek oğlu Hüseyin ise kaçmıştı.
Şeyh seferden dönerken İnal’ı Halep valisi tayin etti. İnal, Amik’te
bozgunculuk yapan Gündüz oğlu Gördü üzerine yürüdü. Gördü Dulkadıroğlu Ali Beye
sığındı. 1415’de Bu arada Halep valisinin Gündüzlülerin bozgunculuk yapmalarıyla,
onların üzerine yürüdüğünü Gördü Bey’in ise Gavur dağlarına kaçtığını
görüyoruz(1415). Vali İnal, Gündüzlülerin elinde olan Derbsak (Gündüzlü)
kalesini ele geçirdi. Gördü ve yakınları Maraş’a kaçtı. Gündüzlü Avşarı ise
Gündüz’ün torunu Demirhanoğlu Faris’in etrafında toplandılar. 1417’de Memluk
sultanı Şeyh’in Mısıra dönmesiyle Dulkadırlı Mehmet Darende’yi geri aldığı gibi
Besni’yi de ülkesine kattı. Karaman-Oğlu Mehmet bey de Ramazanlılardan Tarsus’u
alırken, Köpek-Oğlu Hüseyin Bey de Malatya’yı tekrar ele geçirdi. Buna oldukça
kızan Memluk Sultanı Şeyh, Türkmenleri tam bir itaat altına almak ve
topraklarına el koymak için Anadolu’ya sefere çıktı (1417). Demirhanoğlu Faris
etrafında toplanan Gündüzlüler de, Memluk saflarına katılacaklardır. Halep’e geldiğinde
Hama naibi Car Kutlu içinde Afşar ve İnallu’ların da bulunduğu bir ordu ile
Şeyh’in huzuruna geldi. Şeyh bu orduyu Hüseyin Bey’i Malatya’dan çıkarmak için
üzerine gönderdi. Hüseyin Bey Malatya’yı yıkıp işe yarar nüfusu da alarak
Divriği bölgesine, oradan da Osmanlı topraklarına gitti. Bu sefer esnasında
Gündüz oğlu Gördü, Dulkadırlı Ali ve Köpekli ailesinden Sakalsız oğlu
Tuğrul’un, Şeyh’e affedilmelerini isteyen ve itaatlerini bildiren mektuplar
gönderdiklerini ve böylece kurtulduklarını görüyoruz. [188]
1418’de
Şeyh Mısır’a döndüğünde Hüseyin Bey tekrar Malatya’ya gelip şehri kuşattı ise
de kuşatma sırasında kendisine sığınan bir memluklu tarafından gece uyurken
öldürüldü (1418). Cesur, atak ve iyi bir savaşçı olan Hüseyin Bey, Malatya
bölgesinde bir beylik kurmaya çalışıyordu. Bundan sonra Köpeklilerin başına
Hüseyin Bey’in kardeşi Eslemez geçmiştir.[189]
1418’de
Kutbekli Afşarları, daha sonra Bayat ve İnallılarla birlikte yine Akkoyunlu
Kara Yülük’ün müttefiki olarak Kara koyunlu Kara Yusuf’a tabi Mardin bölgesinde
yağma ve tahriplerde bulundular. Bunun üzerine Kara Yusuf, Amid’e saldırdı,
yenilen Kara Yülük ise Memluklerin elindeki Halep’e sığındı. Kara Yusuf’un
1418’de Antep’e ardından Halep’e gelmesiyle Kutbekli Afşarları yurtlarını
bırakıp Trablus bölgesindeki Safita’ya gittiler. Burada da yağmacılık
hareketlerinde bulunduklarından Trablus valisi Barsbay onların bu hareketlerini
önlemeye çalıştığı gibi; Kara Yusuf’un ülkesine döndüğünü söyleyerek yurtlarına
dönmeleri hususunda ikna etmeye çalıştı. Avşarların göçe hazırlandıkları bir
sırada Barsbay davarlarına göz dikip üzerlerine yürüdüyse de ağır bir bozguna
uğradı.[190]
Gördü
Bey’e gelince; Şeyh’in ölümüyle başa geçen Tatar hakimiyetini sağlamlaştırmak
için Şam ve Halep Bölgesi’ni tedibe gelmiş ve burada Türkmen beyleri katına
gelmişlerdi. Diğer Türkmen beyleri iltifat gördüğü halde Gördü Bey, Tatar’ın
emri ile sırf Temür Boğanın eski mağlubiyetinin intikamını almak için öldürüldü
(1421). Gördü Bey büyük bir emir idi ve onun zamanında Suriye’den geçen hac ve
ticaret yolunun emin olduğunu biliyoruz. Gördü’den sonra yerine kimin geçtiği
bilinmiyor. [191]
1435’te
Karamanlılar kaptırdıkları Kayseri’yi geri almak için Dulkadırlılar üzerine
yürüdüğünde emrinde Ramazanlılar, Özerliler, Varsaklar ve Gündüz-Oğulları da vardı
(1435). Memluklerin el altından desteklediği Karamanlıların, Dulkadırlıları
yenerek Kayseri’yi alması Osmanlıların hoşuna gitmemişti. Bu yüzden Barsbay ile
yaptığı taht kavgasını kaybedip sonradan kendilerine sığınan Memluk
emirlerinden Canıbek Sufi’yi Memluklere karşı kullanmak istediler. Canıbek Sufi
Memluk toprağı olan Divriği’yi alıp ardından Köpekli Eslemez ve Kutbeğili
Mehmet ile birleşerek Malatya’yı kuşattı (1435-36). Eslemez az sonra Canıbek Sufi’den ayrılıp
Memluk sultanının katına çıkarak itaatini bildirmiş ve iltifatına nail
olmuştur.[192]
1457
yılında Kutbeğililer’in, Ak-Koyunlu Uzun
Hasan ile Kara-Koyunlu Cihan Şah’ın kumandanı Tarkan Oğlu Rüstem arasında
yapılan savaşta Ak koyunlu ordusunda yer aldıklarını görüyoruz. Mansur Bey
Afşar da Ak-Koyunlu safında idi. [193] Esasen Kutbeğililer’in
1407 yılında Ak koyunlu birliğine katıldıklarını ve az sonra da büyük bir
kısmının Huzistan’a göçtüklerini biliyoruz. Fakat onlar daha sonra Suriye’ye
tekrar gelerek buradaki olaylara karışmışlarsa da Ak koyunlu birliğinden bir
daha ayrılmamışlardır. Kutbeklilerden bu tarihten sonra bilgi edinemiyoruz. Bu
onların İran’a göçmeleri ve yerleşik hayata geçmeleriyle ilgili olsa gerek.
1467’de
Dulkadır tahtına çıkan Şehsuvar Bey, Osmanlı yandaşlığı güdüyordu. Bu ise Memluk
sultanı Hoşkadem’in tepkisine sebep oldu. Hoşkadem, Şehsuvar’a karşı onun
amcası Rüstem’i kışkırttı. Şehsuvar’ın Memluklara ait Birecik, Besni, Gerger ve
Rumkaleyi alması üzerine Memluk ordusu Dulkadır seferine çıktı. Köpekli
Eslemezoğlu Memluk ordusu gelinceye kadar Dulkadır kuvvetlerine saldırarak
yıpratmaya çalışıyordu. Ancak yenilerek kaçtı ve Karaman oğlu Pir Ahmet’e
sığındı. Yapılan savaşı Dulkadırlılar kazandı (1467).[194]
Memluk
emiri Yeşbek, Ramazanlı topraklarını işgal edip güneyde Memluk topraklarına
sarkan Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey’le savaşmak için Halep’e geldiğinde (1471);
Dulkadırlıların yurtlarından attığı Türkmen Beyleri katına çıkmışlardı ki,
aralarında Eslemez oğlu Mehmet ve yine Köpekli ailesinden Sakalsız oğlu
Mahmud’da vardı. Bu sırada Gündüzlü Afşarlarının başında Ömer Bey vardır ve
Amik Ovasında yaşamaktadır. Yeşbek,
Ömer Bey’i Amik bölgesine gönderip buralarda tedbir almasını sağladı.[195]
Gündüzlüler,
1482’de Mehmet Bey’in başkanlığında idi. Bu tarihte Osmanlılar Çukurova’yı
istila etti. Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyen Türkmenler ve Afşarlar yapılan
savaşta yenildi. Gündüz oğlu Mehmet Bey savaşta ölenler arasındaydı.[196] Bundan sonra
Gündüzlülerin çoğunluğu İran’a gitmiştir.
Köpeklilere
gelince Osmanlı hakimiyetinin ilk yıllarında bu ailenin başında Turak Bey,
sonra Turak Beyin oğlu Emenlik bulunuyordu. Bundan sonra bu ailenin sonu
hakkında bilgiye sahip değiliz. Ya İran’a göç etmişler veya alt obalarının
dağılması ile farklı oba isimleri altında varlığını sürdürmüş ve yeni obaların
teşekkülünde yer alarak ana boy adı unutulmuştur. Nitekim Recepli Afşarlarının
çoğunlukla Köpekli’den çıktığını biliyoruz.
Akkoyunlu
Devleti’nin, Osmanlılardan aldığı darbeler sonucu zayıfladığı ve Şeyh Cüneyd’in
haleflerinin devlet kurmak için faaliyete giriştiği dönemlerde iki ülke
arasında bulunan topraklarda kontrol kaybedilmişti. Bu esnada ortaya çıkan
Afşar Boyu’na mensup Sevindük Han, bu mücadelelerden istifade etmesini bilmiş
ve ana kitlesi Afşarlara dayanan göçebe bir beylik kurmaya muvaffak olmuştur.
Doğuda
Elegez Dağı’ndan batıda Kop Dağı’na varıncaya kadar yayılan beylik, Erzurum
merkez olmak üzere Çobanköprüsü, Bayburt, Kars ve Şüregel (Gümrü ile Arpaçay’ın
Kızılçakçak ve Başgedikler Bucağı) bölgelerini içine alıyordu.[197] Beyliğin kuruluş tarihi
kesin olarak bilinmemekle birlikte; evvelce Safevi nüfuzuna tabi iken Yavuz
Selim’in Trabzon valiliği sırasına tesadüf eden 1508-10 tarihinde Osmanlı
nüfuzuna girdiğini düşünürsek (Yavuz 1508’de Gürcistan Seferi dönüşü İran
topraklarına girerek Safeviler’i yenmişti. Afşarlar, bu savaşta Safevi
ordusunda çarpıştılar[198]), beyliğin henüz II.
Beyazıt’ın ilk devirlerinde kurulduğunu tahmin edebiliriz.
Sevindük
Han, Kızılbaş olduğu için gerçekte bir Safevi taraftarıydı. Henüz Şah İsmail
devletini kurmadan önce Gilan’da iken onun yanındaydı. Bu sebeple Gilan
sofularından kabul edilirdi.[199] Yavuz, Şah İsmail’i
yendiği Çaldıran Savaşı sonrası (1514) Sevindik Han’a bir mektup göndererek
ırsen (atadan) ve iktisaben (kendi gayretiyle) Osmanlı’ya bağlı olduğunu
hatırlatmış ve Tebriz dönüşü Afşar topraklarından geçerken (Şüregel,
Çobanköprüsü ve Erzurum üzerinden) ordusu için satılık erzak istemiştir.
Sevindik Han ise bu mektuba politik bir cevap göndererek Osmanlı’ya bağlı
olduğunu bildirmiş ancak hiçbir yardımda bulunmamıştır. Buna rağmen Yavuz
Çaldıran Zaferi sonrası Safevi ve Atabek (Ortodoks-Kıpçak Türk’ü) Devletinden
bir çok yeri aldığı halde Sevindik’in topraklarına dokunmadı.[200] Bu bize Sevindik Han’ın
bölgedeki gücünü göstermektedir. Ertesi yıl (1515) Kemah’ı alan Osmanlılar,
Kemah Sancağını kurdular ve Afşar Beyliğiyle komşu oldular.[201]
Sevindük
Han, Yavuz’un ölümüyle birlikte tekrar Safeviler’e yönelmiştir. 1521’de
Horasan’da Serahs hakimi idi. Kanuni’nin İran üzerine yürüdüğü Irakeyn
Seferi’nde, veziriazam Maktul İbrahim Paşa Erzurum’a gelmiş ve burasını
fethederek bu Afşar Beyliği’ni ortadan kaldırmıştır (1534). [202] Burada bir Erzurum
Beylerbeyliği oluşturularak, Dulkadır-oğlu Mehmet Bey, Beylerbeyi tayin edildi.
Beyliğin
ortadan kalkması üzerine Sevindük Han’ı Safevi emirleri arasında görüyoruz.
Safevi ordusunda ve idari kadrosunda çok özel bir yeri olan Sevindük Han
Korucubaşılık (Ordu kumandanı) görevine kadar yükselmiş, ölene kadar önemli bir
çok olaya girmiştir. Güçlü bir emir olan Sevindük Han, 1562’de 90 yaşında
ölmüştür. Oğlu Hüseyin Bey de Horasan’da Afşar emirlerindendi.
İran
tarihin en eski devirlerinden beri Türklerin yaşadığı bir bölgedir. M.Ö. VII.
asırda Sakaların Kafkaslardan inerek İran’a akınlar yaptıkları ve bir kısmının
Azerbaycan’da yerleştikleri bilinmektedir. Daha sonra bölgeye Hunlar, Oğuzlar,
Kıpçaklar, Peçenekler, Hazarlar, Sabirler gibi Türk boyları gelip yerleşmiştir.
Bununla birlikte İran’a bugünkü çehresini veren Türk göçleri İslamiyet'in
kabulü sonrası olmuştur. Abbasiler zamanında başlayan Türk ağırlığı Gazneli ve
Selçuklular ile artmış, Moğol istilası sonrası ise bu yerlerin demografik
yapısı Türklük lehine değişmiştir. Bu durum 1925 yılına kadar sürmüş, Fars
asıllı Pehlevilerin iktidara gelmesi ile Türk egemenliği sona ermiştir. Buna
rağmen İran’da hiç olmazsa nüfusun % 35’ini hala Türkler oluşturmaktadır.
İran gerek
tarihteki konumu ve gerek siyasi münasebetleri yönünden oldukça önemli bir
bölgedir. Burası Fars kültürü etkisi yoğun olmakla birlikte, Türk boylarının
hakimiyet mücadelesinin geçtiği ve
kıyasıya vuruştuğu bir saha olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir ortamda
hakimiyeti ele geçirip İran tahtına oturmak elbette kolay iş değildir.
Daha XII.
asırda İran’ın Huzistan Eyaletindeki Avşarlar, Şumla idaresinde bir beylik
kurmuşlardı. 14. Yy’da ise Batı İran’da yaşayan Türkmenlerin başında bulunan
Celaleddin Tayyib Şahın Avşar olduğu tahmin ediliyor. Bu devirlerde Avşarlar
yalnızca Huzistan ve Fars eyaletlerinde kalmayarak orta ve batı İran’ın
muhtelif yerlerine dağılmışlardı. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu ile İran ve Azerbaycan bölgelerinde iki ayrı güç olarak
ortaya çıkan Kara-Koyunlu ve özellikle Ak-Koyunlu Devletlerinde de Avşarların
faaliyette bulunduğunu görüyoruz. İlhanlılar ve Celayirliler devrinde
Türkmenlerin mühim rolleri olmadığı halde; Karakoyunlular ile Akkoyunlular’da
Afşarların mühim bir mevkii vardı.[203] Kara-Koyunlular’da
Anadolu’dan gelen Afşarlar ile Gence ve Berdaa bölgesindeki Karamanlıları[204] sayabiliriz.
Ak-Koyunlular’da
ise Afşarlar daha etkindir. Bunlar, Halep Afşarları’dır. Kuzey Suriye
Afşarlarından Kutbeğililer’in henüz 1407 yılında Ak-Koyunlu birliğine
katıldıklarını biliyoruz ki onların hemen tamamı bir müddet sonra Huzistan’a
göçeceklerdir.[205] XV. asır sonlarına doğru
bu ülkede yeniden Afşarlara rastlanır ki; bunlar Akkoyunlu fethi neticesi
Anadolu’dan gelmiş Afşarlardır. Uzun Hasan Bey ’in henüz Ak-koyunlu hükümdarı
olmasından önce, onun yakın adamlarından birisi olan Mansur Bey, Kuzey Suriye
Afşarlarına mensuptu ve kalabalık bir Afşar gurubuna sahipti. Uzun Hasan’ın
İran’ı fethi üzerine emrindeki Avşarlarla bu ülkeye gelmiş, kendisi Huzistan’ın
güneyindeki Kuh-Giluye valiliğine getirilmişti.[206]
1457 yılında
Ak-Koyunlu Uzun Hasan ile Kara-Koyunlu Cihan Şah’ın kumandanı Tarkan Oğlu
Rüstem arasında yapılan savaşta Ak koyunlu ordusunda Kutbeğililer ve
Gündüzlü’den Mansur Bey’de vardı.[207] Uzun Hasan’ın Fatih ile
yaptığı Otluk-Beli Savaşında da Afşarlar, Ak-Koyunlu safında savaştılar. [208] Uzun Hasan’ın oğlu Fars
valisi Halil Mirza’nın 1476’da yaptırdığı resmi geçitte Mansur Beyde vardı.
1497’de tahtı ele geçirmek isteyen Muhammedi Mirza, Şiraz’ı Pürnek Kasım
Bey’den alıp Mansur Beye vermişti. Pürnekler ile Afşarlar arasında yapılan
savaşları Afşarlar kazanmışlardı. Muhammedi Mirza ile Sultan Murat arasında
yapılan bir savaşta Avşarlardan Piri Bey ölmüştü. Mansur Bey daha sonra
Akkoyunlu Sultan Murat ve Ebu’l-Feth Beyin hizmetinde bulunmuştur.
Akkoyunluların yıkılması üzerine Mansur Bey Safevi hizmetine girecektir.[209]
Şah İsmail Devri (1501-24) : Safevi devletinin kurucusu İsmail, İran Erdebil’de
bulunan Safevi Ocağı şeyhi Cüneyd’in torunudur.[210] Şah İsmail, Safevi
Devletini kurarken yanında Ustacalu,
Şamlu, Rumlu, Tekelü, Dulkadır, Afşar (Urmiye-Van gölleri arasından gelen),
Kaçar, Varsak Türkmenleri ile Karacadağ sofuları bulunuyordu. İsmail’in yanında
bulunan bu Afşarlar, müfrit Şia akidesini benimsemişlerdi. Fakat diğer Afşar
oymakları henüz Sünni inançlarını
koruyorlardı. Bunlar ancak şah İsmail ve haleflerinin İmamiye Şiiliğini resmi
din olarak kabul etmelerinden sonra Şiileşmişlerdir. [211]
Safevi
Devleti’nin kuruluşundan sonra İran’a yeni Afşar oymakları gelmiştir. İran’daki
büyük Afşar varlığını da Anadolu’dan
gelen bu Afşar oymakları meydana getirmiştir. [212]
Şah
İsmail, 1501’de Şirvanlıları ve akabinde Akkoyunluları yendi ve devletini
kurdu. 1503’te Akkoyunluları tekrar yenerek ortadan kaldırdı ve Irak, Fars,
Kirman’ı ele geçirdi. Uzun Hasan’ın en yakın adamlarından olan ve
Akkoyunluların kuruluş, yükseliş ve yıkılışına şahit olan Mansur Bey, diğer
bazı Akkoyunlu beyleri gibi Şah İsmail’e itaatini arz ederek Kızılbaş tacını
giydi ve Şiraz valiliğine getirildi. Bir müddet sonra Fars valisi (1505) oldu.
Mansur Bey ailesi Şah Abbas devrine kadar Kuh-Giluye vilayetini idare
etmişlerdir. Ferah valisi Ahmet Beğ Sultan, Özbek hükümdarı Şeybek Han üzerine
yapılan Horasan Seferine (1511) katılan Dana Muhammet Beğ (savaşta öldü),
1513’teki ikinci Horasan Seferinde adı geçen Şahruh ve Osmanlı ile yapılan
Çaldıran Savaşında (1514) “şah benim” diyerek kendisini feda eden ve Şah
İsmail’in öldürülmesini önleyen Sultan Ali Mirza, Şah İsmail devrindeki diğer
Afşar emirleridir.[213]
Tahmasb Devri (1524-76) : İsmail’in ölümünden sonra oğlu Tahmasb başa geçti.
Tahmasb devrinde Avşarlar, Kuh-Giluye ve Huzistan’da yaşıyorlardı. Bu dönemde
boylar arasında kıyasıya iktidar kavgası yaşanıyordu. Mücadelelerden Tekelilere
karşı birleşen ve Şah’ın desteğini alan Ustacalu, Dulkadırlı, Rumlu ve Afşarlar
galip çıktılar.[214] Tekelü ve Şamlılar
gözden düşerken, Kaçar ve Afşarların itibarı arttı ve yükselerek en önemli
boylar arasına girdiler. Avşarların Kuh-Giluye ve Huzistan gibi merkezden uzak
yerlerde yaşamaları daha mühim rol oynamalarını engellemişse de çabuk
yıpranmalarını de önledi.[215]
Bu devir
Afşar emirlerine gelince ; en önemli emir, Tahmasb’ın en muteber merkez emiri
olan Sevindik Han’dır. Sevindik Han, henüz Şah İsmail devletini kurmaya
çalışırken onun yanındaydı.[216] 1538’de Tahmasb’ın
Şirvan Fethi’ne katıldı. Şirvan’ın başına Tahmasb, kardeşi Alkas Mirza’yı
getirmişti. Ancak Alkas Mirza bağımsızlık için başkaldırdığında (1546) onu
iknaya giden Sevindük Han’dı. (Alkas Mirza daha sonra Osmanlı’ya sığındı ve
Safevilere karşı savaştı. 1548’de Şirvan’ı ele geçirerek Afşar Mehmet Beyi
yenmiş ve Kum şehrini zaptetmişti. Alkas Mirza’nın yakın adamı Muhammet Beğ de
Avşar idi. Bugün Malatya’da Alkasoğlu adında bir köy vardır.) 1548’de
Sevindük’ün Şeki üzerine yürüdüğünü görüyoruz. 1551’de Kiş kalesini fethe
gönderildi. 1552-3’te Sevindük Han, idaresindeki ordu ile Erciş’i aldıktan
sonra Gevar bölgesini yağmaladı. Osmanlı ile Safeviler arasında Amasya Barışı
(1555) yapılacağı sırada Osmanlı veziriazamının mektup yazdığı Tahmasb’ın önde
gelen 4 kişisinden birisiydi.[217]
Safevilerin
Horasan emirlerinden Mustafa Sultan, Firuz-Kuh’ta Özbekler tarafından öldürüldü
(1527-8). Sincap Sultan (1550) ile Dana Beğ oğlu Allah Kulu Beğ’de (1556)
Horasan’da dirliklere sahiptiler. Sevindik Beyin oğlu Hüseyin Bey, Horasan’ın
muhtelif sancaklarında valiliklerde bulunuyordu (1562’den sonra). 1532-3’te
Mansur Beğin soyundan Halil Han’ın kardeşi Gazi Han, Şiraz valisi idi
(1539-40’da öldü).[218] Kuh-Giluye valisi Mansur
Beğ oğlu Elvend Han, Osmanlıların Irakeyn Seferinde (1534) Tebriz’i almaları
üzerine şehri kurtarmaya geldiyse de yenildi. [219] Ertesi yıl itaatsizlik
gösterdiği için öldürüldü (1535) ve yerine Şahruh unvanı ile Mansur Beğin
torunu ve Hasan Sultan’ın oğlu Muhammedi Beğ getirildi. Şahruh Sultan (1542) ve
Mahmut Han’dan (1548) sonra Kuh-Giluye valisi Mansur Beğ ailesinden Mehmet Han
idi (1548-9). 1550 olaylarında adı geçen Rüstem Beğ’de 1557’de Kuh-Giluye
valisidir (1558’de Aba üzerine gönderildi ve savaşta öldürüldü).[220]
1536-7’de
Kirman valiliğinde Şahkulu Sultan’ı görüyoruz (1564-5’te hala görevde).[221] 1548’de Osmanlı sınırına
saldırılar düzenlenmiş, Şahkulu da Van Gölü kuzeyi ve Murat nehri boyuna
(Boz-Ulus ve Kara-Ulus üzerine) yağmaya gönderilmişti. Bunlar Ahlat’ı
yağmalayıp 5 bin at, 100 bin koyun, 50 bin sığır getirdiler. Şahkulu, 1552’de
Osmanlı’ya karşı yapılan harekatta Irak bölgesini yağmalamış, 1553-4’te Van,
Vastan, Erciş ve Adilcevaz’ı yağmaladı. 1554’te ise Dav-Eli’ni yağmaya
gönderilmişti.[222] 1569-70’te Kirman valisi
Yakup Beğ’dir.
1539-40’ta
Huzistan’da Avşarların başı olan Kan Kara lakaplı Çulu Beğ oğlu Mehdi Kulu
Sultan, Şuşter hakimi idi Aynı yıl itaatsizlik ettiği için üzerine Afşar Haydar
Kulu Sultan gönderilmiş, Şah’ın emri ile kardeşi Sevindik Beğ tarafından
öldürülmüştür. Sevindik Beğ Şuşter’e hakim olduysa da 1541-2’de Huzistan
valiliği Haydar Kulu Sultan’a verildi. Daha sonra Şuşter ve Dizful valiliği
Ebu’l-Feth Sultan’a verildi.[223] Ebu’l-Feth Sultan,
1554’te Osmanlı’nın Nahçıvan’ı yakıp yıktıktan sonra, Tebriz’i vurması üzerine
Osmanlı’ya saldırdı ancak yenilerek geri çekildi.[224] Şuşter’deki diğer Afşar
hakimleri ise Keçel Afşar, Hasan Bey, Seyyid Bey, Rüstem Sultan Araşlu, Seyf
Bey, Muhammet Sultan, Şahverdi Sultan, Ali Sultan, Ahmet Sultan, Hüsrev Sultan,
Şahverdi Han Gündüzlü’dür.[225]
1546’da
merkezde bulunan Dulkadırlılar ile Afşarlar arasında çatışma çıkmış ve
Afşarlardan Sevindik Beğ, Şahkulu Sultan, Mahmut Han olayı yatıştırmıştı.[226] 1550 olaylarında Pir
Kulu Beğ (şairdi) ve Muhammet Beğ’in adı geçiyor. Araşlu Avşarının başı olan
Aslan Beğ, 1567-8’de Lala Sultan Ahmet Mirza
ile Gilan Seferine katıldı. Aynı
sefere katılan İskender Beğ’e Gilan’da dirlik verildi. Tahmasb öldüğü sırada
Afşar emirleri şunlardı : Aslan Sultan Araşlu, Kuh-Giluye’de 10.000 çadır
Avşarın başı Mansur Beğ ailesinden Halil Han, Save valisi Mahmut Sultan, Kirman
valisi Yakup’un kardeşi Yusuf, Hezarcerib valisi İskender Beğ (Mansur Beğ
ailesinden olup sonradan Kuh-Giluye valisi oldu), Horasan’daki Ferah ve Esfuzar
valisi Yeğen Sultan ile yine Horasan’da bir yerin valisi Hüsrev Sultan Köroğlu.[227]
İsmail II. (1576-77) ve Muhammet
Devri (1577-87) : Tahmasb
ölünce, Türkmen, Rumlu ve Afşarlar İsmail Mirza’yı desteklediler. Haydar ile
yaptığı taht kavgasını Aslan Sultan Araşlu’nun da desteklediği İsmail (1576-77)
kazandı.[228]
Bunun üzerine Haydar’ı desteklemiş olan Ustacalulara karşı kıyım başladı. Ferah
valisi Sevindik Beğ oğlu Hüseyin Sultan'da Ustacalu Şahkulu’yu öldürdü. Bu
dönemde Avşarların büyük emiri Halil Han da merkezde bulunuyordu.[229]
İsmail’in
ölümü üzerine bacısı Perihan Begüm, Afşar Kulu Beğ’in de bulunduğu 8 kişilik
bir heyetin yardımıyla ülkeyi 2,5 ay idare etti.[230] Sonunda büyük emirler
toplanarak Muhammet’i (1577) şah ilan ettiler. Halil Han’ın teklifi ile boylar
arasındaki rekabetin önlenmesi kararlaştırıldı. Boylar liderlerini seçip
açıkladılar. Afşar’ın başı Korucubaşı Kulu Beğ seçildi. Veli Han, Kirman; Halil
Han’da Kuh-Giluye valisi oldu. Osmanlı’nın Şirvan’a saldırması üzerine yapılan
başarısız savaşlarda (1578) Kulu Beğ de vardı. Bu sırada tekrar hortlayan boy ihtilafı
Kulu Beğ tarafından yatıştırıldı.[231]
1580’de
Kuh-Giluye’de Kalender adlı bir kişi, kendisinin Şah II. İsmail olduğunu ileri
sürüp Lurlardan kalabalık bir kitle topladı ve bölgenin hakimi Afşarlar üzerine
yürüdü. Halil Han’ın oğlu Rüstem Beğ’i öldürerek Afşar’ı perişan ettiler.
Merkezde bulunan Halil Han, hemen bölgeye geldiyse de öldürüldü ve Afşarlar çok
zor duruma düştü. Halil Han’ın yeğeni İskender Beğ, bölgeye vali atandı ve
Dulkadırlıların yardımıyla Düzmece İsmail yakalanıp öldürüldü.[232] Bu olaydan sonra Avşarın
bir kısmı Halil Han’ın oğlu Şah Kulu’nun etrafında toplandı. Şah Kulu, İskender
Beğ’i öldürdü ve bölgeye hakim olduysa da karşısına akrabası Abdullatif Beğ
oğlu Hasan Beğ çıktı. Uzun süre mücadele ettiler.
Düzmece
İsmail’in dördüncüsü Gurlular arasında çıktı ve Ferah valisi Hüseyin Sultan ile
kardeşi Ali Han Sultan’ı öldürerek Horasan Avşarını perişan ettiler. Ferah
valiliğine atanan Yeğen Sultan, sefere hazırlanırken Düzmece kendi adamları
tarafından öldürüldü.[233]
Şah’a
karşı taht kavgasına girişen Abbas Mirza’yı destekleyenlere karşı Horasan
seferine Kirman valisi Veli Han memur edildi (1583). Ancak, Şah’a isyan edenler
Kulu Beğ sayesinde ceza almadılar. Üstelik cezalandırılmalarını isteyen vezir Selman, Kulu Beğ tarafından öldürüldü.[234] İsyancılara arka çıktığı
için Kulu Beğ, Sebzevar valiliğinden azledildi. 1585’te Osmanlı’nın Tebriz’e
girmesi üzerine yapılan savaş esnasında öldürüleceğini anlayan Kulu Beğ,
kardeşi Cabbar Kulu ile Osmanlı’ya sığındı.[235]
Hamza
Mirza ile Tahmasb Mirza arasındaki taht mücadelesinde Keçel Mustafa, Hamza’ya
isyan etti. Kazvin’de oturan Usalu ve Eberlü Afşarları Tahmasb’a karşı
geldilerse de üzerlerine ordu gönderilip tedip edildiler. Hamza Mirza
öldürülünce Kirman valisi Veli Han, oğlu Yezd hakimi Bektaş Han, Isfahan’daki
Araşlu Avşarı, Türkmen ve Dulkadırlıların da desteği ile Abbas Mirza’yı
hükümdar ilan ettiler. Daha sonra aralarında Alplu Avşarının lideri İsmail
Han’ın da bulunduğu emirler Abbas’ı tahta çıkardılar. Bu dönemde Avşarların
yurtları İran’ın güneyi idi ve batıdan doğuya doğru bir şerit gibi uzanıyordu
(Kuh-Giluye, Isfahan, Kirman, Ferah, Esfuzar). Şah Muhammet öldüğünde
Araşlu’nun bir kısmı ile Usalular Kazvin civarında oturuyordu. Kirman, Veli
Han’ın, Yezd, Bektaş Han’ın, Eberkuh (Yezd’in güneyindedir), Kulu Beğ oğlu
Yusuf Han’ın idaresindeydi. Kuh-Giluye’de ise Şahkulu ile Hasan Han arasındaki
rekabet devam ediyordu. Yine Kuh-Giluye’de Araşluların başı Aslan Sultan’ın
oğlu Tahmasb Kulu Han vardı.[236]
Abbas Devri (1587-1628) : Şah Abbas Türkmen boyları arasındaki rekabet ve
devletteki etkinlikleri yüzünden bu unsuru itaat altına almak zaruretini gördü.
Bu yüzden tahta çıkmasının hemen sonrası Afşar Korucubaşı Yusuf Han’da dahil
Türkmen beylerin çoğunu öldürttü. Daha sonra Afşar, Dulkadır, Kaçar, Bayat ve
diğer boylarının eski yerlerinde kalabalık yaşamalarına son verip onları İran
içinde dağıttı. Böylece Kuh-Giluye bir Afşar yurdu olma özelliğini kaybetti.
Ardından Osmanlı gibi devşirme sistemi kurup Türk olmayanları devletin üst
kademelerine ve hatta bir kısmını Türk boylarının başına getirtti (Mesela Gürcü
Cemşit Sultan, Abiverd’deki Eberlü Avşarı’nın; Nevruz Sultan, Karabağ’daki
Cevanşirler’in başı idi).[237]
Bu dönemde
Afşar emirlerine gelince; Yusuf Han, Abbas tarafından Korucubaşılığa getirildi.
Ancak Mürşid Sultan’a suikast düzenleyince hapse atıldı. Korucubaşılık ise
İskender Beğ’in kardeşi Bedir Han’a verildi. Bedir Han, Esterabat valisi oldu
(1589) ve korucubaşılık Veli Han’a verildi. Veli Han’dan boşalan Kirman valiliği
de oğlu Yezd hakimi Bektaş Han’a verildi. Veli Han’ın çabaları sonucu Yusuf Han
hapisten kurtulup tekrar Eberkuh valiliğine gönderildi. 1590’da Araşluların
başı Aslan Sultan oğlu Tahmasb Kulu, Hemedan valisi oldu ve Nihavend’i
Osmanlılardan geri almak için sefer yaptıysa da başarı elde edemedi. 1591’de
itaatsizlik ettiği için öldürüldü. Bir müddet sonra oğlu güçlü emirlerden
Zehr-i Mar Sultan’da öldürüldü. Bektaş Han büyük hayaller peşinde koşunca
bertaraf edilip Kirman önce Yusuf Han’a sonra tekrar Veli Han’a verildi. Bu
civardaki bir kasaba da Alplu’dan İsmail Sultan’a verildi. Bu ikisi 1593’te
Özbeklerle yapılan savaşa katıldılar.[238] İsmail Sultan, Kazerun
valisi Emir Han Kuh-Giluye’ye atanınca (1595) onun yerine Kazerun valisi oldu.
Bundan sonra 1835 yılına kadar Kazerun hanı olan Avşarların Alplu obasından
olduğu söyleyelim.[239] Kuh-Giluye’de hakimiyet
kavgası veren Abdullatif Beğ oğlu Hasan Han ile Halil Han oğlu Şah Kulu, Şah
Abbas’ın huzuruna geldiler. Abbas’ın tahriki ile Hasan Han, Şah Kulu’yu öldürdü
ise de 1595’te kendisi de öldürüldü.[240] Kazerun hakimi Emir Han,
Kuh-Giluye valisi atandı. Bunun üzerine Gündüzlü ve Araşlular Ramhurmuz’da
toplanarak Ebu’l-Feth Beği kendilerine han seçtiler ve Lurlar ile Huvayza Araplarının
katılımıyla isyan ettiler (1597) ancak Fars valisi Allahverdi tarafından
şiddetle bastırıldı. Başlarına devşirme biri atandı. Avşarların buradaki
hakimiyetlerine son verilip bir müddet sonra yurtlarından çıkarıldılar. Bir
bölümü Horasan’a, bir bölümü de Urmiye’ye gitti. Yerlerinde kalanlar ise
Arapların devamlı baskıları sonucu başka yerlere dağıldılar. 1840 yılında
geriye kalanlar Doruk’tan çıkarılarak Kengaver, Esed-abat, Urmiye taraflarına
gittiler. Bunlardan küçük bir kısım Şuşter ve Dizful’da kaldı. Bugün Şuşter
civarında yaşayan Gündüzlü Afşarları, bu Kuh-Giluye Afşarlarının torunlarıdır. [241]
Bu devirde
Luristan, Kuh-Giluye’de Araşlu, Şuşter’de Gündüzlü, Yezd, Kirmanşah, Musul,
Urmiye’de İnallu (İmanlu), Horasan’da Alplu, Köse Ahmetlü, Kırklu’lar
yaşıyordu. Şah Abbas devrine kadar kuvvetli Afşar kabileleri en çok Huzistan,
Fars, Luristan, Kuh-Giluye, Kazerun, Kirman, İsfahan, Yezd, Save ve Horasan
taraflarında yaşıyor; Afşar reisleri
Safevi Devleti tarafından çok defa mahalli idarelerin başına geçiriliyor, Özbek
ve Osmanlılara karşı da Safevilerin başlıca kuvvet kaynağını teşkil
ediyorlardı. Abbas, Afşar kuvvetlerini kırıp, merkezi idareyi
kuvvetlendirdikten sonra Afşar
emirlerinin ehemmiyeti de azalmıştır. [242]
Nitekim
Abbas öldüğünde Afşar’dan sadece üç emir vardı. Bunlar, Urmiye hakimi Kasım
Sultan oğlu Kelb-i Ali Sultan (İmanlı’dan), Ferah ve Esfuzar hakimi Er-Doğdu
Han (Alplu’dan), Kaverud hakimi İmam Kulu Sultan (Usalu’dan) idi.[243]
Abbas
devrinde Afşar oymakları şunlardı :
a. Gündüzlü : Bunlar
Halep Türkmenleri arasındaki Gündüzlü Avşarının koludur. Kuh-Giluye ve
Huzistan’da yaşıyorlar. Mansur Beğ ile gelenler bunlardır. Mansur Beğ de
Gündüzlü Avşarından idi. Bir kısmı Horasan’da Abiverd tarafına, bir kısmı da
Araşludan bir bölük ile beraber Urmiye’ye gönderildi.[244]
b. Araşlu :
Araşlu’nun bir yer adıyla ilgili olduğu görülüyor. Nitekim Şirvan’da Araş adlı
bir kasaba vardır.[245] Kuh-Giluye’de yaşayan
Araşlılar, Mansur Beğ Avşarlarındandır. 1584-87’de Usalular ile birlikte
Isfahan’da yaşıyordu. Başları önce Aslan Sultan sonra oğlu Tahmasb Kulu idi.
Bir ara Hacı Mehdi Kulu Araşlu’nun başına geçtiyse de Tahmasb Kulu’nun oğlu
Zehr-i Mar Sultan başa geçti. Abbas bu kişiyi öldürüp, Araşluları Huwar, Rey,
Simnan taraflarına sürdü. Bir kısmı da Gündüzlü ile beraber Urmiye’ye gitti.[246]
c. Usalu :
Isfahan’da yaşıyorlardı. Daha sonra Kaverud’a geldiler. Kaverud hakimi İmam
Kulu Sultan bu obadan idi.[247]
ç. Eberlü : [248] Kazvin’de oturuyorlardı.
Sonra Abiverd’e gönderildiler ve başlarına devşirme Gürcü Cemşid atandı. Nadir
Şah Abiverd’e gönderilen bu Eberlilerdendi. 18.yy’da Eberlüler’in bir kısmı
Tarum ve Halhal’da yaşıyorlardı. Bu Afşarların Tarumi ve Halhali nispetini
taşıdıkları anlaşılıyor. Nadir Şahın ölümü sırasındaki beylerden Musa Beğ de bu
obadandı. [249]
d. Alplu : Halep
Türkmenleri arasındaki Köpekli Avşarı’nın obalarından olan Alplu Avşarının bir
kolu. Alplu’nun Gündüzlü ve İmanlı Avşarı kadar kalabalık olmadığı anlaşılıyor.
Bu obadan İsmail Han, 1590’da Kirman’da bir kasabanın hakimi 1594-5’te Kazerun
valisi idi. Şah Abbas’ın ölümü sırasında görevde olan üç Afşar beyinden biri ve
Sistan’daki Ferah ve Esfuzar hakimi yine Alplu’dan Er-Doğdu Han idi. Sonradan
İsmail Han, Er-Doğdu Han yerine Ferah valiliğine atandı (1602-05).[250]
e. İmanlu : [251] Maraş’taki Dulkadırlı
Eli’nin oymaklarından İmanlu Avşarının bir kolu. İran’a Abbas devrinde
geldiler. Bilinen ilk emirleri Kasım Sultan’ın adı 1593-4’te geçiyor. Bu sırada
Hemedan valisi idi. Kasım Sultan, Kirmanşah’ta Osmanlı’lara karşı emrindeki
İmanlılarla beraber sınırları korumuş ve yapılan savaşta Uzun Ahmet Paşa’yı
Lurların hakimi ile beraber esir almıştı (1603-4). 1623’te Musul’un fethine
katılmış ve şehrin valiliğine getirilmişti. Ertesi yıl şehir veba salgını
dolayısı ile boşaltılmış ve tekrar Osmanlı’ya geçmişti. Kasım Sultan’ın buradan
gelip Urmiye, Sayınkale ve Sulduz’a yerleştiğini görüyoruz. 1625’te şehri
yeniden almak için gönderilen emirler arasında Kasım Sultan’ın oğlu Kelb-i Ali
Sultan vardı. Bundan Musul’u terk ettiği için Kasım Sultan’ın azledildiği veya
öldürüldüğünü anlıyoruz. Kelb-i Ali Sultan 1627’de Urmiye valisi oldu. Bundan
sonra Urmiye’de gördüğümüz Avşarların önemli bir kısmı İmanlu’dan, valileri ise
bu Kasım Sultan’ın soyundandır. [252] Bunlardan Hudadad Beğ
Kasımlı ilk kez Beylerbeyi unvanını aldı. Bunlar o civardaki Kürt aşiretleri
ile daima mücadele etmiş ve Sünni Osmanlılara karşı, Şii Safevilerin sınır
bekçiliğini yapmışlardır.[253]
f. Çoban-Oğlu ve Kör-Oğlu : Bunlardan
başka Avşarların Çoban-Oğlu ve Kör-Oğlu obalarının da varlığını görüyoruz.
Ancak bunlarla ilgili bilgiler oldukça azdır. Kör-Oğlu obasından Horasan’da bir
yerin valisi olan Hüsrev Sultan’ı tanıyoruz. Hüsrev Sultan, Herat’ta bulunan
Afşar Hüseyin Sultan ile birleşerek Şah’a isyan etmiş olan Horasan
Beğler-beğisi Ustacalu Şah Kulu Sultan’ı öldürmüştü.[254] Çoban-Oğlu obasından ise
1588-89’da Horasan Seferine katılması emredilen Mehdi Kulu Han’ın adı geçiyor.[255]
Nadir Şah
’ın siyasi sahnede görünmek olduğu sırada (18. Yy ‘ın ilk yarısı) İran’da
Afşarların dağılışı şöyleydi :
Urmiye Afşarları : Urmiye
Gölü batısı Selmas ve Uşniye arası, Urmiye şehri ve bölgesi ; İmanlu Afşarları,
Kasımlı (İmanlu‘nun kolu, İmanlu Afşarlarının beyi Kasım Sultan’dan), Gündüzlü
ve Araşlu (Kuh-Giluye’den gelme) oymakları, Mahmutlu Oymağı (Araşlu’nun kolu).
Hamse Afşarları : Kazvin ile Zencan arası, Zencan
şehri merkezdir. Kazvin’in güneybatısından başlar (Bura hala Afşar adını taşır)
Afşar Sayınkale ve Sultaniye’ye kadar. Kuzeyde Aşağı ve Yukarı Tarum ile Halhal
‘da yaşarlar. Buradaki Afşar beyleri Hamseli, Tarumi, Halhali nispetiyle
anılırlardı (18. Yy kaynakları). Çoğu Eberlü oymağı, Kutulu Afşarı
(Eberlü’den).
Kirman Afşarları : Kirman şehri ve bölgesi. Şah
Tahmasb (16. Yy) devrinden beri yaşamaktadırlar, fakat hangi obaları olduğu
bilinmemektedir.
Horasan Afşarları : Herat’ın güneyinde Esfuzar
bölgesi ve Siistan’ın Ferah bölgesi (Bugün bu bölgeler Afganistan toprakları
içinde). Bazı obaları bilinmiyor. Gündüzlü ve Araşlu oymakları (Şah Abbas’ın
Kuh-Giluye’den Abiverd’e sürdüğü Afşarlar).
Bunun
yanında Afşarlar, Huzistan (Gündüzlü), Kuh-Giluye (Gündüzlü ve Araşlu), Fars ve
Kazerun ’da da yaşıyorlardı.[256]
İran’da
büyük bir hanedanlık kuran Nadir Şah; sadece Afşarların değil, Türk tarihinin de en büyük şahsiyetleri
arasındadır. M.Ö. VII. Yy’da Alp Er Tunga ile başlayan Türk cihangirliğinin son
temsilcisisidir. Nadir Şah, 22 Ocak 1688 yılında Horasan’ın Abiverd bölgesinde
Deregez vilayetinin Destgird şehrinde doğdu. Afşarların Eberlü boyuna bağlı
olan Kırklı obasından idi. (Kırklılar, daha 16. Yy’ın başlarında Horasan’da
yaşıyorlardı) Babasının adı İmam
Kulu’dur. Soyluluk geleneklerine bağlı göçebe topluluklarda yükselmek zor
olduğu halde Nadir, başlangıçta bir çete reisi iken zekası, yüksek meziyetleri
ve sayısız mücadeleleri sonucu Horasan’ın tanınmış emirlerinden birisi oldu
(1725).[257]
I.
Abbas’ın (1587-1628) ölümünden sonra Safevi devleti gerilemeye başlamıştı.
Safevi hükümdarı Hüseyin Mirza zamanında, Afganlılar (Abdaliler ve Kalaç
Türkleri) İran’a saldırıp, ülkenin doğu bölgelerini (Kandahar, Kirman, Isfahan)
aldılar. Hüseyin Mirza’yı da tahttan indirip yerine geçtiler (1718-22).
İran’daki karışıklığı fırsat bilen Ruslar, Derbent ve Bakü’yü işgal ettiler
(1723). Bir müddet sonra Osmanlılarda ülkenin batı kısımlarını işgal ederek,
İran Kürdistan’ı, Azerbaycan, Karabağ ve Gürcistan’ı ele geçirdiler (1727).[258]
Safevi
hanedanını tekrar ihya etmek için orduya girerek Tahmasb’ın yanında yer alıp,
Feth Ali Han’ın maiyetine giren Nadir, bir süre sonra Feth Ali’nin yerine
geçti. 1725’te Meşhed’i Abdalilerden aldı. 1727’de Abdaliler arasındaki
sürtüşmelere katılarak kendi istediği kişiyi başlarına getirdi ve onları
egemenliği altına aldı. Bunun üzerine kendisine saldıran Afgan lideri Mir
Eşref’i Mihmandost’ta yenerek (bu zaferden sonra Tahmasb Kulu unvanını aldı)
başkent Isfahan’ı kurtardı ve Afganları ülkeden kovdu (1730). [259] Tahmasb’ı da Isfahan’da
tahta çıkardı. Afgan askerlerinin geriye kalanlarını ordusuna katıp Kızılbaş
askerlerinin zaafa düşmesini önledi. Ardından Osmanlılarla savaştı ve Kuzeybatı
eyaletlerini kurtardı (1730). Horasan’da çıkan bir problemi halletmek için
buraya gitti ve duruma hakim oldu. Bu esnada Osmanlı İran’ı yenip bazı yerleri
geri almış (1731) ve Şah bir antlaşma yapmıştı (1732). II. Tahmasb’ın
kendisinin fikrini almadan Osmanlılarla yaptığı barış antlaşmasını ülke
çıkarlarına aykırı bulduğu için tanımadı ve Tahmasb’ı azledip Horasan’a sürdü.
Şahın yedi aylık oğlunu III. Abbas adıyla şah ilan ederek, kendisi de vezir ve
ordu komutanı oldu (1732).[260] Nadir Han, savaşa devam etti ve Osmanlıları
1735’te Arpaçayı Savaşında büyük bir yenilgiye uğratarak Safevilerin kaybettiği
bütün eski topraklarını geri aldı (Antlaşma, Kasrı-Şirin Antlaşması-1639 esas
olmak üzere 1736’da imzalandı).[261] Aynı şekilde Ruslarla da
başarılı savaşlar yaparak Gence Antlaşması (1735) ile Derbent ve Bakü’yü geri
aldı.[262]
Aynı yıl
eyalet valilerini ve ileri gelenleri Mugan’da toplayarak hizmetinin bittiğini
ve Horasan’a dönmek istediğini söyleyince, toplantıya katılanlar onun şah olmasını ve yeni bir hanedan
kurmasını istediler. Nadir Han’ın mensubu bulunduğu aşireti ve çevresinde
topladığı Türk boyları hep Sünni olmasından dolayı; müfrit Şia akidelerinden
vazgeçmeleri ve Ebubekir, Ömer, Osman ve Aişe’ye sebbolunmasının (sövme) yasaklanması
şartı ile kabul edeceğini söyledi. İran halkı bunun üzerine İmam Cafer Sadık’a
(Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam’ın hocası) bağlanan Caferiye mezhebini
kabul etti ve Nadir Han’ın şahlık töreni yapıldı (8 Mart 1736).[263] Böylece fiilen 1722’de
çökmüş olan Safevi Devleti son buldu ve İran’da Afşar hakimiyeti başladı.
Rusya’nın,
Avusturya ile ittifak kurup Osmanlı’ya saldırmaları üzerine batısının güvende
olduğunu görüp doğuya yönelmiş ve 1737 yılında meşhur Hindistan Seferine
çıkmıştır. 1738’de Kandahar’ı alır ve yakınında Nadirabad kentini kurdurur.
Çevredeki Beluçistan, Zemindaver ve Belh bölgelerini de ele geçirerek Buhara’ya
da hakimiyetini kabul ettirir. Daha sonra Gazne ve Kabil’i fetheder. Celalabad
ve Peşaver’den sonra Lahor kenti de Nadir’in eline geçer. Nadir Şah Lahor’dan
Hint-Türk hükümdarı Babürlü Muhammet Şah’a gönderdiği mektupta kendisinin bir
Türkmen olduğunu ve aralarında “il nispeti” bulunduğunu söyleyerek savaşmadan
egemenliğini tanımasını ister. Ancak olumlu yanıt alamaz. Nihayet 1739’da
Karnal Savaşı’nda Hint-Türk devleti devrin en ünlü komutanı olan Nadir Şah’a ve
en iyi yetiştirilmiş ordusu olan Afşar ordusuna yenilir. Nadir Şah, başkent
Delhi’ye girer ve 10 Mart 1739’da adına hutbe okunarak, Hindistan padişahı ilan
edilir, paralar onun adına bastırılır. Nadir Şah bu seferden büyük ganimetlerle
dönmüş (200 milyon rupi değerinde) ve İran’ın üç yıllık vergisini
bağışlamıştır.[264] Bu seferi sonunda Keşmir
ve Tibet sınırından Sind ırmağına kadar olan bütün Hint toprakları, Afganistan
ile Buhara ve Hiva bölgesini ele geçirmiş bulunuyordu.
Türk
ırkının yetiştirdiği son cihangir olan Nadir Şah, Hindistan dönüşü Türkistan’a
yönelerek Harezm bölgesini itaati altına aldı (1740). Başkenti Isfahan’dan
Meşhed’e taşıdı. 1741-2’de Kafkasya üzerine yürüdü ve Dağıstan’a kadar geldi,
burada kendisine bir suikast düzenlendi. Ayrıca Harezm ve Belh’te isyanlar
çıktı. Asayişi sağladıktan sonra tekrar Osmanlı ile savaşa başladı (1742-46).
Bağdat ve çevresini yağmalayarak (1743) Kerkük ve Erbil’i ele geçirdi, Musul’u kuşattıysa da almayı
başaramadı. 1744-5’te Kars’a saldırdı ve Osmanlı ile çetin savaşlar oldu.
Sonunda barış yapıldı (1746).[265]
Nadir
Şah’ın İran tarihindeki rolü; İran’ı Rus, Afgan ve Osmanlı Devletlerinin eline
geçmekten kurtarmasıdır. Bununla birlikte sert ve acımasız tutumu ile halkını
yoksulluk içerisine düşürmüştü. En yakınları olan oğul ve yeğenlerini bile
korku ve dehşet içerisinde bırakmıştı. Bunda kendisine yapılan suikastların
etkisi vardı. Üstelik ömrünün son yıllarında delilik belirtileri görülüyordu.
Nadir şah, aleyhindeki bu korku ve nefret havasının farkındaydı ve son
zamanlarda ülkenin bir çok yerinde ayaklanmalar baş göstermişti. Bunların
birinin başında yeğeni Ali Kulu Han bizzat bulunuyordu. Nadir Şah, bu
ayaklanmalardan birini bastırmaya giderken Fethabad’da bir gece çadırında
uyurken emirleri tarafından öldürüldü (20 Haziran 1747).[266] Ölümüyle birlikte
İran’da çok büyük karmaşalar başlamış ve devletinin batı kısmı Kaçarlar, doğu
kısmı ise Afganların eline geçmiştir (Afganistan devleti’nin temeli).[267]
Nadir
Şah’ın ölümü sonrası bir kısım Afşar obalarının Anadolu’ya göçtüklerini
biliyoruz. Bunlardan Maraş bölgesine iskan edilen Nadirli Aşiretini
sayabiliriz.
Türklük
şuuru son derece kuvvetli olan Nadir Şah, Osmanlı hanedanına, kavminin en asil
ve şerefli hanedanı gözüyle bakıyor, Hindistan hükümdarı Muhammet Şah’ı kendisi
gibi Türkmen olduğu için mevkiinde bıraktığını söylüyordu. Özbek Hanlarını,
soyunun en büyük hanedanlarından birinin mensupları olduğunu ifade ediyordu.
Nadir şah, taşıdığı bu milli şuurunun tesiri ile oğullarından birisine Cengiz
Han ismini koyduğu gibi, torunları arasında Oğuz Han, Yıldız Han, Oktay Han,
Timur Han adlı şehzadeler görülmektedir.[268]
Nadir Şah,
Türklüğün eski kültür içinde yetiştirmiş olduğu birinci sınıf devlet adamı ve
komutanlarının sonuncusudur. O, başta Osmanlı ve Hint-Türk devleti olmak üzere
hemen herkesle münasebetlerinde hep Türkçe konuşmuş ve Türklük davası gütmüştür
(Hint-Türk Devleti’nin önde gelen adamlarından Çin Kılıç Han, Hint-Türk
hükümdarı Muhammet Şah’a, Nadir Şah ile Türkçe konuşmasını tavsiye etmesi bu
bakımdan önemlidir). Türklüğü açıktan
açığa ve bir dini kisve kullanmadan bayrak yapmış ilk büyük Türk hükümdarıdır.
Türklerin mezhep ayrılığına düşmelerini önlemek, Sünni-Şia ayrılığını ortadan
kaldırarak Türk birliğini kolaylaştırmak yolundaki uğraşları ne İran ne de
Osmanlılar tarafından takdir ve kabul görmemiştir. O, Osmanlılarla yaptığı
barış görüşmelerinde bir ilim heyeti göndermiş Caferiliğin beşinci mezhep
olarak kabulü ve Kabe’de onlara ibadet yeri tahsis edilmesi gibi hususlarda çok
ısrar etmiş, fakat başaramamıştır.[269]
Abbas
devrinde etkinliklerini yitirdiğini gördüğümüz Afşarlar, Nadir Şah sayesinde
tekrar eski önem ve güçlerine kavuşmuşlardır. Huzistan’da Tayyib Han Afşar
(1742) ve Muhammet Rıza Han Kırklı (1745) valilik yaptılar. Fars valisi Emir
Han Kırklı, Fars serdarı Kelb-i Ali Han, Feth Ali Han Araşlu (1748-9), Saru
Han, Allah Verdi Beğ Kırklı ile Kasım Han Kırklı önemli beylerdi. Nadir Şah’ı
öldürenler arasında Kırklı, Gündüzlü, Eberlü gibi Afşar oymaklarına mensup
kişilerin olması bununla açıklanabilir. Nadir Şah’ın ordusunu oluşturan
unsurların başında Afşarlar gelmekteydi. Nadir’in ölümünden sonraki karışık
dönemlerde etkin olan Afşar Beylerinden Fars vali ve serdarı Feth Ali Han
Araşlu Urmiye’ye yerleşerek Tebriz ve Meraga’ya hakim oldu (1764-5 öldürüldü).
Oğulları Cihangir Han ve Muhammet Reşid Beğ Isfahan’da hakimdiler. Kardeşi
Masum Ali Han ise Fars serdarı idi. Ayrıca Isfahan hakimi Emir Gune Han Eberlü,
Hamse hakimi Zülfikar Han’ı sayabiliriz. Mihrali Han oğlu İsmail Beğ de
Huzistan’daki Avşarların başına geçmişti.[270]
Nadir
şah’ın ölümünden sonra yerine yeğeni Ali Kulu Han, Adil Şah unvanıyla tahta
geçti (1747). Adil Şah, Nadir soyundan bütün erkekleri öldürtüp yalnız torunu
Şahruh’u soy sönmesin diye sağ bıraktı. Adil Şah, Nadir Şah’ın hazinesine el
koyup emir ve askerlerine dağıttı. Nadir’in Horasan’a sürdüğü Bahtiyari, Zend
ve diğer bazı olmakların ülkelerine dönmesine izin verdi. Zend’lerin dönmesi
Kerim Han’ın ortaya çıkması ve Zend devleti’nin kurulmasına sebep oldu. Adil
Şah, kardeşi İbrahim’i Irak valiliğine gönderdi. Ancak bir müddet sonra İbrahim
kendisine karşı isyan etti. Yapılan savaşta Adil Şah yenildi ve İbrahim tahta
geçti (1748). İbrahim’in kazanmasını sağlayan Nadir Şah’ın halası oğlu ve
Azerbaycan valisi Aslan Han idi. İbrahim, Aslan Han’a güvenmediği için O’nu ve
kardeşi Saruhan’ı öldürttü. Bunun üzerine Horasan emirleri Nadir’in hayattaki
tek torunu on dört yaşındaki Şahruh’u tahta çıkardılar (1748). İbrahim, Şahruh
üzerine yürüdü ise de yakalanıp öldürüldü.[271]
Anne
tarafından Safevi sülalesine mensup Mar’aşi şeyhi ve Meşhed’deki mukaddes
yerlerin mütevellisi Seyyid Muhammet, halk ve askerler tarafından sevildiği
için Şahruh rakip görerek onu öldürmek istedi. Ancak, emirler Seyyid’i Şah
Süleyman unvanı ile tahta çıkardılar (1750). Şahruh kör edilip hapse atıldıysa
da, Şahruh’un komutanı Yusuf Ali, Şah Süleyman’ı öldürdü (hükümdarlığı kırk gün
sürdü) ve Şahruh’u tekrar tahta çıkardı. Ancak, Kürt Cafer Han ve Arap Mir Alem
Han, Yusuf Ali’yi öldürüp Şahruh’u tekrar hapsettilerse de birbirlerine
düştüler (1751-53). Afgan beyi Ahmet Şah Abdali bu karışıklıklardan
yararlanarak bu iki kişiyi bertaraf etti (1749) ve Şahruh’u kendisine bağlı
kılarak tekrar tahta çıkardı. Horasan’a hakim oldu (1753-55).[272] İç karışıklıklardan
yararlanan Kerim Han Şahruh’u kendine bağlayarak Zend Hanedanını kurdu
(1760-79). Ahmet Şah, tekrar İran’a geldiyse de Şahruh’un oğlu Nasrullah Mirza
başarılı müdafaa yaptı ve antlaşma yapıldı. Ahmet Şah, İran’ı ele geçirmenin
kolay olmadığını fark edip bu politikasından vazgeçip ülkesine döndü (1770).
Nasrullah Mirza yetenekli değildi ve kendisini saydıramadı. Kerim Han’a sığındı.
Altı yıl sonra Meşhed’e gelip şehri 1784’e kadar idare etti. Şehre
Nasrullah’tan sonra kardeşi Nadir hakim oldu.[273]
Bu arada
ülke oldukça küçülmüştü. Nadir’in hükümdarlığı, Meşhed’de 1796 yılına kadar
sürdü. Babası Şahruh hayatta idi. Zendlerden sonra İran’ın büyük bir kısmını
ele geçiren Kaçar Ağa Muhammet Şah Meşhed’e geldi (1796) ve Şahruh tarafından
karşılanarak şehir teslim edildi. Ağa Muhammet, Şahruh’a ailesiyle birlikte
Mazenderan’da oturma izni verdi. Bu sırada Şahruh öldü. Nadir ise Herat’a sığınmıştı.
Ağa Muhammet’in ölümüyle tekrar Meşhed’e hakim olduysa da (1797) Kaçar ordusu
tarafından yakalanıp oğulları Abbas ve
İbrahim ile beraber öldürüldü (1804). Tahmasb Mirza, Muhibb-i Ali Mirza, Halik
Virdi Mirza kör edildiler. Rıza Kulu Mirza, Mustafa Kulu Mirza Fars’ta ikamete
mecbur edildiler. Böylece Afşar hanedanı son buldu.[274] Avşarların bu acıklı
sonunu kendilerinin hazırladığı malumdur. Nadir Şah’tan sonra yetenekli kimse
çıkmadığı için Avşarların İran’daki başarıları Nadir Şah’a münhasır kalmıştır.
Nadir Şah ile yeğenleri Adil ve İbrahim Şahlar ve torunu Şahruh para
bastırmışlardır.
Afşarlar,
Kaçarlar zamanında devlete karşı sadakat ve bağlılık göstermişler, Kaçar
ordusunun önemli bir unsuru olarak iç isyanların bastırılmasında ve dış
düşmanlar ile savaşılmasında önemli görevler görmüşlerdir.[275]
Karabağ,
Azerbaycan’da Kür ve Aras ırmakları ile Gökçe Göl arasında bulunan ve Arran diye anılan bölgenin Türkçe adıdır.
Bu bölge tarihi boyunca Türk topluluklarının gelip yerleştiği ve yurt tuttuğu
bir yerdir.
Azerbaycan
sahasında yaşayan Azeriler; XI. yy. başlarından XIV.yy.’a kadar bu bölgeye
gelip yurt tutmuş Oğuz Türklerinden oluşmaktadır ve bunların çoğunluğu da Yıvalar ve Afşarlar
tarafından teşkil edilmektedir.[276] Sav Tekin yönetimindeki
Türkler, Müneccimbaşı’nın ifadesiyle, Arran (Karabağ) ülkesinin bütün ova,
nahiye, dağ ve kalelerine yerleştiler. Nasavi, Arran ve Mugan’daki Türkmenlerin
yoğunluğunu anlatmak için “karınca gibi kalabalık” ifadesini kullanmıştır. Harzemşahlar
döneminde ise Arran vilayetine “Türkmen Yığınağı” denilmektedir.[277]
Azerbaycan
1076 tarihinde kesin olarak Türk toprağı haline gelmiştir. Melikşah’ın
ölümünden sonra Azerbaycan, Irak Selçukluları’nın eyaleti olarak önemli bir
askeri güç haline gelmiştir. Bu bölgeden devletin kaderini etkileyecek olan büyük emirler çıkmıştır. Bunların en büyüğü Hasbeğ diye anılan Beğ Arslan’dır.
Has Beğ, Azerbaycan’daki çok büyük nüfusa sahip olan Afşarların desteğini
alabilmek için yakın ilişkilere girmiş ve Huzistan hakimi Afşar Beyi Şumla
ile çok sıkı dostluklar kurmuştur. [278]
Daha
sonraları Kara koyunlular, Ak koyunlular ve Safeviler devrinde buradaki Türkmen
kitlesi varlığını korumuş ve hatta Anadolu’dan; Azerbaycan ve İran’a büyük
Türkmen göçleri olmuştur. Bu göçler sırasında Anadolu Afşarlarının büyük bir
kısmı bu bölgelere gelmiş; Kara koyunlular, Ak koyunlular ve Safeviler’in
kuruluşunda büyük rol oynamışlardır. [279]
İşte
Azerbaycan’da ve özellikle Karabağ bölgesinde yoğun olarak yerleşen Afşarlar
tarafından Karabağ Hanlığı kurulmuştur. Ebulgazi Bahadır Han’a göre; Karabağ, Oğuz Han’ın üçüncü büyük oğlu olan
Yıldız’ın büyük oğlu Afşar’ın torunlarından Cevanşir Kabilesinin Sarıcalı
sülalesine aittir. Bu Türk sülalesinin Karabağ’daki köklerinin İslamlıktan
öncelere kadar gittiği de bilinmektedir.[280] Arran
(Karabağ) hakimi ve Gürcistan hükümdarları olan Cevanşirler, Hülagu Han’ın
Anadolu’ya getirdiği ve Azerbaycan’a yerleştirdiği, Timur’un ise Anadolu’dan
Karabağ’a naklettiği Afşarlar ile birleşerek Otuz İki Cevanşir (32 boydan
müteşekkil) adını almışlardır.[281] Bu birlik içinde başka
boydan Türklerde bulunuyordu. Bunlardan 8 boy Kıpçaklara mensuptu.
III. Murat
devrinde (1574-95) Safevilerden Osmanlı hakimiyetine geçen Karabağ, Nadir şah
zamanında 1735 yılında Osmanlılardan geri alınmıştır. Fakat Karabağ’daki
Cevanşir Afşar Türkmenlerinin Reisi Sarıcalı Ali Bey, Nadir Şah’a boyun
eğmediğinden dolayı Horasan’a sürülmüştür. Daha sonra buradan firar eden Ali
Bey, Karabağ Dağlarına gelerek İran’ a karşı savaşa devam etmiştir ve Karabağ Hanlığı’nın da kuruluşu bu zamanlara rastlamaktadır. Merkezi Şuşa
olan Hanlık, kuzeyde Kür ırmağı ve Gence Hanlığı, güneyde Aras nehri, batıda
Nahcivan, doğuda ise Kür ve Aras nehirleri arasındaydı. Penah unvanını alan Ali
Bey, Şuşa’ya müstahkem bir kale yaptırmış ve bu kale İran saldırılarına karşı
çok güçlü bir engel olmuştur.
Penah Han,
Gürcistan Krallığı, Gence Hanlığı ve Kaçarlardan Ağa Muhammet Şah ile
savaşmıştır. Daha sonraları yerini oğlu İbrahim Halil’e bırakarak kendisi
Şiraz’a gitmiştir. Güçlü bir kişilik olan İbrahim Halil Han, 1789’da Ermeniler
tarafından çıkarılan bir isyanı bastırmış ve Sünni bir Türk olan Molla Penah
Vakıf’ı baş vezir yapmıştır. Molla Penah Vakıf, Rus yayılmacılığı karşısında
komşu Türk Hanlıkları ile bir birlik oluşturmaya çalışıyor ve aynı zamanda
Osmanlı Devleti ile de iyi ilişkiler kurmak istiyordu. Ancak İran’la
münasebetleri iyi olmadığından dolayı; 1795 yılında Gürcistan’ı cezalandırmaya
giden İran şahı Ağa Muhammet Han’ın saldırısına maruz kalmışlardı. Karabağ’dan
geçerken büyük bir direnişle karşılaşan Ağa Muhammet, Şuşa’yı almaya muvaffak
olamamıştır. 1797’de Şuşa’yı tekrar kuşatan şah, Hanlığın herhangi bir yardım
alamaması üzerine Karabağ’ı ele geçirerek büyük
katliamlar yapmıştır. Ilısu Hanlığına sığınan İbrahim Halil Han,
iki ay sonra Karabağ’ı tekrar ele
geçirmiş ve hızla gelişmekte olan Rus tehlikesine karşı tedbirler almaya
başlamıştır. Osmanlı Devletinden beklediği yardımı alamayan Halil Han, İran’a
yaklaşmış, ancak Ağa Muhammet’in Ruslar karşısında gerilemesi, 1801’de
Gürcistan’ın, 1804’te Gence Hanlığının Rus işgaline uğraması üzerine Ruslarla
anlaşmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmaya göre Ruslar, Şuşa’da bir garnizon
bulunduracak, hanlık Ruslara vergi ödeyecekti. Fakat 1806 yılında çıkan kargaşadan
yararlanarak bu durumdan kurtulmak isteyen İbrahim Halil Han, Ruslar tarafından
katledildi.
Yerine
oğlu Mehdi Kulu Han geçmiştir. Rusya ise 1813 yılından itibaren Karabağ’a
yerleşmek için çalışmalara başlamıştır. 1828 yılına kadar Rusya ve İran
çekişmesine sahne olan Karabağ, Türkmen-çay Anlaşmasından sonra tamamen
Rusların eline geçmiştir.[282]
Cevanşirlerin
bir kısmı Osmanlı topraklarına göç edip Anadolu’da yerleşmişlerdir.
OSMANLILAR
ZAMANINDA AVŞAR TÜRKMENLERİ
1071 Malazgirt Meydan Savaşından sonra Büyük
Selçuklu Devleti tarafından birçok Türk aşireti Anadolu’nun çeşitli bölgelerine
sevk edilmişti. Anadolu ilk olarak işte bu aşiretler vasıtasıyla fethedildi.
Nitekim bunun bir sonucu olarak Mengücük, Artuk ve Saltuk Beylikleri kuruldu.
Bunlar ise daha sonra Anadolu Selçuklu Devletinin esasını meydana getirdiler.
Bu devletin parçalanmasıyla Anadolu Türk Beylikleri ortaya çıktı. Bu
beyliklerden biri daha sonra Anadolu Türk birliğini sağlayacak olan Osmanlı
Beyliği idi.
Osmanlılar, aralarındaki bağ çok şüpheli ve zayıf
olmasına rağmen[283] Oğuzların Boz-Ok koluna mensup Kayı boyundan kabul
edilmiştir. Anadolu’ya gelmelerinden sonra Kayıların bir bölümü Anadolu
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I. zamanında (1219-36) Ankara’nın
batısındaki Karacadağ taraflarına yerleştirilmiş, bunlardan 400 çadırlık bir
kısım daha sonra Söğüt ve Domaniç yöresini ele geçirerek bu bölgede yurt
tutmuşlardı. Bu sırada başlarında bulunan Ertuğrul Bey 1236 yılından önce
Karahisarı, sonra Söğüt’ü zaptederek Bilecik tekfurunu vergiye bağlamıştı.
Böylece Anadolu’da yeni bir beylik doğmaya başlamıştı.
Ertuğrul Beyin ölümünden sonra yerine oğlu Osman Bey
geçti. Bizans’ın karışık durumundan faydalanarak beyliğin topraklarını
genişletmeye başlayan Osman Bey, 1289 yılında İnönü ve Eskişehir’i aldıktan
sonra uç beyi olduğunu ilan etti. Bu sırada Anadolu’da önemli bir siyasi güce
sahip Ahilerle temasa geçildi. Osman Bey, Ahi şeyhlerinden Ede Balı’nın kızı
Mal Hatun ile evlendi. Böylece onların nüfuzundan da faydalanılarak Anadolu
Türk Birliği için önemli bir adım atıldı. Osmanlı Beyliği bundan sonra Bizans
aleyhine genişlemeye başladı. Yarhisar, Bilecik, İnegöl, Köprühisar ele
geçirildi ve 1301’de Köprühisar civarında Yenişehir adıyla bir Türk şehri
kuruldu.
Osman Beyin faaliyetlerinden telaşa düşen Bizans ile
yapılan Koyulhisar Savaşının (1302) kazanılmasından sonra Kitehisar ve Ulubat
Gölündeki Alyos Adası ele geçirildi. 1326’da Bursa’nın kuşatılmasına kadar
Lefke (Osmaneli), Akhisar, Geyve, Gölpazarı gibi yerler fethedildi.
Osmanlı Beyliğinin diğer beyliklerden daha tehlikeli
olduğunu gören Bizans İmparatoru Andronikos III., İznik’i tehdit eden Osmanlı
kuvvetlerine karşı harekete geçtiyse de Maltepe (Palekanon) Savaşını kaybetti.
İznik’i fetheden Osmanlı burayı başkent yaptı (1331). 1334’te Gemlik, 1337’de
İzmit alınarak Kocaeli Yarımadasının fethi tamamlandı. 1345 yılında Çanakkale
ve Balıkesir bölgesindeki Karası-Oğulları ilhak edilerek Osmanlı sınırları
Edremit Körfezine kadar uzandı. 1354’te ise Ankara alındı. 1353’ten itibaren
Rumeli fetihlerine başlandı. Bu ise bölgeye önemli ölçüde Türk nüfus naklini
gerektirdi. Böylece Rumeli İskanları başladı.
Osmanlıların bu gelişmesi onları Anadolu
Selçuklularını varisi olarak tanıttı. Nitekim Şehzade Bayezid’in (Yıldırım)
Germiyan Beyi Süleyman-Şah’ın kızı ile evlenmesi, savaşsız olarak Kütahya,
Tavşanlı, Eğrigöz (Emet) ve Simav’ın (çeyiz karşılığı olarak) Osmanlı
topraklarına katılmasına yol açtı. Öte yandan Hamid-Oğullarından 80.000 altına
Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir ve Karaağaç’ın satın alınması ile Anadolu
Türk birliğini kurmak için uğraşan ve kendilerini Selçuklu varisi gören
Karaman-Oğulları ile komşu olundu. Bu yüzden iki devlet arasında başlayan
rekabet Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar devam etti ve Fatih tarafından bu
devlete son verildi.
Yıldırım Bayezid zamanında Anadolu’nun bir idare
altında toplanması hususunda önemli adımlar atıldı. Karaman-Oğulları ile
ittifak yapan Germiyan, Aydın, Saruhan ve Menteşe beylikleri Osmanlı topraklarına
ilhak edildi. Bu topraklarda merkezi Kütahya olan Anadolu Eyaleti kuruldu. Daha
sonra Hamid-Oğulları toprakları ile Teke-Oğullarına ait Antalya ele geçirildi.
Candar-Oğulları Beyliği ise 1392’de ilhak edildi. Kadı Burhanettin Devletinden
de Merzifon ve Amasya alındı.
Bizans’ın iç işlerine müdahale eden Bayezid I.,
1396’da Niğbolu önlerinde Haçlı ordusuna karşı büyük bir zafer kazandıktan
sonra İstanbul’da bir cami yapılmasını ve bir Müslüman mahallesi kurulmasını
sağladı. 1398’de Osmanlı’ya saldıran Kadı Burhanettin ile savaşan Bayezid I.,
Sivas, Tokat, Aksaray ve Kayseri’yi ele geçirdiği gibi Taceddin-Oğulları,
Taşan-Oğulları ve Giresun Emirliğine de hakimiyetini tanıttı. Bayezid bu sırada
Memluk Sultanı Berkuk’un ölümünü fırsat bilip Malatya, Kahta, Divriği, Besni,
Darende ve Elbistan’ı aldı. Böylece Anadolu Türk Birliğini büyük ölçüde
sağlayan Bayezid, Tuna’dan Fırat’a kadar uzanan bir devlet meydana getirdi.
Ancak Türkistan ve İran’da büyük bir devlet kurmuş olan Timur ile 1402 yılında
yapılan Ankara Savaşı bu birliğin parçalanmasına yol açtı. Bu savaş sonrası
Bayezid’in oğulları Süleyman, İsa, Musa ve Mehmet arasında saltanat mücadelesi
başladı. Fetret Devri denilen bu mücadele 1413’te Mehmet’in kardeşlerini
bertaraf etmesiyle son buldu. Fakat Ankara Savaşından sonra tekrar kurulan
Anadolu Beyliklerinin yeniden Osmanlı idaresine alınması çabası Murat II.
ve Fatih dönemlerinde devam etti.
Nitekim Fatih İstanbul’un fethinden sonra önce Cenevizlilere tabi Amasra’yı (1460),
ertesi yıl Trabzon Rum İmparatorluğunu (1461) topraklarına kattı. Ardından
Karaman-Oğulları başta olmak üzere Anadolu Türkmen beyliklerini ortadan
kaldırdı. Bu arada Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da güçlü bir devlet kurmuş olan
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey’i Otluk-Beli Savaşı’nda yenerek (1473)
Fırat’a kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Böylece Anadolu Türk Birliği
Bayezid’den sonra ikinci kez sağlandı.
Doğu Anadolu’nun bütünüyle ele geçirilmesi Selim I.
ve Kanuni dönemlerinde gerçekleştirildi. Selim I., Safevi hükümdarı Şah İsmail
ile yaptığı Çaldıran Savaşı’nı kazanarak (1514) Bayburt, Kemah, Erzincan ve
Kiğı taraflarını elde etti. Ertesi yıl Diyarbakır, Mardin ve Maraş bölgesindeki
Dulkadır-Oğulları da Turnadağ Savaşı (1515) ile ortadan kaldırıldı. Öte yandan
Memluk Devleti üzerine yapılan seferler sırasında (Merc-i Dabık – 1516,
Ridaniye – 1517) Adana ve Çukurova’da hüküm süren Ramazan-Oğulları Beyliği
itaat altına alındı. Kanuni döneminde ise Irakeyn Seferi (1534) ile Adilcevaz,
Erciş, Ahlat, Tortum, Akçakale, Van ve diğer şehirler Osmanlı topraklarına
girdi. Böylece bütün Anadolu Osmanlı idaresinde birleştirilmiş oldu.[284]
Afşarlara gelince onlar da İran sahası hariç olmak
üzere (Irak, Suriye ve Anadolu) tamamen Osmanlı emrine girdiler. Bu Avşarların
Osmanlı idaresinde iskan ve sürgün yoluyla İmparatorluk sınırları içinde
dağıtıldığını göreceğiz.
Osmanlı hakimiyeti altında Afşarları şu Türkmen
grupları arasında görüyoruz.
1- Halep Türkmenleri : Ak-Koyunlu ve Safevilerin, Osmanlı ve Memluklerin
aksine Türk göçebe unsurlarına dayanması ve onlara değer vermesi sebebiyle
Kuzey Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki Türk topluluklarının İran’a
göçlerine ve bölgedeki Türk nüfusunun azalmasına sebep olmuştur. İran’a
gidenler arasında Afşarlardan da önemli gruplar vardı. Bu yüzden Osmanlı
egemenliği zamanında bölgedeki Avşarların nüfusu diğer boylardan daha azdır.
Kanuni devrinde Halep Türkmenleri arasında Afşarlar, Köpekli, Gündüzlü ve
Beylikli Avşarı olmak üzere üç koldan oluşmaktadır.
Halep Sancağı ilk tahrirlerine göre Köpekli
Avşarının başında 1520 yılında Turak Bey bulunuyordu. 1526 ve 1536
tahrirlerinde ise ailenin reisi Turak Beyin oğlu Emenlik Bey idi. Ancak 1550
yılından itibaren bu aileden artık söz edilmiyor. Halep Sancağı tahrir
defterlerine göre Köpekli Avşarı, 1520’de 9, 1526’da 15, 1536’da 19, 1550’de
ise 6 cemaatten oluşuyordu. Köpekli Avşarı obaları şunlardı.[285]
1- Alabaş 2- Alplı Avşarı (diğer adı Kadı-Oğlu) 3-
Alplı 4- Aydoğmuş Beğli 5- Balabanlı 6- Bederli 7- Çoban-Beğli 8- Delüler 9-
Doymuş Oğlu 10- Duyuranlı 11- Gökçeli 12- Haraçlı 13- Keçilü 14- Kuyumculu 15-
Kürt İsmail 16- Orduy-ı Emenlik Bey b. Turak 17- Papucu Yeni Yer 18- Sekiz 19-
Sulu (Sülü) Beğli.
Bu sayılan obalar arasında en önemlileri Ay-Doğmuş
Beğli, Sekiz, Alplı ve Deliler obasıdır. Aydoğmuşlu’nun adı Köpek-Oğullarından
Ay-Doğmuş Bey’den gelmektedir. Sekiz, 16. Yy’da Urfa’nın Suruç ilçesinde
yerleşti. Bu yüzden bu obaya Suruç
Avşarı da denir. Alplı, çoğunlukla İran’a göç etti. Deliler ise Halep’te
günümüze kadar varlığını korudu.[286] Ayrıca günümüzde Kayseri başta olmak üzere bir çok
ilimizde Deliler Avşarının kurduğu köyler bulunmaktadır.
Gündüzlü Avşarı, Haleb’in Osmanlı egemenliğine
girmesinden sonra yapılan ilk tahrire göre 1520 yılında Gündüz Oğlu İbrahim Bey
yönetiminde bulunuyordu. 1526’da Derbsak nahiyesinde oturan Gündüzlü’nün iki
bey ailesi vardı. Biri yukarıda adı geçen İbrahim Bey, diğeri Hasan Bey oğlu
Mustafa Bey idi. 1536 ve 1550 tahrirlerinde ise bu ailenin başında Gündüz-Oğlu
Murat Bey vardı. Gündüzlü Avşarının, 1526’da 8, 1536’da 7, 1550’de ise 6 obası
vardı. Gündüzlü Avşarı obaları şunlardı.[287]
1- Avşar 2- Pekmezli 3- Boynu Kısalı 4- Çorapoğlu 5-
Döneklili 6- Gündüzlü 7- Hemenli 8- Ulamışlı 9- Yıvacıklar.
Halep Avşarları arasındaki son grup olan Beylikli
Avşarı ise 1520 tarihli Türkmen defterinde “Yörükan-ı Beğlik Avşarı” diye
geçmektedir. Bu taife, 1536 ve 1550 yılı tahrirlerinde ise “Taife-i Beğliklü”
olarak anılıyor. 1550 ve 1570 yıllarında Bayat boyuna tabi olan Beylikli
Avşarının bey ailesi yoktu. 1520’de 6, 1526’da 5, 1536 ve 1550’de 6 cemaatten
oluşan Beylikli Avşarının obaları aşağıda verilmiştir. Bu obalardan kethüda
adını taşıyanlar sadece 1550 tahririnde yer almışlardır.[288]
1- Avşar Kethüda 2- Beylikli 3- Çunkerli 4- Habilli
5- İslamlı 6- Karabaş Kethüda 7- Maksut Kethüda 8- Nazar Kethüda 9- Oruçlu 10-
Tohtemür Kethüda 11- Üçlü.
Burada bir de müstakil Avşar oymağı bulunuyordu.
1550’de 145 nefer olan bu oymak vergiden muaftı. Tahrirlerde bunlardan şöyle
bahsediliyor. “mezkurların bazı Çerakise zamanında dirlik tasarruf idüp ve bazı
dirlik tasarruf idenlerden evladı ve akrabası olup feth-i hakaniden beru bu
vilayette vaki olan ılgarlarda atlanup bile bulunup hizmetleri mukabelesinde
ziraat ittikleri yerde sahib-i arzına hukuk-u arzıyla resm-i çiftin eda
eyledikten sonra avarız-ı divaniyeden ve tekalif-i örfiyeden muaf ve mütesellim
olıgelmeğin ala haletihi ibka olundu”. Ayrıca bu bölgede Sakalsızlı adında bir
cemaat vardı ki bunlar, Köpekli soyundan gelen Sakalsız-Oğullarının
bakiyesidir. Bu cemaat, 1526’da Şeyzer nahiyesinde iki şube halindeydi.
Bölgedeki Ekrad taifesi arasında İzzeddinli’ye tabi üç cemaatten biri Çobi
adını taşıyor.[289] Bu Çobi cemaati, Boz-Ulus arasında gördüğümüz Çobu
(Çöpü) cemaatinden gelmektedir. Bilindiği gibi Çobu cemaati, Çöplü Avşarının
akrabasıdır.
Halep Avşarlarının Kilis kazası ve köylerinde de
yoğun olarak yerleştiklerini yapılan çalışmalardan anlıyoruz.[290] Diğer taraftan Halep Türkmenlerine bağlı bazı
cemaatler, kuzeye doğru çekilerek burada Boz-Ulus ile yakın diyaloğa
girmişlerdi. Bunlar arasında bulunan Avşarlar, II. Selim devrinde çeşitli
kollara ayrılmıştı. Bunlardan Mehmet Kethüda’ya tabi oba, 804 vergi nüfuslu
kalabalık bir teşekküldü. Kazıklı Avşarı 130, Kara Mahmut Kethüda’ya bağlı oba 131,
Hacı Kethüda’nın emrindeki oba 57 ve Duymuş Kethüda’ya bağlı olan ise 41 vergi
nüfusluydu. Ayrıca, biri 367, diğeri 109 vergi nüfuslu Köpekli Avşarına ait iki
oba bulunmaktaydı. [291]
Müstakil Avşar oymağına gelince, bu oymak 16. Yy’ın
2. Yarısında 158 vergi evden ibaretti. Yukarıda bahsedildiği gibi Memlukler
zamanında dirlik tasarruf eden bu oymak, Osmanlılar zamanında da bu dirliğini
korumuştur. Nüfusu artan Avşar oymağının başındaki bey aileleri diğer bütün
boylarda olduğu gibi ortadan kalkmış ve yerlerini obaları idare eden kethüdalar
almıştır. İşte bunların başında 1579-80 yılında Recep, Bahri ve Küçük Minnet
adlı kethüdalar bulunmaktaydı. Bunlardan Recep ve oğulları öyle kudretli idi ki
17. Yy’da Afşarlar, çoğu zaman Osmanlı belgelerinde Recepli Avşarları diye
tanınmışlardır. Bunlar, Zamantı bölgesinde yaylaya çıkıyorlardı.[292] Afşarlar, Receplilerin liderliğinde 1687 yılında
Avusturya’ya yapılan sefere çağrıldıkları gibi 1690 yılında yapılan sefere de
200 atlı ile katıldılar. [293]
Avşar oymağının obaları şunlardı : 1- Recepli Avşarı
(Alt kolları Akça Ali, Beğ-Denizli, Dodurlu/Doduryan, Sarı-Hacılı, Saru-Hanlı,
Sarı-Sindli/Sarı-Seydili, Taş-Oğlu/Taşlı-Uşağı, Kara-Budak, Hobalı/Obalı,
Mahmud-Oğlu/Sofular), 2- Bahrili 3- Kara Gündüzlü (Alt kolu Ağanlı’dır).
2- Boz-Ulus Türkmenleri : Boz-Ulus, iki kümeden oluşan bir topluluktu. Bunlar,
asıl Boz-Ulus olarak bilinen ve Ak-Koyunlu kalıntısı olan Diyarbakır
Türkmenleri ile Dulkadırlı Türkmenleridir. Ayrıca Halep Türkmenlerinden olan
bazı cemaatler de bu topluluğun asıl Boz-Ulus grubu içerisinde yer almıştır.
Halep Türkmeni cemaatlerinin henüz erken devirlerde Ak-Koyunlu devletinin
emrine girerek bölgede yaşayan ve siyasi faaliyetlere katılan gruplar oldukları
görülüyor.[294]
1588’de Boz-Ulus ileri gelenlerine ve bunlardan
Avşarların başında bulunan Cihan Şah Kethüda’ya gönderilen bir hükümde, şakilik
yapan eski Deyr ve Rahbe beyi Abdurrahman’a kanılmaması ve onun yakalanması
için gayret gösterilmesi istenmektedir.[295] Bu ifadeden Avşarların Boz-Ulus içinde ve bölgede
etkin bir konumda oldukları anlaşılıyor.
Avşarların asıl Boz-Ulus içindeki varlığı zayıftı.
Nüfusun büyük çoğunluğu Dulkadırlı grubundaydı. Üstelik Avşarlar, ana boy adını
taşıyanların yanında çeşitli obalar tarafından da temsil edilmiştir.
Boz-Ulus’taki Avşar obaları şunlardı[296] :
1- Avşar 2- Alplı 3- Burhanlı 4- Çeçeliler 5- Çobu
6- Toyran 7- Gündüzlü 8- Karamanlı 9- Kut-Beğili 10- Köçekli 11- Musacalı 12-
Tecirli 13- Bab-ı Altun.
Avşarların her iki kümesindeki gruplarından bazıları
Boz-Ulus’un 17. yy başlarında Orta Anadolu’ya göç eden teşekkülleri arasında
bulunmuş ve çoğunlukla Karaman’da yurt tutmuşlardır.[297] Yerlerinde kalanlar ise genellikle Halep
Türkmenlerine mensup olanlardı. Bunlara Boz-Ulus Mandesi adı verilir. Bunlar
1691 yılında Yeni-İl’deki Avşarlarla beraber Rakka’ya iskan edildilerse de bir
kısmı Batı Anadolu’ya kaçtılar. 1716’da Balıkesir’in Mihalıç kazasında görülen
Köpekli Avşarları bunlardandır. Geriye kalanların önemli bir kısmı ise Şah
Abbas devrinde İran’a gitmiştir.[298]
3- Dulkadırlı Eli : Dulkadır sahasında bulunan Avşarlar, aslında Kuzey
Suriye Avşarlarının bir koludur. Dulkadırlı Avşarları, Maraş civarına çıkıp
Bayat ve Beydili boyları ile birlikte Dulkadır Beyliği’ni kurmuşlardır.[299] Bunlar, Maraş, Kozan, Kadirli, Yeni-İl ve kısmen
Kırşehir ve Boz-Ok’ta yayılmışlardı. Bunların en önemlisi Maraş bölgesindeki
İmanlı Avşarı idi. İmanlılar, 16. Yy’ın birinci yarısında 27 obadan oluşuyordu
ve genellikle obaları idare eden kethüdaların adıyla anılıyorlardı.
Maraş tahrirlerinde Avşar oldukları kaydedilmiş olan
obalar şunlardı : Afşar-ı Bedin, Alemli, Alişirli, Anızmanlı, Avşar Çakal,
Avşar Yörüğü, Avşar, Aydoğmuşlu, Bahrili, Bahşayışlı, Balaban, Beylikli Avşarı,
Bostancı, Bucak, Burhanlı, Çiğdemli, Çöplü, Deliler, Derzilü, Eğri Hacılı,
Elsüz Oğlanları, Faydalı, Gündüzlü, Hoca Fakihli, İbrahim Fakihli (Kayseri
Pınarbaşının Büyük Kuyuluca mezrasında. Maraş Tahrir Defteri II, s.695), İman
Oğlu, İmanlı, İsalı, İvaz Hacılı, Kara Halilli, Kara Musalı, Karamanlı,
Kemallı, Kızıl Sultan Oğlu, Kozanlı, Köpekli, Köseli, Kuş Kıran, Kutlubeyli,
Kürtül, Kütüklü, Nacaklı, Obalı, Okçu Karacalı, Pekmezli, Sadaka Demircili,
Salmanlı, Sarı Fakihli, Sarı Hacılı, Saruhanlı, Sofuoğlu, Söylemezli,
Süleymanlı, Şuayıblı, Terkeşli, Tur Ali Hacılı, Usanlı, Yahşihanlı, Zekeriyalı.
Burada şu
hususu da belirtelim. Maraş tahrirlerinde adı geçen cemaatlerin çoğunluğu
Karamanlı, Salmanlı, Kemallı, İmanlı ve az da olsa diğer Avşar oymaklarına
mensup obalardan oluşmaktadır ki bu bize eski Dulkadır sahasının büyük bir
bölümünün Avşar kökenli olduğunu gösteriyor. Üstelik günümüzde Maraş civarında
yapılmış olan kültür araştırmalarında bölgede söylenen ağıtların “Avşar
Ağıtları” olarak adlandırılması bu hususu teyid etmektedir.[300]
İmanlı’nın Bedil Afşarı ve bir çok obaları Suriye
çölünde kışlayıp, Maraş civarında yaylamaktaydılar. Diğer bir kısmı ise
Çukurova’da Kınık ve Özer bölgesi ile Lazkiye civarında bulunuyordu. İmanlı’dan
bir kısım obaların da Diyarbakır’da bulunduğu görülüyor. İmanlı’dan bazı obalar
16. Yy’ın ikinci yarısında bulundukları yerlerde yerleşik hayata geçmiştir.
1563-64 tarihli bir defterde onlardan bir bölüğün Antep şehri dolaylarında bazı
köylerde iskan olduklarını öğreniyoruz. İmanlı’dan önemli bir bölüm ise İran’a
gitmiştir. Kadirli’deki Afşarlar ise iki küçük obadan oluşuyordu. Biri 41 vergi
evlik Afşar obası Andırın’da kışlıyor ve çiftçilik yapıyor, 41 evlik diğer
Afşar obası ise Geçlik adlı bir gruba bağlı bulunuyordu. Boz-Ok bölgesine
gelince, tahrirleri yandığı için buradaki Avşarların 16. Yy’daki durumları tam
olarak bilinmiyor. Sadece birkaç oba görülüyor.[301]
4- Yeni-İl Türkmenleri : Halep ve Dulkadırlı Avşarlarının birleşmesi sonucu
oluşmuştur. Yeni-İl’deki Boynukısalı Gündüzlü’nün, Deliler ve Sekiz, Köpekli
Avşarının; Bedil, Taif ve Kızıl Süleymanlı İmanlı Avşarının obalarıdır.
Bunlardan kalabalık olan Bedil Avşarı, Yeni-İl’in dağılması üzerine göç edip
Ankara’nın Bala kazasında yurt tutmuştur. Yeni-İl’e bağlı Afşar oymakları, 1691
yılında Boz-Ulus Mandesi Avşarlarıyla birlikte Rakka’ya iskana gönderildiler.
Boz-Ulus’a bağlı olanlar batıya kaçmalarına rağmen Yeni-İl’e bağlı Afşar ve
Torunları oymağı Rakka bölgesindeki Tel Şammar ve Tel Zivan çevresinde
yerleşti. Bu bölge (Sacur suyunun Fırat’a döküldüğü yere kadar uzanan ova) hala
Afşar Bucağı adını taşır.[302]
5- Sis : Bunlar da aslında Kuzey Suriye Avşarlarının bir
koludur. Memluklerin Sis bölgesini fethi sonrası (1375) buraya gelip
yerleşmişlerdir. Bunlar, Osmanlı-Memluk ve Ramazanlı-Memluk çekişmelerinde
Memluk tarafında yer almışlar ve Memluklerin, Çukurova’da uzun zaman tutunmalarına
sebep olmuşlardır. 1519 yılında 28 obaya ayrılmış olan Sis Avşarları, muhtelif
ekinliklerde çiftçilik yapıyorlardı.[303] Sis Avşarlarının önemli bir bölümü zamanla
yurtlarını terk ederek Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmışlardır.
Sis Avşarlarının obaları şunlardı : 1- Alembeyli, 2-
Aydoğmuşlu (alt kolları Alp Ağıl Oğlu, Bahşayışlı, Canbaz, Çandık ve Kara
Mehmetli’dir), 3- Aydoğmuşlu Oğlanları, 4- Bay Temürlü, 5- Bostancı, 6-
Doyranlı (alt kolu Harikli’dir), 7- Elsüz Oğlanları, 8- Garib Şahlı, 9- İsalı,
10- Paşalı, 11- Saitli, 12- Süphanlı, 13- Tur Ali Hacılı, 14- Uzun İsa Oğlu,
15- Yahşi Hanlı, 16- Yemlihalı, 17- Zekeriyalı.[304]
6- Danişmendlü Türkmenleri : Danişmentli Beyliğinin bakiyeleri olduğu düşünülen
Danişmentli aşireti Asıl Boz-Ulus (Ak-Koyunlu bakiyesi) cemaatlerindendi. Bu
cemaat, Aydın, Karaman ve Ankara civarında yayılmıştı.
17. Yy başlarında Osmanlılar, Danişmentli
topluluğuna Halep ve Dulkadır Türkmenlerinden bazı grupları da katarak
Danişmentli-Eli’ni oluşturmuşlardı. Bu topluluğun içinde asıl Danişmentli
grubundan bazı Afşar obalarına (Civanşir, Gölegir vs..) rastlanıldığı gibi,
sonradan bazı Afşar obaları da (Köseli, Avşar vs..) bu topluluğa dahil
edilmişti. Kırşehir, Ankara, Kütahya ve Aydın bölgesinde göçebe olarak hayatını
sürdüren Danişmentli Türkmenlerinin bir bölümü Kütahya – Afyon civarına iskan
edildiler. Bunlar arasında Civanşir, Salmanlı, Gölegir, Karalar, Köseli ve
Avşar oymakları bulunuyordu.
Danişmentli Beyliğinin ataları, Bizanslı müverrih
Khonyatis tarafından Aran bölgesindeki Arsaklılardan gösterilmiştir. Aran
bölgesi halkı olan Civanşirler ile yine Aran bölgesindeki Gökçegöl civarında
yaşayan Gölegirlerin Anadolu’ya göç eden kısımlarının Danişmentli topluluğu
içine dahil edilmesi bir rastlantı değil, onların kökenlerinin Osmanlılarca
bilinmesiyle ilgilidir.[305] Danişmentlilerin tabi olduğu Boz-Ulus’un Akkoyunlu
bakiyesi olduğunu biliyoruz. Akkoyunluların atası Bayındır Han ve aşiretinin
Aran ve Gökçegöl civarında yaşadığı ve bir ara Hıristiyanlığı benimsediklerini
İbn-i Bibi bize haber vermektedir ki tarihi bilgilerimize uygundur.[306]
7- Uşak : Bu bölgede 16. Yy’da oldukça önemli bir Yörük
topluluğu vardı. II. Selim devrinde bu topluluk arasında büyük bir Afşar oymağı
bulunuyordu. Bu oymak, Hoca Fakihli, Öksüzler, Musacalu, Afşar ve Afşar olmak
üzere 5 obaya ayrılıyordu.[307]
Uşak’taki Avşar obalarının genellikle Güneydoğu
bölgesinde faaliyet gösteren (Maraş, Antep, Kilis, Rakka) Avşarlardan
olduklarını görüyoruz.
8- Aydın : Aydın’ın Bozdoğan kazasında Çullular oymağı arasında
28 vergi nüfuslu Afşar obası bulunduğu gibi, Birgi’de de yine 28 vergi nüfuslu
Avşarlu ve Balabanlu adlı bir oymak vardı. Bunlardan başka Ankara’nın
güneybatısında yaşayan Haymana topluluğuna mensup Sanlu (Sivrihisar’da
bulunuyordu) oymağının obaları arasında 35 vergi nüfuslu Afşar adlı bir oba
gözükmektedir.[308]
İskan,
toplulukların belli bir toprak parçasına bağlanarak devamlı bir yerleşik hayat
kurmasıdır. Ancak bazı aşiretler toprağa yerleşememiş ve bu yüzden yerleşime
bağlı üretim şekline alışamamışlardır. Böyle topluluklarda temel geçim kaynağı
ise hayvancılık olmuştur. Dolayısıyla göçebelikten yerleşikliğe geçiş çok uzun
ve güç bir sosyal evrim şeklini almıştır. İskan politikası uygulayan devletler
böylece büyük bir sorunla mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Osmanlı
devleti, kuruluş, genişleme, duraklama, gerileme ve çöküş devirlerinde siyasi,
ekonomik ve sosyal değişimlere bağlı olarak iskan politikasında farklı
şekillerde hareket etmiştir. Kuruluş ve genişleme dönemlerinde önce Anadolu
sonra Rumeli’de yeni fethedilen topraklara konar göçer Türk boy ve
oymaklarından bir kısmını yerleştirerek buraların Türkleştirilmesini ve
şenlendirilmesini sağlamıştır. Belirli bir politikaya uygun iskan metodlarına
göre yapılan bu yerleştirme hareketleri, mali ve idari bakımdan müstakil bir
kurum olan arazi vakıflarına dayanılarak yürütülmüştür. Böylece vakıflar ve
temlikler sayesinde sosyal ve ekonomik hayat canlanmış, bataklık ve ıssız
yerler kullanılır hale gelmiştir. Sistemli yapılan iskan metodlarından biri de
sürgünlerdi. Devlet gerekli gördüğü zaman halkı sınırları içinde başka yerde
iskana tabi tutmuştur. İskanda dikkat edilen hususlar ise şunlardı. Bir kere
iskanlarda gönderilenler arasında tüccar, esnaf, sanatkar gibi mesleklerden
olanlara dikkat edilmiştir. Ayrıca her köy ve kasabadan belirli haneler
alınarak başka yerlerde karma olarak yerleştirilmiştir. Bu gibi haneler
belirlenirken aralarında düşmanlık olanlar ve toprak sıkıntısı çekenler tercih
edilmiştir. Böylece devlet iskan politikası uygularken olaya sadece siyasi
olarak yaklaşmamış, ekonomik ve sosyal olarak ta düzeni sağlamaya çalışmıştır.
Ancak 16.
Yy sonlarında başlayıp 17 (duraklama) ve 18. Yüzyıllarda (gerileme) devam eden
uzun harpler dolayısıyla iç karışıklıklar artmış ve devlet için büyük mesele
halini almıştı. Harplerin getirdiği mali külfet, halka yüklenen ağır vergilerle
kapatılmaya çalışılmış, devletin otoritesindeki zayıflık sebebiyle de meydana
gelen eşkıyalık hareketleri sonucu, yerleşik halk güvenli gördüğü yerlere göç
etmeye başlamış ve böylece bir çok yer harap duruma düşmüştü. Üstelik göçebe
aşiretler sürekli yer değiştiriyor ve bu esnada yerleşik halka da zarar
veriyorlardı. Böylece devlet, tarım üretiminin artırılması amacıyla harap ve
sahipsiz yerlere oymakların yerleştirilmesini öngören bir iskan politikası
uygulamak zorunda kalmıştır. Bu amaçla konar-göçerleri buralara yerleştirmek
istediği gibi, iç göç yüzünden yerlerini terk eden ahaliyi de yerleştirmek
durumunda kalmıştır. Devletin çöküş dönemlerinde ise büyük oranda toprak
kayıplarının gündeme gelmesiyle kaybedilen topraklardan gelen göçmenlerin
yerleştirilmesi büyük bir sorun teşkil etmiştir. Diğer taraftan devletin
zayıflığı sebebiyle ortaya çıkmış olan derebey aileleri ve bunlara bağlı
aşiretlerin iskanı da gündeme gelmiştir. Devlet bütün bu sorunları aşmak için
Muhacirin Komisyonu kurmuş ve iskanı sistemli olarak yürütmeye çalışmıştır.
Görüldüğü
gibi Osmanlı devleti kuruluş ve yükselme dönemlerinde dışa dönük bir iskan
siyaseti uygularken, gerileme ve çöküş dönemlerinde içe dönük bir iskan
siyasetine ağırlık vermiştir. Bizim burada göreceğimiz iskan siyaseti içe dönük
olan iskan siyasetidir.
Yukarıda
görüldüğü gibi Osmanlı’nın iç iskan siyasetini oluşturan “Göç yüzünden boşalan
yerler ve konar-göçerlerin yerleştirilmesini” gerektiren sebepler, dört grupta
toplanabilir.[309]
a) Uzun savaşlar sebebiyle
meydana gelen iktisadi buhranlar (vergilerin artırılması, yeni vergilerin
konması) : 17. Yüzyıl sonlarında Avusturya, Lehistan, Rusya ve
Venedik ile yapılan ve 16 yıl süren savaşların kaybedilmesi ve sonunda
imzalanan Karlofça Antlaşmasıyla büyük toprak kayıplarının yaşanması, Osmanlı
devletini idari, ekonomik, hukuki ve sosyal bakımlardan zora sokmuştu.
Felaketle sonuçlanan bu olaydan sonra Anadolu’da huzursuzluk çıkmış ve yer yer
ayaklanmalar baş göstermiştir. Devlet bu karışıklıkları önlemek için uzun bir
mücadeleye girişmiş, ancak bu mücadelede mali olarak büyük sıkıntıya düşmüştür.
Gerek bu çabalar esnasında gerek savaşların getirdiği ekonomik yük yüzünden
vergiler artırılmıştır. Bu olay Anadolu’nun bazı yerlerinde nüfus hareketlerine
yol açmış ve halkın önemli bir kısmı yerini terk ederek şehirlere göç etmiştir.
Devlet, göçe sebep olan şartları ortadan kaldırmak yerine onları tekrar eski
yurtlarına döndürmeye çalışmıştır. Ancak devlet bu çabalarında başarılı
olamayacaktır.[310]
b) İsyanlar ve eşkıyalık
hareketleri gibi iç karışıklıkların ortaya çıkardığı durum : Osmanlı tarihinde Celali İsyanları
adıyla anılan bu karışıklıklar, devletin yaşadığı göç hareketlerinin belli
başlı sebepleri arasında yer alır. 1596 yılında başlayan ve 1775 yılına kadar
devam eden bu isyanlar, halkın büyük bir çoğunlukla yerini terk etmesine yol
açmıştır. Öyleki Anadolu’nun bazı yerlerinde bir kazadaki köylerin genellikle %
90’ı boşalmıştır. Uzun savaşların yılgınlığı ve ağırlaşan vergilere birde
eşkıyaların baskıları eklenince halkın göç etmesi kolaylaşmıştır. Böylece
halkın bir kısmı başka sancaklara giderek büyük şehirlere yerleşmiştir.
Celaliler, meydana getirdikleri bu asayişsizlik yanında, bir çok isyan da
çıkarmışlardır. Gerek vergi adaletsizliği, gerek merkezi otoritenin zaafı
neticesi çıkan bu isyanlar devleti büyük zararlara uğratmıştır. Bu dönemdeki en
önemli sorunlardan biri de konar göçer aşiretlerin göç esnasında yerleşik
ahaliye verdikleri zararlardır. Bu göçebeler hayvanlarını otlatmak için
yerleşik halkın ekinlerine zarar verdikleri gibi eşkıyalık hareketlerine
kapılarak soygunculuk ta yapmışlardır. Devlet bu grupları zararlarını önlemek
amacıyla iskana tabi tutmuştur.[311]
c) Devlete yeni gelir kaynakları
elde etmek için boş ve harap yerlerin tarıma açılması : Yukarıda belirtildiği gibi
halkın önemli bir kısmı yerlerini terk etmiş durumdaydı. Bu durum, bir çok köy
ve kasabanın harap olmasına yol açtığı gibi bir çok ekili alanın da
kullanılamaz hale gelmesine sebep olmuştur. Bilindiği gibi Osmanlı’nın en
önemli gelir kaynağı tarımdı. Tarımda istihdam edilen nüfus ise Türk’tü.
Dolayısıyla boşalan yerlerin Türklerin yaşadığı yerler olması yani Tımar ve
Zeamet toprakları olması devletin tarım üretimine büyük darbe vurmuştur. Bu
sebeple Osmanlı devleti halkı tekrar toprağına döndürmek için sert tedbirler
almıştır. Bunun yanında konar göçer Türk topluluklarını da tarıma elverişli
yerlere yerleştirmeye dikkat etmiştir. Böylece kaçan ahalinin yerine
döndürülmesiyle harap yerler tekrar şenlendirilirken göçebe aşiretlerin
iskanıyla yeni bir çok köy ve kasaba da kurulmuştur.[312]
d) Yapılan savaşlar sebebiyle
dışardan gelen göçler :
Osmanlı’nın kuruluş ve genişleme döneminde Rumeli’de fethedilen topraklara
bölgeyi Türkleştirmek amacıyla Anadolu’dan Türk toplulukları gönderilerek
buralarda iskan edilmişlerdi. Ancak 17. Yüzyıldan itibaren Osmanlı’nın
Avrupa’da toprak kaybetmeye başlaması, buralarda yerleşmiş olan Türk nüfusun ve
Müslüman milletlerin katliamdan kaçarak içe doğru göç etmesine yol açmıştır. Bu
göç dalgaları zamanla daha büyük bir orana ulaşmış ve devleti sıkıntıya
sokmuştur. Devlet bu grupları İmparatorluğun geri kalan topraklarında
yerleştirmek için uğraş verecektir.[313] Osmanlı topraklarına göç
eden bu grupların geldiği iki bölge vardır. Bunlar, Güneydoğu Avrupa ile Kırım
ve Kafkasya bölgesidir. Bilindiği gibi Kafkasya’dan gelen göçler, Avşar
Türkmenlerini çok yakından ilgilendirmektedir.
a) Konar-göçerlerin terkedilmiş boş ve harap yerlere
yerleştirilmesi : 17. yy’dan
itibaren merkezi idarenin zayıflaması, göçebe aşiretlerin çevredeki yerleşik
halka zarar vermelerine sebep olmuştur. Göçebeler, yaylak ve kışlak arasında
gidip gelirken, yolları üzerinde bulunan halkın ekinlerine, mallarına ve hatta
canlarına zarar vermişlerdir. Bu ise yerleşik halkın büyük oranda yerlerini
terk ederek daha güvenli gördükleri yerlere göç etmelerine sebep olmuş, böylece
pek çok yer harap olmuş ve boşalmıştır. Ayrıca bu göç hareketleri ülkede
kargaşa çıkardığı gibi ekonomisi tarıma dayalı olan devleti de zor durumda
bırakmıştır. Bu sebeplerden dolayı devlet bir takım tedbirler alarak göçebeleri
boş ve harap yerlere yerleştirmek istemiştir. Böylece boş ve harap yerler
şenlenecek, tarıma açıldığı için de devlete ekonomik getiri sağlayacaktı.
Üstelik eşkıyalık hareketleri de son bulacağından asayiş temin edilmiş
olacaktı. Diğer bir husus ise bu iskan metoduyla önemli geçit ve stratejik
mevkiler korunmuş olacak, yerlerini terk etmiş olan ahali ise tekrar yerlerine
dönecekti. Böylece iç göç önlenmiş olacaktı. Ancak şunu belirtelim, bütün bu
tedbirler göçebe aşiretlerin taşkınlıklarını bir anda bitirememiş, sorun uzun
zaman devam etmiştir.
Başıboş
konar-göçerlerin taşkınlıklarını ve halka zararlarını önlemek : Göçebelerin
taşkınlık sebebi - Savaşların getirdiği yeni vergiler ve bu vergilerin
toplanması esnasında yapılan yolsuzluklar. Devlet tarafından gösterilen yaylak
ve kışlakların yeterli ot ve suya sahip olmaması, böylece yerleşik ahalinin
tarla ve meralarını işgal, mallarını gasp ve karşı koyanları katletmişler. Bu
hareketler sırasında birbirleriyle de mücadele etmişler. Vergilerini
vermemişler. Devlet göçebeleri boş ve harap yerlere yerleştirmek istiyor, karşı
çıkanları Rakka ve Kıbrıs’a sürmüş. Bazılarını ise nezre bağlamış. Ayrıca
eşkıyalığı bırakmaları ve yerleşmeleri durumunda bazılarını vergiden muaf
tutmuş.
Bu
gruptaki Avşar obaları, Şerefli, Çöplü, Köseli, Karagündüzlü, Deliler, Şamlı,
Zekeriyalı, Sofular, Selmanlı, Haymeli Arabı, Recepli Avşarı ve ona bağlı
obalardı.
Boş ve
harap yerleri imar edip tarıma açmak : 17 ve 18.
Yy’larda devlette meydana gelen iç sorunlar sebebiyle bir çok yer boşalmış ve
harap olmuştu. Ekili alanların boşalması devlete ekonomik olarak büyük zarar
veriyordu. Hazinenin boşalması siyaseten de sıkıntı çıkarıyor, savaşlarda para
sıkıntısı sebebiyle mağlubiyetler alınıyor. Bu yüzden devlet ekonomik açıdan da
göçebelerin yerleştirilmesine dikkat ediyordu. Şunu söyleyelim halk sadece
göçebelerin taşkınlıklarından değil, savaş alanı olan memleketlerinden göç
ederek canlarını kurtarmak için daha emin yerlere gitmiştir.
Şerefli,
Salmanlı, Gölegir, Cevanşir, Karalı, Taşlı, Çöplü, Karamanlı, Hüseyinhacılı,
Afşarkaramanlı, Köpekli, Recepli, İmanlı, Köçekli, Silsüpür ve Burhanlı bunlar
arasında sayılabilir.
Yeni
kurulan yerlere yapılan iskanlar : Göçebelerin
boş ve harap yerlere yerleştirilmesi esnasında bir takım yeni yerleşim
merkezleri de kurulmuştur. Devlet bu yolla hem göçebeleri yerleştirerek asayişi
sağlıyor, hem de yeni köy, derbent, han ve kasabalar kurarak ülkeyi mamur hale
getiriyordu. Bazı göçebelerin iskan edilmesiyle düzenin kısmen sağlanması,
göçebeliği sürdürenlerin devlete baş vurarak yerleşmek istemelerine sebep
olmuştur.
Selmanlı,
Sindel, Musacalı, Şerefli, Herikli, Kütüklü, Deliler, Hüseyinhacılı,
Karahalilli, Çeçeli bu grupta yer almaktadır.[314]
b) Yerlerini terk eden halkın eski yerlerine
yerleştirilmesi : Konunun
başında belirttiğimiz gibi 16. Yy sonlarında başlayıp 17 ve 18. Yüzyıllarda
devam eden uzun harpler ve buna bağlı cereyan eden iç karışıklıklar sebebiyle
yerleşik halk güvenli gördüğü yerlere göç etmiş ve böylece bir çok yer boş ve
harap duruma düşmüştü. Devlet, tarım üretiminin artırılması amacıyla bir
taraftan konar-göçerleri harap ve sahipsiz yerlere yerleştirmek için
çabalarken, diğer taraftan iç göç yüzünden yerlerini terk eden ahaliyi de
tekrar eski yerlerine yerleştirmeye çalışmıştır. Bu hususta takip edilen kanuna
göre (bazen delinse bile) bir yerde 10 yıldan fazla kalmamış olanlar eski
yerine tekrar gönderiliyordu.[315]
Bu grupta
yer alan Avşar obaları ise şunlardır. Afşar ve ona tabi olan Bab-ı Altun,
Çeçeli ile Silsüpür, Ağanlı, Alemli, Bahrili, Bozkoyunlu, Burhanlı, Cevanşir,
Hacı İvaz, Hacı Mustafa, Hüseyinhacılı, İmam Kulu, Karahalilli, Karalı,
Karaşeyhli, Koyunoğlu, Köçekli, Kucur, Kütüklü, Musacalı, Pekmezli, Recepli,
Salmanlı, Sindel, Sofular, Şamlı, Şerefli, Tacirli, Zekeriyalı.
c) Konar-göçerlerin yaylak ve kışlaklarına iskanı : Konar-göçerlerin
taşkınlıklarını önlemek isteyen devlet onları yerleştirirken güvenlik
sağlamaları ve ziraat yapmaları yanında bulundukları bölgeyi şenlendirmelerini
de istemiştir. Böylece konar-göçerlerin yaylak ve kışlaklarında da iskan
edildikleri görülüyordu.[316]
Bunlar
arasında Recepli, Tacirli, Köçekli ve Silsüpür bulunuyordu.
d) Sürgün yoluyla yapılan iskanlar : Osmanlı
devleti, kuruluşundan itibaren yeni fethedilen topraklara merkezi idareyi
kuvvetlendirmek amacıyla Türk nüfusu gönderdiği bilinmektedir. Ancak ilerleyen
dönemlerde bir iç iskan metodu olarak kullanılan bu sevk etmeler, devletin
zayıflaması ve eşkıyalık hareketlerinin artması üzerine sürgün politikası
haline dönüşmüştür. Aşiretlerin cezalandırılmasını hedefleyen bu sürgünlerde
yer olarak bir mahrumiyet bölgesi kabul edilen Rakka ve Kıbrıs adası
seçilmiştir. Rakka’ya yapılan sürgünlerde ise bölgedeki saldırgan göçebe Arap
kabilelerine karşı bu Türkmenler bir güvenlik unsuru olarak ta kullanılmıştır.[317]
Avşar ve
tabi Bab-ı Altun, Çeçelü, Silsüpür, Çöpü, Genceli Avşarı, Horzum, İmam Fakih
Uşakları, Kara Avşar, Koyunoğlu, Köçekli, Musacalı, Recepli, Sendil, Şamlı,
Şerefli, Taif, Tecirli bu gruptandır.
e) Konar-göçerlerin kendiliğinden yerleşmesi : Taşkınlıklarından
dolayı Rakka’ya sürülen cemaatlerden bazıları bölgeden kaçıp başka yerlere
yerleşmişlerdi. Ancak devletin sıkı takibi sonucu af isteyip gösterilen yerlere
kendi rızalarıyla yerleştiler. Diğer taraftan eşkıya baskısından kurtulmak
isteyen ve topraklarının yetersizliği sebebiyle bulunduğu yeri terk etmek
zorunda kalan halk, kendi istekleriyle devlete verdikleri taahhüde uymayı vaat
ederek yerleşik hayata geçmişlerdir.[318]
Bunlar
arasında Hacı Halil, Karaman Uşağı, Karalar ve İsalı obaları bulunuyordu.
Afşarlar,
Anadolu’da ilk defa M.Ö. 500’lü tarihlerde Artvin’de görülmektedir. Daha
sonra da 429 yılında Küçük Arsaklı Devletinin yıkılışıyla birlikte kurulan
Ardzeruni Beyliği Afşarları olarak Van bölgesinde görülmektedir.
Selçuklular
zamanında Anadolu’ya yapılan Türkmen akınları ile daha sonra Malazgirt Zaferini
müteakip (1071’den itibaren) Anadolu’ya gelen Türkmen göçleri arasında Afşarlar
büyük bir yekun tutuyordu. Aksungur idaresinde Musul’a ve sonra Halep’e gelen
Afşarlar bu dönemlerde ve sonra kurulan Eyyubi ve Memluk devletlerinde askeri
hizmette bulunmuşlar, Haçlılar, Kıbrıs ve Ermeni Krallıkları ile Moğollara
karşı savaşmışlardır. Avşarlardan bir kısmı, Nureddin Mahmut Zengi’nin II.
Kılıçarslan karşısında kazandığı başarılar sonucu Sivas ve dolaylarını
almasıyla (1173) bu bölgeye geldiler. Zengilerin Musul ve Halep’te hakimiyeti
yitirmesiyle Avşarların önemli bölümü Anadolu’nun güneyine göçtü ve burada
diğer bazı boylarında yardımıyla Karaman-Oğulları Devletini kurdular. Yine 13.
asırda Halep, Antep ve Amik ovasında yaşayan ve yaylağa Sivas ve Uzunyayla’ya
çıkan Kuzey Suriye Türkmenleri içerisinde de kalabalık bir Afşar topluluğu
vardı (Bunlar Osmanlı döneminde Halep ve Yeni-İl gibi isimler aldılar). Ayrıca
Germiyanlılar’ın (önce Malatya ve civarı, sonra Kütahya ve çevresi)
devletleştiğini görüyoruz. Bütün bunlar Anadolu’da önemli bir Afşar varlığının
meydana gelmesine ve güç oluşturmasına sebep oldu. Osmanlı bu gücün İran’daki
gibi devletleşme sürecine girip bela olmasını önlemek için onları İmparatorluk
sınırları içinde dağıtmaya özen göstermiştir.
Afşarları
1691’de Rakka’ya iskanı kararlaştırılan Türkmenler arasında görüyoruz.
Boz-Ulus’un eski yerlerinde kalanlarına (Boz-Ulus Mandesi) tabi Afşarlar ile
Yeni-İl Türkmenlerini tabi Afşarları Rakka, Urfa, Halep civarına yerleştirerek
Suriye üzerinden Anadolu’ya saldırıda bulunan Urban, Aneze, Tayy gibi Arap
göçebe aşiretlerine karşı Türkmenlerden bir set kurma çabası olumlu sonuç
vermemiştir. Boz-Ulus Mandesi Afşarlarının yerleşmeyerek kaçtıklarını
görüyoruz. Ancak Yeni-İl’e bağlı olanlar, bugün hala Afşar Bucağı denilen
yere (Sacur suyunun Fırat’a döküldüğü
yere kadar uzayan bölge) yerleştirilmiştir ki bu bölgenin büyük bir kısmı
sınırlarımızın dışında kalmıştır. 1692 yılında ise Afşar obalarından
bazılarının Gaziantep’e göç ederek yerleştiklerini görüyoruz. Ayrıca Bahri,
Gündüz ve İmamkulu obaları da Rakka iskanından kaçarak 1695’te Çukurova
bölgesine (Kadirli) geldiler.
Osmanlı’nın
vergi vermemek ve isyan etmekle suçladığı Afşarları, Anadolu’dan uzaklaştırıp
Suriye çöllerine yerleştirmek istemesi, bir bakıma Afşarların mecburi iskana
tabi tutularak cezalandırılmasıdır. Ayrıca ticaret yollarının güvenliği için
derbendci kaydedilenlerden Kara Avşar ve Eymir Avşarı, Genceli Avşarı
Hama-Humus bölgesine (1693) yerleştirilmişti. Fakat bunlar Arap baskısıyla
bölgeden ayrılmışlardır. 1712’de tekrar Halep’teki Murat Paşa köprüsüne
derbendci olarak gönderildiler. Yine bu yıllarda Köseli ve Şerefli Avşarı Misis
derbendine 1705 yılında Adana’da Berendi kazasına tabi Kurt-kulağı derbendine
Cuylu-Çiğdemli, Afşar Karamanlı obaları yerleştirildi. Böylece hem göçebeler
yerleştiriliyor hem de bölgenin güvenliği sağlanıyordu.
1842’de
aşiretlerin yaylak ve kışlaklarına gitmeyip yerlerinde yerleştirilmeleri
kararlaştırıldı. Bunlar, Yeni-İl, Rişvan, Reyhanlı ve Afşar (Amasya, Sivas,
Konya, Karası) aşiretleriydi. Rişvan ve Afşar kalabalık olduğu için dağınık
yerleştirilmesine dikkat edildi. Afşarlar yaylak ve kışlaklarında
yerleştirildi. Nadirli Aşireti Maraş’ta 1866’da tamamen iskan oldu. Karası
bölgesindeki Burhanlı 1864’ten itibaren yerleşti.
Aşağıda
bahsedilen iskanlar 18. yy ait iskanlardır. Bu bölgelerde iskan edilen
cemaatler anlatılırken sadece Avşar obaları dikkate alınmıştır. Yoksa iskan
edilen cemaat sayısı oldukça fazladır. Son iskan ise ayrı bir başlık altında
incelenmiştir.
a) Anadolu
: Kütahya-Aydın : Özellikle Keçiborlu,
Geyikli, Sandıklı ve Çölabat kazaları ile Aydın tarafına yapılan iskanlar önemlidir.
Anılan bölgelere 1701 ylından itibaren Danişmentli Türkmenleri iskan
edilmiştir. Bunlar arasında Halep-Adana arasında bulunan Cevanşir, Büyük ve
Küçük Salmanlı, Sivas bölgesindeki Herekli, Sarıcalı ve Şerefli ile Gölegir,
Köseli ve Afşar obalarını sayabiliriz.
Konya-Karaman : Bu
bölgedeki iskan çalışmaları, Anadolu’nun sağ kolunu meydana getiren yollar
üzerindeki geçit noktalarına ahali yerleştirerek canlandırılması düşüncesiyle
yapılmıştır. Yollar üzerinde Arkıd Hanı, Kadın Hanı, Dokuz Hanı, Maraş Hanı,
Çavuşlar Derbendi, Horti Hanı, Atlantı, Belenli Burun Derbendi, İsmil Derbendi
gibi önemli noktalar bulunmaktaydı. Bu civara Kara Halilli cemaatinin
yerleştirildiğini görüyoruz.
İçel-Teke :
Silifke’den Antalya’ya kadar olan sahada İç-El Yörükleri yerleştirilmeye
çalışılmıştır. Göçebelerin tesiriyle yerlerini terk eden halk ta iskan edilmiş,
iskan sırasında devlete karşı koyan kimi cemaatlerde Rakka ve özellikle
Kıbrıs’a sürülmüştür. Bunlar arasında Zekeriyalılar ve onlara tabi olan Kara
Hacılı obası, Kütüklü, Sindel, Şamlı ve Burhanlılar vardı. Bunlardan Kara
Hacılı, Şamlı, Sindel cemaatleri Kıbrıs’a sürülmüştür.
Ankara-Nevşehir :
Burası yeni kurulan Nevşehir kasabasından dolayı 18. yy’da önemli bir iskan
bölgesi olmuştur. Nevşehir ve çevresine Musacalı, Şerefli, Herikli, Kütüklü ve
Deliler cemaatleri yerleşti. Ankara’nın Haymana kazasının Toyca mevkine de
Hüseyin Hacılı, Kırşehir’in Çiçekdağı civarına ise Köçekli ve Silsüpür iskan
oldu. Ayrıca Kütahya civarındaki iskan yerlerinden kaçan Civanşir cemaati de
Niğde, Kayseri ve Develi yöresine gelip yerleşti. Boz-Ok bölgesindeki iskanda
da Selman Fakılı Akdağ altındaki Emlak kazasına yerleşti.
Sivas
: Kangal ile Hasançelebi arasında yol üzerinde tüccar ile halkın
emniyetini sağlamak açısından önemli bir yerde bulunan Alaca Hanın yeniden
imarı sırasında buraya ve yakınlardaki Ulaş civarına başı boş bir takım
cemaatlerin iskanı kararlaştırılmıştı. Bu amaçla 1728-29 yılında bölgeye
Sofular cemaati ile Darende civarına Salmanlı yerleştirilmiştir.
Çukurova : Çukurova
bölgesinde iskan olan cemaatler ise şunlardı. Afşar Karamanlı, Çiğdemli, Çöplü,
Durabeyli, Hüseyin Hacılı, İmam Kulu, İsalı, Kara Gündüzlü, Kara Halilli,
Karahasanlı Ceridi’ne tabi Afşar, Karamanlı, Köpekli, Köseli, Pekmezli,
Recepli, Şerefli, Tacirli, Taşlı.[319]
Diyarbakır-Malatya : Bu
bölgede özellikle Mardin, Malatya civarında Kucur ile Kucurlardan Koyun-Oğlu
cemaati ve Kilis bölgesinde Öksüzler cemaati bulunuyordu.[320]
b) Rakka-Halep : Rakka,
genellikle eşkıyalık yapan aşiretlerin yerleştirildiği ve devlet tarafından
sürgün yeri olarak kullanılan bir bölgeydi. Aynı zamanda aşiretler buraya
göçebe Arap aşiretlerinin kuzeye doğru baskısını önlemek için bir set olarak ta
yerleştriliyordu. Ayrıca Halep ve çevresindeki Hama, Humus, Belih Nehri, Harran
ve Menbiç te iskan mahalliydi. Buralara yerleştirilen obalar ise şunlardı.
Afşar ve ona tabi Bab-ı Altun, Çeçeli, Dokuz ve Silsüpür, Recepli ve ona tabi
Süleymanlı, Kara Şeyhli, Sarı Seydili, Hovadlı, Akça Ali, Saruhanlı, Hedilli,
Burkalemli, Sarı Fakılı, Taşlı Uşağı, Kara Budaklı, Yeni Tekeli, Sofular,
Tohmadanan, Perakende-i Maraş ve Recep Safi Uşakları ile İmam Fakih Uşakları,
Musacalu, Afşar torunları, Köçekli, Çöpü, Kara Afşar, Şerefli, Genceli Avşarı,
Karahalilli, Köpekli Avşarı, Tacirli, Koyunoğulları, Süphanlı, Taif Afşarından
Ali Kethüda.[321]
c) Kıbrıs : Rakka’da
olduğu gibi aşiretlerin sürgün yeri olarak kullanılan adaya genelde İç-El
Yörükleri gönderilmiştir. Bunlar arasında Zekeriyalıların obası Kara Hacılı ile
Şamlı, Sindel, Horzum ve Deliler sayılabilir.[322] Kayseri
ve civarında bulunan Avşarlardan da önemli miktarda nüfus Kıbrıs’a sürülmüştür.
Bu bölüm
altında incelenen Avşarlar, Kuzey Suriye Avşarlarından olup yazın Uzunyayla’ya
çıkan ve kışları önce Suriye’de sonra Çukurova’da geçiren müstakil Avşar
Oymağının mensuplarıdır (Bilindiği gibi bu bölgede Köpekli, Gündüzlü ve
Beylikli Avşarları da yaşıyordu). Bu Avşarlar uzun uğraşlardan sonra çoğunlukla
Kayseri ve çevresine iskan olmuşlardır. Ancak Kayseri ve civarında Avşarların
daha önce yerleşmedikleri ve etkin olmadıkları gibi bir yanılgıya
düşülmemelidir. Aksine Kayseri ve çevresinde öteden beri güçlü bir Avşar
varlığı duyula gelmiştir. Bu konuya kısaca temas edelim.
14. Yy’ın
sonlarına doğru Sivas ve Kayseri bölgesinde egemen olan Kadı Burhanettin’in
damadı Avşar boyundan olan Burhanettin idi. Burhanettin, o dönemde Osmanlı’yı
bir savaşta yener ve Timur’a da karşı çıkar. [323] Bu hadiselere bakarak
Avşarların bölgede önemli bir güç olduklarına ve üst düzey görevlere
getirildiklerine hükmedebiliriz. Dolayısıyla Avşarlardan bazılarının daha o
zamanlar göçebeliği terk ederek Kayseri ve civarında yerleşik hayata geçmiş
olmaları gerekir. Nitekim 16. Yy ve sonrasında Osmanlı sicillerinde Kayseri
mahalleleri arasında bazı Avşar obalarına ait isimlere rastlanmaktadır (Hacı
İvaz, Salmanlı gibi). Diğer taraftan, Evliya Çelebi, Kayseri ile ilgili bilgi
verirken halkın bir kısmının “bre, hadi bre, yürü bre” şeklinde konuştuğunu
bildirir ki günümüzde bile bu tip konuşma Avşarlara has bir söyleyiştir. Bu da
Kayseri halkı arasında Avşar asıllıların varlığını bize göstermektedir.
17. Yy ve
sonrasında da bölge ve özellikle Erciyes Dağı, Ali Dağı ve Talas ilçesi Avşarların
bulunduğu, sürülerini otlattığı yerlerdi. Bu husus Karacaoğlan’ın bir şiirinde
de geçer.
Ali Dağı,
Erciyes’in eteği
Yiğitler
yatağı, sümbül biteği
Yüce
tepelerin Avşar yatağı
Burcu
burcu kokar gülün Erciyes
Erciyes
Dağı ve çevresi, sonraki asırlarda da kimi Avşar obalarına yurtluk olmuştur. Bu
civarlarda Avşar baskısı uzun sürmüştür. Sözgelimi, şimdi ilçe olan Hacılar,
eskiden ovada kurulu idi. Hacılar halkı 1726 yılında Avşar baskınları sonucu
Dört Kuyular mevkiini bırakıp şimdiki yerine yerleşerek [324] sırtını dağa vermiş ve
böylece baskınlardan kurtulmuştu. Bugün bile Kayseri’de “Ne kaçıyorsun arkandan
Avşar atlısı mı geliyor” sözü hala söylenir.
Ayrıca
1831 yılında yapılan ilk nüfus sayımında [325] Kayseri köylerinde
sülale adlarından yola çıkarak yaptığımız incelemede Kayseri’nin merkez
köylerinde de kimi Avşar obalarının yerleştiğini tespit etmiş bulunuyoruz.
Ancak bu Afşarlar köylere dağınık halde yerleştikleri için azınlıkta kalmışlar,
oba isimlerini muhafaza etmelerine rağmen ana boy adını unuttukları için Avşar
olduklarını unutmuşlardır.[326] Bunların köylerdeki
nüfusları değişiklik arz etmektedir. Kimi köylerde birkaç hane iken (Yağmurbey,
Yazır, Argıncık, Hasanarpa, Havran gibi) bazı köylerde hatırı sayılır bir
nüfusları vardır (Kızık, Mardin gibi). Bazı obalar sadece bir iki köyde ve az
oldukları halde (Muncusun’da Taşlıoğlu, Zirve ve Obruk’ta Vezirli, Gesi, Kızık
ve Virancık’ta Köse Ahmetli gibi) bazıları bir çok köyde bazen fazlaca
görülüyor (Recepli, Mahmudoğlu, Sofular, Halloğlu, Köseli gibi). Diğer bir
husus köylerde bazen birden çok Afşar obası bulunurken (Erkilet, Gesi,
Bürüngüz, Kızık gibi) kimi köylerde de özellikle bir obanın yerleştiğini
görüyoruz. (Höbek’te sadece Köseliler, Obruk’ta sadece Veziroğlu, Germir’de
sadece Ali Ağalar gibi).
Avşarların
Kayseri’deki varlığı bununla sınırlı değil. Bir çok Avşar obası farklı
zamanlarda yöreye gelerek faaliyette bulunmuş ve iskan olmuştur. Bu obalar
şunlardır. Afşar-lı (-Türkmeni, -Yörüğü) Akçaali, Alembeyli, Alişarlı, Bahrili,
Beydenizli, Bostancı, Civanşir, Çöplü, Deliler, Dodurlu, Gökçe, Hacı Mustafalı,
Hacı İvazlı, Herekli, Hobalı, Hüseyin Hacılı, İmam Kulu, İmanlı, İsalı
(-Hacılı), Kara, Karabudak, Karamanlı, Karasu, Karaşeyhli, Kozanlı, Köçekli,
Köseli, Mahmudoğlu, Musacalı (-Kürdü), Mutuklu, Paşalı, Recepli, Sarıfakılı,
Sarısintli, Saruhanlı, Selmanlı (Süleymanlı), Silsüpür, Söylemez, Şerefli,
Taşoğlu, Tecirli, Tirkeşin, Torun, Yahşihanlı.[327]
Ancak bu
Avşarların önemli bir kısmı önceden yerleşik hayata geçtikleri ve oba
isimlerini muhafaza edip ana boy adını unuttukları, hatta çoğu zaman oba
adlarını bile terk ettikleri için Avşar olduklarını bilmemektedirler. Üstelik
bu durum Avşar obalarının takibini de güçleştirmektedir. Oba adını muhafaza
edebilenleri zor da olsa günümüzde araştırarak ortaya çıkarabiliyoruz. Bir
örnek vermek gerekirse, Sis Avşarlarından olan Paşalılar, henüz 16. Yy’da
Kayseri’ye göç ederek merkeze bağlı köylere yerleşmişlerdi. Bu köyler Eyimli ve
Yüreğil olup halen Paşalı adını sürdürmektedirler.
1722-23
yıllarında Suriye’nin Avşar Bucağı bölgesinden gelen Avşarlar, Sarıoğlan
civarında yerleşmişler ve günümüze kadar varlıklarını korumuşlardır. 7 Bucak
Avşarı denilen bu köyler, Burunören, İğdeli, Kale, Karpınar, Körkuyu ve
Yelliburun olmak üzere 6 köydür. Bir köyün nerede olduğu bilinmiyor. Bir
ihtimal bu köy hemen yakınlarındaki Ebülhayır köyüdür. Çünkü bölgede
Ebülhayır’dan başka Bucak Avşarları gibi Halep ve çevresinden gelen başka köy
yoktur. Körkuyu ve Yelliburun birleşerek günümüzde Yerlikuyu adını almıştır.[328] Yine Sarıoğlan’ın
Sofumahmut köyü de aslen Avşar olup Mahmutoğlu (diğer adı Sofular)
obasındandır.[329]
Bunlar, Avşar olduklarını bildikleri halde bizim diğer Avşar köylüleri
tarafından bilinmezler. Çünkü klasik ve yanlış bir anlayışla Avşarlar yalnız
Pınarbaşı, Sarız ve Tomarza’da yaşarlar.
Yahyalı’da
da Avşarların yerleştiğini görüyoruz. Nitekim Yahyalı’da dokunmuş bir kilimin
Avşarlar tarafından dokunduğu tespit edilmiştir.[330] Ancak malum olduğu üzere
günümüzde Yahyalı’da Avşar olduğu bilinmez ve kabul edilmez.
Bünyan
ilçesi de Avşarların faaliyette bulunduğu bir yerdi. Bilindiği gibi Avşarların
yerleşim yerlerinden biri olan Zamantı kazası Bünyan’dadır. Günümüzde ilçe
merkezinde henüz 16. Yy’da yerleşmiş olan Karamanlı Avşarları ile Vezirli obası
ve Mantıcıoğulları sülalesi yaşamaktadır. Vezirli obası Yünören ve Kösehacılı
köylerinde de bulunuyorlar. Cevanşirler de Karacaören köyündedirler. Bunun
yanında Girveli, Taçın ve Dağardı Avşar’dır. Bürüngüz köyünde de Recepliler
bulunuyor.
Develi’de
ise Avşar obaları yoğun olarak yerleşti. Sindel Avşarı Sindelhöyük, Köseli
Avşarı Köseler, Hacı İvaz Avşarı ise Ayvazhacı köyünü kurdu.[331] Cevanşirler Millidere,
Kozanlılar da kısmen Çöten’de yaşamaktadır. Ayrıca Saraycık ta bir Avşar
köyüdür. Deliler ve Hacı Mustafalıların uzun süre Develi’de etkinlik
gösterdiklerini ve yerleştiklerini biliyoruz.
İncesu’da
Avşarların yoğun olduğu bir bölgeydi. Hacı İvazlıların İncesu taraflarından
gelip Kayseri merkeze yerleştiklerini biliyoruz. Garip-Şah Avşarı Garipçe
köyünü kurarken, Receplilerden bir kısmı Sarıkürklü köyüne yerleşti. Tecirli
Avşarı ise Viranşehir’de iskan oldu. Sivas’tan gelen Avşarlar ise az miktarda
Süksün’de yaşıyorlar.
Yeşilhisar
ilçesinde Avşarlar, kısmen Doğanlı (Niğde merkeze bağlı Gölcük kasabasından
gelmeler. Bunlar Gölcük’te hala Avşar adını yaşatıyorlar) ve Sindel obasının
kurduğu Sindel (Kovalı) köyündedir.
Tomarza’da
Maraş’tan gelenlerin kurduğu köyler İmanlı Avşarından olmalıdır. Avşar
olduklarını bilmeyen bu köylülerin Aksaray’da bulunan akrabaları orada Avşar
olarak tanınıyorlar. Bu köyler Trafşın (yeni adı İncili. Afşın’a bağlı Telafşın
köyünden gelme), Köpekli (yeni adı Turanlı. Köpekli köyü buraya Çörümşek’ten
gelmiştir ki Maraş defterlerinde Çörümşek nahiyesinde diğer adı Girgin olan
Köpekli adında bir köy vardır. Bu köye ait bir ferman elimizde mevcuttur),
Mardin (yeni adı Ekinci. Göksun’un Tecirli aşiretine mensup Yeniyapan köylüleri
köylerinde yaşayan Avşarların göç ederek Mardin’e gittiklerini söylüyorlardı.
Bu Avşarların adları, Kıllılar, Apıklar, Sarıoğlanlar ve Sarıarslanlar idi.),
Gülveren ve Karaören’dir. Ayrıca Çiraz köyünde az miktarda İmamkulu köyünden
gelen Avşarlar var.
Yemlihalı
Avşarı da Kocasinan ilçesine bağlı Yemliha kasabasını kurmuştur. Hacılar
ilçesinde de Avşarlar yerleşmiştir. Bir sülale Avşarlar adıyla anılırken bazı
sülalelerin de Avşar kökenli oldukları (Mutlular ve Kuruköprülüler)
bilinmektedir. Ayrıca Hacılar da “Avşar Yeri” diye bir mevki bulunuyordu.
Bu
bilgilerden anlaşıldığı gibi Kayseri ve yöresi eskiden beri Avşarların yurt
tuttuğu bir bölgedir. Şimdi asıl konumuza dönelim.
16.yy
başlarında Osmanlıların Memlüklüler’i yıkıp Mısır ve Suriye’yi fethetmesi
sonucu Kuzey Suriye’deki Türkmenler Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Bölgedeki
aşiretler Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyip savaştılar, ancak ağır bir yenilgi
aldılar. Bunun üzerine diğer Türkmen grupları gibi Afşarlar da kendilerine
orduda subaylık veren, vergi muafiyeti tanıyan ve itibar gösteren Safevilerin
hizmetine girmek için çoğunlukla İran’a göçtüler. İmanlı ve Alplı Avşarlarının
bu sırada İran’a geldiklerini biliyoruz. Bu yüzden bu asırda nüfuslarının diğer
Türkmenlerden az olduğu görülüyor.
Osmanlı
hakimiyetinde kalan bölgedeki Türkmenler ise Halep Türkmenleri ve Yeni-il
Türkmenleri adıyla bölgede varlıklarını sürdürdüler.[332] Afşarlar, Halep
Türkmenleri içinde Köpekli, Gündüzlü ve Beylikli Avşarı olmak üzere üç oymak
tarafından temsil ediliyordu. Ayrıca bölgede bir de müstakil Avşar oymağı
bulunuyordu.
Bunlardan
Avşar oymağı, 16. Yy’ın ikinci yarısında 158 vergi evinden ibaretti.
Memluklular zamanında dirlik tasarruf eden bu oymak Osmanlı döneminde de bu
dirliğini korumuştur. Türkiye’de oturan yerleşik ve göçebe halk arasındaki
nüfus artışına uygun olarak bu Afşarların da nüfusu artmıştır.[333] XVI. yy’ın ikinci yarısında
Türkmenlerin başındaki Boy beyi aileleri yok olmuş, yerlerini obaları idare
eden Kethüdalar almıştır. Bu bey ailelerin ne olduğu bilinmiyorsa da büyük
ihtimalle İran’a gitmiş olmalıdırlar. İşte Halep Avşarları arasında gördüğümüz
bu Afşar oymağının başında da kethüdaları görüyoruz. 1579-80 yılında onlar
Recep, Bahri ve Küçük Minnet kethüdanın idaresindeydiler. Bunlardan Recep ve
oğulları öyle ün salmışlardı ki 17.yy’da Afşarlar çok defa Recepli Avşarı
adıyla tanınmışlardır. Onlar aynı yüzyılın son yarısında Zamantı bölgesine
yaylaya çıkıyorlardı.[334]
1624
yılında Abaza Mehmet Paşa’nın II. Osman’ın (Genç) intikamını almak için
Sadrazam Çerkez Mehmet Paşa’ya karşı ayaklandığında, Orta Anadolu’dan toplayıp
Kayseri’deki Boğazköprü’ye kadar getirdiği 40.000 kişilik ordusunda Afşarlar
(Recepli, Çöplü, Kozanlı), Sırkıntılılar, Mamalılar, (Cerid’den) ve
Pehlivanlılar (Bayat’tan) vardı.[335]
Afşarlar,
Recep-Oğulları’nın başkanlığında 1687 yılında Avusturya’ya yapılan sefere
katılmışlar, 1690’da yapılan sefere de çağrılmışlardır. Bu son sefere Afşarlar
şu beylerin idaresinde 200 atlı ile katıldılar : Recep-Oğlu Halil Bey, Recep-Oğlu
Dana Murat Bey, Çerkez-Oğlu Hacı Mustafa Bey, Çerkez-Oğlu Ömer Bey, Deli
Seyf-Oğlu Mire Muammer Bey, Bahri-Oğlu Himmet Bey, Kara Gündüz-Oğlu Kara Halil
Kethüda, Kara Gündüz-Oğlu Selim Bey, Kara Gündüz-Oğlu Murat Bey, Hacı İvaz-Oğlu
Dokuz İbrahim Bey, Hacı İvaz-Oğlu Abaza Bey, Kör Ali Oğlu Gündüz Kethüda. [336]
Bu
isimlerden anlaşılacağı üzere Afşarlar başlıca beş ailenin idaresindeydiler
(Recep, Çerkez, Bahri, Kara Gündüz, Hacı İvaz). Bilindiği gibi bunlardan
bazıları Afşar obalarının ismini taşımaktadır. Kayseri ve civarına yerleşen
Afşarlar işte bu Afşar oymağı ile Köpeklilerden gelmektedir. Afşar’lar
özellikle Sis yöresinde oldukça kuvvetliydiler. 1691’de Sis Sancak beyi
Recep-Oğlu Halil Bey idi.[337]
Avşar
oymağının obaları şunlardır.
1- Recepli
Avşarı a) Akça-Ali b) Beğ-Denizli c) Dodurlu / Doduryan ç) Sarı-Hacılı d)
Saru-Hanlı e) Sarı-Sindli / Sarı-Seydili f) Taş-Oğlu / Taşlı-Uşağı g)
Kara-Budak ğ) Hobalı / Obalı h) Mahmut-Oğlu / Sofular. Ayrıca Recep-Oğlu Halil
Beyin soyundan gelen Haliloğlu obası.
2- Kara
Recepli a) Arap Hasanlı b)Hacı İvaz oğlu Dokuz İbrahim Beyin soyundan gelen
İbrahim Beyli c) Çerkez oğlu Hacı Mustafa Beyin soyundan gelen Hacı Mustafalı.
3- Bahrili
4- Kara
Gündüzlü.
Avşar
oymağı ilk başta Rakka’ya sürülme cezası almadılar. Çünkü devleti yaylakları
olan Zamantı bölgesinde yerleşeceklerine inandırmışlardı. Onlar 18.yy’dan
itibaren artık kışlamak için Halep’e değil Çukurova’ya iniyorlardı. Ancak
yerleşmeye yanaşmadıkları gibi komşu oymak ve köylere saldırıp hayvanlarını
götürüyorlar, tüccar kafilelerini soyuyorlardı. Bu artık o hale geldi ki;
sonunda 1703’ten az önce Rakka’ya sürüldüler.[338] Fakat fazla kalmayıp
kaçtılar ve dağıldılar. Yine soygun ve kovgun yaptıklarından 1712’de tekrar
Rakka’ya sürdülerse de geri döndüler. Devleti yaylaklarına yerleşeceklerine
ikna ederek 1730’da Zamantı kıyısında 66 köy kurdular. Afşarların yerli halk
üzerindeki baskısı büyüktü. Yaylaya çıktıkları zamanlar çevre köylere baskın
yapıp ne varsa alıp götürüyorlardı. Onlar soygun ve kavgadan geri durmadıkları
gibi, bu işi o kadar ileri götürdüler ki Kayserili tüccar ve komşu oymakların
şikayetleri sonucu Afşarların şekavetine dair Sivas kadısına bir ferman çıkarılarak
1730 yılında Rakka’ya sürüldüler ve sürgünden kaçınca ileri gelenlerinin
çoğunun idamına karar verildi (1742).[339]
1753’te
Recepli, İmam-Kulu ile Lek ve Kırıntılı aşiretleri, Zamantı ve Çörümşek’ten
firar edip Kayseri, Boğazlıyan, Develi, Palas, Nevşehir, Turgut, Akdağ, İncesu,
Boz-Ok kazalarını istila etmiş yol kesip adam öldürmüş ve harabeye çevirmişti.
Bu olay Maraş, Kırşehir ve Sivas bölgesini de etkilemişti.[340]
1754
yılında Tecirliler ile birlikte Zeynepli ve Bozdoğanlılara saldırıp 80.000
kuruşluk davar at ve develerini yağmalayıp ileri gelenlerinden Karanebioğlu ve
15 kişiyi öldürdüler.[341]
1761’de
Afşarların bu hareketini önlemek için Zennecioğlu Mehmet Ağanın teklifinde
Seyit Mahmut Ağa ve mahkemeden Seyit Ahmet bin Süleyman Kaynar köyüne varıp
Avşarların Miri aşiret beyleri olan Halit bey ibni Hasan ve kardeşleri Mustafa
ile Hüseyin, Recepli’den Hasan bey bin İbrahim ve Süleyman bey bin Ömer ve Ömer
bey bin Hüseyin ve Ebubekir bey ibni Mustafa ve kardeşleri Ali, Osman ve
Kaküllüoğlu Osman ve Dana Muratoğlu Murat (soyu Kesir köyünde) ve Sangıoğlu ve
Enbiya, Torun’dan Terkeşlioğlu Halil, Mucukoğlu Hasan ve Mehdioğlu Mustafa ve
Barıncıoğlu Ebubekir ve Ütük Ali ve Cavlak Hasan Salmanlı’dan Ömer kethüda bin
Ferhat ve Emiroğlu Veli ve Haliloğlu Hasan ve Emir Küçük Ahmet ve Öksüz Yusuf
bin Ebubekir ve Battal bin Hüseyin ve Toğalı bin Vahap ve Solakoğlu Ebu Zeyd ve
Hüseyin bin Mehmet ve Haliloğlu İbrahim ve Taslakoğlu Çerkez ve Deli Halil ve
Dervişoğlu Ömer Sarı Fakılı’dan Halil İbrahim ile konuşup “Aşiretimiz ahalisi
konar göçer olup kışın Çukurova, yazın Zamantı’nın Çörümşek nahiyesinde
Pınarbaşı’nda Zamantı’nın sağı ve solunda ikamet edip sebep olduğumuz
şekavetten vaz geçip ziraat ve hırasetle mukayyet olup çevreye zarar vermemek
için baş muhasebeye kayd olup hilafında hareket olursa 7.500 kuruş kesim
cezasını icra ederiz.” deyi tatlıya bağlandı. Afşarlar bulundukları yerleri
talan edip sözlerini tutmadılar. 1764’te Maraş beylerbeyi Rişvan-Zade
Süleyman’a gönderilen fermanda “Recepli Avşarı, İmam-Kulu ve Lekvanik Ekradı
eşkıyasının bölgeye verdiği zarardan dolayı Adana beylerbeyi Salih ile birlikte
tedip edin” denilmiş. 1765’te Rakka iskanından kaçan aşiretlerin dağıldıkları
(Karaman Aydın Diyarbakır Adana Sivas Maraş) yerlerden kaldırılıp müfredat
defterine yazdırılmaları ve Rakka’ya iskanları bölge valilerine emredilmiş.[342]
Daha önce
birkaç kez Rakka’ya iskan edilen Recepliler, kethüdaları olan Topal-Zade Ahmet
tarafından 1764-65 yılında Rakka’dan Zamantı’ya getirilip şakiliğe başladı.
Aşiretin devlete ödemesi gereken 5.890 kuruşu ödemeyip 500 adamı ile yol kesip
soygun yapan Topal-Zade Ahmet, Bürüngüz köyünden olup kendisi de bir eşkıya idi
ve hakkında ölüm kararı çıkmıştı.[343] Günümüzde Bürüngüz
köyünde Recepli sülalesi halen yaşamaktadır. Ayrıca Pınarbaşı’nın Karamıklı
köyünde de Topal soyadlı aileler mevcuttur.
1771’de
Zamantı’da Soğanlı ve Kara Şeyhli mahallesinde oturan Erdoğulu, Haliloğlu,
Deniz, Kara Budaklı, Kaleli, Hacı Mehmetli, Hacı Yakublu, Ebu Bekirli, Çalgız
ve Cingöz-Oğlu Afşarı obaları ile Torunlar ve Miri aşiret bey, kethüda ve ileri
gelenlerinden Abdullah bin Çerkez, Ali bin Ahmet, Halit bin Battal, Sağır Ali
Ağa bin Abdurrahman, Kaküllü-Oğlu Süleyman Ağa, Emiroğlu Veli, Salmanlı Avşarı
kethüdası Karaman oğlu İsmail Ağa ve Osman bin Ömer, Halil bin Yakup, Mustafa
kethüda bin Halil, Ahmet Çelebi bin Abdulvahap, Mehmet Ali oğlu Ali,
Murtazaoğlu, Alicanoğlu Ahmet (soyu Pınarbaşı’nın Tokmak köyündedir), Tayan Ali
oğlu Mehmet, Taslakoğlu Çerkez, Torun ihtiyarlarından Mucukoğlu Hasan,
Türkistanoğlu Asaf, Cemal ve Süleyman, Şahbereli oğlu Nezir, Kekeçoğlu (Kıska)
Murat oğlu Halil, Hacı İbrahim, Malkoçoğlu İsmail, Cingözoğlu Mehmet, Çalık
Hasan (soyu Pınarbaşı’nın Toybuk köyündedir), Süleyman bin Mehmet, Mestani
Süleyman ve Halil Paşa Oğlu Ali Bey’den şehir ve köylere zarar vermemeleri
hususunda söz alındı ve ahitlerini bozarlarsa Soğanlı, Kara Şeyhli, Torunlar,
Halil Paşalılar ve İbrahim Beyliler 6.000’er kuruş, Çalıklar (Çalkır / Çalgız)
ve Cingözler 2.000 kuruş nezri Matbaa-i Amireye vereceklerdi.[344]
Afşarlar
son iskana kadar (1865) Rakka, Belih ve Hama-Humus gibi yerlere sürgün gitmekle
birlikte Boz ok ve Kırşehir taraflarına da sürgün edilmişlerdir.
18.yy’ın
2. yarısında çıkan harpler ve başka etkenler sonucu Osmanlı Devleti’nin
Anadolu’daki idaresi zayıf ve gevşek duruma düşünce Afşarların rahat bir göçebe
hayatına devam ettiklerini görüyoruz. Devlet takibinin kalktığı bu günlerde
Afşarlar daha da daha da güçlenmekte, komşu aşiretlerin çekindiği “Nargile
takımı gümüş maşalı”, “Sabahacak kandilleri yanan”, “Hizmetkarları fırıl fırıl
dönen”, “Yoksullara yardım eden” zengin ve hatırlı bir aşiret haline
gelmektedir.[345]
Kayseri-Elbistan-Malatya
yolu yazları onların kontrolü altındaydı. 1838’de Afşarlar Posta Tatarlarına
saldırmışlar, yolcuları soyarak, bir de köy basmışlardı. Afşarlar bu
hareketleriyle öyle korku salmışlardı ki, Malatya’ya gitmek isteyen Alman
Mareşal Moltke’ye, yolun Afşarlar yüzünden kuvvetli bir muhafız birliği olmadan
geçilemeyecek durumda emniyetsiz olduğu söylenmiştir. Fakat Tomarza’daki Ermeni
Piskopos’unun Moltke’ye dediği gibi Afşarlar baştan başa haydutlardan meydana
gelen bir oymak değildi. Aralarında ipsiz-sapsızlar kendi halkının da düşmanı
idi ve kendi aşireti tarafından da takip olunuyorlardı. Daha sonra Moltke,
Afşarları şöyle nitelendirecekti: “Bu
Türkmenler benim çok hoşuma gitti. Tabi nezaketleri iyi niyetlerinden doğma,
bizimki ise terbiye ile elde edilme.” [346] Moltke’nin ifadelerinden
de anlaşılacağı üzere onlar bolluk ve bereket içinde yaşamalarına rağmen bir
kısmı saldırı, kavga ve soygundan da vazgeçmiyorlardı.
Ayrıca
devlet idaresinin zayıflığı sebebiyle irili ufaklı derebeyi aileleri türemişti.
Afşarlar Gökvelioğlu, Kozan oğlu, Küçükalioğlu gibi derebeyleri idaresinde
onların mücadelelerine katılıyorlar, diğer Türkmen oymakları ile savaşıp
kavgalarına devam ediyorlardı.
Afşar
bünyesinden çıkan bu kovgun grupları yerleşik köylerin yerinden oynamasına ve
zirai alanların tahrip olup azalmasına sebep oluyorlardı. 1846-49 yıllarında
Lek, Kuzu-Güdenli ve Kırıntılı aşiret atlıları ile beraber Kayseri, Niğde,
Kırşehir taraflarına kovguna gidiyorlardı. Afşar elebaşıları arasında İsmail
Bey, Avan Hasanoğlu (Akkışla’nın Ganişeyh kasabasının eski adı Avanoğlu’dur.
Bilindiği gibi Akkışla civarına da Avşarlar yerleşmiştir.), Sarıvelioğlu,
Mustafa Bey, Kamber ve İbrahim Kethüda, Haliloğlu, Duman Bey, Kadriağaoğlu,
Şahrumanlı Mehmet, Hasan Hüseyinoğlu, Bıyıklıoğlu (soyu Sarız’ın Yalak
Köyünde), Torun Ali, Veziroğlu, Cırrıkoğlu, Şatıroğlu (Uzunyayla’nın Sivas
tarafında bulunuyorlardı. Şarkışla’nın Sivrialan köyünden olan büyük ozan Aşık
Veysel de Şatıroğullarındandı.), Memilicik, Çuhadaroğlu, Şaştımoğlu (soyu
Tomarza’nın Tahtakemer köyünde), Terkeşlioğlu, Kocaali, Çerkes Bey, Askeroğlu,
Kara Yusuf, Mucukoğlu, Köseoğlu (Pınarbaşı’nın Kavlak köyünde), Deli Halil,
Paşa Bey, Topaloğlu (Pınarbaşı’nın Karamuklu köyünde), Muhazimoğlu, Kuşçuoğlu,
Serçe Hasan, Mirza, İbrahimoğlu, Berçenekoğlu Cansız Osman, Kuyucuoğlu,
Hasanali, Deli Hösük (Sarız’ın Çürük köyünde), Osmancıkoğlu, Kolukırık
Seyfali’nin adları geçiyor. Afşarların 1825 yılında 3.000 hane ile
Çukurova-Uzun yayla arasında göçlerini sürdürdüğü aşiretin 40.000 koyun, 40.000
inek, 9.000 deve ve 3.000 keçiye sahip olduğu bilinmektedir.[347]
Burada bir
yanılgıya düşülmemesi için şunu belirtelim. Yukarıda isimleri sayılan bir çok
Avşar beyinin maiyetiyle birlikte tamamen Kayseri ve yöresinde yerleştikleri
sanılmamalıdır. Tersine Avşarlar bu dönemlerde Adana, Hatay, Sıvas, Maraş gibi
illerimizde sürekli dolaşıyorlardı. Bu ailelerden bazılarının oralarda kalıp
yerleştikleri tahmin olunabilir.
Afşarlar
sürgünde bulundukları Bozok’ta Pehlivanlı oymağı ile de savaşmışlar ve bir
defasında da beyleri Abidin Beyi öldürmüşlerdi. 1852’de Boz-Doğanlar ile savaşa
tutuşmuşlardı. Afşarlar 1856 yılında tekrar yerleştirilmeye çalışıldı ise de
başarısızlığa uğradı. O zaman başlarında Çerkez Bey ile İsmail Bey bulunuyordu.
Afşarlar devlet tarafından yaylak yurtlarına iskan teşebbüsüne direnmekle
ellerindeki son fırsatı kaçırmış oldular.[348]
Burada bir
noktaya değinmek istiyorum. Yukarıda görüldüğü gibi aşiret hayatında baskın,
talan ve soygunlar önemli yer tutmaktadır. Bunun sebebini Osmanlı’nın bu
asırlarda içine düştüğü siyasi, sosyal ve ekonomik çıkmazda aramak lazımdır.
Tarım üretiminin yok olduğu, lonca sisteminin çöktüğü ve savaşların Türk
halkını kemirdiği bu dönemlerde sefaletle uğraşan toplulukların bu fiillere
yönelmesi normaldir. Ancak bunun sadece Avşarlarda olduğunu düşünmekte
yanlıştır. Aynı sıkıntıları yaşayan gruplar genelde aynı tavırları
sergilemiştir. Bu yüzden Çukurova bölgesi 200 yıla yakın bölgedeki aşiretlerin
birbirileriyle kavgasına sahne olmuştur. Nitekim Çerkezlerin Uzunyayla’ya
gelmeleri sonrası onların hırsızlık yaptıkları ve at çaldıkları da tesbit
edilmiştir.[349]
Cevdet Paşa Avşar ve Sırkıntılıları kastederek “bunlarda dahi hırsızlık adeti
var ise de Kürtlere nispetle pek ehven ve ehl-i ırz ademlerdir” demektedir.[350] Şunu da belirtelim
Avşarlarda hırsızlıktan (gizlice alınan) ziyade talan (zorla alınan) söz
konusudur. Prof. Mustafa Kafalı, Dadaloğlu Sempozyumunda verdiği tebliğde bu
konuya da değinmiş ve küçükken babasına neden Avşarların kavgacı tanındıklarını
ve sevilmediklerini sorduğunu, babasının da “Oğlum sefalet, asaleti bozar”
dediğini anlatmıştı. Bu yüzden yapılan bu fiillerden dolayı ne Avşarları, ne
Çerkezleri ne de başka bir grubu suçlamak o dönemin şartları dikkate
alındığında doğru olmaz kanaatindeyiz.
Osmanlı
Devleti Çukurova’da asırlardır devam eden bunalımı sona erdirerek Türkmenleri
yerleşik hayata geçirmek, Ermeni meselesini halletmek ve burada önemli güç
haline gelen derebeylerini ve özellikle Avşarların güç verdiği Kozan oğullarını
yıkıp merkezi idareye bağlamak, yüzyıllardır boş ve harap olan uçsuz-bucaksız
ova ve araziyi tarıma açıp, bölgeyi şenlendirmek için Fırka-i İslahiye adıyla
bir birlik kurmuştur. Başında askeri harekat başkanı Derviş Paşa, idari işler
başkanı A. Cevdet Paşa’dır ve asıl yetki de Cevdet Paşadadır.[351]
Fırka-i
İslahiye’nin kuruluş sebebi, 1853 Kırım Harbi’ne kadar dayanır. Bu savaş
esnasında çekilen asker sıkıntısı, Gavur ve Kozan dağları bölgesinden asker
istenmesine yol açar. Ancak bu istek başına buyruk hareket eden aşiretlerce hoş
karşılanmaz. İngilizlerin baş tercümanı Pizani’nin “Eğer teminat verirseniz biz Kozan-Oğlunu muharebeye sevk ederiz”
diyerek bölgeyi Osmanlı idaresine sokma teklifi de Sadrazam Reşit Paşa
tarafından yabancı eli girer ve karışıklık çıkar endişesiyle reddedilir. Reşit
Paşa “Kozan bir müddet daha devlete
isyanda devam ederse, oraya ecnebi eli girer ve Kozan’da imtiyazlı bir hükümet
meydana gelir, başımıza bela olur. Şimdi sırası değil fakat ilerde Kozan’ı
ıslah etmeliyiz” diyerek endişesini dile getirmiştir.[352] Görüldüğü gibi
Aşiretlerin devlete karşı tutumundan yararlanmak isteyen İngilizlerin bölgeye
sokulma çabası vardır. Böylece ileri bir tarihe ertelenen bu iskan işi
şartların da elvermesiyle 1865’te Osmanlı ordusunun Çukurova’ya gelmesiyle
başlamış oldu. Sümer, Fırka’nın asıl amacının Çukurova’da daha iyi hayat
şartları sağlamaktan ziyade çekilen asker sıkıntısını telafi etmek ve bölgeye
yabancı eli girmesini engellemek için olduğunu söyler.[353]
Fırka-i
İslahiye’nin amacı, İskenderun’dan, Maraş ve Elbistan’la Kilis’ten Niğde ve
Kayseri’ye Adana Eyaletinden Sivas Eyaleti hududuna kadar olan bölgeleri itaat
altına almaktı. Ancak bundan ilki yani İskenderun’dan Maraş ve Elbistan’a kadar
olan sahanın iskanı yapılabilmiş, diğer kısmının iskanı ise daha sonra güçlükle
ve çatışmalarla sağlanabilmiştir. Padişah Abdülaziz (1861-1876) döneminde
kurulan bu ordu yedi Balkan taburu, I tabur Girit askeri ile Hassa ikinci
süvari alayından oluşuyordu. Harekata katılan diğer gruplarla birlikte on beş
piyade, iki alay süvari ve 500-600 Çerkez-Gürcü atlılardan müteşekkildi. [354]
Bütün bu
bölgelerde sayısı 26’yı bulan (5’i aile) bir aşiret ve aile topluluğu vardı.
Bunlar, Afşar, Varsak, Reyhanlı, Sırkıntılı, Tecirli, Cerid, Oruçlu, Karacalar,
Yağı-basan, Boz-doğan, Ulaşlı, Kapulu, Delikanlu, Çelikanlu, Kırıntılı, Lek,
Hacılar, Karafakılı, Şeyhler, Okçu İzzeddinli ve Amiki aşiretleriyle,
Kozan-Oğulları (Kozan, Türkçe’de tavşan demektir.), Küçük Ali-Oğulları,
Kökülü-Oğulları, Menemenci-Oğulları ve Karsantı-Oğulları aileleri idiler.[355] Çukurova’nın en büyük
aşiretlerinden biri olan Sırkıntı aşireti batılı seyyahlar tarafından Afşarlara
mensup bir oymak olarak gösterilmiştir.[356] Sırkıntılılar ile ilgili
en eski bilgi 1730 tarihine aittir. Bu tarihte Sırkıntı-Oğlu Mehmet,
Karsantı-Oğlu, Karanebi-Oğlu ve Kerim-Oğlu ile birlikte Rakka’ya iskanı
emredilen Recepli Avşarı’nın kaçmasını önlemeğe memur edilmişti.[357] Bunlardan Yağı-Basan
aşireti de Avşar olmalıdır. Çünkü Pınarbaşı’nın Şabanlı köyünde oturan Körcüklü
sülalesi Çukurova’dan gelmedir. Körcüklülerde anlatılan aşiret geleneğinde
Körcüklüler ile Yağı-Basan aşireti iki kardeşten türemedir. Kendilerinin göç
ederek bu bölgeye geldiklerine, Yağı-Basan’ın ise yerinde kaldığına inanılıyor.[358] Ayrıca Kadirli’nin
Araplı köyü Avşardır ve Yağıbasan sülalesi yaşamaktadır. 31 cemaatten oluşan
Afşarlar Çukurova’nın en büyük aşireti idi. Kozan şehri ile Ceyhan nehri
arasında kışlarlar, yazın ise Uzun Yayla’ya çıkarlardı.[359]
Bu
ailelerden, Antep’ten gelme ve üçyüz hanelik Arıklı obasından olan
Kozan-Oğulları en kuvvetlileri olup Çukurova’da her zaman ağırlıkları
hissedilmiştir. Afşarlar büyük ölçüde Kozan-Oğulları’na destek vermişler ve
onlara bağlı bulunmuşlardır. Yabancı seyyahlar Kozan-Oğulları’nı Afşar Beyleri
olarak göstermişlerse de, 1719 tarihli bir hükümde Osmanlılarca Varsak
Türklerinden oldukları belirtilmiştir.[360] Faruk Sümer de
Kozan-Oğullar’nın Varsak oldukları görüşündedir.[361] Ancak Kozan oğullarının
Antep’ten geldikleri ve bu bölgenin Boz-Oklara mensup olduğu düşünülürse[362] onların Boz-Oklardan
olduğu ve Afşar olma ihtimallerinin yüksek olduğu anlaşılır. Üstelik 1690
yılında Avusturya Seferine çağrılan Kozan-Oğlu ve Varsaklar ayrı birer cemaat
olarak zikredilmiştir.[363] Günümüzde bazı Afşar
köylerinde soyu Kozan-Oğulları’ndan inen bir kısım aileler de Afşar olduklarını
söylemektedir.
Kozan ve
havalisini ellerine geçirmiş bulunan Kozan-Oğulları, bölgedeki aşiretleri de
(Afşar, Sırkıntı, Varsak, Tecirli, Cerid) kendilerine bağlayarak özellikle de
Afşarlara dayanarak devlete karşı geliyorlardı. Kozanlıları sindirmek için
gönderilen kuvvetler ise başarı elde edemediler. Kozan-Oğlu Büyük Yusuf
Ağa’nın, Yozgat’taki Çapan-Oğulları’ndan Cabbar-zadeler Kozan’a saldırınca
onları büyük bir bozguna uğratması ünlerinin yayılmasını sağladı.[364] 1832 yılında Mısırlı
İbrahim Paşanın Adana’yı ele geçirip, Kozan’a yürüdüğü sırada onu da yenmesi
üzerine şöhretleri arttı. Öyle ki, padişah emirleri geldiğinde gönderdiği
cevapta “Ammimoğlu bunca memaliki havza-i
tasarrufuna geçirmiş, bir avuç Kozan dağlarını dahi bana çok görmemelidir.”
diyecektir.[365] Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın, üzerlerine
gönderdiği bir fırkayı da Kadirli civarında yenmeleri üzerine[366] tamamen serbest
kalmışlar ve bölgenin tek hakimi durumuna gelmişlerdir. Kozan-Oğulları kime
güvense üzerine aşiretlerden birini musallat ettiğinden Adana Meclis-i
Kebiri’nde bile alenen Kozan oğlu aleyhine söz söylemez idi. Kozanoğlu’nun izni
olmadan hiç kimse Kozan’a giremez, Kozan hududundan çıkamazdı. Kozan oğulları
idaresinde Kozan iki kısma ayrılıyordu. Garbi (Batı) Kozan: Kozan oğlu Ahmet
Ağa yönetiminde Kozan’dan Adana’ya kadar Çukurova. Şarki (Doğu) Kozan. Kozan
oğlu Yusuf Ağa yönetiminde Kozan’dan Uzunyayla’ya kadar olan yerler.
28 Mayıs
1865 tarihinde gök renk ordu İskenderun’da karaya çıkarak padişah fermanının
daha açık izahı olan beyannameyi beylere göndermeye başladılar. Fermana karşı
gelenlerin kahrolacakları, sığınanların ise korunacakları beyan edildi.
Fermanda Çukurova halkına hitaben şöyle deniliyordu :
“...sizler
servet imar edilirse ülkenin en verimli yerlerinin halkı olup, sizin dahi her
gün saadet haline kavuşmanız, buraların emniyet ve huzurunun istenilen
olgunluğa gelmesi istenir ve arzu olunurken, nasılsa durumunuzla
ilgilenilmediğinden ve içinize uygunsuzluk girdiğinden bir müddetten beridir bu
dağlarda zarar verecek bir takım hareket vuku bulmakta ve bu ise halkın beylerini
zor kullanma yolunda ve eski derebeyliğin özelliği olduğundan ve halkın
bireylerinin dahi bir kısım cahil ve kötü maksatlıların ‹İslamiyet ve
insaniyete karşı olarak bölgede serkeşlik ve kötülük yoluna gittiklerinden,
bütün halkı töhmet altında bırakıp vatanınızı fitne ocağı ve hırsız yatağı
şeklinde göstermekte oldukları” belirtilerek “...bir elde bağışlama beratı ve diğer bir
elde şeriatın adalet kılıcı olarak gelindi. şahane askerlerin üzerinde
dalgalanan sancak herkes için sığınılacak güvenli bir yer olduğundan
sığınanların korunacağı, askerin süngüsüne karşı gelenler dahi kahrolup yok
olacaklardır”. [367]
Padişah
fermanı aşiretler arasında büyük bir panik meydana getirmiştir. Dadaloğlu bunu
şöyle söylüyor:
“Belimizde kılıcımız kirmani,
Taşı
deler mızrağımın temreni
Hakkımızda
devlet etmiş fermanı,
Ferman
padişahın, dağlar bizimdir.”
Önce Gavur
ve Kürt dağları ile Amik ve Dumdum ovasında ıslahat yapıldı ve buradaki
aşiretler başarıyla yerleştirildi. Yeni kasaba ve köyler kuruldu. Buradan
geçilerek Osmaniye ve Hemite kalesi bölgesi iskan edildi. O dönemde
Çukurova’nın bomboş, ıssız ve tarıma kapalı olduğu unutulmamalıdır. Bataklık ve
sivrisineğin bol olduğu bu yerde sıtma da kol geziyordu. Gavur ve Kürt
Dağları’nın iskanı yapıldıktan sonra Çukurova tarafına geçildi. Burada
Dulkadırlı’ların eski hükümet merkezi olan ve harap bir halde bulunan Kars-ı
Zülkadriye, yeniden imar edilerek çevredeki aşiretlerden bir bölüm buraya
yerleştirildi. Böylece Tatarlı, Sunbas ve Savrun nahiyelerinden kurulu Kadirli
Kazası oluşturuldu. Fırka-i İslahiye buradan Kozan’a (Sis) doğru yol alır.[368]
Fırka
gelinceye kadar Kozan’a devlet kuvvetleri girmemişti. Ermeniler, Fırkayı
neşeyle karşıladıkları halde Kozan oğulları ve Afşarlar karşılamaya gelmediler.
Bu sırada halk zaten yaylada idi ve Kozan’da birkaç bekçiden başka kimse yoktu.
Derviş ve
Cevdet Paşa önce Ahmet Ağa ile anlaştı. Derhal padişahtan irade çıkarılıp Ahmet
Ağa, Paşa yapıldı ve Kütahya mutasarrıflığına tayin edildi. Yusuf Ağa ise 2500
kuruş aylıkla Maraş’ta ikamete razı edildi. On üç yaşındaki oğlu Ali ise
Mekteb-i Harbiye’de okutulacaktı. Kozan-Oğulları’ndan öteki kişiler de birer
miktar maaşla başka illere gönderildi. Ancak Yusuf Ağa Sivas’a giderken yolda
Avşarlar tarafından karşılanır ve savaşması için ikna edilir. Bunun üzerine
Avşarların desteğini alan Yusuf Ağa Fırka-i İslahiye’ye karşı savaş açtı. Çoğu
Avşarlardan kurulu kuvvetleri ile Haçın, Feke bölgelerini ele geçirdi.
Çukurova’ya beyannameler dağıtmaya başladı.
Oysa ki,
Derviş Paşa’nın şeş-hane topları, mavzerleri karşısında; Türkmenlerin kılıcı, gürzü, mızrağı, filintası tesir
etmeyecekti. Islah ordusu Afşar topraklarına yaklaşınca herkesi bir korku aldı.
Savaş olacak, kan akacak, kısaca Türk Türk’ü kıracaktı.[369]
Diğer
oymakların kolayca iskan edilmelerine karşı Afşarlar direnmişler ve neticede
ordunun sert tedbirler almasına yol
açmıştır. Dadaloğlu, bu günleri “Hiç
gitmiyor aşiretin belası” diye anlatmaktadır. Beladan kasıt ise iki şeydir.
Biri Avşarların “gecebaş” dedikleri sıtma hastalığı, diğeri ise Osmanlı’dır.
Fırka ile Yusuf Ağa arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Paşalar yöre halkını
Kozan oğulları aleyhine ayaklandırmaya çalıştı ise de başaramadı. Bu arada
Gürleşen Köyünden (Feke’ye bağlı) Misli Hasan Kahya hile ile Yusuf Ağayı
yakalar ve Fırkaya teslim eder. Yusuf Ağa kaçsa da askerler tarafından vurulur
ve yaralı yaralı idam edilir.[370] Dadaloğlu bir şiirinde
Yusuf Ağa’yı şöyle anlatıyor.
“Aşağıdan
Yusuf Paşam geliyor
Düşmanına
karşı koyan mert olur
Şahin
kocasa da vermez avını
Aslı
kurt yavrusu gene kurt olur”
Bu
çarpışmalarda büyük zayiatlar verilmiş, “boynu uzun atlar mezata gitmiş,
çadırlar sökülmüş, kavgaya girenler sağ çıkmamıştır”.
Kozan
oğulları, itaat altına alındıktan sonra İstanbul, Şam, Trablusşam, Yozgat ve
Sivas taraflarına sürüldüler (Sözgelimi İstanbul’da oturmasına izin verilen
Kozan-Oğlu Ahmet Bey, hasret ve acı dolu bir mektubu II. Abdulhamit’in selamlık
arabasının içerisine atınca bu olayı haber alan padişah “bana kağıt atan her
şeyi atar” diyerek Ahmet Bey ve arkadaşlarını Trablusgarb’a sürdü). Kozan ve
çevresi üç kazaya bölündü (Sis, Belenköy, Haçın). Kadirli’de bunlara eklenerek
4 kazadan oluşan bir sancak oluşturuldu ve kaymakamlığına Mirliva Hüsnü Paşa
getirildi. Merkez olarak ta Sis kasabası uygun görüldü.[371] Bu arada, daha ordu
Sis’te iken halk arasında kolera hastalığı yayılır ve Fırka-i İslahiye
askerlerine de sıçrar. Çok sayıda ölenler olur. Hastalık yüzünden fırka daha
ileri gidemedi. Feke’de bir miktar asker bırakılıp geri çekildi. İskan diğer
yerlerde başarılı olmuşken Kozan’da yarım kaldı. Bu savaşlar sonunda Afşarların
ileri gelenlerinden bir kısmı tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. Halit Bey
Diyarbakır’a sürüldü (Pınarbaşı’nın Halitbeyöreni köyü, Avşarların miri reisi
olan Halit Beyin yaşadığı yerdi.). Hacı Bey ise obasını alarak Bozok’a gitti.[372] Neticede Afşarlar
Fırka-i İslahiye ile anlaşmaya varabilmişlerdir. Onlar yaylakları olan
Uzunyayla’da yerleşmeye razı olmuşlardır.
Avşarların
iskanı kabul ettiği bu sıralarda ise başlarına yeni bir felaket gelecektir. Rus
istilası sonucu memleketlerini terk ederek İmparatorluk Türkiye’sine sığınan
Kafkas muhacirlere yer arayan devlet, iskan siyasetinin en hatalı işini yapıyor
ve bula bula yerleşmeyi kabul eden Afşarların yurtlarını ve yaylalarını bularak
bu muhacirlere veriyordu. Basiretli bir iskan siyaseti, bu Çerkez muhacirlerin
boş yerlere iskan olunmasını gerektirirdi. Halbuki vatandaşlık insan ve
mülkiyet hakları çiğnenerek iptidai bir usulle yıllardır bu toprakların sahibi
Afşarlar sürülüp, yurtları muhacirlere verilecektir.[373] Uzunyayla’nın Çerkezlere
verilmesini bizzat Abdülaziz ve o dönemin hükümeti emretmiştir. Bunda herhalde
Abdülaziz’in annesinin Çerkez olmasının yanında Rus istilası sonucu Osmanlı’ya
Çerkezlerin göçü başlayınca, padişah sarayı ile büyük konakların Çerkez
cariyeler ile dolmuş olmasının büyük rolü vardır. Son zamanlarda kadın
efendiler ile Valide Sultanlar da Çerkez kadınlar arasından çıkmıştır.[374]
Avşarlar
kendi yaylakları olan Uzunyayla’ya Çerkezlerin yerleşmesini önlemek istemişler
ve bunun sonucunda iki taraf arasında çatışmalar patlak vermiştir. Bu
tarihlerde hükümet göçebelere karşı göçmenleri daha fazla koruyordu. Çünkü
Afşarları kontrol altına almak için Çerkezlerden yararlanmaya çalışmaktaydı.
Ayrıca Afşarların Uzunyayla ile Çukurova arasında gidiş gelişleri sırasında
çiftçi halkın tarla, bağ ve bahçelerine zarar vermeleri yüzünden bu halkta
hükümete Afşarlardan olan şikayetlerinin iletmişlerdir. Bu da hükümeti
Afşarların aleyhine daha çok döndürmüştür. Devlet, Çerkezleri Uzunyayla'nın
giriş ve çıkışlarını kontrol ederek Afşarları buraya girmekten men edecek
geçitleri koruma görevini yerine getirebilecekleri yerlerde yerleştirildi.
Bunun üzerine Afşarlar, Çerkezlere saldırarak zayiat verdirmişler, sonuçta iki
taraf arasında çetin çatışmalar olmuştur (1861. Bu çatışmalar genelde
Halitbeyöreni, Kaynar ve Yahyabey köyleri arasındaki sahada gerçekleşti). Sivas
Valisi olay yerine gelerek iki tarafı barıştırmış ve Afşarların öldürdükleri
Çerkezler için diyet olarak bir miktar para vermeleri ile olayları
yatıştırmıştır. Ancak ertesi yıl aralarında yine çatışma çıkınca, hem
Çerkezlere hem de yerli halka karşı tehdit oluşturdukları gerekçesiyle devlet
Afşarlar üzerine asker gönderdi. Bu savaşlarda Çerkezlerinde desteklediği
Osmanlı ordusu Avşarları kırarak itaat altına aldı. Devlete olan birikmiş vergi
borçlarını da ödemeye zorlamış ve bir kısmını Harput ve Kastamonu gibi uzak
yerlere iskan etmiştir. Ayrıca elebaşlarının bazılarını kur'a neferi olarak
askere almış, bazılarını da Ergani Madeni'ne sevk etmiştir. 1863’te Afşarların
hükümetin otoritesi altına alınmaları ve bilhassa 1865’de zorla toprağa
bağlanmaları ile Çerkezlerin Uzunyayla'ya yerleştirilmesi kolaylaşmıştır. [375]
Ayrıca
bazıları devlet tarafından Artvin bölgesine yerleştirilerek sınırda
görevlendirilmiştir.[376]
İskan
sırasında Afşar boy beyi Çerkez-Oğlu Hacı Bey’dir. Zamanla Çerkezlerle Afşarlar
arasında sükunet olur ve Pınarbaşı ilçesi Potuklu köyü sınır kabul edilir.
Böylece devlet desteği ve beylerin de göz yumması ile Razamazan-oğullarından bu
yana Afşarların yurdu olan Uzun yayla Çerkezlere terk edilir.[377]
Afşar Beyi
Hacı Bey Fırka-i İslahiye’ye gelerek Uzunyayla’nın elden çıkması ve yerleşmekte
devlet emri olduğundan Sarız havalisine aşireti ile yerleşmek istediğini
belirtir.[378]
Böylece Afşarlar Kayseri yöresinde Sarız, Pınarbaşı ve Tomarza ilçeleri,
Adana’nın Tufanbeyli, Kozan, Kadirli ilçelerinde yerleştirilir. Yeni köyler,
kasabalar kurulur. Nüfus kütüklerine geçerek ilk defa resmen Osmanlı vatandaşı
olurlar. Arazi tapuları ise bundan sonra verilmeye başlandı.
Sırkıntı
aşiretine gelince, onlar Çukurova’da kışlar, İnderesi’nde yaylaya çıkarlardı.
Sırkıntılılar, henüz 1859’da Kozan-Oğullarının idaresi altında zulüm gördükleri
için ziraatla uğraşmak istediklerini bildirerek iskanlarını istemişlerdi. Fırka
onları kışlaklarına iskan etmiş ve bir çok köyler kurmuşlardı.[379] Sırkıntılılar, Sarıçam
ile Ceyhan nehri arasında 18 köyde yaşamaktadırlar ve Tepecikören köyü bey
köyüdür.
Fırka-i
İslahiye ile Türkmenlerin son savaşı 1877’de Kilken Çayı ile Akdeğirmen (Kozan
Barajı kuzeyi) tarafında oldu. Türkmenler 75 ölü ve 200 yaralı verirken Fırka
görevlisi Akif Paşanın tek ölmüş adamı yoktur.[380]
Fırka-i
İslahiye’nin bu iskan hareketi bazı zararlar doğurmasına rağmen başarılı olmuş
ve devir için faydalı hizmetler görmüştür.
Bölgedeki aşiretlerin çoğu zorluklarla karşılaşılsa da başarıyla
yerleştirilmiş, kimi aşiretler de kazanılarak iskana kolaylık göstermelerine
sebep olmuştur. Üstelik, daha önce yerleşik hayata geçen bazı aşiretlerin hayat
seviyelerini yükselmesi aşiretlerin bir kısmını iskana yönlendirmiş ve
Fırka’nın gelmesinden çok önce yerleşmek için baş vuranlar da (Kırıntılı ve
Sırkıntılılar) olmuştur. Böylece yerleşilen bölgeler şenlenmiş, ziraat gelişmiş
ve kargaşa sona ermiştir. Kurulan kasabalar zamanla gelişerek günümüzde önemli
merkezler haline gelmiştir. Islahatın bazı hataları yüzünden bölgeyi terk eden
(genellikle Halep ve çevresine kaçmışlardır) aşiretler de olmuştur. İskan
sırasında konar göçerlerin hayvan otlatmalarına bakılarak iskan sahasında mera
bulmalarına dikkat edilmiş, kendi istedikleri yerlere yerleşmelerine rıza
gösterilmiştir.[381] Ancak fırkanın bu hoş görünüşü Afşarlardan
esirgediğini görüyoruz. Onlar nüfus bakımından diğer Türkmenlere nazaran daha
kalabalık olmalarına rağmen, dağlık, dar ve verimsiz bölgelere yerleşmek
mecburiyetinde kalmışlardır. Toplu olarak ise Kayseri’nin Pınarbaşı, Sarız ve
Tomarza ilçeleri ile bunlara bağlı yüz civarında köye yerleşmişlerdir. Yayla
yöresine yerleşenlere Çukurova’ya inmek; Çukurova’ya yerleşenlerin ise yayla
yörelerine gitmeleri yasaklanmıştır.
Prof.
Besim Atalay bu konuda şunları söylüyor.
“Kuru
iskan imha demektir. Asırlardan beri alışılan bir hayat tarzı birden bire
değiştirilemez. Bunlar derece derece iskan ve ıslah edilmeleri gerekirken bu
yapılmadı. Üzerlerine asker çekildi. Ordu sevk edildi. Topa tutuldu. Obaları,
yaylaları, kışlaklar yakıldı, yıkıldı, beyler kurşuna dizildi. Kadın ve
çocuklar öldürüldü. Gelinler esir edildi. Neticede Türklük dağıtıldı. Türklüğü
üç büyük kıtada hakim kılan bu sevimli babayiğitlerle beraber ocakları,
koyunları, hayvanları mahvolup gitti.” [382]
Ünlü ozan
Dadaloğlu da bu olayı şöyle anlatıyor :
“Derviş
Paşa, yaktı yıktı elleri
Soldu
bütün yurdumuzun gülleri
Karalar
giydik te attık alları
Altınımız
geçmez akça tunç oldu”
19.yy’da
Anadolu’yu gezen Avrupalı gezginler yoksul fakat asil ruhlu ve namuslu Türk
milletinin fena idareciler elinde mahvolduklarını söylüyorlardı.
200 yıla
varan iskan siyaseti sonucu Afşarlar, en son Kayseri’ye yerleşmişlerdir.[383] İskanda Adana’da iki
Afşar köyü kurulmuştur. Amber Ağa, obası ile Fırkaya gelerek yerleşmek istemiş
böylece Amberin-arkı köyü kurulmuştur. Diğeri ise Azaplı köyüdür. Uzunyayla’ya
gelince burada sadece bir tek Afşar köyü yerleşmiştir. Şarkışla’ya bağlı
Kapaklıpınar köyü. Afşarların geri kalan bakiyeleri ise Adana’nın Tufanbeyli,
Kozan ve Kadirli ilçelerinde yerleşmiş, bir kısmı Maraş ve Sivas dolaylarına
bir kısmı da İslahiye bölgesinde ve Hatay’da yerleşmişlerdir. Onlar bu son iskandan önce sürüldükleri
Yozgat ve Kırşehir’de kalarak köyler kurmuşlardır. Ankara ve Kırıkkale
çevresinde de Avşarlar önemli izler bırakmışlardır.[384]
Afşarlar,
Anadolu Türkmenleri içerisinde en geç yerleşmeye razı olduklarından, Toros
Dağları’nın verimsiz topraklarında, diğer yerleşik nüfusa nispeten fakir
düşmüşlerdir. Reform ordusu, Afşar aşiret ruhunu silmek, göçebelik döneminin
kötü hatıralarını yok etmek için; yerleşik hayatta köylü olarak sulh içinde
üretim hayatına geçmelerini uygun görmüştür. Diğer yanda Sivas, Maraş
havalisinde Ermenilerin çoğunlukta bulunduğu yerleşim merkezlerinin arasında;
Saimbeyli’den öte Kayseri-Sarız arasında; Afşar ismiyle değil, Afşar oba ve
aile isimlerine göre köylerde oturmalarına, dolayısıyla kümelenip il tutmalarına
izin verilerek Ermeni isyanlarına karşı bir güvenlik unsuru olmaları
düşünülmüştür.[385]
Devlet,
Afşarlara hesap yapmadan, el işaretiyle sadece bölge göstererek onlara
yerleşmelerini istemiştir. O sebepten iskanın ilk 10-15 yılı oldukça karışık
geçmiştir. Akraba olanlar, aynı obadan olanlar, aralarında özel dostluklar
bulunanlar aynı köye veya birbirlerine yakın köylere yerleştirilmişlerdir. Yeni
kurulan köylerin isimleri de bu zamanlarda verilmeye başlanmıştır. Fakat devlet
tarafından aşiret ismiyle anılan köy ve mahalle kurmaları yasaklanmıştır. Bunun
en büyük amacı ise, göçerliklerini, yani Afşar Türkmeni olduklarını
unutturmaktır.[386]
“Yabanlu
Pazarı” adlı çalışmasını yaparken Avşarların yaşadığı köyleri gezen rahmetli
Prof. Faruk Sümer aynen şunları yazmıştı. “Ne
Afşarlar uğradıkları haksızlıkları Cumhuriyetten önceki hükümetlere
anlatabilmişler, ne de hükümetler onların meselelerini anlayabilmişlerdir. Bu
yüzden Avşarların mağdur durumları bugüne kadar sürüp gelmiştir. Bey aileleri
de boydaşları gibi yoksul bir duruma düştükleri için töre korunamamış ve eski
bir söz ile –her ev bir Kara Han- gibi olmuş yani töreleri çiğneyerek başına
buyruk hareketler başlamıştır. Bunun sonucunda kendi aralarında sık sık çıkan
üzüntü verici hadiseler bugüne kadar sürüp gelmiştir. Komşularından onlar
hakkında menfi sözler işitilmesinin sebeplerinden biri de herhalde budur. Ancak
Afşarları küçümseyen mağrur komşuları onların evlerini gece yarısında bile
gelen en yoksul yolculara açtıklarını ve yoksul ev sahiplerinin yarım ekmeklerini
bir daha karşılaşmayacakları konuklarına yedirdiklerini itiraf etmişlerdir.
Böyle bir hareket yüksek bir insanlık duygusuna sahip olmakla ilgili değil
midir ? ” [387]
Bu karışık
dönemin ardından Afşarlar yaylada ilk kışlarını geçirmeye başlamışlar; ilk
birkaç yıl içinde hastalıktan soğuktan ölenler ve telef olan hayvan sürüleri
oldukça çoktur. Duvar ustası, demirci, kalaycı gibi zanaatkarları Saimbeyli
Ermenilerinden sağlamışlardır. Sabanla çift sürmeyi, ekin biçmeyi, tırmık
çekmeyi ve bostan ekmesini ise 93 muhacirlerinden öğrenmişlerdir.[388]
İskandan
sonra 1877-78 Türk-Rus savaşına (93 Harbi) katıldıklarını ve çok sayıda şehit
verdiklerini görüyoruz.
Türk
İstiklal Harbi esnasında Afşar vatanseverlerinin, Toros Dağları’nda
kümelenmelerinden dolayı ortaya koydukları kahramanlık hareketleri milli
iradenin eşsiz örnekleri arasındadır. Onlar Enver Paşa komutasında Sarıkamış
harekatına katıldıkları gibi güney cephesinde de Osman Tufan Paşa’ya yardımcı
olmuşlardır. Tufan Paşa “Afşar aşireti
temiz bir Türk kabilesi olup Aziziye mıntıkasında ziraatçılık yapar, silahını
iyi kullanır, kuvvetli bir aşiretti.” diyor. Afşarlar, Toroslarda Ermeni ve
Fransızlara karşı Gizik Duran emrinde de savaşmışlardır.[389] Onlar bu savaşlarda
bütün varlarını-yoklarını harcayarak tamamen fakir düşmüşlerdir. Milli Mücadele
yıllarında merkeze yazılan bir raporda ; “Aziziye
Kazasının 70 köyünü halis Türk olan Afşarlar’ın teşkil ettiği, bunların Kozan
hududunu oluşturan Sarız nahiyesi ile Toklar ve Pazar-viran‘da sakin oldukları,
son harpte varlarını yoklarını verdikleri ve bundan dolayı tam manasıyla fakir
düştükleri, koyunculuk ve ziraatçılıkla uğraştıkları, hayvanlarını en yakın
çıkış yeri olan Çukurova’ya indirerek satmak zaruretinde oldukları” belirtilerek,
devamla şöyle denmektedir : “Bu bölgenin
ticaret ve geliri Adana ve Maraş Pazarlarına dayandığı için ve buralar işgal
altında olduğundan, her ne kadar Gürün, Aziziye, Darende, Malatya, Kayseri
halkı tamamen halis Türk’te olsa, menfaatlerini Devletin gözetmesi lazımdır,
yoksa bölge halkının devlete bağlılığı sözde kalır”. [390] Afşarların bu derece
Kuva-yı Milliye hizmetinde bulunmaları; onların şecaatinin yerleşik hayata
geçişte, mili kahramanlığa dönüşmesi olarak görülebilir.[391]
İskandan
sonra günümüze değin geçen süre zarfında köylerde tarım ve hayvancılıkla
geçinmeye çalışan Afşar Türkmenleri, dağ köylüleri olarak ihmal edilmiş ve
yoksulluğa terkedilmişlerdir. 2500 yıldır Türk isminin ulaştığı her yere
giderek devletler ve hanedanlıklar kuran, Türk’ün adaletini Sirderya ve Mısır
arasındaki bütün bölgelere götüren, Anadolu’yu Türk ve İslamlaştırmada en büyük
gayreti gösteren aşiret sanki bunlar değil. Bin yıl evvel Orta Asya’da
nasıllarsa, Anadolu’da da aynı kalmışlar, geleneklerini ve kültürlerini çok iyi
şekilde muhafaza etmişler, taklit ve yozluğa sapmayarak Türkmenliklerini,
Yörüklüklerini korumuşlardır. Bunun en güzel örnekleri Avşarlarda yaşayan ve
Orta Asya’ya bağlılıklarını gösteren bir takım atasözleridir. Tomarza’nın Taf
(şimdi Dadaloğlu kasabası) köyünden Beşir Önder’den derlenen bu sözlerde
Türkistan’da yaşayan bazı Türk boy ve yer adlarının geçmesi dikkate şayandır.
Bu atasözlerinin bazıları halen köylerde hatırlanmaktadır. Bir misal olması
bakımından bu atasözlerini buraya alıyoruz.
“Hunlu
ettin, ünlü ettin (Hun Türklerine işaret ediliyor). Oğuzluyam, yavuzluyam.
Oğuzlardanım (Soy şuuru). Yasa pese (emre itaat). Eğreğimde Gökbüre (Gökbörü,
eski Türkçe’de Bozkurt demektir). Ergonem var, erginem var (anlamı durak yerlerim,
delikanlılarım var. Ergenekon adıyla benzerliğine dikkat edin). Otaklı, ötekli
(Oturacak yeri, söz söyleyecek insanı var. Otağ, hükümdar çadırına denirdi).
Gonca güllüyüm, Beğdilliyim. Şoru Beydilli, boyu bozkurt (Şor – söz). Beğdilli,
dili ballı (bilindiği gibi Beydililer, Yıldız Han soyundan olup Avşarın küçük
kardeşidir). Dili ballı bozkurt. Haycı Nogaycı (Yaygaracı insanlara denir).
Özbek özbek (Pek arzu sahibi). Kınıklı, konuklu (Misafir seven insan için
söylenir). Allı ol, kaylı ol (İyi giyin demektir. Kayı boyu kastediliyor).
Soylu Kaylı (asil kişi). Aral’dan Tural’a (Her yere yol gider). Baykal’da su
arar (olmayacak işin peşinden gidenlere denir). Harzem’de hazinem (fakirliğine
bakmayıp söz edene denir). Çin başı bir akça (değersiz iş için söylenir).
Yolumuz Tibet’e (zor ve kötü iş, kötü insana iş düşünce söylenir). Hazer’den
kaçar, bezere gider (işini bilmeyen şaşkın). Havran eniği, gökbörüğü
(Avşarlarda eskiden nineler torunlarının saçlarını böyle söyleyerek okşar ve
severlermiş). Kardeş gibi yaren Turan gibi yayla olmaz.[392]
Ancak,
1923’te yeni Türk Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Türk Milleti’nin her alanda
gelişmesi için yoğun bir program uygulanmaya başlandı. Bu programlardan birisi
de Avşar Türkmenlerini yakından ilgilendiren Köy Enstitüleridir. Çünkü bu
enstitülerden biri Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Pazarören kasabasında
açılmıştı. Enstitü, Avşar Türkmenlerinin sosyal, ekonomik, kültürel ve eğitsel
alanda gelişmesine zemin hazırlamıştır. Burada kısa da olsa Köy Enstitüleri ile
ilgili bilgi vermek yerinde olacaktır.
Avrupa
feodal yapı içinde kıvranırken Osmanlı geliştirdiği özgün toprak düzeni
sayesinde çağının en ileri ekonomik ve toplumsal düzenini yaşıyordu. Tımar
adıyla bildiğimiz toprak sisteminde elde edilen gelir halka tımarlı sipahi
tarafından dağıtılıyordu. Üstelik devlet bu döner sermaye sayesinde ordusunu da
finanse ediyordu. Ancak, Avrupa yeni şartların getirdiği olgular sayesinde
Feodalizmden uzaklaşıp uluslaşmaya ve sanayileşmeye başladığında Osmanlı hala
geleneksel kurumlarıyla ayakta kalmaya çalışıyordu. Avrupa’daki gelişmeler
karşısında direnemeyip sonunda pes eden Osmanlı geleneksel düzeni, merkezi
otoritenin gücünü yitirmesine yol açmış ve böylece tımar topraklarında feodal
özellikler taşıyan ağa, ayan, eşraf gibi yerel güçlerin ortaya çıkmasına zemin
hazırlamıştır. 1808 yılında imzalanan “Sened-i İttifak” ile devlet, mültezim ve
mukataa gibi devletten aldıkları resmi unvanlarla halk üzerinde gerçek bir güç
haline gelen ve devlet topraklarını ele geçiren bu kişilerin feodal haklarını
ve özerkliklerini tanımış oluyordu. Bu olay, Osmanlı’nın sanayileşmesini ve
millileşmesini engellemiştir.[393] Osmanlı Devleti’nin dine
dayalı “Millet Sistemi”ni uygulamış olması da millet olma yolunda büyük bir
engel teşkil etmiştir ki Kurtuluş Savaşı yıllarında yüce önder Atatürk ve
arkadaşları bunun sancılarını çok çekmişlerdi. Yakup Kadri’nin Yaban adlı
romanında anlattığı aşağıdaki olay bu açıdan önemlidir.
“-Biliyorum
beyim, sen de onlardansın emme…
-Onlar
kim?
-Aha,
Kemal Paşa’dan yana olanlar.
-İnsan
Türk olur da, nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz?
-Biz
Türk değiliz ki, beyim.
-Ya
nesiniz?
-Biz
İslamız Elhamdülillah…O senin dediklerin Haymana’da yaşarlar.”[394]
Türk
köylüsü ağası nerede ise orada bulunmuş, böylece Milli Mücadele yıllarında ve cumhuriyet
devrinde bir çok iç isyan çıkmıştır ki günümüzde Kürt isyanlarının temelinde de
doğunun bu feodal düzeni yatmaktadır.
Cumhuriyeti
kuran kadro, bu gerçeğin farkındaydı. Bu yüzden milletleşmek ve sanayileşmek
için Türk toplumunun eğitilerek ağa, şeyh, ayan, eşraf, aşiret reisi, din adamı
gibi halk üzerinde baskı kuran unsurlardan yani feodal yapıdan kurtulmasını
amaçlamışlardır. Ancak yüzyıllardır, kendi kendini yönetmesini bilmeyen halk
kitlelerinin bir anda hayatla yüzyüze kalmalarının doğuracağı sosyal, ekonomik,
siyasi sıkıntılar ve karmaşalar olacaktı. Köy Enstitüleri ve buradan yetişen
elemanlar, Türk köylüsünün karşılaşacağı teknik konular ve işletmecilikteki
eksikliklerini giderebilirler ve ağalığın tasfiyesi sonucu toprak reformu için
deney kazanmış gerekli eğitim kadrosunu yetiştirebilirlerdi. Ayrıca toplumun
sosyal ve kültürel gelişimine de büyük katkıda bulunabilirlerdi.[395]
İşte Köy
Enstitüleri bu fikirler doğrultusunda kurulmuş eğitim yuvalarıydı. Buralarda
eğitim görmüş 17.000 öğretmen ve bunların yetiştirmiş olduğu yüzbinlerce köy
çocuğu ülkemizin gelişimine katkıda bulunmuştur. Bu sayede belki hiç okuma
şansı bulamayacak olan binlerce akademisyen, bürokrat, işadamı, ozan, yazar…
yetişti (Enstitülerin daha sonra siyasete bulaşarak amacından saptığını ve
kapatıldığını biliyoruz. Bu husus konumuz dışında olduğu için burada bahsetmeyi
yararlı görmüyoruz). 1937 yılında Köy Öğretmen Okulları adıyla kurulan ve 17
Nisan 1940 yılındaki yasayla adı Köy Enstitülerine çevrilen bu yerlerden birisi
de Kayseri’nin Pazarören kasabasında 1940’ta açılan Pazarören Köy
Enstitüsü’dür. Enstitülerin kuruluş yerlerinin seçilmesinde bölgenin toplumsal,
ekonomik, kültürel özellikleri önemli rol oynamıştır. Buradan çıkaracağımız
sonuç şudur. Enstitünün Avşar muhiti olan Pazarören’de açılması bölgedeki
Avşarların toplumsal ve kültürel geçmişleri ve büyüklükleriyle ilgilidir.
Ekonomik açıdan bakıldığında ise bölgenin ve bölgenin en önemli unsuru olan
Avşar Türkmenleri’nin Osmanlı’dan bu tarafa ihmal edildiğinin ve yoksulluğa
terk edildiğinin de en belirgin göstergesidir.
Köy
Enstitülerinin açılmasında büyük emeği olan İsmail Hakkı Tonguç, Pazarören ile
ilgili izlenimlerinde şunları söylüyordu.
“Okulu,
köyü ve civarı gezdik. Suları bol, ufukları çok geniş ve etrafı Torosların
temadisi karlı dağlarla örtülü… Uzun yayla suları bol, çayırları çok, toprağı
cömert ve dünyanın en güzel atlarını yetiştiren bir muhit olduğu halde burada
yaşayan insanları bu kadar yoksul düşüren sebepler nelerdir? Köylülerin
durumları, Avşarların adetleri, köy okullarına karşı gösterilen alakanın
sebepleri, bu mevkiin kış ve yaz aylarındaki hususiyetleri, vergiler, aşarın
kaldırılması, davarcılık, atçılık gibi mevzuları didikledik… Muhiti iyi tanıyan
arkadaşlarla toplandık. Araziyi, suları, iklim şartlarını, yolları, münakale ve
muhabere, iaşe bakımından irtibat meselelerini teker teker mahalli realitelerle
temas ede ede inceledik. Hava iyi, su çok bol ve ileride elektrik istihsaline
imkan verecek mahiyette idi. Yol Orta Anadolu’yu Maraş üzerinden cenubi
Anadolu’ya bağlayacak esaslı şoselerden biri olacaktı. Onun için burayı her
bakımdan Orta Anadolu’da açılacak enstitülerden birisi için en münasip yer
olarak seçtik.”[396]
Pazarören
Köy Enstitüsünde yetişen bir çok Avşar genci, içinden çıktığı toplumu kalkındırmak
ve geliştirmek için mücadele etmiş ve hizmetlerde bulunmuştur. Ancak Köy
Enstitülerinin uzun ömürlü olmaması bu gelişimi akamete uğratacaktır. Uzun
süren bir dönemin ardından Avşar Türkmenlerini ekonomik olarak rahatlatacak
yeni bir gelişme olmuştur. Bu, 1960’ların sonunda başlayan Avrupa’ya işçi
göçüdür.
Özellikle
1970’li yıllarda çok sayıda insanımız Avrupa’ya işçi olarak gitmiş ve bu sayede
iktisadi durumları da eskiye nazaran hissedilir ölçüde düzelmiştir. Gerek
Avrupa’da tanınan teknik gelişmişlik, gerekse ekonomik rahatlama kültürel,
siyasi ve eğitsel olarak kendini göstermiş, yüksek tahsil yapanların
çoğalmasına ve bürokraside de varlıklarını hissettirmelerine yol açmıştır. Bu
satırların yazarı da Hollanda’ya gitmiş bir işçi ailesinin çocuğudur. Ancak,
burada bir sorunla da karşı karşıyayız. Milli bir politika gütmeyen
hükümetlerin işçi ailelerini ihmal etmesi, kültürel olarak desteklememesi ve
onları sadece ülkeye döviz getiren kişiler olarak algılaması, Avrupa’da doğup
büyüyen yeni kuşakların önemli bir kısmının dini ve milli olarak özüne
yabancılaşmasına ve kültürel olarak asimile olmalarına yol açmıştır ve
açmaktadır. Umarız bundan sonra bu mesele hakkında ciddi tedbirler alınır.
Diğer
taraftan ülkemizi büyük bir kaosa ve neredeyse iç savaşa sürükleyen, 1970’lerde
başlayıp şiddetini artırarak 1980’e kadar süren terör döneminde yıkıcı ve
bölücü akımların saflıklarından dolayı çok az da olsa kimi gençlerimizi
kandırdığı olmuşsa da; hangi görüş ve partiden olursa olsun Avşar Türkmenleri
hiçbir vakit milli ruhlarından ve Türklüklerinden taviz vermemişlerdir. Bu
açıdan diğer Türk boylarına da örnek olmuşlardır. Rahmetli Prof. Dr. Faruk
Sümer; Avşar Türkmenleri’ne hayranlığını her fırsatta dile getiriyordu ve
Türkmen boyları arasında boy şuuruna sahip tek Oğuz – Türkmen boyu olarak da
Afşarları gösteriyordu.
Fakat
bilhassa son 10 yıl içerisinde Türkiye’de meydana gelen büyük değişme ve
yozlaşma Avşar Türkmenlerini de tehdit etmektedir. Bilhassa özentiyle başlayan
bu kültür yozlaşması, Avşar kocalarının tedbirler almaması durumunda büyük bir
çöküntüye doğru gidebilir. Fakat her şeye rağmen Türklüklerinden ve törelerine
olan bağlılıklarından taviz vermesinin de beklenmeyeceğine inanmaktayız.
Günümüzde
en yoğun olarak bulundukları Kayseri’de çok büyük bir güç halinde ağırlıklarını
koymuşlardır. Kayseri’de Dadaloğlu Vakfı ve Dadaloğlu Derneği, konferanslar,
sempozyumlar ve diğer kültürel faaliyetlerde bulunarak Afşar Türkmenleri
arasında birlik ve beraberliği oluşturmaya çalışmaktadırlar. Dadaloğlu Vakfı’nın
sempozyumları artık milletlerarası seviyede yapılmaktadır ve yurdumuzun seçkin
ilim adamlarının yanında Türk dünyasının da önde gelen isimleri de bu
sempozyumlara katılmaktadır. Her yıl Eylül ayının ilk haftasında Tomarza İlçesi
Dadaloğlu (Özlüce, Taf) Kasabası’nda ve Aslantaş köyü civarında bulunan Berçin
yaylasında Dadaloğlu Şenlikleri düzenlenmektedir. Aynen eski zamanlarda
yaşadıkları gibi ve halen Orta Asya’da yaşatılan gelenekler gibi Türkiye’nin
bir çok yerinden Afşar Türkmenleri buraya akın edip birbirleriyle kaynaşma
imkanı bulmaktadırlar. Yine Adana’da bulunan Avşar Kültürünü Araştırma Derneği
de (AKAD) yörede faaliyetlerde bulunmaktadır.
Günümüzde
Kayseri, Sivas ve Maraş bölgesinde yaşayan Avşarların, alt obaları şunlardır[397] :
1.
Toplular 1.
Halloğulları
2. Kara
Recepler 2.
Kara Şeyhli
a) Arap Hasanlar 3. Koca Nallı
b) İbrahim Beyler 4. Kıllılar
c) Hacı Mustafalar 5. Karabudak
6.
Deller (Ak ve Kara)
Önceden
Memluk hakimiyetinde yaşayan Afşarlar Osmanlı egemenliğinde onlara tamamen
bağlı kalmadılar. Bunun muhtelif sebepleri vardır. Bir kere Türkmenlere rağbet
eden ve Osmanlıların aksine onlara itibar gösteren Safeviler’e katılmak için İran’a
gitmeleri bir yana; Afşarların güç verdiği Dulkadırlıların Osmanlı egemenliğine
girmesiyle devlet Afşarların nüfusunu eritmek istemiş, bu amaçla onlara baskı
yapmış ve İran’a gitmelerine sebep olmuştur. Ayrıca bölgenin önemli ticaret
yolu üzerinde olması ve hac kafililerinin buradan geçmesi sebebiyle, Osmanlılar
burada nüfusu fazla olan Türkmenleri toprağa bağlayarak itaat altına almak
istemiştir. Halbuki konar-göçer için bir yere bağlanmak ekip biçmek söz konusu
olamazdı. Onlar hayvanlarına bakmak için yazın yaylalara kışın ise soğuktan
etkilenmeyecekleri yerlere göçmek zorundaydılar.
Uzun süre
onların bu hayatına ses çıkarılmamışsa da Osmanlı Devleti’nin artık bir
imparatorluk haline gelmesiyle; yeni fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi, boş
arazilerin tarıma açılması ve özellikle Celali isyanları sonucu harap olan
Anadolu’nun bir çok yerinin mamur edilmesi gerekiyordu. Yine ticaret yollarının
ve yerleşim yerlerinin güvenliği; halkın mal ve can güvenliğinin garanti altına
alınması da icap ediyordu.
Diğer bir
husus da vergi meselesiydi. Göçerler köylü ve çiftçi sınıfına girmediği için
vergi açısından devlet nüfusuna kayıtlı değildi, kayıtlı olanlar ise sürekli
yer değiştirdiklerinden takibi güçleşiyordu. Buna karşılık devlet Celalilerin
açtığı yarayı kapatmaya çalışıyor, hem de savaşlara giriyordu. Celali isyanları
sırasında devlet yönetiminden hoşnut olmayan köylü ve çiftçiler de isyana
katılarak üretici olmaktan çıkıyorlardı ki bu olay devlet gelirine büyük darbe
vuruyordu. Savaşlar dolayısıyla çekilen asker sıkıntısı da işin başka bir
yönüydü.
Bunun
yanında Afşarların nüfusunun fazlalığı ve tarihte önemli roller oynamış
olmasının gelecekte bir tehlike arz edebileceği; toplu halde bulunmalarının
avantajı ile güç birliği kurarak Suriye ve İran’da gözlendiği gibi devletleşme
eğilimine girebileceği endişesi ile yerleştirilmesi ve imparatorluk sınırları
içinde dağıtılmaları hedeflenmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan
beri iskan konusuna dikkat edilmişse de özellikle 16 ve 17.yy’da bu işe dikkatle
eğilmiş ve sonraki yüzyıllarda ise daha sert davranarak kanlı tedbirlere dahi
başvurmuştur. Ancak bu gibi iskan yerleri (özellikle Rakka) suyu kıt olduğu
için zamanla Türkmen oymakları için bir sürgün yeri olarak kullanılmış ve
aşiretlerin tehdit edildiği bölge olarak kullanılmıştır. Bu da iskanın
isabetsizliğini gösterir.
Bu iskan
siyaseti sonucu Afşarlar durmadan bölünerek küçük topluluklar halinde çok geniş
coğrafya içinde yerleştirilmişler ve başka Türkmen gruplarına dahil
edilmişlerdir. Bu parçalanmanın sonucu artık 16.yy son yarısında diğer boylarda
görüldüğü gibi Afşarların başında eski boy beyi aileleri yok olmuş, yerlerini
obaları idare eden ağa unvanlı kethüda aileleri almıştır. Bu Kethüda
idaresindeki Afşarlar, zamanla çoğalıp eskiden bağlı oldukları oymak adlarını
atarak kendi adlarını veriyorlardı. Böylece yeni obalar teşekkül ederken bağlı
oldukları büyük Afşar oymaklarının takibi de zorlaşmaktaydı. Ayrıca Afşarlara
ait bir çok yer adı da böylece silinmiştir. Bunun yanında yeni oluşan obaların adlarında
bazı yer adlarına rastlanmaktadır.
Diğer bir
husus bu bölünmeler sonucu Afşarların arasına başka boylardan Türkmenler
karıştığı gibi, kimi Avşar obaları da diğer Türkmen toplulukları arasına
karışıp eriyordu. Afşarların başındaki boy beyi ailelerinin ortadan
kalkmasıyla bu ailelerin torunları
olduklarını savunan topluluklar ortaya çıkmıştır. Neticede bu bölünmeler sonucu
Afşarlar bir çok oba ile temsil edilmişlerdir.
Burada bir
mesele de obaların nüfuslarıyla alakalıdır. Bir kere obaların nüfusları
arasında denge yoktu, tam tersine nüfusları birbirinden farklılık arzediyordu.
Kimi obalar çok küçük nüfusa sahipken, bazı obalar başlı başına bir aşiret
haline gelmiştir. Nüfusla ilgili diğer bir husus ise, aşağıda bazı obalarda
görüleceği gibi ani nüfus artışı veya azalmasıdır. Bunun sebebi, gerek göçler,
gerek sürgünler yoluyla bir obanın başka yöredeki akrabalarının yanına
gitmesidir. Bu bir bölgedeki obanın nüfusunu oldukça azaltırken, başka yörede
yaşayan obanın nüfusunu ani olarak artırıyordu. Ayrıca bu obalardan kopan
gruplardan bazılarının başka Türk toplulukları arasına karıştığı da oluyordu.
Aşağıda
bazı obaların hane sayıları verilmiştir. Hanelerin bünyesinde ne kadar kişi
barındırdığı bir sorun teşkil etmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalarda her
zaman için sağlıklı bir netice vermese de hanelerin genel olarak 5 kişi
sayılması kabul edilmiştir.[400] Bu sayede aşağıda hane
sayıları verilmiş olan bazı obaların nüfusları okuyucu tarafından
hesaplanabilir. Ancak tekrar edelim bu tahmini bir sayıdır, kesin değildir.
Elde edilen rakamlar çok fazla gözükmeyebilir. Ancak yüzlerce yıl önce dünyanın
ve dolayısıyla Osmanlı’nın nüfusu dikkate alınırsa (16. yy ortalarında
Osmanlı’nın nüfusu 28 milyon civarındaydı ve Avrupa’nın en büyük devletiydi.
Avrupa’da nüfusu 200 bini geçen sadece 5 şehir vardı) bu nüfusun o dönemler
için azımsanamayacak olduğu anlaşılır.
Afşar
oymak ve obalarına ait bu listeyi hazırlarken, kaynaklarda geçen isimler ile
bizzat gezip görerek yaptığımız çalışmalarda tespit ettiğimiz isimler de
bulunmaktadır. Bu cemaatlerin bir kısmı günümüzde Afşar olduklarını
bilmemektedir. Bunlar ya oba adlarıyla anılıyorlar yada kendilerini genel bir
isim olan Türkmen ve Yörük diye tanımlıyorlar. Afşar oymak ve obalarının
yukarıda bahsettiğimizden daha fazla oldukları muhakkaktır. Ancak konunun
başında belirttiğimiz sebeplerden dolayı bu grupların tamamını tespit etmek
imkansızdır. Ayrıca günümüzde böyle bir çalışmayı yapmak zaman ve maddiyat
açısından kişi imkanlarını geçmektedir. İyi bir ekip çalışmasıyla aşiretlerle
ilgili daha teferruatlı ve düzenli bilgilere ulaşılabilir. Böylece varsa diğer
Afşar obaları da ortaya çıkacaktır.
Oymak ve
obalara ait bilgi verilirken, konunun sonunda yerleştikleri yerlerin isimleri
de verilmiştir. Bu isimlerin bazıları yerleşim birimlerinin eski adlarıdır. Bu
gibi yerleşim birimlerinin günümüzdeki adları ekler kısmında verilmiştir.
Burada bir meseleye daha değinerek konuyu kapatalım. Oymak ve oba tasnifi
yaparken araştırma esnasında yeni bir Avşar obasını tesbit ettiğimizde bu
obanın daha önce görüp incelediğimiz veya ulaşamadığımız kaynaklarda geçip
geçmediğini tekrar kontrol etmemiz gerekir. Ancak bir çok kaynağa zaten
zorluklarla ulaştığımız yada belki şu an için ulaşamayacğımızdan bu bilgiler
istenilen düzeyde olmamıştır. Umarız başka araştırmacı arkadaşlar bu konuda
daha gayretli ve ciddi çalışırlar ve bu açığı kapatırlar.
Tespit
edebildiğimiz kadarıyla Avşar oymak ve obaları şunlardır.
Afşar-lı
(Avşar-lı Türkmeni) : Osmanlı vesikalarında herhangi bir boy adı
zikredilmeden Avşarlardan bahsedilir. Bunlar Avşarlardan bir bölüktür, yoksa
bütün Afşarları ifade etmemektedir. Biz bu bilgileri bu başlık altında
toplamayı uygun gördük.
Hatay
bölgesinde yaşayan Gündüzlü Avşarı’nın bir obası, Avşar adını taşıyordu. Amik
ovası civarında bulunan bu oba 1520’de 55 hane, 1550’de ise biri 33, diğeri 16
hane olmak üzere iki bölüktü. Ayrıca yine bu bölgede yaşayan Beylikli
Avşarı’nın Avşar Kethüda adında bir obası bulunuyordu. Bu oba ise 1550’de 48
hane nüfusa sahipti.[401]
Boz-Ulus
içinde de Avşar cemaatine rastlanmaktaydı. Avşar cemaati, Diyarbakır
Türkmenleri yani asıl Boz-Ulus’ta 2, Dulkadırlılar içinde 12 olmak üzere toplam
15 cemaatte 296 hane ve 40 mücerret ile en kalabalık topluluklardan birini oluşturuyordu.
II. Selim devrinde ise 6 cemaatte toplam 1305 hane ve 321 mücerret nüfusa
ulaşmıştı. Orta Anadolu’ya gelen Boz-Ulus’un Ankara sakinleri içinde yer alan
Avşarlar, büyük nüfus kaybına uğramıştı. 1653 yılında 130 haneye kadar düştüğü
görülüyor.[402]
Bu obaların 8’i Yusuf Kethüda idaresindeydi ve 157 hane, 23 mücerret, 174 nefer
nüfusa sahipti. Seyit Ahmet Kethüda idaresindeki grup, 59 hane, 13 mücerret, 72
nefer, Çalapverdi Kethüda idaresindeki grup, 53 hane 3 mücerret, 56 nefer,
Avşar Beyli adını taşıyan ve Piri Kethüda idaresindeki grup, 6 hane, 5
mücerret, 11 nefer ve Murad Oğlu yönetimindeki grup ise 5 hane, 5 nefer nüfusa
sahipti. Ayrıca herhangi bir kethüda idaresinde görünmeyen bir oba da 10 hane,
1 mücerret ve 11 nefer nüfusa sahipti.[403]
1555 ve
1674-80 tarihlerinde Afşar oymağının bir bölümünün Antep’e gelerek yerleştiğini
görüyoruz.[404]
Bu tarihlerde Maraş’ta da Avşar cemaati faaliyette bulunup Kara Hayıt
nahiyesine bağlı İğdecik köyü ile Güvercinlik kazasının Altıntop ve Tumtuma
köylerinde yerleşmişlerdir.[405] Diğer taraftan
Afşarlardan bir bölük ise 1573 yılında Ankara’da Haymana civarında bulunuyordu.
1613’te Halep ve Yeni-İl Türkmenleri arasındaki Avşar cemaati, kendi yaylak ve
kışlakları yerine Karaman civarında yaylıyordu.[406]
Boz-Ulus’un
Orta Anadolu’ya göçüne katılan Avşarların Ankara civarına yerleştiklerini
yukarıda söylemiştik. Boz-Ulus’un bir obası olan Tabanlı cemaati, Ankara
civarında bulunan Türkmenleri bünyesinde toplayarak önce “Tabanlı
Mukataası" sonra ise “Tabanlı kazası” veya “Boz-Ulus nam-ı diğer Tabanlı”
şeklinde anıldı. Ankara civarındaki Afşarlar, bu topluluğun içinde oldukça
önemli bir nüfusla yer aldılar. Boz-Ulus’un göç etmeyip yerinde kalan (Boz-Ulus
Mandesi deniliyordu) obaları arasındaki Avşarlar ise Diyarbakır civarında bulunuyordu.[407]
Hama,
Humus, Halep ve Rakka bölgesinde güneyden gelen Araplara karşı set kurmak için
1692’de iskan edilen oymaklar arasında Boz-Ulus Mandesi’nden olan Afşar oymağı
ile Yeni-İl’e tabi Afşar ve Torunları oymağı da bulunuyordu. Bunlar, diğer
iskancılarla birlikte kaçtılarsa da Belih nehri doğusundaki 9 adet nehir
boyuna, Sıçanşehri, Telşammar ve Telzivan nehri havalisine iskan edildiler.[408] Rakka’da iskan olan
Afşarlar, 1695’te Kars ve Zülkadriye’ye saldırmışlardı. 1700 yılında ise Sorkun
ve havalisinde Köçekli ve Bab-ı Altun ile birlikte şakilikle meşguldü.[409]
Afyon’da
Geyikler kazasının Pınarbaşı mevkiindeki Mirve (Mürün ?) ve Veliağıl köyüne
yerleştirilen Avşarlardan bazı bölükler ise Kara Hasanlı Ceridi’ne katılıp
Adana civarında eşkıyalık hareketlerine katılmıştı.[410]
Rakka’ya
iskan edilen Afşar ve ona tabi olan Bab-ı Altun, Çeçeli, Dokuz ve Silsüpür
Avşarı kaçıp Maraş, Pazarcık ovası, Kilis, Soku dağı ve Çoban oğlu Dağı’na
geldiler. 1703’te Rakka beylerbeyi El-hac Mehmet’e yerleştirilmeleri için hüküm
gönderildi.[411]
Diğer taraftan Havran nahiyesi cemaatleri iskandan kaçınca, yerlerine 1720
yılında Hama, Humus ve Belih nehri civarında bulunan Afşar ve diğer cemaatler
yerleştirilmek istendiyse de başarılı olmadı.[412] Aynı yıl Harran ovasına
bir çok aşiret yerleştirildi. Diyarbakır’da bulunan Afşar oymağından buraya 50
hane iskan oldu.[413]
1728
yılında Rakka iskanından kaçan cemaat, Ankara’nın Haymana ve Konya’nın Turgut
kazaları civarına gelmişti. Tekrar Rakka’ya gönderilmesi emredilen cemaat,
Musacalu aşiretine tâbiiydi. Bir müddet sonra Rakka’dan ifraz edilip Zamantı’da
boş ve harap köylere yerleşmelerine müsaade edildiyse de onlar şekavetle
uğraşmaktan vazgeçmediler.[414] Ertesi yıl Kangal ile
Hasançelebi arasında bulunan Alaca Han ve Ulaş mevkiine bölgenin güvenliğini
sağlamak için yerleştirilen Sofular cemaatine Afşarlar, Kılıçlı, Bektaş,
Doğanlı ve Atmalılar ile birlikte saldırıda bulunmuşlardı. Bunların zararlarını
önlemek ve ayrıca Ergani ve Keban’da çıkarılan altını bunlardan korumak için
tedbirler alınacaktır.[415] 1733’te Rakka iskanından
kaçıp şakilere yardım eden aşiret mensuplarının önlenmesi için aşiret beylerine
emir gönderildi. Ertesi yıl Boz-Ok bölgesinde şekavet eden Afşarlara
rastlıyoruz.[416]
Anadolu’da
bir çok yeri gezen Seyyah Niebuhr’un listesinde (1764 tarihli) Sivas-Ankara
arasında bulunan Avşarların 500 çadır olduğu belirtilmiştir.[417] 1767’de Karaman’da sakin
olan cemaatten bazı bölükler, başı boş eşkıyayı himaye etmemeleri için devlet
tarafından uyarılacaktır.[418]
Ayrıca
Adana civarında yerleşen Afşarlar kaynaklarda Beğdili Türkmenlerinden bir grup
olarak gösterilir. Bunun sebebi Osmanlının tahrir yaparken bu Afşar Oymağını
kayıtlara Beydili olarak geçirmesidir. Bunların yerleştikleri yerler şuralardır
: Adana, Aksaray, Ankara, Asi Kara Ağaç, Aydın, Balya, Bor, Boz-Ok, Çankırı,
Dinek Keskini, Dulkadır, Elbistan, Erzurum, İnegöl – Aydın, Kadirli,
Karahisar-ı Şarki, Karaman, Kars, Kaş, Kayseri, Kırşehir, Kütahya, Maraş,
Rakka, Sis, Sivas, Sorkun, Şam, Tarsus, Tokat, Zamantı.[419]
Afşar
Karamanlı : İfraza tabi Dulkadır Türkmenlerindendir. Devlet
otoritesinin sarsılması sonucu Adana, Demirkapı ve Misis arasında
yerleştirilmiş olan İfraz cemaatleri eşkıyalığa başlamıştı. Afşar Karamanlı
cemaati de, 14 İfraz cemaatiyle birlikte (aralarında Karamanlı adını taşıyan
başka obalarda var) Payas’a kadar uzanan bölgede eşkıyalık hareketlerinde
bulunmuş, çevre köyleri yerlerinden edip Kurt-Kulağı derbendini de harabeye
çevirince takibata uğramıştır. Niğde Sancağı mutasarrıfı Polat-Zade İsmail Bey,
bütün bu cemaatleri bölgeyi şenlendirmek ve ziraata açmak için Kurtkulağı
derbendine 1705 yılında derbentçi olarak yerleştirdi. Bunlardan bir kısmı iskan
yerini terk etse de tekrar döndürüldüler (1725).[420]
Ağanlı
: Yeni-İl Türkmenlerinden Kara Gündüzlü Avşarının bir obası. Suriye’de
Azez’e iskana gönderilen Ağanlı Avşarı, iskan yerine gitmeyip dağılarak
Dervişan kazası ve Bağros’a gitmişti. Sonunda 1702 yılında Kadirli’ye iskan
olundu.[421]
Cemaatten bazıları ise Dinek Keskini bölgesinde
yerleşik hayata geçmiştir.[422]
Akçaali
: Recepli Avşarlarının bir kolu. 1703 yılından itibaren diğer Recepli
Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak
bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır
taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki
tahririnde Akça Ali obası 16 hane ve 8 mücerret nüfusa sahipti.[423] Ankara’nın Elmadağ
ilçesine bağlı Akçaali köyü bu obadan kalmadır. Belgelerde Rakka, Karaman,
Kırşehir, Kadirli, Sis, Zamantı, Kars-ı Maraş ve Kayseri’de yerleştiği görülüyor.[424]
Akdamlı
: Mersin bölgesinde yaşamaktadırlar. Bunlar, Azerbaycan’ın Akdam
ilinden geldikleri için bu adı almışlardır. Nitekim İç-El bölgesinde
Azerbaycan’ın Gence Vilayetinden geldiği için Genceli Avşarı adlı bir oba da
bulunmaktadır. Bu cemaatin bir kısmı İç-El’de bulunan Burhanlı Afşarları ile
birlikte 1800’lerde Mersin’den göç edip Karaman’a gelerek merkeze bağlı Burhan
köyünü kurmuşlardır.[425]
Alabaş
: Köpekli Avşarı obalarındandır. Halep bölgesinde ilk tahrirlerde adına
rastlanmayan oba, 1536’da 7 hane, 1550 tahririnde ise 8 hane nüfusa sahip küçük
bir teşekküldü.[426] Günümüzde Kayseri’nin
Felahiye ilçesinde bir köy Alabaş adını taşımaktadır.
Alembeyli
: Sis Avşarlarındandır. Sis bölgesinde 1519 tarihli defterde adına
rastlanmıyor. 1523-4 tarihli tahrirde 8 hane, 1 mücerret nüfus ve 590 akça
hasılı olan cemaat defter harici kaydedilmiş ve Karataş mezrasında ziraat
yapıyor. 1525-6’da Feke’ye tabi olan cemaatin 6 hane, 5 mücerret nüfus, 270
akça hasılı vardı. 1536-7’de ise 4 hane, 2 mücerret nüfus ve 182 akça hasılı
var. Malkoç adlı birisinin tımarına tâbiiydiler.[427]
1613
tarihinde Çankırı bölgesinde devletin emirlerine karşı geldikleri için kadıya
hüküm gönderilmiş ve doğru yola getirilmeleri emredilmiş aşiretlerden birisi de
Alembeyli’lerdi.[428] Ayrıca Rum ve Anadolu
Eyaleti’nin yöneticilerine gönderilen emirlerde de bu bölgelerdeki (Çankırı
civarı) Alembeyli’lerden bahsedilmektedir.[429] Çorum Sungurlu, Yozgat
Sarıkaya, Ordu-Merkez ve Maraş-Elbistan’da bulunan Alembey adındaki köyler
onlardan kalmadır.
16.
Yüzyılda Maraş yöresinde görülen Alemli cemaati de bu gruptandır. Kurtkulağına
bazı boylarla birlikte 1725 yılında iskan olan Alemli cemaati, Karaman,
Kütahya, Bursa, İçel, Aydın ve Saruhan taraflarına gitmiş ancak tekrar
Çukurova’ya nakilleri için emir çıkarılmıştır. [430]
Alembeyli
Avşarı, Boz-Ok’un Budak-Özü ve Akdağ, Dulkadır (Maraş), Ordu, Karahisar-ı Şarki
ve buraya bağlı Bayramlı kazası ile Kayseri’ye de yerleşmiştir. [431]
Alp-Ağıl
Oğlu : Aydoğmuşlu Avşarındandır. 1519’da 7 hane, 1 mücerret
nüfusu olan cemaat göçer-evler idi. 1523-4’de 24 hane, 4 mücerret nüfus,
1525-6’da Otur mezrasında ziraat ediyorlar ve 28 hane, 4 mücerret nüfus,
1536-7’de Hacı Güvendik’in tımarına dahil olup Dünür-Tepesi mezrasında sakin
olup, 43 hane, 6 mücerret ve 2 kürekçi nüfusa sahipti.[432]
Alplı
: 16.yy başlarında Osmanlıların Memlüklüler’i yıkıp Mısır ve Suriye’yi
fethetmesi sonucu Kuzey Suriye’deki Türkmenler Osmanlı hakimiyetine girmiş
oldu. Bu bölgedeki Türkmenler ise Halep Türkmenleri ve Yeni-il Türkmenleri
adıyla bölgede varlıklarını sürdürdüler.[433] Afşarlar, Halep
Türkmenleri içinde Köpekli, Gündüzlü ve Beylikli Avşarı olmak üzere üç oymak
tarafından temsil ediliyordu. Köpekliler bu dönemde bir çok obaya ayrılmıştı ki
bu obalardan biri de Alplı Avşarı idi. Alplılar, Köpekliler içinde iki kısma
ayrılmıştı. Bunlardan biri Kadı-Oğlu adıyla da tanınıyordu ve 1536 yılında 19
hane nüfusa sahip olup Haleb’in doğusunda yaşıyordu. Diğer grup ise iki şubeye
ayrılmıştı. Şubelerden biri 1526’da 14 hane olup Halep doğusundaydı. 1536’da
ise Maksut b. Dalmış Kethüda idaresindeydi ve 15 hane nüfusa sahipti. Diğer
şube ise 1526’da 8 hane, 1536’da Sadullah Kethüda idaresinde 14 hane idi.[434]
Alplılardan
bazı grupların Boz-Ulus içinde yer aldıkları da görülüyor. Bunlar 1540
tarihinde 41 hane ve 41 nefer nüfusa sahip olup Hasan kethüda idaresindeydiler.[435]
Osmanlı
egemenliğini benimsemeyen bir çok Türkmen boylarının ise kendilerine itibar
gösteren Safevilerin hizmetine girmek için çoğunlukla İran’a göçtüklerini
biliyoruz. Alplı Avşarı da büyük ölçüde İran’a gitmiştir. İran’a giden
Alplıların, Gündüzlü ve İmanlı Avşarı kadar kalabalık olmadığı anlaşılıyor. Bu
obadan İsmail Han, 1590’da Kirman’da bir kasabanın hakimi, 1594-5’te ise
Kazerun valisi idi. Şah Abbas’ın ölümü sırasında görevde olan üç Afşar beyinden
biri ve Sistan’daki Ferah ve Esfuzar hakimi yine Alplı’dan Er-Doğdu Han idi.
Sonradan İsmail Han, Er-Doğdu Han’ın yerine Ferah valiliğine atandı (1602-05).[436]
Arap
Hasanlı : Kara Recepli olarak bilinen 3 obadan (diğerleri Hacı
Mustafalı ve İbrahim Beyli) biri. Halep Afşarları arasındaki Avşar Oymağı, 18.
Yy’dan itibaren kışlamak için Halep’i bırakarak Çukurova’ya inmeye başlamıştı.
Önceleri Rakka’ya sürülme cezası almayan bu Avşarlar, yaptıkları kovgunlar
sebebiyle 1691 yılındaki iskana tabi tutuldular. 1712 yılında İstanbul’a gelip
aşiretinin iskanı konusunda sarayla görüşme yapan Recepli Avşarı boy beyi Bekir
Bey, bu obadandı. Son dönem Afşar yöneticileri de bu obadan çıkmıştır. 1856
yılında başarısızlıkla sonuçlanan son yerleştirme çabalarında Avşarların
başında Arap Hasanlı’dan Çerkez Bey vardı. Fırka-i Islahiye’nin geldiği
tarihlerde (1865) ise Avşarların reisi Çerkez Beyin oğlu Hacı Beydi.[437]
Kayseri’nin
Pınarbaşı ilçesi’ne bağlı Pazarören kasabası ile Tomarza ilçesine bağlı
Karamıklı, Karakilise (İcadiye) ve Tahtakemer köyleri bu obadandır. Ayrıca az
sayıda Zelhin (Üçkonak) köyünde de varlar. Adana ve Kara İsalı ilçesinde de
yerleştiklerini anlıyoruz.[438] Suriye’de Membiç iline
bağlı bir köyün adı da Büyük Arap Hasan’dır. Bu köy Avşarların topluca
yerleştiği ve halen Afşar Bucağı adını taşıyan bölgede yer alır.
Araşlı
: İran Avşarlarındandır. Araşlu’nun bir yer adıyla ilgili olduğu
görülüyor. Nitekim Azerbaycan’da Şirvan iline bağlı Araş adlı bir kasaba
vardır.[439]
Araşlular, Kuh-Giluye’de yaşıyorlardı. Bunlar, Osmanlı hakimiyetini kabul
etmeyip Gündüzlü Avşarı gibi Mansur Bey başkanlığında Kuzey Suriye’den İran’a
giden Avşarlardandır. 1584-87’de Usalular ile birlikte Isfahan’da yaşıyordu.
Başları önce Aslan Sultan sonra oğlu Tahmasb Kulu idi. Bir ara Hacı Mehdi Kulu,
Araşlu’nun başına geçtiyse de Tahmasb Kulu’nun oğlu Zehr-i Mar Sultan başa
geçti. Ancak Şah Abbas bu kişiyi öldürüp, Araşluları Huwar, Rey, Simnan
taraflarına sürdü. Bir kısmı da Gündüzlü ile beraber Urmiye’ye gitti.[440] Urmiye’de Urmiye şehri
ve bölgesi ile Urmiye Gölü batısındaki Selmas ve Uşniye arasında
bulunuyorlardı.
19. yy’ın
başlarında A. Dupre’nin İran’daki aşiretlerle ilgili hazırladığı listede Urmiye
yöresinde bulunan Afşarların Kasımlı ve Araşlu adlarıyla iki kola ayrıldığı ve
bir çok obadan oluştuğu belirtilmiştir.[441] Yalnız bu obaların
sağlıklı hazırlanmadığı anlaşılıyor. Çünkü Usallılar da bu alt obalar arasında
sayılmış. Halbuki Usallılar Araşlu gibi ayrı bir Afşar cemaatidir. Bu obalardan
hangilerinin Araşlu’ya ait olduğunu bilmiyoruz. Günümüzde Azerbaycan’ın Kuba
şehrinde de Araşlı Afşarları bulunmaktadır.[442]
Burada
Araşlulardan yeni bir oba türemiştir ki adı Mahmutlu’dur. 19. Yy ortalarında
İran’da bulunan Lady Shell, Azerbaycan oymakları arasında Mahmutluları da
sayarak Meraga’da yaşadıklarını ve 2.500 evden oluştuklarını belirtmiştir.[443] Bu obanın bölgede
yaşayan ve bazı kaynaklarca Kürt, bazı kaynaklarca Türk olduğu belirtilen,
Osmanlı belgelerinde ise Türkman Ekradı (Türkmen Kürdü) şeklinde kaydedilen
Mahmudi’ler ile ilgisi var mı bilemiyoruz. Horasan civarında ise Araşlular,
Herat’ın güneyinde Esfuzar bölgesi ve Siistan’ın Ferah bölgesindeydiler (Bugün
bu bölgeler Afganistan toprakları içindedir).[444]
Avşar
Delek : Kaynaklarda Halep ve Rakka’da iskan edildiği belirtilen
Avşar Delek obası ile ilgili fazla bir bilgiye ulaşamadık. Ancak, bu obanın
kaynaklarda Eldelek şeklinde kaydedilen oba olması muhtemeldir. Nitekim Eldelek
soyadlı bazı kimselerin Afşar boyundan olduğunu biliyoruz. Eldelek Ortaoba adlı
bir cemaat Kırşehir bölgesinde yerleşmiştir ki[445] günümüzde Kırıkkale’nin
Delice ilçesine bağlı Eldelek köyüdür. Ayrıca Maraş ili Elbistan ilçesinde de
Eldelek isimli bir köy bulunmaktadır.
Avşarcık
: Belgelere göre Yeni-İl’de yerleştiği anlaşılan[446] oba, günümüzde Sivas ili
Divriği ilçesine bağlı Avşarcık köyüdür. Bu köy halkı çevredeki diğer Avşarlar
gibi Alevidir.
Aydoğmuş-lu
Beyli : Halep bölgesindeki Köpekli Avşarı’nın en önemli
obalarından biri. Adı, 15. Yy başlarında Kuzey Suriye’de yaşayan Köpekli
Avşarları’nın beylerinden Ay-Doğmuş’tan gelmektedir.[447] Aydoğmuşlular, daha
sonra Sis Avşarlarının obalarından birini meydana getirmişlerdir. Halep
bölgesindeki Aydoğmuş Beğli Avşarı, 1526 yılında 49 hane nüfusa sahip olup
Haleb’in doğusunda bulunuyordu.[448]
Sis
bölgesindeki Aydoğmuşlular ise 1519’da 91 hane, 7 mücerret, 1523-4 tahririnde
81 hane, 39 mücerret nüfusa sahip bulunuyordu. 1525-6’da ise 86 hane, 25
mücerret nüfusu vardı. Göçer-evler olarak kaydedilen cemaat, Adana Sancağında
yerleşik olmakla birlikte rüsum-u örfiyelerini Sis Sancak beyine veriyorlardı.
1536-7’de nüfusları 86 hane ve 36 mücerret idi. Aydoğmuşlu Oğlanları adını
taşıyan diğer oba ise 1519’da 17 hane, 1523-4 tahririnde 25 hane, 10 mücerret,
1525-6’da 25 hane, 11 mücerret, 1536-7 tahririnde ise 39 hane, 10 mücerret
nüfusa sahip olup Bürücek mezrasında oturuyordu.[449]
Aydoğmuşlular
Adana ve Sis’ten başka Aksaray, Dulkadır, Maraş ve Söğüt’te de yerleşmişlerdir.
Aydoğmuş Hacılı ve Aydoğmuş Musa adını taşıyan kolları ise Maraş bölgesinde
görülüyor.[450]
Aydoğmuş Hacılılar, Güvercinlik nahiyesinin Çınarcık köyü ve Kastal mezrasında
yerleşiktiler.[451]
Sis
bölgesi Aydoğmuşluları şu obalara ayrılmıştı : Alp-Ağıl-Oğlu, Bahşayışlı,
Canbaz, Çandık, Kara Mehmet. Bu obalar hakkında bilgi için başlıklara bakınız.
Diğer Sis
Afşarı obaları gibi bunlarda göç edip dağılmışlardır. Bunlardan bir kolun
batıya gittiklerini yer adlarından takip edebiliyoruz. Isparta’da Keçiborlu
ilçesinde bulunan Aydoğmuş Dağlarına ve Aydoğmuş köyüne bunların isim verdiği
biliniyor.[452]
Ayrıca Konya’nın Dinek, Kırşehir’in Mucur, Ankara’nın Nallıhan ve Afyon’un Çay
ilçelerinde de Aydoğmuş adlı köyler bunların hatırasıdır. Sivas’ın Merkez,
Tokat’ın Niksar ve Karabük’ün Kurucaşile ilçelerindeki Aydoğmuş adlı köyler
onlardan bazı bölüklerin buralarda da yerleştiğini gösteriyor.
Bab-ı
Altun : Bu adda Cerit Türkmenlerinden de bir oba vardır. Belki
Ceritlerden bir oba Afşarlara tabi olup bu isimle anılmış veya Avşarlardan bir
bölük onlar arasına karışmış olabilir.
Dulkadır
Türkmenlerinden olan cemaat, Boz-Ulus içinde 1540 tarihinde 68 hane ve 4
mücerret, II. Selim devrinde 66 hane ve 40 mücerret nüfusa sahipti. Cemaat,
Boz-Ulus’un Orta Anadolu’ya göçüne katıldı ve Keskin bölgesinde yerleşti.
Eşkıyalık hareketlerinde bulunduğundan bir kısmı Rakka’ya sürgün edilerek Ömer
Kethüda idaresinde Belih nehri boylarına iskan edildi.[453]
1699
yılında Sorgun kazasında iskan olan cemaatten bazılarının şekavete karıştığını
görüyoruz.[454]
Bunun üzerine Rakka’ya sürülmüştür. 1703 yılında Belih nehri ve Rakka
dolaylarına yerleştirilen aşiretlerin nizamı bozulmuş ve etrafa dağılmıştı.
Bunlardan Afşar ve ona bağlı Bab-ı Altun Afşar’ı kaçıp Maraş, Pazarcık ovası,
Kilis, Soku dağı ve Çoban oğlu Dağı’na geldiler Rakka beylerbeyi Elhac Mehmet’e
yerlerine nakli için hüküm gönderildi. 1708 yılında Bab-ı Altun, Sivas –
Karaman taraflarında idi. Bu oymakların yerlerine iskanı için 1730 yılında emir
çıkarıldı.[455]
Bu oba
Adana, Aydın, Boz-Ok, Çiçekdağı, Diyarbakır, Halep, Karaman, Keskin, Kırşehir,
Maraş, Rakka, Sivas, Sorkun, Şam ve Zile’de yerleşmiştir. [456]
Bahrili
: 16. Yy’da Halep bölgesinde müstakil bir Avşar oymağı bulunuyordu.
Avşar oymağı 1579-80 yıllarında üç kethüdanın idaresindeydi. Recep, Bahri ve
Küçük Minnet. İşte bu oba adını bu Bahri Kethüdadan almıştır. 1581 yılında
Danişmentli ve Lekvanik cemaatinden bir kısım eşkıyanın Avşarların mallarını
gasp etmeleri üzerine Bahri Kethüda, Recep ve Küçük Minnet ile birlikte devlete
şikayet etmişlerdi.[457] Diğer taraftan Maraş yöresinde
de Bahrililere rastlanıyor. 1690 yılındaki Avusturya Seferine katılan Afşar
beylerinden Bahri-Oğlu Himmet Beyin adı geçiyor.[458] 1695 yılında Rakka’da
sakin iken kaçan Bahrili cemaati, Kara Gündüz ve İmam Kulu cemaati ile beraber
Kadirli’ye gelmiş ve çevreye zarar verdikleri için Rakka Beylerbeyine emir
gönderilmişti.[459] Rakka’ya iskan
olunanlardan bir kısmı yerlerini terk etti. Bahrili Avşarı Adana eyaletinde
dolaşıyordu. Bunların iskan yerlerine gitmeleri için 1748-67 yıllarında
kapsamlı bir çalışma yapılmıştır.[460]
Bahrili
Avşarı Adana ve Rakka’dan başka Boz-Ok, Develi, Karaman, Kayseri, Maraş, Misis,
Şabanözü, Tarsus ve Yeni-İl ile Halep’te yerleşmiştir. Bir kısmı ise Balkanlara
göçürülerek Çirmen sancağında bulunan Akça Kızanlık’ta iskan olmuştur.[461]
Osmaniye
Merkez, Adıyaman Besni, Elazığ Maden (Bahrobişaran), Malatya Merkez, Malatya
Akçadağ, Urfa Merkez, Diyarbakır Ergani (Bahriyiulya, Bahriyibişaran) ve
Diyarbakır Dicle’de (Bahresüfla) aynı adda köyler görülmektedir ki onların
yayılışıyla ilgili bize bir fikir verebilir.
Bahşayışlı
: Sis Avşarlarından Aydoğmuşlu’ya tabidir. Sis yöresindeki
Bahşayışlılar, 1519’da 21 hane, 1523-4’de 36 hane, 13 mücerret, 1525-6’da 39
hane, 15 mücerret nüfusa sahip olup Yılanlu mezrasında ziraat ediyor, 1536-7’de
ise 38 hane, 24 mücerret nüfusla Yaylaluca mezrasında ziraat yapıyordu.[462] Bunlardan bazı
bölüklerin Maraş bölgesinde İmanlı Avşarı’nın bir kolunu oluşturduklarını
görüyoruz.
Bahşayışlıların
küçük bir kısmının İç-El’e doğru yayıldığını söyleyebiliriz. Tarsus yöresindeki
Varsaklar arasında bulunan Bahşayışlı cemaati, Ulaş obalarından Yortan
taifesine bağlı olup 1519’da 5 hane nüfusa sahipti.[463] Karaman’da sakin Atçeken
oymakları arasında da Bahşayışlılar bulunmaktaydı. Bahşayışlı cemaati Adana,
Sis, Maraş, Yeni-İl ve Halep’te yerleşmiş, bir kısmı da Balkanlara gönderilerek
Nigbolu’ya bağlı Hezargrad’da iskan olmuştur.[464]
Günümüzde
Güney bölgelerimizde göçebe olarak varlığını sürdüren Bahşış Yörüklerinin gerek
isim benzerliği ve gerekse yaşadıkları bölgelerin aynı olması sebebiyle
Bahşayışlılarla bir ilgisi olduğunu düşünüyoruz. Belgelere göre Bahşışlı
Yörükleri İç-El, Anamur, Tarsus, Adana, Sis, Alanya ve Selinti’de
bulunmaktadır.[465] Adana ve Sis cemaati
olan Bahşayışlardan bazı bölüklerin İç-El taraflarına sarkarak yayıldığını
biliyoruz. Ayrıca Sis Avşarlarından bir
çok oba Güney yolunu izleyerek Batı Anadolu’ya gitmiştir. Hoca Bahşış adını
taşıyan diğer bir grup ise İzmir’in Tire ilçesinde görülüyor. İstanbul’un
Çatalca ilçesinde Bahşayış adlı bir köy vardır.
Balabanlı
: Köpekli Avşarı obalarındandır. Halep bölgesinde 1526 yılında 35 hane
olan Balabanlı Avşarı, 1536’da üç şubeye bölünmüştü. Bunlardan ilki 61 hane
olup Birecik’in Tel-Köy köyünde sakindi. İkincisi 10 nefer, üçüncüsü ise Kara
Yusuf Kethüda idaresinde Hama’da yaşıyordu ve 28 neferdi. Balabanlılar, 1550
tahririnde tek şube olup 56 haneydi.[466] Balabanlılardan bazı
grupların bu sıralarda Maraş ve çevresinde bulundukları anlaşılıyor. Yine
bunlardan bir grup Batı Anadolu’ya göç etmiştir. Nitekim İzmir’de Birgi
kazasında 28 vergi nüfuslu Avşarlı ve Balabanlı adlı bir oymak vardı. [467] Bunlar günümüzde
Aydın’ın Seferihisar ve Doğanbey yörelerinde yaşamaktadır.
Balabanlılar,
1691-92 yıllarında Belih Nehri ve Rakka civarlarına iskan edilen aşiretler
arasında bulunuyordu. Ancak bu bölgedeki iskan nizamı 1727’de tamamen ortadan
kalkınca aşiretlerde etrafa dağılmıştı. Balabanlıları bu sıralarda Sıvas ve
Karaman eyaletlerinde görüyoruz.[468] 1730 yılındaki bir
fermanla bu aşiretlerin tekrar eski yerlerine nakilleri emredilmiştir.
Balabanlılar,
günümüzde Tunceli ilimizde bulunuyor ve Zazaların Dersimli koluna mensup olarak
yaşıyorlar. Bu aşiret, Yavuz - Şah İsmail mücadeleleri sonrası Osmanlı
tarafından bu bölgeye getirilip yerleştirilen Türk boylarındandı.[469] Halen aşiret arasında Türk
oldukları unutulmamıştır. Balabanlı aşireti, Pülümür ilçesinin Kırmeşe,
Dağyolu, Dereköy, Ünveren, Elmalı, Yeniköy, Küllüce ve Bardakçı köyleri ile bu
köylere bağlı mezralarda yaşamaktadır.
Bay
(Baş) Afşar : Belgelerde Beyşehir’e bağlı Göçü Kazasında yerleştiği
belirtilen[470]
cemaat, günümüzde Beyşehir ilçesine bağlı Bayavşar köyüdür.
Bay
Temürlü (-Hacılı) : Sis Avşarı obalarındandır. 1519’da 8 hane, 560 akça
hasılı bulunan cemaat göçer-evler olduğu halde Adana Sancağında mütemekkin olup
rüsum-u örfiyesini Sis Sancak beyine veriyordu. 1523-4 tahririnde 12 hane, 870
akça hasılı vardı. Defter harici kaydedilen diğer bir grubu ise 3 hane, 5
mücerret ve 670 akça hasıla sahipti. 1536-7’de padişah haslarına dahil edilmiş
Tarsus Sancağı Çoban mezrasında sakin olup 13 hane, 9 mücerret, 510 akça hasılı
vardı.[471]
Cemaat
Adana ve Sis’ten başka Tarsus, Kırşehir, Boz-Ok, Ürgüp, Yeni-İl, Hamit, Halep,
Manisa, Eğridir ve Hüdavendigar’a bağlı Adranos kazasında yerleşmiştir.[472]
Bederli
: Köpekli Avşarındandır. Köpekli’nin en önemli obalarından olan Alplı
Avşarına tabiydiler. Bederliler, Halep bölgesinde 1536 yılında 16 hane nüfusa
sahip gözüküyorlardı.[473]
Bedil
(Bedin) : İmanlı Avşarının en önemli kolu. 16. Yy’ın ilk yarısında
Maraş bölgesinde yaşayan bu oba Suriye çölünde kışlamaktaydı. Ayrıca Maraş’ın
Güvercinlik kazasının Til Duman köyünde yaşamaktaydılar.[474] Bu obadan bazı bölükler
diğer bazı Afşar obalarıyla birleşerek Yeni-İl’deki Afşar topluluğunu da
meydana getirmişti. 1690 yılındaki Avusturya Seferine katılan İfraz-ı Dulkadır Türkmenlerinden
Bedil Oğlu Hasan Bey [475], bu obadan idi.
Yeni-İl’deki
bu Bedil obasının bazı önemli kolları Ankara’nın Bala ilçesinde yerleşmiştir.
Burada Mugan Gölü yakınındaki bir yer bu obanın adını taşır.[476] Bir kısmı Eskişehir’e
doğru gitmiş ve yine bazı kısımları Batı Karadeniz civarına göç etmiştir.
Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde Bedil adlı bir köy bulunduğu gibi,
Çankırı’nın Çerkeş ilçesi Bedil, Bartın’da biri merkez diğeri Eflani ilçesinde
Bedil adlı 2 köy, Sakarya’nın Akyazı ilçesinde ise Bedil Kadribey ve Bedil
Tahirbey köyleri vardır. Nitekim bu bölgelerin halk edebiyatında Avşarların
izlerine rastlanmaktadır.[477] Bedil Avşarının bazıları
ise diğer İmanlı Avşarı obaları gibi Maraş, Diyarbakır ve Antep’te
yerleşmiştir.
Begeşli
: İran’ın Mamasani bölgesinde yaşayan bir Afşar obası.[478] Bu obanın bir kısım
kolları Anadolu’ya göç ederek Ordu, Maraş ve Bigadiç’te yerleşmiştir.[479] Maraş yöresindeki
Begeşliler, Kemer nahiyesinin Binek köyünde ve Güvercinlik nahiyesinin Til
Bellut köyü ile Kurt Ziyareti mezrasında oturuyorlardı.[480] Antalya’nın Korkuteli
ilçesindeki Begeşli köyü de bu obadandır.
Beğdenizli
: Recepli Avşarı obası. Rakka, Karaman, Kadirli, Kırşehir, Sis,
Zamantı, Kayseri ve Kars-ı Maraş’ta yerleşmiştir.[481]
Beylikli
Avşarı : Osmanlı hakimiyeti devrinde (16. Yy) Kuzey Suriye
Avşarları 3 aşiretten oluşuyordu. Bunlardan biri Beylikli Avşarı idi (diğerleri
Köpekli ve Gündüzlü). Bu Beylikli Avşarının Kut-Beği Avşarının devamı olduğu
akla geliyor. Çünkü, Memlukler devrinde bu bölgedeki Avşarlar, Köpekli, Gündüzlü
ve Kut-Beği Avşarından müteşekkildi. Köpekli ve Gündüzlü’nün varlığını
sürdürmesine karşın Kut-Beği Avşarının ortadan kalkması biraz garip görünüyor.
Ama aynı bölgede Kut-Beği ile benzer ismi taşıyan (Bey kelimesi) bir topluluğun
ortaya çıkması bunu mantıklı göstermektedir. Nitekim Kut-Beği Oğullarının da
asıl yurtları Halep ve civarıydı.
Beylikli
Avşarı, Halep ve civarında 1520’de 6, 1526’da 5, 1536 ve 1550’de ise 6 cemaaten
oluşuyordu. Bunlar, Avşar Kethüda, Beylikli, Çönkerli, Habilli, İslamlı,
Karabaş Kethüda, Maksut Kethüda, Nazar Kethüda, Oruçlu, Tohtemür Kethüda ve
Üçlü cemaatleri idi. Ana cemaatin adını taşıyan Beylikli obası, 1526’da 12
haneydi. 1536’da iki şube olup ilki 169 hane, Cihanlı ve Pir Ali Kethüda
idaresindeki ikincisi ise 3 hane idi.[482] Beylikli Avşarından bazı
bölüklere bu yüzyılda Maraş kazalarından Elbistan’ın Sarsab nahiyesi civarında
Şam Yörüğü olarak ta rastlanmaktadır.[483] Maraş civarındaki
Beylikli Avşarının Köpekli Avşarıyla birlikte Malatya’da köyler kurduklarını da
biliyoruz.
Beylikli
cemaatinden önemli bir grubun ise Batı Anadolu’ya göç ettiği görülüyor. Onlar,
burada bazı Türkmen cemaatleriyle beraber Afyon’a bağlı Sandıklı kazası ve
köylerine baskın yapmışlardı. Bu cemaatlerin buradan kaldırılarak bölgede
münasip bir yere yerleştirilmesi için 1703 yılında emir gönderilecektir.[484]
Bostancı-lı-yan
: Sis Avşarı obalarındandır. 1519’da 12 hane, 1 mücerret nüfusu olup
Sırmayemun mezrasında ziraat yapıyordu. 1523-4 tahririnde 10 hane, 1525-6’da
ise 11 hane, 2 mücerret nüfusu vardı. 1536-7’de padişah haslarına dahil edilmiş
5 hane, 3 mücerretti ve Çakır-suyu üstünde sakindi.[485] Maraş yöresinde ise
Yörük taifesi arasında zikredilen cemaat, Elbistan’ın Ahsendere nahiyesinin
Hacılar mezrası ile Hurman nahiyesinin Kengerliceviran (Eğrisöğüt) mezrasında
bulunuyordu.[486]
Bostancı
cemaati belgelere göre Manisa, Saruhan, Adana, Sis, Maraş, Sarıçam – Adana, K.
Sahip, Ordu, Niğde, Tokat, Boz-Ok, Karahisar-ı Şarki, Edirne, Dulkadır, Kırk
Kilise – Vize, Seferihisar, Günyüzü – Hüdavendigar ve Kayseri’de görülüyor.[487]
Boynu
Kısalı : Gündüzlü Avşarı obalarındandır. Önemli obalardan biri
olan Boynu Kısalılar, 1536 yılında Şam’da yaşıyorlardı ve 23 hane nüfusa
sahiptiler. 1550’de ise 22 hane gözüküyorlar.[488] Aradan geçen zaman içinde
nüfuslarının artmaması onların başka yerlere göç etmiş olduklarını gösteriyor.
Nitekim kuzeye yönelen cemaat burada Boz-Ulus’a tabi olmuş ve Niğde’de
yerleşmiştir.[489]
Boz-koyunlu
Avşarı : Antep civarındaki Beydili boyuna mensup Bozkoyunlu
cemaatinin arasına karışmış bir Afşar obası. Bu Afşarlar 1675-6 yılında Antep
bölgesine gelip yerleştiler.[490] 1703 yılında Belih nehri
ve Rakka dolaylarına yerleştirilen aşiretlerin nizamı bozulmuş ve etrafa
dağılmıştı. Bunlardan Bozkoyunlu, 1711 yılında Diyarbakır – Mardin taraflarında
idi. Bu oymakların yerlerine iskanı için 1730 yılında emir çıkarıldı.[491]
Bucak
Avşarı : Anadolu’ya göçler esnasında Avşarlardan bazı bölükler
Rakka’da bulunan Tel-Şammar ve Tel-Zivan yörelerine yerleştiler. Bu yöreler
daha sonra Osmanlı iskan politikasına sahne olan en önemli yerler arasında
bulunacaktır. Bu iskanlar zamanında Avşarlardan önemli kolların zaman zaman
Rakka’ya sürüldükleri malum. Çoğunlukla Afşarlar tarafından yurt tutulan
Tel-Şammar ve Tel-Zivan daha sonra Afşar Bucağı adıyla anılacaktır. Bucak
kelimesi Türkmen ağzında yer, yurt anlamına gelmektedir. Yani bu yöre Afşar
yurdudur. Ancak bölgenin iklim şartlarının elverişli olmaması, üstelik sürekli
Arap baskıları sebebiyle güvensiz bir yer haline gelmesi, diğer Türkmen boyları
gibi Afşarların da çoğunlukla yurtlarını bırakıp Anadolu’nun iç kesimlerine
kaçmalarına sebep olmuştur. Bu kaçanlara, geldikleri yerin adından dolayı Bucak
Afşarları denilecektir.
Anlaşıldığı
kadarıyla bunlar tek bir obadan oluşmuyorlardı. Ancak bunların bulundukları yer
itibariyle genelde İmanlı Avşarlarından olduklarını tahmin edebiliriz.
Bunlardan bir grup o dönemlerde Alanya’ya göç edip orada Bucak köyünü (48 vergi
nüfuslu) kurmuştur. Aşiretin asıl bölümü ise Gaziantep, Maraş ve Elbistan
taraflarına gidecektir. Nitekim Antep sicillerinde Bucak Avşarlarının 1676-78
tarihlerinde Antep bölgesine gelip yerleştiği belirtilmektedir.[492] 16. Yüzyılda Maraş
civarında varlığına rastladığımız Bucaklılar, özellikle Elbistan ve
yöresindeydiler ve Andırın nahiyesinde Bucak köyünü de kuracaklardır. Ayrıca
Yeni-il bölgesinde de bunların iskan edildiklerini belgelerden takip
edebiliyoruz.[493]
En son olarak Maraş ve Gaziantep yörelerinde yerleşmiş olan Bucaklılar,
buralarda da rahat edemeyerek bir müddet sonra çoğunlukla yerlerini terk
etmişler ve Kayseri, Niğde, Çorum gibi illere göç ederek nihayetinde buralarda
yerleşmişlerdir.
Bucaklıların
yoğun olarak bulundukları yerlere Afşar Alanı adı verildiği de görülüyor.
Bilindiği gibi Yozgat’ın Çayıralan ilçesinde bir köy halen bu adı taşıyor.
Kayseri’ye gelen Bucaklılar, günümüzde Sarıoğlan ilçesine bağlı Burunören,
Kale, İğdeli, Karpınar, Körkuyu ve Yerliburun (Körkuyu ve Yerliburun 1957
yılında birleşerek Yerlikuyu adını almıştır) köylerinde yaşamaktadırlar ve
halen 7 Bucak Afşarları diye anılıyorlar. Tokat, Çorum, Niğde gibi illere giden
diğer Bucaklıların izlerini ise takip edemiyoruz. Ancak Sarıoğlan’daki
Bucaklıların Alevi olması bu yörelerdeki Alevilerin bir kısmının Afşar kökenli
olması gerektiğini düşündürüyor. Nitekim Kırıkkale Delice’ye bağlı Alevi
Avşarların hemen yakınlarındaki Çorum Sungurlu’daki Alevilerle bağlarının
olması, Niğde Çamardı’ndaki Alevilerin Afşar olduklarını söylemesi, onların
Bucaklılarla bir bağının olmasını gerektiriyor.
Adana
Kozan ve Karaisalı, İzmir Ödemiş, Antalya Alanya ve Serik, Aydın Kuyucak ve
Çine, Sinop Gerze, Denizli Çivril ilçelerinde Bucak adlı köyler bulunmaktadır.
Osmanlı
belgelerinde Bucaklılar, Adana, Anamur, Kaş, Kocaeli, Koçhisar, Kuban nehri
boyu, Kütahya, Maraş ve Siverek’te yerleşmiş gözüküyor.[494] Bunlardan Siverek’te
bulunan Bucaklılar bilindiği gibi Zaza Türkmenidir.
Burhanlı
(Abdulahadoğlu) : İmanlı Avşarının bir kolu. Bu oba İmanlı Avşarının
diğer kolları gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yerleşmiş, önemli kolları da
Anadolu’nun muhtelif yerlerine dağılmıştır. Gaziantep merkezde Burhan ve Sivas
Gemerek’te Burhan köyünü kurmuşlardır. Bu cemaatin bir kısmı Boz-Ulus
Türkmenlerine dahil olmuştur.
Boz-Ulus’a
tabi Burhanlılar, II. Selim devrinde 144 hane ve 41 mücerret nüfusa sahipti.
Urfa yakınındaki Bozabat’a bağlı Mustafalı ve Ağcaviran (ikisi günümüzde Yukarı
Akören köyü) ile Resülayn’a bağlı Külefli (günümüzde Külaflı köyü) köylerine
yerleşmişlerdir. Bu cemaat, Orta Anadolu’ya gelmeyerek yerleşim yerlerinde
kalmıştır.[495]
Erzurum Hınıs’ta Burhan köyünü bunlar kurmuş olmalıdır.
Batıya
doğru göç eden kısımları ise özellikle İçel’de yerleşmiştir. Nitekim Tarsus
yöresinde Varsaklar arasında Erdene Beğ Dodurgası taifesine tabi Burhanlı
cemaati bulunmaktadır. 1519’da 7 hane, 1526’da 9, 1536’da 10, 1543’te 12,
1572’de 11 hane nüfusu olan Burhanlılar, Yumru Kilise’de kışlayıp Sarı’da
yaylıyorlardı.[496] Adana Ceyhan’da Burhanlı
ve İçel merkezde Burhanlı köyünü kuran Burhanlı cemaatinin bir kısmı yine
İçel’de bulunan Akdamlı Avşarlarıyla birlikte Karaman’a göç ederek merkezde
bulunan Burhan köyünü kurmuştur.[497] Karaman valisi Vezir Ali
Paşa tarafından Ermenek’te Bey-çayır bölgesine yerleştirilen İç-el yörükleri
dağılmış, Teke, Hamit ve Aydın bölgesine gelmişti. 1708 yılında bu cemaatlerin
eski yerlerine iskanları istendi. Burhanlı, İç-El’de Gülnar ilçesine bağlı
Ovacık köyüne yerleşti. 1775 yılında ise İç-El’de Gülnar ilçesi Kayabaşı
mevkiine iskan oldu. [498]
Daha
batıya giden bölükler ise Saruhan’da eşkıyalık hareketlerinde bulunmuş ve çevre
illerde iskana tabi tutulmuştur. Karası bölgesindeki Burhanlılar, 1864’ten
itibaren kesin olarak yerleşti.[499] Özellikle Balıkesir’de
yerleşen Burhanlılar, merkez Bayındır civarı ile Gönen’in Sarıköy, Balya’nın
Kadıköy, Savaştepe’nin Kenise ve Danişmendalanı köylerinde yerleşmiştir. 19.
Yy’ın ikinci yarısında Batı Anadolu’da bulunan ve bölgedeki Türk boyları ile
ilgili bir çalışma yapan Rum asıllı Dr. Çakıroğlu’nun listesinde Burhanlıların
Bursa vilayetinde yaşadıkları belirtilmiştir.[500] Ayrıca Kastamonu
merkezde Burhanlı, Manisa Salihli, Kütahya Tavşanlı ve Çanakkale Gelibolu’da
Burhan, Zonguldak Devrek’te Burhanoğlu köyleri Burhanlıların yayılışı ile
ilgili bilgi vermektedir.
Bu cemaat
Adala – Saruhan, Adana, Aksaray, Alanya, Alaşehir, Anamur, Ayasuluğ, Aydın,
Biga, Denizli, Ermenek, Eşme, Gülnar, Günyüzü, Güzelhisar – Aydın, Hamit,
Hasandağı yaylağı, İçel, İshaklı – Akşehir, İzmir, Karaman, Karıtaş ve Sinanlı
– İç-El, Kaş, Kızılhisar – Sığla, Konya, Kula, Kütahya, Maraş, Mut, Nevşehir,
Saruhan, Seferihisar, Selinti, Silifke, Siverek, Tarsus, Teke ve Uşak’ta
yerleşmiştir.[501]
Burkalemli
: Recepli Avşarlarının bir kolu. 1703 yılından itibaren diğer Recepli
Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak
bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır
taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki
tahririnde 12 hane ve 9 mücerret nüfusa sahipti.[502]
Büyük
ve Küçük Avşar : Osmanlı belgelerinde Dinek Keskini ve Balya’da
yerleşmiş bir oba olarak geçiyor.[503] Bugün bunlar Kırıkkale
Delice ilçesine bağlı Büyük Afşar ve Küçük Afşar köyleri (bu köyler Alevi’dir)
ile Balıkesir Merkeze bağlı Koca Afşar ve Balya ilçesine bağlı Çam Afşar adlı
köylerdir.
Canbaz
(-lı, -oğlu) : Aydoğmuşlu Avşarından bir oba. Adana’da Çatal adlı yerde
kışlayıp, Sis’te Ak-kuzuluk adlı mevkide yazlamaktaydı. Rüsum-u örfiyesini Sis
Sancak beyine veren cemaat, 1519’da 5 hane, 2 mücerret, 1120 akça hasıl,
1523-4’te 25 hane, 4 mücerret, 1 imam, 1890 akça hasıl, 1525-6’da ise 27 hane,
6 mücerret, 1 imam, 1 mecnun ve 1846 akça hasıla sahipti. 1536-7’de 34 hane, 22
mücerret, 2890 akça hasılı vardı ve padişah haslarına dahil edilmişti.[504] Göçer-evler kaydedilen
ve Adana Sancağında mütemekkin olup rüsum-u örfiyesini Sis Sancak beyine veren
diğer bir grup ise 1519’da 38 hane, 3160 akça hasıl, 1523-4’te 16 hane, 8
mücerret, 1300 akça hasıla sahipti.[505] Canbazlılar Adana ve
Sis’ten başka İzmir’in Tire ilçesi ile Batı Trakya’da bulunan Dimetoka’da da
yerleşmiştir.[506]
Celayirli
: Celayirliler, aslen Moğolistan’da yaşayan bir topluluktu. Bunların,
Moğolca konuşan ama asıl Moğol sayılmayan bir boy olduğunu görüyoruz.[507] Cengiz Han’ın ortaya
çıkmasıyla ona tabi oldular. Başlangıçta Çağatay Ulusuna mensup olan
Celayirlerin bir kısmı, İlhanlı Devletinin kurulmasıyla İran, Irak ve
Anadolu’ya geldiler. İlhanlı Devletinin dayandığı iki büyük boydan (diğeri
Sulduz) birisiydi ve büyük emirler genelde bu boylar arasından çıkardı.[508] İlhanlı hükümdarı Ebu
Said Bahadır Han’ın ölümüyle başlayan iç karışıklık esnasında Orta Anadolu’daki
Celayirler İran’a göç ettiler (1336).[509] Celayirli Şeyh Hasan
durumdan faydalanarak 1340’ta bir devlet kurdu. (Kuzey Irak, Azerbaycan ve
İran’ın batısı-1431’de yıkıldı)[510]
Safeviler
döneminde Horasan’da yaşayan bu oba Yaka Türkmenlerine mensuptu.[511] Bunların İran’da
Afşarlar içine karıştığını biliyoruz. Çünkü İran Afşarları’nın obalarından biri
Celayir adını taşıyor.[512] Seyyah A. Dupre ve L.
Shell’in listesine göre 19. Yy’da Horasan’ın Kelat bölgesinde yaşıyor ve 1500
evden oluşuyorlardı.[513]
Türkay,
eserinde Celayirleri Afşar olarak niteliyor ve Şerefli Koçhisar bölgesinde
yerleştiklerini haber veriyor ki[514] Celayirlerin İran’a
gitmeden önce Orta Anadolu’da yaşadıklarını söylemiştik. Bu bölge ise
Avşarların yoğun olduğu yerlerden biriydi. Belki burada da Afşarlar arasına
karıştılar.
Cihan-Şahlı
(Cihan-Şah Beyli) : Boz-Ulus Afşarları’nın önde gelen beylerinden
Cihan-Şah Kethüdayı tanıyoruz. Bu kişiye 1588 yılında gönderilen bir hükümde
eski Deyr ve Rahbe beyi olan ve eşkıyalık yapan Abdurrahman’a meyletmemesi ikaz
edilmiş ve yakalanması için devlete yardımcı olması istenmiştir.[515] Biz bu yıllarda
Afşarların başında olan kethüdalardan dolayı sonradan onların adıyla anılan
yeni obaların türediğini biliyoruz. Bu obalar da adını Cihan-Şah Kethüdadan
almış olmalı.
Boz-Ulus
Afşarları’nın büyük çoğunluğunun Orta Anadolu’ya yerleştiklerini ve iskana tabi
oymaklar arasında olduklarını biliyoruz. Bu obalardan Cihanşahlı, Civanşir
Avşarlarının arasına karışarak onun bir obasını oluşturmuş ve Afyon’da Çöl-Abat
kazası ile Kütahya, Hamit, Aydın bölgesinde yerleşmiştir. Bunun yanında
cemaatin Balkanlarda da önemli ölçüde iskan edildiğini ve Silistre’ye bağlı
Kili, Akkirman ve İsmail Geçidi’nde, Paşa Sancağında Siroz, Zağra ve Yenice-i
Karasu’da yerleştiğini görüyoruz. Cihanşahbey adını taşıyan diğer oba ise Adana
ve Uzeyr’de [516]
bulunmaktadır.
Cingöz
: Bir Afşar obası. Hatıralarda Cingöz-Oğlu lakaplı, 19. Yy sonlarında
kervan soygunculuğu yapan şair bir hayduttan bahsedilir. Hatta bu kişi Maraş
valisi Abdurrahman Paşa’nın elinden şairliği sayesinde kurtulmuştu. Bu oba onun
soyundan gelmektedir.[517] Kayseri’nin Pınarbaşı
ilçesi Sindel ve Çördüklü köyleri ile Tomarza ilçesi Akin köyü bu obadandır. Bu
obadan bazı ailelerin Adana’da kaldığı anlaşılıyor. Feke’nin Bahçecik köyü (bu
köy Varsak köyü olarak biliniyor) aslen Avşar olup bu köyde Cingöz-Oğulları
bulunmaktadır.
Civanşir
Avşarı : Arran hükümdarı Çevanşir’den adını alan Civanşirler,
Arran (Karabağ)-Albanya-Avganya bölgesinde hakim bir Türk boyu idi ve
Gürcistan’da bunların sınırları içindeydi. Müslüman-Arap orduları Gürcistan’ı
fethe geldiklerinde (642 yılı) tahtta Hıristiyanlaşmış bir Türk olan Prens
Cevanşir bulunuyordu.[518] Yine bu dönemlerde Hazar
Devleti’nin Kafkaslara akınlar yaptığını görüyoruz (683-689-693 senelerinde).
Hazarların Gürcistan ve Ermenistan’a saldırmaları üzerine Gürcü Kralları
Cevanşirler bu saldırılara karşılık vermiş ancak yenilmiş, Prens Cevanşir ise 7
yıl esaret altında kalmıştır.[519]
Daha sonra
bölgeye Selçuklu fethiyle yoğun Türkmen yerleşmiştir. Buradaki Afşar’lar,
Hülagu Han zamanında Anadolu’ya getirilen ancak Timur tarafından Karabağ
nakledilen Avşarlarla birleşerek Otuz-İki Cevanşir (32 boydan müteşekkil) adını
almışlardır.[520]
Otuz-İki boyu ekle
Ebülgazi
Bahadır Han’a göre Arran (Karabağ), Oğuz Han’ın üçüncü büyük oğlu olan
Yıldız’ın büyük oğlu Afşar’ın torunlarından Cevanşir Kabilesinin Sarıcalı
Sülalesine aittir. Bu Türk sülalesinin Karabağ’daki köklerinin İslamlıktan
öncelere kadar gittiği de bilinmektedir.[521]
Azerbaycan’daki
Osmanlı-Safevi çekişmesi yüzünden Cevanşirler (Karamanlı, Kazak, Şemseddinli
ile birlikte) Arasbar’a göç ettiler. Karabağ, Osmanlılarca fethedilince tekrar
yurtlarına döndüler (ki bunlara Dönük denildi) ve Osmanlıya bağlılık
bildirdiler. Cevanşirlerin reisi Hüseyin Mirza da bunlar arasındaydı. Ancak
Safevi Hükümdarı Abbas’ın Azerbaycan’ı geri alması üzerine Safevilere itaat
ettiler. Hüseyin Mirza kardeşi Ali Han ile hakimiyet kavgasına girişince ikisi
de öldürülmüş (1612) ve Cevanşirlerin başına kul takımından Nevruz Sultan
getirilmiştir. Bu olaylardan sonra Cevanşirlerin bir kısmının Osmanlı
topraklarına göçtüğünü anlıyoruz.[522]
Osmanlı-İran
arasında sürekli el değiştiren Karabağ, Nadir Şah tarafından (1735)
Osmanlılardan geri alınmıştır. Fakat Karabağ’daki Cevanşir Türkmenleri’nin
Reisi Sarıcalı Ali Bey, Nadir Şah’a boyun eğmediğinden dolayı Horasan’a
sürülmüştür. Daha sonra buradan firar eden Ali Bey, Karabağ Dağlarına gelerek
İran’ a karşı savaşa devam etmiş ve
Nadir Şah’ın ölümünden sonra (1748) Karabağ Hanlığı’nı kurmuştur.
Merkezi Şuşa olan Hanlık, kuzeyde Kür ırmağı ve Gence Hanlığı, güneyde Aras
nehri, batıda Nahcivan, doğuda ise Kür ve Aras nehirleri arasındaydı. Karabağ
Hanlığı uzun yıllar Gürcistan Krallığı, Gence Hanlığı ve İran’daki Kaçarlar ile
savaşmıştır.[523]
Bu
mücadelelerden dolayı bölgedeki Türk Hanlıklarının oldukça yıpranması üzerine
Rusya 1813 yılından itibaren Karabağ’a yerleşmek için çalışmalara başlamıştır.
1828 yılına kadar Rusya ve İran çekişmesine sahne olan Karabağ, Türkmen-çayı
(1828) Anlaşmasından sonra tamamen Rusların eline geçmiştir.[524] 18. Yy ortalarında
yaşamış olan tarihçi-yazar Mirza Cemal Kalebeği, bu oymaktandı. Tarih-i
Ümera-yı Karabağ adlı bir eseri vardır.
19. yy
başlarında İran’da bulunduğu sırada buradaki Türk oymaklarının bir listesini
hazırlayan A. Dupre, Civanşirlerin cesur bir oymak olduğunu, Azerbaycan’da Şuşa
yöresinde yaşadıklarını ve nüfuslarının 6-8.000 kişi olduğunu belirtmiştir.[525]
Osmanlı
topraklarına göçen Cevanşirlere gelince, bunlarla ilgili en eski belge 1691-92
tarihlidir. Buna göre Cevanşirler, Musa, İvaz ve Küçük Yusuf Kethüdanın
yönetiminde Danişmentli Türkmen topluluğuna bağlı bulunmakta ve Aydın
Sancağında yaşamaktadırlar. Üstelik çevre köylere zarar vermektedirler ve
haklarında emir çıkarılmıştır.[526]
1701
tarihinde ise Danişmentli Türkmenlerine bağlı diğer boylar gibi Cevanşirlerin
de Keçiborlu, Geyikler, Sandıklı ve Çölabat’a iskanı emredilmiştir. Bu zamanda
Cevanşirler, şu obalara ayrılmıştı : Cihanşahlu, Çörekli, Hacılı ve Ocaklı.
Önce mera ve tarlalar yetersiz diye iskana itiraz ettiler. Bunun üzerine tahrir
yapıldı ve buna göre iskan için Hamit, Karahisarı Sahip sancakları
mutasarrıflarına ve Kütahya mollası ile mütesellimine, Denizli, Geyikler,
Kemerihamid, Urla, Şeyhli, Çarşanba, Lazkiye, Uluborlu, Burdur, Homa, Çölabat,
Uşak, Baklan, Sandıklı ve Honaz kadılarına 1702 de emir gönderildi. Sonunda
iskan yapıldı ve anılan bölgelerde yerleştiler. Fakat ertesi yıl (1703)
Cevanşirlerin bir kısmı (diğer boylarla beraber) iskanı terk edip zulme
başladı. 1708 yılına kadar süren devlet takibi sonucu bunlar sonunda kesin
olarak yerleştiler.
Yerleştikleri
köyler şunlardır : Horu (Akpınarlı), Nişir, Ayaklı, Babalar, Kolancık
(Çölabat), Özçayır (Geyikler), Ortakça, Kızık ve Kızancık köyleri (Urla).
Ayrıca Çörüklü obası Hallaçlu köyüne (Çöl-Abat), Hacılı obası Okçular, Haydarlı
ve Kadılar (Çöl-Abat) ile Yayalar, Bambol ve Sayyad köylerine, Cihan-Şahlı
obası Cudi, Beşir ve Berziği köylerine (Çöl-Abat), Ocaklı obası ise Şeyhkadın,
Tokmaklı ve Kızılca köylerine (Çöl-Abat) yerleşmiştir.[527]
Bu esnada
(1708) şekavete devam edip bölgeden kaçan bir grup Cevanşir’in (Kaşıkçı
cemaatiyle birlikte), Niğde ve Kayseri civarına geldikleri anlaşılıyor. Onlar
buralarda şu köylere de yerleştiler : Öyük, Yarlık, Koçak (Niğde’de),
Çakırağıl, Karacaören (Kayseri - Bünyan’da), Millidere (Kayseri – Develi’de)
köyleri.[528]
Türkay,
eserinde yerleştikleri yerleri şöyle göstermektedir. Adana, Aydın, Çöl-Abat,
Danişmentli-i Kebir – Ankara, Dazkırı, Develi, Geyikler, Halep, Isparta, İzmir,
Karaman Eyaleti, Keçiborlu, Kili ve Akkerman, Konya, Kütahya, Maraş Sancağı,
Sandıklı, Saruhan, Teke, Yenişehir – Aydın.[529]
Cunkerli
: Beylikli Avşarı obası. Halep bölgesinde 1526’da 20 hane, 1536’da 7
hane idi.[530]
1550 yılında Bayat Türkmenlerine bağlanan Cunkerli obası bu tarihte 5 hane ve 4
mücerret nüfusluydu. Nüfustaki bu azalma cemaatin başka yörelere göç ettiğini
gösteriyor.
Cuylu
Avşarı : Osmanlı devleti ticaret yollarının güvenliği için
derbentler oluşturarak buralara bir takım Türkmen topluluklarını derbentçi
olarak yerleştirmiştir. Böylece hem göçebeler yerleştiriliyor hem de bölgenin
güvenliği sağlanıyordu. Bunlardan biri olan Cuylu Avşarı (Çiğdemli obası ile
birlikte adı geçiyor) 1705 yılında Adana’da Berendi kazasına tabi Kurt-kulağı
derbendine yerleştirildi.[531] Cuylu Avşarının ayrıca
Kars-ı Dulkadır, Maraş ve Misis’te de yerleşmiş olduklarını görüyoruz.[532]
Çandık
: Aydoğmuşlu Avşarından bir oba. Sis bölgesinde 1519 tarihli defterde
üç ayrı Çandık cemaati kaydedilmiş olup ilki, Bürücek mezrasında ziraat eden 14
hane, 1 mücerret, ikincisi, Ergin mezrasında kışlayıp 9 hane, 2 mücerret,
üçüncüsü ise göçer-evler olup, 10 hane idi. 1523-4’te 50 hane, 19 mücerret,
Ergin mezrasında kışlayan diğer kolu ise 23 hane, 2 mücerret nüfusa sahipti.
1525-6’da Kuyrukdöğen mezrasında ziraat yapan cemaatin, 76 hane, 23 mücerret
nüfusu vardı. 1536-7’de Mirliva haslarına kaydedilmiş olup nüfusu 89 hane, 57
mücerretti.[533]
Çandık
cemaati, diğer Sis Avşarı obaları gibi bulundukları bölgeden ayrılıp başka
yerlere göç etmiş olmalıdır. Bunlardan bir grubun Kayseri’ye geldiği anlaşılıyor.
Bir dönemin ünlü Kayseri’li politikacısı Mehmet Yazar, Avşar kökenli olup
Çandık sülalesindendi.
Çandık
cemaatinin bir kısım bakiyeleri ise Tarsus bölgesinde Ulaş kazasına iskan
edilmiştir.[534]
Çeçeli
(Ceceli) Avşarı : Afşar obalarından biri. 16. yüzyılda Halep
bölgesindeki Bayat Türkmenleri arasında da bu adda bir oba mevcut. Ancak bu
obanın Bayatlar arasına sonradan karıştığını biliyoruz. Çeçelilerden bazı
bölüklerin Beydili Türkmenleri arasında bulunduğu da malumdur. Dulkadır
Türkmenlerine mensup olan Çeçelinin bazı kolları Halep, Yeni-İl ve Boz-Ulus
Türkmenleri içinde bulunmaktaydı. Boz-Ulus’a tabi cemaat, 1540 tarihinde 4
obaya ayrılmıştı. Bunlar, Mirza Kethüda idaresinde 49 hane, 15 mücerret, 64
nefer, Hacı İbrahim Kethüda idaresinde, 9 hane, 1 mücerret, 10 nefer, Mahmut
Kethüda idaresinde, 6 hane, 6 nefer ve Hacı İbrahim idaresinde, 4 hane, 4 nefer
nüfusa sahip obalardı.[535] 1540 tarihinden sonra
adına rastlanmaması onların Dulkadır ve Yeni-İl arasındaki Çeçelilere
karıştığını ve başka yörelere göç ettiğini gösteriyor.
Tarsus
yöresinde bulunan Varsaklar arasında da Çeçeliler bulunmaktaydı. Kusun
taifesine tabi olan Çeçeliler, 1519’da 16 hane, 1526’da 28, 1536’da 22, 1543’te
59, 1572’de 52 hane nüfusa sahipti.[536]
Yeni-İl
arasındaki Çeçeliler, 1691 yılında Rakka bölgesinde iskana tabi tutulmuştur.
İskan olduğu mahaller Belih nehri doğusunda kalan 9 nehir boyundan Cedid nehri
ile Kabasakal ve Sıçanşehri nehri dolaylarıdır. Bir kısmı ise Hama nahiyesinde
Kubab ve Mercüddar köylerine yerleşti.[537]
1703
yılında Belih nehri ve Rakka dolaylarına yerleştirilen aşiretlerin nizamı
bozulmuş ve etrafa dağılmıştı. Bunlardan Afşar ve Afşarlara tabi Çeçeli, Bab-ı
Altun, Dokuz ve Silsüpür, kaçıp Maraş, Pazarcık ovası, Kilis, Soku dağı ve
Çoban oğlu Dağı’na geldiler. 1703’te Rakka Beylerbeyi El-hac Mehmet’e yerlerine
nakli için hüküm gönderildi. Buna rağmen Çeçelü’den bir bölük 1708 yılında
Tacirli, Köçekli, Bab-ı Altun, Şerefli ile birlikte Sivas – Karaman
taraflarında bulunuyordu. Bu oymakların yerlerine iskanı için 1730 yılında
tekrar emir çıkarıldı.[538] Bu tarihte Çeçeli’den
bazıları ise Nevşehir merkeze iskan edildi.[539] Rakka’ya iskan
olunanlardan bir kısmı sonradan yerlerini terk etti. Bunlardan Çeçeli ve
Tacirli Reyhanlı aşiretinin içinde bulunuyordu. Dağılanların yerlerine
yerleştirilmeleri için 1748-67 yıllarında kapsamlı bir çalışma yapılmıştır.[540]
1764
yılında Anadolu’da bulunduğu sırada Türk topluluklarının bir listesini veren
Seyyah Niebuhr, Boz-Ulus’un Dulkadırlı koluna mensup olan Çeçelilerin Antep
bölgesinde 1.000 çadır nüfusa sahip olduklarını kaydetmiştir.[541]
Çeçeli’ler,
Adana, Aksaray, Ankara, Antakya, Ayaş, Çankırı, Çorum, Eyüpeli, Gülnar, Halep,
İskilip, Katar – Çorum, Nevşehir, Niğde, Rakka, Sivas ve Yeni-İl’de [542], Kara Ceceli adlı oba,
Aksaray, Boz-Ok, Çorum, Halep, İskilip, Kalecik, Karaman, Kırşehir, Maraş,
Rakka, Sivas ve Şabanözü’nde [543], Yağmuroğlu Ceceli adını
taşıyan diğer oba da, Karaman, Rakka ve Sivas’ta [544] yerleşmiştir. Adana’nın
Karaisalı ilçesinin eski adı da Çeçeli’dir.
Çiğdem-li
: Dulkadır Türkmenlerinden olan Çiğdemliler, 16. Yüzyılda Maraş
bölgesinde bulunuyorlardı. Boz-Ulus’un Orta Anadolu’ya gelmesiyle onların
arasına karışarak eşkıyalık yapan cemaatlerden[545] biri olan Çiğdemliler,
1689 yılına gelindiğinde Anadolu’da isyan eden Gedik adlı kişinin yok
edilmesine memur edilen Türkmenler arasındaydı. Ertesi yıl yapılan Avusturya
Seferine (1690) ise Çiğdemoğlu Osman, Çiğdemoğlu Köse Yusuf Kethüda ve
Çiğdemoğlu Balaban Bey idaresinde 100 atlı ile katılacaklardır. [546] Osmanlı devleti ticaret
yollarının güvenliği için derbentler oluşturarak buralara bir takım Türkmen
topluluklarını derbentçi olarak yerleştirmiştir. Böylece hem göçebeler
yerleştiriliyor hem de bölgenin güvenliği sağlanıyordu. Bunlardan biri olan
Çiğdemliler (Cuylu Avşarı ile birlikte adı geçiyor) 1705 yılında Adana’da
Berendi kazasına tabi Kurt-kulağı derbendine yerleştirildi.[547] Savaşlar ve asayişsizlik
sebebiyle cemaatlerin yerlerini terk ettiği dönemlerde (1753) Çiğdemliler halen
Adana toprağında bulunuyordu.[548] Çiğdemliler Adana,
Alanya, Diyarbakır, Halep, İç-El, Maraş, Niğde, Rakka, Sis, Teke, Yeni-İl ve
Yüreğir’de de yerleşmiştir.[549]
Çoban-Beğli
: Köpekli Avşarı obası. Önceki defterlerde adına rastlanılmayan bu
cemaat, Halep bölgesinde 1550 tahririne göre 5 hanelik küçük bir cemaatti.[550] Günümüzde Antep’in
Oğuzeli ilçesine bağlı Çobanbeyli köyü bu cemaattendir.
Çoban-oğlu
: Biz bu adda 16. Yy’da İran Avşarlarının bir obasını tanıyoruz. 1588-9’da Safevilerin Horasan Seferine
katılan Mehdi Kulu Han bu obadan idi.[551] Bunun yanında Kilis,
Maraş, Niğde, Edirne, Rakka, Şam’da Havran ovası ve Beypazarı’nda yerleşmiş
olan Çoban-Oğlu cemaati’nin[552] bizim Afşar obasıyla bir
ilgisi var mı bilmiyoruz.
Çorapoğlu
: Gündüzlü Avşarı obası. 1536’da Halep’in doğusunda yaşayan ve Çorap oğlu
Süleyman kethüda idaresinde bulunan cemaat, 28 haneydi.[553]
Çöplü
Avşarı : 16. Yüzyılda Maraş bölgesinde bulunan Çöplüler, Dulkadır
Türkmenlerindendi. Bunlardan bazı gruplar, bölgeden ayrılarak başka yerlere göç
etmişlerdir. Nitekim Kayseri bölgesinde (1500-84 yıllarında) Dulkadırlı
Türkmenlerinden olan Çöplü cemaati bulunuyordu. Bu cemaatin alt kolları ise
Evlad-ı Sığırlı (1500’de hayatta olan Budak veled-i Sığırlı’dan adını almış.
1518 ve 22’de 18 hane, 1543’te 62 hane, 1584’te 76 hane), Karalar (Karalu-Canıbek
/ Canikli, 1518 ve 22’de 55 hane, 1543’te, 73 hane, 1584’te bazı köylerde 116 hane), Sülü (1522’de 64
nefer, 1543’te 62 hane, 1584’te 91 hane), Evlad-ı Yaban (1522’de 37 nefer,
1543’te 11 hane), Evlad-ı Tacir (1522’de 10 nefer, 1543’te 194 hane) idi.[554] Günümüzde Kayseri
merkezde Çöplüoğulları sülalesi bulunmaktadır. 1568-70 tarihlerinde Çöplülerden
bir grubun Antep’e gelerek yerleştiğini görüyoruz.[555]
Boz-Ulus
Türkmenleri içinde Asıl Boz-Ulus’a mensup olan bir Çobu (Çöpü) cemaati var.
Çobuların, Dulkadır Türkmenlerinden Çöplü Avşarıyla akraba olduğunu anlıyoruz.
Cemaat, 1540 tarihinde 29 hane ve 5 mücerret nüfusa sahipti. Bu cemaatten bir
grup Diyarbakır’da kendi adları ile bir köy kurarak tarım yapmaya başlamıştı.
Boz-Ulus’un ikinci tahririnde adına rastlanmıyor. Çobu cemaati, Orta Anadolu’ya
gitmeyip Diyarbakır’da kalan ve Boz-Ulus Mandesi diye adlandırılan grubun
içinde bulunuyordu.[556] Çobu cemaatinin bazı
bölüklerine Halep civarında da rastlıyoruz. Bölgedeki Ekrad taifesi olan İzzeddinli’nin
üç cemaatinden biri Çobi adını taşıyor. Çobi cemaati ise 48 hane Heşen’anlı ve
135 hane Şeyh Yusuflu adlı iki obadan oluşuyordu.[557] Boz-Ulus Mandesi
Türkmenleri, güneyden gelen Arap saldırılarına karşı set kurmak için 1692
yılında Hama, Humus, Halep ve Rakka bölgesinde iskan edildiler. Çobular da
Rakka’da Belih nehri boylarına yerleştirildi.[558]
1624
yılında Abaza Mehmet Paşanın II. Osman’ın (Genç) intikamını almak için Sadrazam
Çerkez Mehmet Paşaya karşı ayaklandığında, Orta Anadolu’dan toplayıp Kayseri’deki
Boğazköprü’ye kadar getirdiği 40.000 kişilik ordusunda Çöplüler de vardı.[559]
Adana’nın
Misis derbendine derbentçi kaydedilmiş olan Danişmentli Türkmenleri’nden Çöplü,
Şerefli ve Köseli Avşarı ile Yeni-il Türkmenlerinden Kara-Gündüzlü ve Çöplü Avşarı,
iskan mahalline gitmeyip Kayseri’ye gelerek Yahyalı kazası köylerine zarar
vermişlerdi (1700). Bu cemaatler, hac yolunu korumaları karşılığı vergiden muaf
tutulunca, Danişmentli’den Köseli ve Şerefliler itaat etmiş ancak Çöplüler
karşı çıkarak taşkınlıklarına devam etmişlerdi.[560] Bunun üzerine Erciyes
Dağında saklanan Çöplüler üzerine itaatlerini sağlamak için gönderilen
kuvvetler, Çöplüleri dağıtmış ve başta reisleri Mirşamoğlu Ömer ile Deli Mehmet
olmak üzere ileri gelenlerini kılıçtan geçirmiş, cemaatler de Konya-Adana
arasına iskan edilmişlerdi.[561]
İfraz-ı
Dulkadır’a tabi bazı cemaatler (14 cemaat) eşkıyalık yaparak çevre köyleri
yerlerinden ettiler. Demirkapı, Misis, Kurtkulağı bölgesi ve Niğde sancağı
mutasarrıfı Polatzade İsmail bey bunları Kurtkulağı bölgesine yerleştirmek için
emir aldı (1705 yılı). Aralarında Çöplü Avşarının da bulunduğu bu cemaatler
bölgede derbentçi olarak yerleşti.[562]
Çöplü
Avşarı belgelere göre, Adana, Dulkadır, Düşenbe – Adana, Halep, Hüseyin Abat –
Sivas, Kayseri, Maraş, Sivas ve Yeni-İl’de yerleşmiştir. [563]
Dadalı
(Tatalı) : 16. Yy’da Tarsus Türkmenleri olarak anılan Varsaklar
arasında Kutlu Hanlı taifesine bağlı Dadalı adında bir oba bulunmaktadır. Bu
oba 1543 tarihinde teşekkül etmiştir. 1543’te 13 hane, 1572’de yine 13 hane nüfusa
sahipti.[564]
Bugün Tarsus’ta Dadalı adlı bir köy vardır ve halkı köye sonradan iskan olan
aşiretlerdendir. Varsakların, bir çok boyun birleşmesinden oluşan bir topluluk
olduğunu biliyoruz. Bunlar arasında Afşar obaları da mevcuttur. Sözgelimi,
Afşar obalarından Kara Musalılar, Varsaklar arasında da bulunuyor.
Bolu’nun
Akçakoca ilçesinde de Dadalı adlı bir köy var. Adana’nın Pozantı ilçesine bağlı
Arnaşa (Yeni Konacık) köyünde Dadaloğlu soyadını taşıyan eski bir aile
mevcuttur. Diğer yandan 250 yıl önce Kozan’dan göç ederek Aksaray’ın Gülağaç
ilçesinde 9 köye yerleşen (Akmezar vs..) bir Avşar topluluğu bulunmaktadır ve
kendilerinin Dadaloğlu soyundan geldiğini söylüyorlar. Bazı köylülerin
soyadları da Dadaloğlu’dur. Dadaloğlu’nun bu Dadalı obasından olduğunu ve
Dadaloğullarının anılan köylere yerleştiğini düşünebiliriz. Dadalı obası
belgelere göre Adana, Halep, Rakka ve Urfa’da yerleşmiş gözüküyor.[565]
Deliler
Avşarı : Halep bölgesi aşireti olan Köpekli Avşarının en önemli
kollarından biridir. Deliler Avşarının, Halep bölgesinde 1526’da 13 hane,
1536’da ise 18 hane nüfusu vardı. [566] Hala Halep’te varlığını
koruyan Deliler’in önemli kısmı Anadolu’da yayılmıştır. Nitekim 16. Yy’da Maraş
Türkmenleri arasında Deliler cemaatine tesadüf edilmektedir. Ayrıca aynı yüzyılda
Karaman’da sakin Atçeken oymakları arasında Turgut kazası Türkmenlerinden
Deliler cemaati bulunmaktadır.[567] 1645-6 tarihinde Deliler
obasının bir kısmı Antep’e yerleşmiştir.[568]
1699’da
Rakka’ya iskanları emredildiği halde gitmeyip Develi’de yaşayan cemaat, Güngördü
ve Kırıntılı cemaatleriyle birlikte Niğde, Bor, Ürgüp, Ulukışla, Anduğu
(Kaymaklı) ve Ereğli kazalarında harman vakti yağma yapıp adam öldürüyorlardı.
Bölge yöneticilerinin istekleri üzerine Maraş beylerbeyi Rişvanoğlu Halil’e
gönderilen emirle 1702’de, bu cemaatler Kıbrıs’a sürgüne gönderilmiştir.[569]
Diğer
taraftan Kayseri’deki Zamantı bölgesinden getirilen Deliler, Herikli ve Kütüklü
Avşarlarıyla beraber 1728 yılında Nevşehir merkezde 29 hane olarak
yerleştirildi. [570]
Günümüzde
Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı İğdeli, Kızıldere, Emeğil, Bahçecik,
Gürleyen, Tahtalı, Kılıçkışla ve Köşkerli köylerinde yaşamaktadırlar. Ayrıca
Malatya’nın Hekimhan İlçesinin Delihıdır ve Delibaba köyleri (yakındaki Basak
köyünde de az varlar) [571] ile Giresun’un Kelkit
ilçesi Deliler köyü de bu obadandır.
Osmanlı
belgelerinde bu obanın yerleştiği sahalar şunlardır. Abri – Gelibolu, Adana,
Akkerman ve Kili, Aksaray, Anamur, Ankara, Arapsun, Aydın, Boz-Ulus – Konya,
Danişment – Afyon, Ermenek, Günyüzü- Kırşehir, Hacıbektaş, Halep, İzmir,
Karaman, Karıtaş, Kayseri, Kelkit, Kete, Kıreli – Beyşehir, Kırşehir, Kütahya,
Maraş, Mihalıç, Nevşehir Kazası, Niğde, Rakka, Rumkale, Tercan. [572]
Dodurlu
(Doduryan) : Recepli Avşarının obası. Eruh, Rakka, Karaman, Kırşehir,
Kulb, Kadirli, Sis, Zamantı, Kayseri ve Kars-ı Maraş bölgelerinde
yayılmışlardır.[573] Maraş’ın Elbistan ilçesi
Geçit köyü bu obadandır. Diğer taraftan Boz-Ulus arasında görülen Dodur adlı
bir oba vardır. Bu obanın bizim Dodurlu obasıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Her ne kadar Faruk Sümer bu obanın Dodurga olması gerektiğini söylemişse de
Boz-Ulus obaları arasında Dodur ile Dodurga ayrı olarak yazılmıştır. Dodurlar,
İlaldı Kethüda idaresindeydiler ve 35 hane, 7 mücerret, 42 nefer nüfusa
sahiptiler.[574]
Doymuş
Oğlu : Köpekli Avşarı obası. 1526 yılında Halep’in doğusunda
yaşıyordu ve 12 hane nüfusu vardı.[575]
Doyranlı
(Toyran-lı / Doyuran-lı) : Köpekli Avşarının bir obasıdır. 1526’da Halep’in
doğusunda bulunan oba, 53 hane idi. 1536’da ise nüfusu oldukça artmış ve 99
haneye ulaşmıştı.[576] Doyranlılar, daha sonra
Sis Avşarlarının bir obasını teşkil etmişlerdir. Bunlar, Çukurova’da üç ayrı
kol halinde bulunuyordu. Birinci kol, 1519’da 12 hane, 3 mücerret nüfusla
Gendonos mezrasında ziraat yapıyor, ikinci ve üçüncü kol göçer-evler olup Adana
Sancağında yerleşik olup rüsum-u örfiyelerini Sis Sancak beyine veriyorlardı.
İkinci kol, 1519’da 45 hane, üçüncü kol ise 11 hane idi. 1523-4’te birincisi 12
hane, 4 mücerret, ikincisi 22 hane, 5 mücerret, üçüncüsü 47 hane, 10 mücerret
nüfusa sahipti. 1525-6’da birinci kol, 25 hane, 7 mücerret, ikinci kol, 38
hane, 17 mücerret, üçüncü kol, 19 hane, 3 mücerret idi. 1536-7’de birinci kol,
15 hane, 10 mücerret, ikinci kol, 40 hane, 20 mücerret, üçüncü kol, 36 hane, 11
mücerretti.[577]
Boz-Ulus
Türkmenleri arasında da bir Doyran cemaati bulunmaktadır. Bir bölümü Kanuni
devrinde Harran’da Mehmet Bilal (Diğer adı Evim Küre Bey) köyüne yerleşmişti.
II. Selim devrinde ise 297 hane ve 75 mücerret nüfusa sahipti. Boz-Ulus’un Orta
Anadolu’ya göçüne katılmayan cemaat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yerleşik
hayata geçmiştir.[578]
Osmanlı
belgelerinde Adana ve Sis’te yaşadıkları belirtilen cemaat Anadolu’da muhtelif
yerlere yayılmıştır.[579] Malatya’nın Hekimhan –
Arguvan ilçeleri sınırında Mollaibrahim köyünde Doyuran adlı bir tepe var (1516
m.). Adıyaman Merkez, Antalya Merkez, Edirne Merkez, Çankırı Alaçam, İzmir Tire
ve Tekirdağ Vezirköprü ilçelerinde Doyran adında köyler bunlardan kalmadır.
Doyranlı cemaatinin Herikli adıyla bir obası bulunmaktadır. Bu oba ile ilgili
bilgi için başlığa bakınız.
Döneklili
: Gündüzlü Avşarı obasıdır. Halep bölgesinde yalnızca 1526 tahririnde
adına rastlanan Döneklililer, 35 hane idiler.[580] Bu husus onların
bölgeden ayrıldığını gösteriyor. Dulkadırlılar arasında bir Dönekli Eli cemaati
vardır ki[581]
bunların bakiyesi olmalıdır. Bunlar, Adana’da Ayas, Berendi ve Kınık civarına
iskana uğraşılan cemaatler arasındaydı.
Eberlü [582] : İran Avşarlarındandır.
Şah Abbas devrinde Hamse bölgesinde bulunan Kazvin’de oturuyorlardı. Sonra Horasan’da
bulunan Abiverd’e gönderildiler ve başlarına devşirme Gürcü Cemşid atandı.
18.yy’da ise Eberlüler’in bir kısmı yine Hamse bölgesindeki Tarum ve Halhal’da
yaşıyorlardı. Buradaki Afşar beylerinin Hamseli, Tarumi ve Halhali nispetini
taşıdıkları anlaşılıyor. Nadir Şahın ölümü sırasındaki beylerden Musa Bey de bu
obadandı. Burada Kutulu Avşarı adıyla ortaya çıkan yeni oluşum ise Eberlü
Avşarının bir koludur. [583] Meşhur İran İmparatoru
Nadir Şah ta Eberli boyunun Kırklı kolundan idi.
Eberlülerden
bazı grupların Osmanlı topraklarında da yaşadıklarını anlıyoruz. Henüz 15.
yy’ın ortalarında Ordu yöresinde oba ve köy adı olarak bulunan cemaat Ebercili
adını taşımaktadır.[584] Ebercililer, Osmanlı
belgelerine göre Adana, Yüreğil ve Kars-ı Maraş’ta iskan olmuştur.[585] Ayrıca Afyon’un Çay
ilçesinde bir köy Eber adını taşıyor.
Ekber
Avşarı : Ekber Fakihli, Ekber Hacılı ve Ekberceli diye de anılan
cemaat, Adana, Anamur, Antakya, Arsuz – Halep, Dulkadır, Halep, Kars-ı Maraş,
Konya, Kusun, Maraş, Tarsus, Trablusşam, Yeni-İl ve Yüreğir’de yerleşmiştir.[586]
Elsüz
Oğlanları (Elsüzler) : Sis Avşarlarındandır. Sis bölgesinde üç ayrı kol
halinde idiler. Birincisi 1519’da 16 hane olup İpka-burç mezrasında ziraat
yapıyordu. İkincisi 5 hane, 3 mücerret, üçüncüsü 4 hane idi. 1523-4’te birincisi,
26 hane, 12 mücerret olup İpka-burç mezrasında ziraat yapıyordu. İkincisi 9
hane, 9 mücerretti. 1525-6’da birincisi 21 hane, 10 mücerret, ikincisi 14 hane,
1 mücerret, 1536-7’de Mustafa b. Mehmet tımarına dahil olan birinci kol, 30
hane, 31 mücerret, ikinci kol, 14 hane, 6 mücerret nüfusa sahipti.[587] Aynı yüzyılda Elsüz
Oğlanları cemaatine Maraş yöresinde de rastlıyoruz ki bu onlardan bazı
bölüklerin Sis’ten buraya göç ettiğini gösteriyor.
Cemaat
Adana, Tarsus, Sis, Dulkadır ve Yüreğir’de yerleşmiş gözüküyor. [588]
Faydalı
Avşar : 16. Yüzyılda Maraş ve çevresinde bulunan cemaat, Yörük
tayfasındandı. Buradan yayılan Faydalılar, Adana ve civarı ile Halep, Konya,
Larende ve Yeni-İl’de yerleşmiştir.[589] Onlardan bir bölüğün ise
Doğu Karadeniz’e giderek Giresun’da yerleştiklerini ve halen varlıklarını devam
ettirdiklerini biliyoruz.
Garib-Şah
(Garib-Şah Oğlanları) : Sis Avşarlarındandır. 1519’da 27 hane, 7 mücerret,
1960 akça hasılı bulunan cemaat Kamışlıören ve Şehlahayr mezralarında ziraat
yapıyordu. Garipşah Oğlanları adını taşıyan diğer bir grup ise 36 hane, 7
mücerret, 2450 akça hasıla sahipti. 1523-4Te ikisi bir arada kaydedilmiş olup
67 hane, 54 mücerret, 1 imam, 1 ma’lul, 5730 akça hasıl, 1525-6’da ise 81 hane,
44 mücerret, 2 imam, 3 pir-i fani, 1 sipahi-zade, 3694 akça hasılı vardı.
1536-7’de 99 hane, 33 mücerret, 3677 akça hasıla sahip cemaat, Kamışlı
mezrasında ziraat yapıyordu.[590] Adana ve Sis’te bulunan [591] Garip-Şah cemaatinin
Kayseri bölgesinde de yerleştiğini görüyoruz. Günümüzde İncesu’nun Garipçe köyü
bunlardan kalmadır. Garipşah adında bir köy ise Kastamonu’nun Taşköprü
ilçesinde bulunuyor.
Kayseri’de,
Hüseyin Hacılı ve Süleyman Kethüda cemaatleri de Garip-Şah Yörüğü olarak
anılmaktadır. Bu cemaatler için başlıklara bakınız.
Genceli
Avşarı : Azerbaycan’ın Gence vilayetinden gelen Avşarlardır. İran
ve Azerbaycan’dan Anadolu’ya gelen bazı Afşar obalarını biliyoruz. Genceliler,
16. yüzyılda Halep bölgesinde görülüyor. Onlar bir ara (1536) Bayat
Türkmenlerine tabi oldular. Bu tarihte 12 hane ve 7 mücerret nüfusu vardı.[592] Daha sonra Bayatlardan
ayrılacaklardır ama bölgede varlıkları devam edecektir.
1695-96’da
şekavetten dolayı Halep’e bağlı olan Humus’a iskan edildi. Burada İç-El
Türkmenlerinden Eymür’e bağlı olan (9 cemaat bağlıydı) Genceli Avşarı (Humus’ta
Timar’a bağlı Kifr-i Abdi, Şemsin, Şumeriyye, Tel-Honus, Süveydem ve Kemun
köylerinde iskan oldu), Kara Avşarlı ve diğerleriyle beraber Arap baskısıyla
yerlerini terk etmişti. Bu cemaatler Murat Paşa köprüsü ve Saylak mevkiine
(Antakya’da) iskan edildiler. Genceli Avşar’ı 102 nefer ve 70 çift olarak iskan
edildi. 1713 yılında bir fermanla da Halep’ten ifraz edilip Trablus-şam
iltizamına dahil edildi. [593]
Bu Afşar
obasından bazı bölükler göç edip Gemlik, Karahisar-ı Şarki ve Kocaeli’de de
yerleşmiştir. Kılıçlı Genceli adını taşıyan diğer bir oba da Adana ve Tarsus’ta
görülüyor.[594]
Ayrıca Aydın’ın Kuyucak kazasındaki Gencelli ve Gencellidere köyleri de bu
obanın oraya göçmesiyle kurulmuştur. [595]
Germiyanlı
: Germiyanlılar, Celalettin Harzemşah maiyetinde İran’ın Fars ve Kirman
dolaylarından Malatya yöresine gelerek yerleşmiş bir Türk boyudur. Bunlar,
henüz Malatya civarında iken çevre illere de yayılmışlardı. Tunceli merkezde
Germili, Mazgirt ilçesinde Germikar (Bulgurcular), Çemişkezek ilçesinde Germili
(Gedikler) ve Germisi (Yünbüken), Erzincan merkezde Germili ve Elazığ merkezde
Germili (Yedigöze) köyleri onlardan kalmadır. Germiyanlılar, Batı Anadolu’ya
göç ederek Kütahya merkezli bir beylik kurdular ve oldukça etkinlik
gösterdiler. Beyliğin yıkılmasından sonra geriye kalan bakiyelerinin Bolvadin,
Turgutlu ve Kütahya’da Germiyanlı ve Germiyan Yahşili adıyla varlığını
sürdürdüklerini, daha sonra Rumeli’nin fethinde ve Türkleştirilmesinde de
önemli rol oynayarak bir kısmının Silistre’ye iskan edildiklerini görüyoruz.[596] Günümüzde Bulgaristan’ın
Filibe ve Tatarpazarcığı illeri halkının da çoğunlukla oraya göçürülen
Germiyanlılardan geldiğini söyleyelim. Aydın’ın Germencik ilçesi eskiden köy
olup adı Germiyancık idi ve Germiyanlı cemaati kurmuştu. Muğla Milas’taki
Germeyani (Bağdamları) ile İzmir Çeşme’deki Germiyan köylerini de Germiyanlılar
kurmuştur.[597]
Samsun Kavak ilçesi Germiyan köyü ile İstanbul’da Germiyan (Değirmen) köyü
onların göçüyle ilgili bize fikir verebilir.
Germiyan
ailesi, Osmanlı hizmetinde de önemli görevler ifa etmiştir. Bunlardan
Abdulhamit döneminin ünlü veziri Nureddin Abdurrahman Paşa ile damat Arif
Hikmet Paşayı tanıyoruz. Ayrıca Mevlevi dergahının Kütahya postnişini de
Germiyan-Oğlu Süleyman Paşanın oğlu Divane Mehmet Çelebidir.
Diğer taraftan
Germiyan-Oğullarının atası Ali-Şir Beyden geldiği anlaşılan Alişirli / Alişarlı
(oğlanları) adında bir cemaat bulunmaktadır. Germiyanlıların, artan Moğol
baskısı karşısında Malatya civarındaki yurtlarını bırakıp 1258-60 tarihlerinde
Batı Anadolu’da Kütahya bölgesine gelerek yerleştiklerini görmüştük. Bu göç
esnasında Amasya, Zile, Şarki Karahisar, Terme, Çarşamba, Malatya ve Besni’de
Ali-Şir isimli köyler kurdular.[598] Bu grup daha sonra ana
boydan kopup dağılmış ve muhtelif yerlere yerleşmiştir. Nitekim, 16. Yy’da
Boz-Ok bölgesinde Kızıl Kocalıların başlıca oymağı Alişarlu adını taşırken [599] Sis yöresinde
Savcı-Hacılı taifesine mensup Alişarlı adlı bir oba ile [600] Tarsus civarında bulunan
Varsakların Kusun boyuna bağlı Alişarlı obası da [601] bulunmaktadır. Alişarlılardan
bazı bölükler ise Maraş’ın Elbistan kazası Nergile nahiyesinin Yalnızkoz,
Çayırlı ve Demirlik köyleri ile Ballık ve Panbucak mezraları, Ahsendere
nahiyesinin Çöpölçen köyü ve Çörümşek nahiyesinin Ortaviran köyünde yaşıyordu.[602] Türkay, bu cemaatin
yerleşme bölgelerini şöyle gösterir : Aksaray’ın Eyüpeli kazası, Aydın’ın
Seferihisar kazası, Beyşehir’in Göçü kazası, Hısnı-mansur, Hüdavendigar’ın
Günyüzü ve Tarhala kazaları, Karahisar-ı Şarki, Kusun, Maraş, Ordu, Sis ve
Zamantı.[603]
Gökçe-li
(Gökçe Oba) Avşarı : Köpekli Avşarının bir obası. Halep bölgesinde
1526’da 34 hane, 1536’da 32 hane, 1550’de ise 31 hane nüfusa sahipti.[604] 1520 yılında Bayatlar
arasında da Gökçelilere rastlanıyor. Bu tarihte nüfusları 35 hane ve 5
mücerretti. Sonradan bu taifeden ayrılmışlardır. Kaynaklarda Halep, Kayseri,
Mardin, Musul-Nusaybin arası ile Yeni-İl’de yerleştiği belirtiliyor.[605] Bu obadan bazı
bölüklerin Sis yöresine geldiği anlaşılıyor. Gökçeliler, 16. Yy’ın ilk
yarısında Sis Yöresinde Eğlen Oğlu taifesinin Ayrı Damlı koluna mensup idi.
Sadece 1536-7’de adına rastlanan cemaat, Hasan b. Mansur’un tımarına dahil olup
30 hane, 15 mücerret nüfusa sahip olup Dulkadır Sancağında Kesik mezrasında
ziraat yapmaktaydı.[606] Bu oba Adana, Boz-Ok,
Mersin, Karaman, Aydın, Zile, Ulaş, Gökçeli, Toyran – Köstendil, Keçiborlu,
Sandıklı, Çölabat, Geyikler ve Bergama’da yerleşmiş gözüküyor.[607]
Gölegir
: Bu cemaatin Civanşirlerle birlikte Azerbaycan’dan geldiğini
görüyoruz. Nitekim Azerbaycan’da Loru / Borçalı kesiminde Gölegiren cemaati
var.[608] Anadolu’ya geldikten
sonra Danişmentli Türkmenlerine dahil edilen cemaat, Sümer’e göre de Civanşir,
Salmanlı, Kaşıkçı, Sermayeli, Karalı ve Harmandalı oymaklarıyla birlikte
İran’dan gelmiş olmalıdır.[609] Anılan aşiretlerle
birlikte 1701 yılında Afyon civarında iskana tabi tutulan cemaat, önce mera ve
tarlalar yetersiz diye itiraz ettiyse de tahrir yapıldı ve ertesi yıl çevre
yöneticilerine emirler gönderilerek iskan yapıldı. Bir kısmı sonradan iskanı
terk edip zulme başladıysa da (1703 ve 1708’de) eski yerlerine tekrar
yerleştiler.[610]
Gölegir cemaati Sandıklı’ya bağlı Çavuşbeyli, Kazanpınarı, Cadı ve Yenice
köyleri ile Urla’ya bağlı Okçular ve Deliler köylerine yerleşti. Bu cemaatin
yöneticileri arasında Avşar oğlu Abdurrahman adlı birisinin bulunması[611] bu cemaatin Avşar
kökenli olduğunu gösteriyor. Burada şunu da belirtelim Afyon ve çevresinde
yerleşen Türkmenler genellikle Afşar obalarıdır.
Gündüzlü
Avşarı : Moğolların Kösedağ Savaşından sonra (1243) Selçukluları
yenip ardından 1277’de Anadolu’nun önemli bir kısmına hakim olmaları üzerine,
Moğollara karşı Anadolu’yu savunan tek unsur Türkmenlerden bir kısmı, Moğol
baskılarına dayanamayıp Suriye’ye (Gazze’den Antakya ve Diyarbakır’a kadar
uzanan saha ile Suriye sahillerine) 40.000 çadır nüfusla göç ederek Memlukler’e
sığındı.[612]
Bu Türkmenler burada da Boz-ok ve Üç-ok teşkilatlarını yaşattılar. Bozoklar’ın
başında ise Afşarlar vardı. [613] Onlar, üç obaya
ayrılıyordu ve bunlardan biri de (diğerleri Halep’te Kutbeği-Oğulları
idaresindeki Afşarlar ve Antep’te Köpek-Oğulları idi) Amik ovasında bulunan
Gündüz-Oğulları idi. Başları olan Gündüz Bey, Doğancı-Oğlu Faris’in ölümüyle,
buradaki bütün Türkmenlerin başı olmuştu. Bu obanın ilk tanınanı ve en ünlü
şahsiyeti Gördü Bey’dir ve bir çok başarıları vardır. [614]
Gündüzlüler,
diğer Türkmen boylarıyla beraber 14 ve 15. Asırlarda bölgede
Osmanlı-Akkoyunlu-Memluk devletleri arasındaki çekişmelerde ve Dulkadır Beyliği
ile Ramazan-Oğulları bünyesinde yoğun olarak faaliyet göstermiştir.
Gündüzlüler, 1482’de Mehmet Bey’in başkanlığında idi. Bu tarihte Osmanlılar
Çukurova’yı istila etti. Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyen Türkmenler ve
Afşarlar yapılan savaşta yenildi. Gündüz oğlu Mehmet Bey savaşta ölenler
arasındaydı.[615]
Bundan sonra Gündüzlülerin çoğunluğu liderleri Mansur Bey Afşar idaresinde İran’a
gitmiştir. Yerinde kalanlar ise Antakya’dan Konya’ya kadar uzanan sahada
yayılmıştır. İran’daki Gündüzlüler, Kuh-Giluye ve Huzistan’da yaşıyorlardı.
Sonradan bir kısmı Horasan’da Abiverd tarafına (Bunlar daha sonra Köse Ahmedli
adını almışlardır), bir kısmı da Araşlu’dan bir bölük ile beraber Urmiye’ye
gönderildi.[616]
Antakya’da
kalan Gündüzlüler ise 1526’da 8, 1536’da 7, 1550’de ise 6 cemaatten oluşuyordu.
Bu cemaatler, Avşar, Pekmezli, Boynu Kısalı, Çorap-Oğlu, Döneklili, Gündüzlü,
Hemenli, Ulamışlı ve Yıvacıklar cemaatleri idi. Ana cemaatin adını taşıyan
Gündüzlü obası, 1526’da biri 35 hane, Halep’in doğusunda olan diğeri 4 hane
olmak üzere 39 haneydi. 1550’de ise tek şube olup 27 hane nüfusu vardı.[617] Bu grup daha sonra
Anadolu’da faaliyetlerde bulunmuş ve devlet tarafından iskana tabi tutulmuştur.
Boz-Ulus
Türkmenleri arasında da Gündüzlü Avşarı bulunmaktadır. Bunlar, Osmanlı
hakimiyetini kabul etmeyip Ak-Koyunlu birliğine katılanların kalıntısıdır.
Gündüzlüler, Boz-Ulus içinde 1540 tarihinde Uğurlu Kethüda idaresindeydiler ve
23 hane, 5 mücerret ve 28 neferden oluşuyordu.[618] II. Selim döneminde ise
21 hane ve 15 mücerret nüfusa sahipti. Gündüzlüler, daha sonra Yeni-İl
Türkmenleri içine karışıp buradaki Gündüz Avşarı’nı oluşturmuştur.[619] Yeni-İl’deki Gündüzlü
cemaatinden bazı bölükler ise Kayseri’de faaliyette bulunmuştur. Dulkadırlı
Türkmeni olarak bilinen bu cemaat, 1584’te Kızılca İn’de oturuyordu ve 12 hane
nüfusa sahipti.[620]
İç-El’den
kalkıp Alaiye’ye gelerek halka zarar veren Türkmenleri tedip için Alaiye Sancak
mutasarrıfı Musa Paşa harekete geçmiş, ancak Saruhan Sancağındaki Atala
kazasına geldiğinde (1699 yılı) bir kısım Türkmen cemaatlerinin hücumuna
uğramıştı ki bu cemaatlerden birisi de Gündüz-Oğulları idi.[621] Bu bilgiden Gündüzlü Avşarından
bazı grupların Batı Anadolu’ya doğru yayıldığını anlıyoruz.
Malatya’nın
Gündüzbey kasabası ile Pütürge’nin Gündüz köyü de bu obadandır. Bu cemaatin
Osmanlı topraklarında yerleşme sahası şu şekildedir. Adana, Alanya, Antakya,
Aydın, Çorlu, Dulkadır, Edirne, Halep, İç-El, İznik, Karahisar-ı Şarki, Kars-ı
Maraş, Keşan, Koçhisar, Kütahya, Maraş, Marmara – Saruhan, Saruhan, Sinop,
Söğüt, Tarsus ve Yeni-İl. Ayrıca Gündüz Fakihli obası Yeni-İl ve Halep’te
Gündüz Hacılı obası ise Boz-Ok ve Maraş’ta görülüyor.[622]
Habilli
: Beylikli Avşarı obasıdır. Halep bölgesinde 1526’da 12 hane, 1536’da
13 hane nüfusu vardı.[623] Cemaatin kuzeye
çekilerek Dulkadır Türkmenlerine dahil olup Zamantı civarında iskan oldukları
anlaşılıyor.
Hacı
Avşarlı : Osmanlı belgelerinde Niğde’de yerleştiği belirtilen bir
oba.[624]
Hacı
İvazlı Avşarı : Bu cemaatin adı, Hacı Ayvaz (Ayvadoğlu), İvaz (Ayvad)
Hacılı, Ayvadlı (İvazlı) şeklinde de geçer. Kayseri’de Karataş (İncesu)
Yörüklerinden olan Mehmet veled-i Ramazan’a tabi İvaz Hacılı cemaati, 1500’de
40 hane, 1518’de 47 hane, 1522’de 49 hane, 1543’te 60 hane ve 1584’te 34 hane
idi. Cemaatin bazı neferlerinin Kayseri şehir merkezine yerleştikleri
anlaşılıyor ki Hacı İvaz mahallesini bunlar kurmuştur.
Kayseri’de
bulunan ve Hacı İvaz cemaatinden olduğu anlaşılan Ali Bölüğü adlı oba da
Karataş (İncesu) Yörüklerindendir. 1500 yılında bölgeye yeni gelmiş olan
cemaatin 1584’te 67 hane nüfusu vardı. İvaz Hacılı’dan olan Gözübağlı obası ise
1483’ten itibaren Kayseri’de gözüküyor. 1518’de 12 hane, 1522’de 13 hane,
1543’te 13 hane nüfusa sahipti.[625] İvaz Hacılı’dan bazı
bölüklerin bu yüzyılda Dulkadır sahasında da bulunduklarını görüyoruz.
1690
yılındaki Avusturya Seferine katılan Afşar beylerinden Hacı İvaz-Oğlu Dokuz
İbrahim Bey ile Hacı İvaz-Oğlu Abaza Bey’in adları geçiyor. [626] Bunlardan İbrahim Beyin
soyu günümüzde İbrahim Beyli Avşarı olarak yaşıyor. Hacı İvazlı Avşarı’nın, adı
geçen bu Hacı İvaz’dan geldiğini biliyoruz.
Devlet
tarafından 1691-92 yılında Rakka’ya iskanları emredilince, ot bitmeyen ve
şartları oldukça kötü olan bu yere gitmek istemeyen ve Membiç’te yerleşmek
isteyen Hacı İvaz Oğulları, Membiç’e iskana izin çıkmasına rağmen devlete karşı
gelip iskana uymadılar. Azez, Antep ve Halep civarında eşkıyalık yapıp 4-5 köyü
de talan ettiler. Bunun üzerine devlet, İlbeyli, Koyunoğlu İbrahim ve Çobanoğlu
vs.. cemaatlerinden de yardım alıp harekete geçince aman dileyip 1697 yılında
Rakka’ya iskanı kabul ettiler.[627] Kayseri’nin Develi
ilçesi Ayvazhacı köyü bu obadandır. Ayrıca, Adana, Antakya, Birecik, Boz-Ok,
Edirne, Gavurdağı, Halep, Kars-ı Maraş, Kayseri, Kete, Kırk Kilise – Özi, Küçük
Salmanlı, Manavgat, Maraş, Rakka, Sarıçam ve Yeni-İl’de de yerleşmişlerdir.[628]
Boz-Ulus
Türkmenleri arasında da bir İvaz cemaati bulunmaktadır. Bu cemaat, Ak-Koyunlu
emirlerinden Hacı İvaz’dan geliyor. Burada şu hususu belirtmeden geçmeyelim.
Afşar obaları ile Ak-Koyunlu yöneticileri arasında isim benzerlikleri oldukça
dikkat çekicidir (Tur Ali Bey – Tur Ali Hacılı Avşarı, Kutlu Bey – Kutbeyli /
Kutlubey Avşarı gibi). Biz Avşarların önemli ölçüde Ak-Koyunlulara destek
verdiğini biliyoruz. Böyle bir bağ kurulabilir.
Hacı
Mustafalı : Kara Recepli diye bilinen 3 obadan (diğerleri Arap
Hasanlı ve İbrahim Beyli) birisidir. 1690 yılındaki Avusturya Seferine katılan
Afşar beylerinden Çerkez-Oğlu Hacı Mustafa Bey’in[629] soyundan geliyor.
1691-92
yılında Rakka’ya iskanları emredilince, ot bitmeyen ve şartları oldukça kötü
olan Rakka’ya gitmek istemeyen ve Membiç’te yerleşmek isteyen Hacı
Mustafalılar, Membiç’e iskana izin çıkmasına rağmen devlete karşı gelip (Hacı
İvaz Avşarıyla birlikte) iskana uymadılar. Azez, Antep ve Halep civarında
eşkıyalık yapıp 4-5 köyü de talan ettiler. Devlet, İlbeyli, Koyunoğlu İbrahim
ve Çobanoğlu vs.. cemaatlerinden de yardım alıp harekete geçince aman dileyip
1697’de Rakka’ya iskanı kabul ettiler.[630] Hacı Mustafalılar, Lek,
Afşar ve Tacir cemaatiyle birlikte baskı yaparak 1712’de Rakka’ya iskanı
istenen Recepli Avşarı’nı iskana göndermemiştir.[631] Bu onların iskan
bölgesinden kaçtıklarını gösteriyor.
Bu cemaat
Malatya Sancağı, Gördes, Kızılhisar – Sığla, Yeni-İl, Halep ve Rakka’da
yerleşmiştir. Kayseri’de bu oba Mustafabeyli olarak ta adlandırılır. Bu adda
bir oba ise Rakka ve Barçın’da bulunuyor.[632] Kayseri’nin Pınarbaşı
ilçesi Hassa ve Tözgün köyleri de bu obadandır.
Halil
Paşa-lı (Oğlu) : Kayseri’nin Tomarza ilçesi Güzelce, Melikviran ve
Aliağalar köylerinde oturan Afşar obası. Bu obadan bazı bölükler Teke
bölgesinde Kaşaklı’da iskan olmuştur.[633]
Halil-Oğlu
: 1690 yılındaki Avusturya Seferine Afşarlar, Recep-Oğlu Halil Bey
önderliğinde 200 atlı ile katılmışlardı.[634] Halil Bey, 1691 yılında
ise Sis Sancak beyi idi.[635] Bu obanın Halil Beyin
soyundan geldiğini anlıyoruz. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi B. Karamanlı, K.
Karamanlı, Kadılı, Çamlıca, Kızılören, Demircili, Hasırcı, Akpınar, B. Kömarmut
ve Pulpınar köyleri bu obadandır. Kayseri merkez Kızık köyünde de bir miktar
Haliloğlu var. Türkay, bu obanın yerleşme yerlerini şu şekilde veriyor. İç-El,
Alanya, Manavgat, Karahisar-ı Nallı – Hüdavendigar, Maraş, Dulkadır ve Halep.[636]
Haraçlı
: Köpekli Avşarı obası. Halep bölgesinde yalnızca 1536 tahririnde adına
rastlanılan küçük bir oba. Bu tarihte 6 hane nüfusu vardı.[637]
Harikli
: Herek Oğulları, Herek Uşağı, Hörki, Harikan, Herecli, Herekli,
Herikli, Hereke, Hareke, Heriki, Herekyan adlarıyla da tanınır. Sis
Avşarlarından Doyranlı’ya mensuptur. Cemaatin 1519 tahririnde adı geçmiyor.
1523-4’te 51 hane, 12 mücerret, 3350 akça hasılı olan cemaat defter harici
kaydedilmiş ve Altunini mezrasında ziraat yapıyordu. 1525-6’da 75 hane, 18
mücerret, 1 sipahi-zade, 3350 akça hasıl, 1536-7’de ise 77 hane, 29 mücerret,
3648 akça hasılı vardı ve Dulkadır Sancağında Yumruktepesi mezrasında ziraat
yapıyordu.[638]
Günümüzde Adana’nın Ceyhan ilçesinde Herekli adında bir köy bulunmaktadır.
Sis
bölgesinden dağılan Herikliler, 1688-89 yıllarında Kara Şeyhli Avşarı, Beydili
ve diğer bazı boylarla birlikte Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kasabasında ekili
yerleri ve köyleri tahrip edip bir çok kişiyi öldürdüler. Göçebe aşiretler
devlet tarafından takip edilmelerine rağmen sürekli ayaklanıyorlardı.[639] 1691 yılında Batı
Anadolu’ya yerleştirilen ve şikayet üzere tanzimlerine karar verilen
Danişmentli Türkmenlerinden ve Rum İli (Sivas) sakini olan cemaatlerden biri de
Bektaş Kethüda, Kara Ömer Kethüda ve Hacı Oğlu Ahmet’e tabi Hereklilerdi.[640] Batı Anadolu’daki
Heriklilerden önemli kollar burada yerleşip kalmıştır. İzmir’in Seferihisar
ilçesinde Hereke (Düzce), Bursa’nın Keles ilçesinde Hereke (Çayören),
Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde Hereke (Yürük) köyleri ile Rodos adasında Hereke
adlı bir yer bunlardan hatıradır. Kocaeli’nin Hereke ilçesini de hatırlatalım.
Sivas civarında bulunan Heriklilerin bazılarının da bu bölgede iskan
olduklarını söyleyebiliriz. Sivas merkeze bağlı Herekli (Bedirli) ile Gümüşhane
Torul’a bağlı Herek köylerinin yanında Tokat’ın Erbaa ilçesinin de eski adının
Herek olması onların yerleşimiyle ilgili bize bilgi vermektedir. Ayrıca Ordu
ilinin Mesudiye ilçesinde Herközü köyü de bu obayla ilgilidir.
Ardından
Heriklileri, Nevşehir’e iskan edilen Boynu-inceli Türkmenleri arasında
görüyoruz. Bunlardan durumu iyi olanlar kasabaya diğerleri ise Eyup-İli'ne
(1727 yılı) yerleştirildi. Herikliler, Nevşehir merkezde 79 hane ile iskan
oldular (1727-30).[641] Ayrıca çevrede 16 köy
kurdular. Bu köyler, Hacıbektaş ilçesine bağlı Karaburna, Karaburç, Kırıklı
(Şahinler), Kızıklı (Yeşilli), Köşektaş, Kızılağıl, Kayaaltı, Cağşak
(Hacıbektaş İlçesinde), Kozaklı ilçesine bağlı Kalecik, Abdi, Karayanalak
(Boğaziçi), Gerce (Kozaklı İlçesinde), İmran (kısmen) Aylı (kısmen) Halaka
(kısmen. Yeni adı Dörtyol) Gülşehir ilçesine bağlı Karahöyük, Hacılar, Sığırlı,
Yüksekli (Gülşehir İlçesinde) köyleridir.[642] Onlardan bir kısmının bu
iskan sırasında çevre illerde de yayıldıklarını tahmin edebiliriz.
Kırıkkale’nin Delice ilçesine bağlı Herikli köyünü bu dağılanlar kurmuş
olmalıdır.
Nevşehir’de
yerleşen bu Heriklilerin buraya Sis bölgesinden göç ederek geldiklerini
anlıyoruz. Bölgede yaptığımız çalışmada Herikli büyüklerinden Ali Bey, bundan
250 yıl önce Kozan’dan geldiklerini dedelerinden duyduğunu söylemişti. Diğer
Herikliler de bu düşünceye katılıyorlar. Böylece Nevşehir’de iskan edilen
Heriklilerin Sis’ten alınıp Boynu-İncelilere dahil edildiğini anlıyoruz.
Sicillerde
Kayseri yöresinde de Heriklilere rastlanmaktadır. Bunlardan bazı bölüklerin
burada yerleştiği tahmin olunabilir. Nitekim Maraş tahrirlerinden Heriklilerin,
Pınarbaşı’nın Gökçeköy ve Kösin köylerinde yerleştikleri anlaşılıyor.[643] Günümüzde Sarız’ın
Esirik köyünde oturan Avşarlar, Herekçioğlu adıyla anılıyor. Ayrıca Kuşçu
köyünde de kısmen varlar. Bunların lakapları Kıllı’dır. Dadaloğlu bir şiirinde
“Oymağın Kıllı” diyor. Boz Avşarların bir kolu Kıllı adını taşıyor. Bunların
yörede genel adları ise Türkmenliler’dir.
Heriklilerin
doğuya da göç ettiklerini biliyoruz. Nitekim, Diyarbakır Lice’de Herak,
Çermik’te Herekli, Hakkari Şemdinli’nin Herki (Meşelik) gibi köy adları
onlardan kalmadır. Günümüzde Hakkari’nin Şemdinli İlçesinin büyük çoğunluğunu
Herikliler (bölgede Herki deniliyor) oluşturmaktadır. Bu Herikliler asıl
nüfusun küçük bir kısmını oluşturuyor. Aşiretin büyük bir çoğunluğu
sınırlarımıza yakın Irak ve İran topraklarında yaşamaktadırlar. Kuzey Iraktaki
en büyük aşiretlerden biri de bu Heriklilerdir. II. Abdulhamit tarafından
Hakkari bölgesinde yaptırılan bir sayımda 4.500 hane Nesturi ile 12 hane
Ermeni’ye karşın 30.500 hane Müslüman nüfus vardı. Bu Müslüman nüfus arasında
500 hanesi Şemdinli Nahiyesinde yerleşik, 3.000 hanesi göçebe olmak üzere 3.500
hane Heriki aşireti bulunuyordu. Rus ve İngilizlerin Hakkari’deki Nesturi ve
Ermenileri kullanarak iç isyan çıkarma çabalarına karşı 1890’dan sonra
kurulması kararlaştırılan Hamidiye Alayları’nın 17, 18, 19, 20, 26 ve 39.
Alaylarına bu Heriklilerin dahil edildiğini görüyoruz.[644] Heriklilerin bir bölümü
Mardin’in Silopi ve Cizre İlçesinde yerleşmiş (Herikan) ve günümüze kadar
varlığını korumuştur.[645] Bu Herikliler Şeyh Sait
İsyanı (1925) başta olmak üzere Cumhuriyet Devrindeki isyanlara katılmıştır.[646]
Osmanlı
belgelerinde bu cemaatin Adana, Aksaray, Aydın, Barçınlı, Boz-Ok, Danişment –
Afyon, Eyüpeli, Hacıbektaş, Halep, İzmir, Karaman, Kayseri, Keşan, Kırşehir,
Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Mardin, Musul, Nevşehir, Rumeli, Sis, Sivas,
Tekfurdağı – Çirmen, Tokat, Van, Yeni-İl ve Yenişehir – Aydın bölgelerinde yerleştiği
görülmektedir.[647]
Harzem
/ Horzum : Harzem-Şahlar Devleti’nin hükümdarı Celalettin
Harzem-Şah, Cengiz Han’ın önünden kaçarak Doğu Anadolu’ya gelmişti. Burada
Anadolu Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat ile bozuşmuş ve 1230 yılında
Yassı-Çemen Savaşı’nda yenilerek sığındığı dağlarda yerli halk tarafından
öldürülmüştü. Onun ölümü üzerine maiyetinde bulunan komutanlar, askerler ve
halk Selçuklu hizmetine girmişti ki bunlara Harzemli / Horzemli deniliyordu.
İşte bu cemaat onların bakiyesidir. Bu cemaatin genellikle Anadolu’nun
batısında bulunması Germiyan-Oğulları sebebiyledir. Harzem-Şahların maiyetinden
olan Germiyanlıların içinde de Harzem aşiretleri vardı. Germiyanlıların Batı
Anadolu’ya göçünde bu cemaat onlarla birlikte batıya gelmiştir. Nitekim, Kütahya’da
Horzum Aşireti Ovacık, İzmir Ödemiş’te Horzum, Manisa Alaşehir’de Horzum
Alakaya, Horzum Embelli, Horzum Keserler, Horzum Sazdere köyleri ile Ege
bölgesinde Horzum adlı oymakların varlığı bununla ilgilidir.[648] 19. Yy’ın ikinci
yarısında Batı Anadolu’daki Türkmen cemaatlerinin bir listesini veren Rum
asıllı Dr. Çakıroğlu, Horzumluların Aydın ve Bursa’da bulunduklarını
belirtmiştir.[649]
Bu
cemaatin Avşarlarla ilişkisine gelince, Afyon Dinar’da 23 köyde yaşayan
Horzumlulara aynı zamanda Afşar denilmektedir (Doç. Müjdat Kayayerli’nin
verdiği bilgi). Ayrıca Yörük derneği olan Yör-Türk’ün yaptığı çalışmada da
Horzumlar bir Afşar obası olarak kabul edilmektedir. Horzumlarda Afşar
kimliğinin bulunması onların Germiyanlılarla yakınlıklarında aranmalıdır.
Güney
bölgemizde ise İç-El Yörüklerinden olup rahat durmadıkları ve çevreye zarar
verdikleri için Kıbrıs’a sürülen (1714-41) cemaatler arasında Horzumlular da
vardı.[650]
Belgelere
göre Horzum cemaati Adala – Saruhan, Alanya, Denizli, Güzelhisar – Aydın,
Hamit, İç-El, İshaklı – Akşehir, Konya, Kütahya, Menteşe, Teke, Ula ve
Yalvaç’ta görülüyor.[651]
Hedilli
: Recepli Avşarlarının bir kolu. 1703 yılından itibaren diğer Recepli
Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak
bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır
taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki
tahririnde 31 hane ve 12 mücerret nüfusa sahipti.[652]
Hemenli
: Gündüzlü Avşarı obasıdır. Halep bölgesinde 1526’da biri 22, diğeri 32
hane olan iki bölüktü. 1536’da ise tek şube olup 44 haneydi.[653]
Hobal(l)ı
/ Obalı : 16. Yüzyılda Maraş civarında görülen Obalı cemaati, daha
sonra Recepli Avşarının bir obasını teşkil etmiştir. Obalılar, Yeni-İl, Rakka,
Karaman, Kırşehir, Sis, Kayseri, Adana, Maraş, Kadirli ve Zamantı’da
yerleşmiştir.[654]
Hoca
Fakihli Avşarı : 16. Yy’da Uşak bölgesinde bulunan kalabalık yörük
topluluğu arasında II. Selim devrinde büyük bir Afşar oymağı bulunuyordu. Bu
Afşar oymağı 5 obaya ayrılıyordu (Afşar adlı 2 oba ile Musacalu ve Öksüzler) ki
bunlardan biri 54 vergi nüfuslu Hoca Fakihli Avşarı idi.[655] Bu obanın bölgedeki
diğer Afşar obaları (Musacalu ve Öksüzler) gibi doğudan geldiğini görüyoruz.
Çünkü bütün bu obaların Maraş ve çevre bölgelerde faaliyet gösterdiğini biliyoruz.
Nitekim Hoca Fakihli Avşarı da Osmanlı belgelerinde Maraş ve Dulkadır
bölgesinde bulunan bir oba olarak zikredilir.[656] Maraş’taki cemaat,
Göynük nahiyesinin Hil Abı köyünde bulunuyordu.[657]
Hovadlı
: Recepli Avşarlarının bir kolu. 1703 yılından itibaren diğer Recepli
Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak
bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır
taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki
tahririnde 10 hane ve 6 mücerret nüfusa sahipti.[658]
Hüseyin
Hacılı : Garip-Şah Avşarındandır. 1500 yılında hayatta olan
Hüseyin veled-i Sülü’den adını alan cemaat, 1518 yılına kadar Hüseyin Kethüda
diye anılmış, bu tarihten sonra Hüseyin Hacılı adını almıştır. 1584 yılından
itibaren Süleyman Kethüda cemaatiyle birlikte Garip-Şah Yörüğü olarak
tanınmıştır. 1543’te 90 hane, 1584’te 69 hane nüfusu vardı.[659] Bu cemaatin Anadolu’da
oldukça geniş bir alanda faaliyet gösterdiğini anlıyoruz. Kayseri’den başka
Adana, Aydın, Çukurova, Diyarbakır, Dulkadır, Halep, Maraş ve Yeni-İl’de
yerleşmişlerdir.[660] Maraş tahrirlerine göre
Hüseyin Hacılı’dan bir grubun Kayseri’nin Pınarbaşı civarında Koyrın ve
Saruşeyh mezralarında yerleştikleri görülüyor.[661]
İfraz-ı
Dulkadırlı’dan bazı cemaatler (14 cemaat) eşkıyalık yaparak çevre köyleri
yerlerinden etti. Demirkapı, Misis, Kurtkulağı bölgesi, Niğde sancağı
mutasarrıfı Polatzade İsmail bey bunları Kurtkulağı bölgesine yerleştirmek için
1705 yılında emir aldı. Hüseyin Hacılı’nın da dahil olduğu bu cemaatler, bu
bölgede derbentçi olarak yerleştirildi. Ancak, Hüseyinhacılılar bazı obalarla
iskanı terk edip Karaman, Kütahya, Bursa, İçel, Aydın ve Saruhan’a gittilerse
de 1725 yılında tekrar çukurovaya nakilleri sağlandı. [662]
Hüveydi
Aşireti : Anadolu’ya ilk Türkmen göçleri esnasında Afşarlardan bir
grup 1200’lerde Adıyaman civarına gelip yerleştiler. Adıyaman’ın Besni ilçesi
ve çevresine gelip ilk yerleşenler de bu Avşarlardan bir bölüktü. Ardından 1350
yılına girildiğinde Akkoyunlular Kafkasya ve İran’dan Fırat ve havzasına
gelirler. Bunlarla birlikte gelen Afşarlar daha önce gelip yerleşmiş olan
boydaşlarının yanına yani Besni ve Keysun Ovasına yerleşirler. Böylece Besni
civarında önemli bir Afşar nüfusu oluşur. Bunların bir kısmı bölgedeki siyasi
olaylar ve baskılar sonucu Kafkasya’ya gitmişlerdir. Günümüzde Kafkasya’da
Besni adlı yerleşim birimleri ve Besni boyu vardır. Ayrıca Arnavutluk’taki
Besni ilçesinin adı da oraya göç eden Avşarlardan kalmadır. Günümüzde ilçe
merkezinde yaşayan Afşarların bir bölümü ile Eskiköy, Mamadikli (Kurugöl),
Kitiş (Karagüveç), Sarıyaprak, Köseceli, Tetirli, Birişme (Toklu) ve Kevcali
(Çaykaya) köyleri ile Boncuk mezrasında (Toklu’ya bağlı) yerleşmiş olan Hüveydi
Aşireti (Hüveyda, Hüveydanlı da denir.)[663] bunların torunudur. Bu
köyler civarda Hevedik köyleri diye de tanınıyor. Hüveydilerin bir kısmının
Kilis ve civarına gelip yerleştiğini belirtelim.
Kurtuluş
Savaşı’nda bu Avşarların önemli hizmetleri olmuştur. Bunlardan Besnili Hasan
Bey, önemli bir şahsiyettir. Fransızların Antep ve Maraşı işgalleri Besni’de
geniş yankılar uyandırır. Besni işgale uğramamasına rağmen silah, cephane ve
yiyecek toplanarak Antep ve Maraşa gönderilir. Hüveydi aşiretinin ileri
gelenlerinden Şıh Mehmet Ağa’nın torunu ve Vakkas Ağa’nın oğlu Hasan Bey,
civarda Kuvay-ı Milliye lideri haline gelerek düzenli bir birlik kurar. Antep
ve Maraş savunmalarında çok önemli hizmetler görür. Hasan Bey kuvvetleri
Antep’te 11 ay çarpışır. Yaptıkları gece
baskınlarıyla Fransızların korkulu rüyası haline gelir. Hasan Bey ve kuvvetleri
bu mücadelelerinden dolayı Atatürk’ten tebrik ve taltif alır. Elcezire
Komutanlığının Ankara’ya gönderdiği raporda da Besni’deki Türkmenlerden
bahsedilir. Hasan Bey’in amca kızı olan Senem Ayşe’de bölgede Kuvay-ı Milliyece
olarak adını duyurmuştur. Senem Ayşe, Hasan Bey’e katılarak Senem adlı bölüğün
başına geçmiş, Maraş ardından Antep savunmasına katılmıştır. Altı kurşun yarası
alan ve sakatlanan Senem Ayşe 1954 yılında ölümüne kadar çevresinde Gazi Nine
olarak saygı görmüştür.
Aşık Şükrü,
Hasan Bey için şunları yazmıştır. [664]
Milli akın
erlerinden Hasan Beyi
metheylemek
Besni Beyi
Hasan Beydir Layıktır Hakkı demek
Ateş saçan
gözlerinden Konağında
türlü yemek
Besni Beyi
Hasan Beydir Sofra kuran Hasan Beydir
Gazi
Yurtlu yoldaşlarla Hasan
Bey, güzel huylu
Harp
eyleyen gardaşlarla Yakışıklı orta
boylu
Yüz kırk
erle ateşlerle Halk
içinde parlak soylu
Göğüs
geren Hasan Beydir Belli duran Hasan
Beydir
Hüveydilerden
Reşit Ağa (1870-1935) ise Atatürk’ün daveti üzerine Erzurum ve Sivas Kongrelerine
Malatya temsilcisi olarak katılmış, 1. ve 2. dönem Malatya, 3, 4 ve 5. dönem
Antep’ten milletvekilliği yapmıştır. Ayrıca Sait Ağar ve Halil Ağar’da
milletvekili olmuştur.[665]
Yukarıda
Hüveydilerin bir bölümünün Kilis ve civarına gelip yerleştiklerini söylemiştik.
Bölgeye gelen Hüveydiler (kendilerine Hevedi/Hevidi diyorlar) kaynaklarda
“Kilis Kürtleri” diye adlandırılan grup arasına girmiş ve zamanla onların bir
parçasını teşkil etmiştir. Bu sebeple onlar günümüzde kendilerini kürt olarak
tanıtıyorlar. Buna rağmen köklerinin Türk olduğunu ispatlayan önemli bir
hatırayı da unutmamışlardır. Kilis Hüveydileri atalarının Orta Asya’dan gelmiş
olduğunu hala söylemektedirler. Adıyaman’ın Besni ilçesinin Kitiş (Karagüveç)
köyünden geldiklerini söyleyen Hüveydiler Musabeyli ilçesinin Hapsino (Güneşli)
Pertikli (Çalkaya) ve kısmen Merdanlı (Kocabeyli) köylerinde yaşamaktadır.
Bununla birlikte diğer Kürt köylerinde de Hüveydi ailelere rastlanır.
İbrahim
Beyli : Kara Recepli olarak tanınan 3 obadan (diğerleri Arap Hasanlı
ve Hacı Mustafalı) biri. 1690 yılındaki Avusturya Seferine katılan Afşar
beylerinden Hacı İvaz-Oğlu Dokuz İbrahim Bey’in[666] soyundan gelmektedir.
Buradaki “Dokuz” lakabı, bu obanın Fettahlı Dokuzu cemaatine tabi olmasından
kaynaklanıyor. Bu seferden kısa bir süre sonra (1702) bu oba, Urfa’da Belih
Nehri ve Akça Kale civarına bölgedeki Arap ve Türkmen eşkıyalarına karşı bir
güvenlik unsuru olarak iskan edilecektir.[667] Ayrıca bir kısım
mensuplarının Yeni-İl ve Halep’te de iskan edildiğini gördüğümüz [668] bu oba, günümüzde
Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi Avşarsöğütlü köyü ile Tomarza ilçesi Toklar, Taf
(Özlüce – sonra Dadaloğlu), Madrasan ve Kesir köylerinde (bu köylerin hepsinde
kısmen varlar) yaşamaktadırlar.
İmam
Kulu Avşarı : Bu oymağın adına bakarak onların İran’dan Anadolu’ya
geldiğine veya İran’daki Türk Devleti olan Şia mezhepli Safevi taraftarı
olabileceğine hükmedilebilir. Ancak İran’da bu adda bir oymağa rastlanmıyor.
Fakat bu oymakla ilgili bilgilere 1691-92 iskanında rastlanması onların
İran’dan gelmiş olmasını mümkün kılıyor. Çünkü 1620’lerden sonra Safevilerin
Türkmenlerin nüfuzunu kırıp onları sürmesiyle İran’dan Anadolu’ya bir Türkmen
akını olduğunu biliyoruz. Bu Türkmenler, 1691 yılındaki iskana tabi
tutulmuşlardı. İmam-Kulu Avşarı’da bu dönemlerde gelmiş olabilir. Nitekim İran
Türk İmparatoru Nadir Şah Afşar’ın babasının adı da İmam Kulu’dur. Üstelik bu
tarz isimler İran sahasına aittir (Şia’da imamlık oldukça önemli bir kurumdur.
Kul deyimi de yine oraya aittir. Şah-Kulu gibi). Kayseri’nin Tomarza ilçesine
bağlı İmam-Kulu köyündeki Avşarlarda da İran’dan geldiklerine dair bir hikaye
anlatılmaktadır. İmam-Kulu köyü ile çevredeki bazı köylerde eskiden “Mulla” adı
yaygındı ki bu da İran etkisini göstermektedir.
Bu
cemaatle ilgili bilgilire gelince; 1691-92 yılında Rakka’da iskan edilmiş olan
İmam Kulu cemaati 1695 yılında Bahrili ve Kara Gündüzlü cemaati ile beraber
çevreye zarar verdikleri için Rakka Beylerbeyine emir gönderilmişti.[669] Bunlar bu tarihte
Kadirli ilçesine gelip yerleştiler. 1707’de Ceyhan nehri boyunca Haremeyn vakfı
reayası olup izinsiz burada oturan İmam Kulu Avşarı (Tacirli Avşarı ile)
eşkıyalık yapıyordu. Bu yüzden eski yerleştikleri yer olan Maraş’ta Güvercinlik
mevkiine iskanları istendi. Recepli Avşarına tabi olan İmam Kulu Uşakları ise
diğer bazı oymaklarla Arap aşiretlerinin baskısını önlemek için Havran
nahiyesine iskan edilmek istendiyse de başarılı olmadı. [670] 1727 yılında İmam Kulu
cemaati, Bahrili ve Leklerle birlikte Pozantı’da kışlıyor, Niğde üzerinden
Erciyes’e gelip burada yaylıyorlardı. Bu geliş gidişler sırasında Köstere,
Harmancık, Develi Karahisar ve İncesu’da halka zarar veriyorlardı. Develioğlu
Seyid Mustafa bunları yenip bölgeden uzaklaştırmıştı.[671]
Belgelerde
İmam-Kulu Avşarının Adana, Boz-Ok, Develi, Halep, Kars-ı Dulkadır, Kayseri,
Maraş, Misis, Pozantı, Rakka, Yeni-İl ve Zamantı’da bulunduklarını görüyoruz..[672]
İmanca :
İmanlı-Oğlu, İmanlı Yürüğü, Afşar İmanlı, İfraz-ı İmanlı, Kara Gündüzlü, Afşar
Yörüğü gibi adlarla da anılıyor. İmanca cemaati, Boz-Ulus’a bağlıydı. “İfraz-ı
İmanlı” adına bakarak bu cemaatin İmanlı Avşarı’ndan ayrılarak başka bir oluşum
içine girdiğini anlıyoruz. Ayrıca Kara Gündüzlü adını da taşımaları, Kara
Gündüz Avşarı’nın İmanlı’dan koptuğunu akla getiriyor. Kara Gündüzlüler,
Yeni-İl Türkmenlerindendir. Belgelerde bu cemaatin yerleşme sahalarından biri
de Yeni-İl’dir. İmanlı Avşarı ise Maraş bölgesi Türkmenidir. Bu iki saha
birbirine oldukça yakındır. Maraş’taki İmanlı’dan ifraz olan bazı bölükler,
Yeni-İl’de Kara Gündüzlü adıyla varlığını devam ettirmiş olabilir. Nitekim
İmanlı’nın bazı kolları Yeni-İl Türkmenleri arasında bulunmaktadır. Ayrıca 16.
Yüzyılda Maraş civarında Avşar Yörüğü cemaatinin varlığı görülüyor.
Bu
cemaatin Boz-Ulus’a katılarak Ankara civarına geldiğini görüyoruz. Çünkü
Boz-Ulus Türkmenlerinden Tabanlı cemaatinin, Orta Anadolu’ya gelerek Ankara
civarında yurt tuttuğunu ve bu bölgedeki Türkmenleri bünyesine alarak Tabanlı
Mukataası oluşturduğunu biliyoruz. Bu oluşumun içinde Avşarlar kalabalık bir
nüfusla yer aldılar. Tabanlı’nın alt obaları arasında İmanlı ve İfraz-ı İmanlı
adlı obalar da bulunmaktaydı.[673] Bu obaların daha batıya
gidenleri Afşar Yürüğü olarak tanındılar. Çünkü Batı Anadolu’da Yörüklük canlı
bir şekilde yaşamaktadır. Afşar Yörüklerinin Denizli-Çivril’de[674] ve Afyon-Bolvadin’e
bağlı Özburun Kasabasında[675] yaşadıklarını biliyoruz.
Bilindiği gibi Yörüklük bir boy adı değil, bir yaşam tarzıdır ve göçebe olan
tüm boyları kapsamaktadır. Afşarlarda Batı Anadolu Yörükleri gibi en son
yerleştirilen gruplardan olduğu için göçebe bir topluluktu. Bu sebeple Yörük
olarak adlandırılmaları normaldir. Ancak şunu belirtelim Batı Anadolu’da Manav
(yerli Türk), Türkmen (Boz-Ulus kalıntısı), Yörük (son dönem iskan olanlar) ve
Muhacir (Balkanlardan gelenler) farklı zamanlarda yapılan yerleşimleri
gösterdiği için birer boy olarak telakki edilir.
Cemaat
Adana (sahil bölgesinde), Amasya, Ankara, Pınarbaşı, Balya, Bor, Boz-Ok,
Çankırı, Çarsancak, Çöl-Abat, Dinek Keskini, Diyarbakır, Dulkadır, Erzurum,
Gördes, Halep, Haymana, Isparta, Karahisar-ı Şarki, Kadirli, Karaman, Kaş,
Kayseri, Kırşehir, Maraş, Niğde, Rakka, Sis, Sivas, Sorkun, Tarsus, Teke,
Tokat, Yeni-İl ve Zamantı’da yerleşmiş gözüküyor.[676]
İmanlı
Avşarı : Kuzey Suriye Avşarlarından bir kol, Maraş civarına çıkıp
Bayat ve Beydili boyları ile birlikte Dulkadır Beyliği’ni kurmuşlardır (1337).[677] Dulkadırlıların Osmanlı
egemenliğine girmesiyle (1515) bölgedeki Türkmenler, Dulkadırlı Türkmenleri
diye tanındılar. Bu Türkmenler Maraş, Kadirli, Yeni-İl ve bir kısmı da
Boz-Ok’ta yayılmışlardı. Bunların en önemlisi Maraş bölgesindeki İmanlı Avşarı
idi. İmanlılar, 16. Yy’ın birinci yarısında 27 obadan oluşuyor ve genellikle
obaları idare eden kethüdaların adıyla anılıyorlardı. İmanlı’nın bir çok
obaları Suriye çölünde kışlayıp, Maraş civarında yaylamaktaydılar. Diğer bir
kısmı ise Çukurova’da Kınık ve Özer bölgesi ile Lazkiye civarında bulunuyordu.
Bunlardan bazı obalar 16. Yy’ın ikinci yarısında bulundukları yerlerde yerleşik
hayata geçmiştir.[678] Bunlardan tesbit
edilenler Elbistan’ın Ahsendere nahiyesine bağlı Kızılkandil, Dereağzı ve
Tavşanalanı köyleridir.[679] İmanlı’dan bir kısım
obaların da Diyarbakır’da ve 1563-64 tarihinde Antep şehri dolaylarında bazı
köylerde yerleştiklerini öğreniyoruz. İmanlı’dan bazı kollar (Bedil, Taif ve
Kızıl Süleyman), Yeni-İl Türkmenleri arasında bulunmuştur. [680] İmanlı’nın Suriye’ye
inenlerinden bazıları burada kısa bir süre (1550’de) Bayatlar arasında
bulundular. Bunlar aynı tarihte 19 hane ve 19 mücerret nüfusa sahipti.[681]
Avşarlar,
Maraş yöresinde oldukça büyük bir nüfusa sahiptiler ve etkinlikleri fazlaydı.
Galiba bu hususu en açık bir biçimde
Bir
komogenim ben dikbaşlı ve mağrur
Bin kez
başkaldırdım Doğu Roma’ya
Sonra
Türkmen oldum Afşar boyundan
Moğol
önünden kaçtım
Kaçtım
Maraş’a düştüm.
diyen
Gülten Akın dile getirmiştir.
İmanlı
Avşarı obalarından bazıları şunlardır. Bedil, Taif, Turyan (Taif’e bağlı),
Kızıl Süleyman, Anızmanlı, Bahşayışlu, Burhanlu, Derzilü, Eğri Hacılı,
İman-Oğlu, İmanlı, Kızıl Sultan-Oğlu, Kuş Kıran, Sadaka Demircili, Sarı Hacılı [682]
Boz-Ulus
Türkmeninden olup Karaman’da bulunan ve 1720 yılında Ulukışla ile Ereğli
arasındaki Çavuşlar köyüne yerleştirilen İmanlucıyan cemaatinin bu İmanlı’dan
olması gerekir.[683] Çünkü, Orta Anadolu’da bulunan
Boz-Ulus bakiyesi Türkmenlerinden Tabanlı cemaatinin, Ankara civarındaki
kalabalık nüfuslu Afşarları, bünyesinde topladığını biliyoruz. Tabanlı’nın alt
obaları arasında İmanlı ve İfraz-ı İmanlı adlı obalar bulunmaktadır. İmanlı
Avşarı, Bilecik ilinin Söğüt ilçesi ve Yunanistan’da Serez ilinin Timurhisar
kazasına da iskan olmuştur. [684]
İran’daki
İmanlılara gelince, Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyen İmanlılar büyük bir
nüfusla Maraş bölgesinden çıkarak Safevi hükümdarı Şah Abbas devrinde (1587-28)
İran’a gittiler. Bilinen ilk emirleri 1593-94’te Hemedan valisi olan Kasım
Sultan’dır. Kasım Sultan, Osmanlı’lara karşı savaşarak Safevilerin sınırlarını
korumuş ve Osmanlı topraklarına akınlarda bulunmuştur. Kasım Sultan’ın
İmanlılarla birlikte Urmiye, Sayınkale ve Sulduz’a yerleştiğini görüyoruz.
Kasım Sultan’dan sonra yerine geçen oğlu Kelb-i Ali Sultan 1627’de Urmiye
valisi oldu. Bundan sonra Urmiye’de gördüğümüz Avşarların önemli bir kısmı
İmanlu’dan, valileri ise bu Kasım Sultan’ın soyundandır. [685] Bunlar o civardaki Kürt
aşiretleri ile daima mücadele etmiş ve Sünni Osmanlılara karşı, Şii Safevilerin
sınır bekçiliğini yapmışlardır.[686] İmanlı Avşarı ve onun
bir kolu olan Kasımlı Avşarı, Urmiye şehri ve bölgesi ile Urmiye Gölü batısı,
Selmas ve Uşniye arasında bulunuyordu. [687]
19. yy
başlarında İran’da bulunduğu sırada buradaki Türk oymakları ile ilgili bir
liste hazırlayan A. Dupre, İnalluların Isfahan’ın Fereyden bölgesinde
yaşadıklarını ve 4-5.000 kişi olduklarını belirtmiştir. Aynı yüzyılın
ortalarında bölgede bulunan ve bir liste yayınlayan Lady Shell ise Fars
oymakları arasında İnanlulardan bahsederek Darab ve Fesa’da bulunduklarını
nüfuslarının 4.800 çadır ve evden müteşekkil olduğunu aktarır.[688] İnanlılardan bazı
grupların Osmanlı topraklarına göçtüğüne hükmedebiliriz. Çünkü İnanlı adında
bir oba Eyüpeli, İncesu, Çankırı ve Malatya [689] civarında iskan
olmuştur.
İsalu
: Sis Avşarlarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 6 hane, 3 mücerret,
diğer bir grubu ise 11 hane idi. 1523-4’te 37 hane, 12 mücerret, 1525-6’da 35
hane, 23 mücerret, 1536-7’de 39 hane, 19 mücerret nüfusu bulunmaktaydı ve
Padişah haslarına dahildi.[690]
İsalı
cemaatinin bazı bölükleri aynı yüzyılda Dulkadır Türkmenleri arasında da
bulunuyordu. 1706’da, 10 yıldır eşkıyalık yapan Tacirli cemaati civardaki aşiretleri
rahatsız ederek yerlerinden kaçırmıştı. Bunlardan biri olan İsalı cemaati
şikayetçi olup durumlarının bir nizama bağlanmasını istedi. İfraz-ı Dulkadır ‘a
tabi olup daha önce Hama ve Humus’a iskan olunan cemaatten bazıları (10 hane)
1707’de Adana Kınık’ta yerleşmiştir. [691] Adana ve Sis bölgesinde
bulunan cemaat, dağılarak Kayseri, Maraş, Halep, Edirne, Yeni-İl ve Dulkadır’a
gitmiş, bir kısmı da Edirne ve daha ilerde Gümülcine ve Selanik’te
yerleşmiştir. [692]
İslamlı
: Beylikli Avşarı obalarındandır. 1536 yılında Halep’in doğusunda
yaşıyordu ve 24 hane nüfusu vardı. Bu arada 5 hanelik Elsüz Fakı adında bir
cemaat te İslamlı’ya bağlıydı.[693] İslamlı cemaatinin
Dulkadır sahasında da bulundukları görülüyor. Burada Kemallı Avşarıyla birlikte
ona tabi olarak faaliyet gösteren cemaat, Kadirli yöresindeydi.
Ayrıca
Kayseri ve civarında faaliyet gösteren önemli bir Türkmen topluluğu da İslamlı
adını taşıyordu. 1483’te cemaatin gelirlerini cemaate adını verdiği düşünülen
İslam Bey diye birinin oğulları tasarruf ediyordu.[694] İslamlı cemaatinin
çiftliği “Avşar Kışlağı” adını taşıyordu ki bu onların Avşar olan İslamlı
cemaatiyle bağlarının olduğunu gösteriyor. İslamlılar, Felahiye, Özvatan,
Sarıoğlan ve bugünkü Kocasinan ilçelerini içerisine alan bölgede (Kenar-ı Irmak
nahiyesi) yaşıyorlardı. İslamlu Yörüklerine bağlı oymaklar şunlardı: Ahmet bin
Bostancı (Bostanlu), İnalhanlu (Veled-i İnalhan), Hacıbayram veled-i Seydi
(Ebiç), Ahmet Fakih Veled-i Hasan Hacı (Ahmet Fakih), Aydoğmuş Kethüda Veled-i
Toklu, Alpı, Yusuf bin Ömer (Ömerlü), Hızır bin Yemliha (Yemliha), Aydoğmuş
veled-i Halil, Şaban Veled-i Alembeğ (Alembeğlü), Evlad-ı İslamlu, Veled-i
Savcı (Savcı), Ahmed bin Kömür (Kömüroğlu), Dadağı (Dadağu), Şeyhler, Biligi
(Bilüge), Demircilü, İnal (Evlad-ı Eşref), Avcı, Ammılar (Emmiler), Kızıl
Hasanlı ve Muzaffer Fakihli Oymağı.
Kara
Afşar : 1691-92 yılında Hama ve Humus bölgesine iskanı emredilen
aşiretlerden biri de Halep Türkmenlerinden Hamidi Kethüdaya tabi Kara Afşar
cemaati idi.[695]
Kara Avşarlılar, Humus’ta Urla köyü ile Heykel ve Hudeyde mezralarına
yerleştiler.[696]
Bu cemaatten bazı bölükler, 1695-96’da şekavetten dolayı Humus’a iskan olan
İç-El Türkmenlerinden Eymür’e bağlı 9 cemaat arasında bulunuyordu. Arap
baskısıyla yerlerini terk eden bu cemaatler, Murat Paşa köprüsü ve Saylak
mevkiine (Antakya’da) iskan edildiler. Bunlardan Kara Avşarlı 30 nefer ve 20
çift idi. Ancak bu karar tatbik edilemediği içn eski yerlerine gönderildiler.
1713 fermanıyla Halep’ten ifraz edilip Trablus-şam iltizamına dahil edildi.[697]
Karabaş
Kethüda : Beylikli Avşarı obası. Bazı Beylikli obaları gibi bu oba
da kethüdasının adıyla anılıyordu. Cemaatin, 1550’de 17 hane nüfusu vardı.[698] Sonraki devirlerde adına
artık rastlanmıyor. Bu onların başka yerlere göç ederek yerleştiğini
gösteriyor.
Günümüzde
Milan aşiret topluluğuna bağlı olan Karabaş cemaati, Bingöl’ün Kiğı, Erzurum’un
Hınıs, Karayazı ve Tatos ilçelerinde bulunmaktadır.[699] Kiğı ilçesindeki Karabaş
cemaati, Aktaş, Adaklı, Ayvadüzü, Doğankaya, Mercan, Kamışgölü, Sığank,
Kaynakdüzü, Danatepe köyleri ile Zabuk, Çorsan, İkiz, Feruz, Karakoç, Kala,
Kantar, Haraba, Karaşan, Navru, Mendelli mezralarında yaşamaktadır.[700]
Kara
Budaklı : Recepli Avşarlarının bir kolu. 16 ve 17. Yy’larda
Karaman’da sakin Atçeken oymakları arasında Turgut kazası Türkmenlerinden Kara
Budak cemaati bulunmaktadır.[701] 1703 yılından itibaren
diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan
edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars
ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729
yılındaki tahririnde Kara Budaklılar 32 hane ve 18 mücerret nüfusa sahipti.[702]
Türkay’ın
eserinde Recepli Avşarı’nın bir obası olarak Rakka, Karaman, Kırşehir, Sis,
Kayseri, Kars-ı Maraş, Erzurum (Hınıs ilçesinde Karabudak köyü var), Kadirli ve
Zamantı’da yerleştiği belirtilen Kara Bulak obası[703] Kara Budak’tır. Kara
Budaklılardan Kayseri ve civarına yerleşenler günümüzde Kayseri’nin Pınarbaşı
ilçesine bağlı Karabudaklı (Kurttepe), Hörgücük (Kurtlar), Paşalı ve Cabe
(Ayvacık) köylerinde yaşamaktadırlar.[704]
Kara
Gündüzlü Avşarı : Yeni-İl Türkmenlerindendir. Kara Gündüzlüler, 1522
yılında Hatay’da bulunan Bagras’ta (Şimdi Ötençay) Recepli’den Dokuz cemaati
ile birlikte yerleşmişti.[705] 1690 yılındaki Avusturya
Seferine katılan Afşar beylerinden Kara Gündüz-Oğlu Kara Halil Kethüda, Kara
Gündüz-Oğlu Selim Bey ve Kara Gündüz-Oğlu Murat Beylerin adı geçiyor. Cemaat
adını bu Kara Gündüz Bey’den almıştır.[706]
Rakka’da
iskan edilen Kara Gündüzlü cemaati 1695 yılında Bahrili ve İmam Kulu cemaati
ile beraber çevreye zarar verdikleri için Rakka Beylerbeyine emir
gönderilmişti.[707] 1700 yılında Şerefli,
Çöplü ve Köseli Avşarıyla birlikte Yahyalı kazası köylerine zarar veren Kara
Gündüzlüler, Adana’nın Misis derbendine derbentçi kaydedilmiş ve hac yolunu
korumaları karşılığı vergiden muaf tutulmuşlar. İtiraz eden cemaatin itaatini
sağlamak için Adana beylerbeyi Mehmet Paşa’ya emir gönderilmiştir.[708] Cemaatin, buraya
yerleşmeyi kabul etiğini anlıyoruz. Nitekim, Kara Gündüzlü’nün 1753 yılında
Adana bölgesinde bulunduğu görülüyor.[709] Kara Gündüzlüler, Rakka
ile Adana ve çevresinden başka, Uzeyr, Yüreğil, Yeni-İl, Tarsus, Maraş ve
Boz-Ok’ta da yerleşmişlerdir. [710] Kara Gündüzlülerin bir
obası Ağanlı Avşarı adını taşır. Bu oba için ilgili başlığa bakınız.
Karaman-lı-lar
Avşarı : Karaman aşireti Oğuzların Afşar boyundan idi.[711] Karamanlıları esas
olarak 3 bölgede görmekteyiz. Mavera’ün-Nehr, Azerbaycan ve Orta Anadolu.
Bunlardan sonuncular, Orta Anadolu’nun güneyinde Anadolu Türkmen beyliklerinin
Osmanlılardan sonra en büyüğü ve devamlısı olan Karaman-Oğulları devletini
(1250-1487) kurmuşlardır. Ana kütlesi Afşarlara dayanan devlet, Üç-Ok
Türkmenleri ile Türkleşmiş Moğol oymaklarını da çevresine toplamıştı.[712] Fatih bu devlete
darbeler vurarak Konya-Karaman’ı ele geçirdi ve büyük oranda varlığına son
verdi. Karamanlıları ise Balkanlar ile Trabzon civarında yerleştirdi.
Karaman-Oğulları, İç-El’de küçük bir beylik olarak varlığını sürdürdü. Ancak
rahat durmadıkları için II. Bayezid tarafından 1487 yılında tamamen ortadan
kaldırılınca Karaman aşireti ve ona bağlı oymaklar peyderpey Anadolu, Kıbrıs ve
Balkanlarda bir çok yere sürgüne gönderildiler. Böylece devlet hem yeni
fethedilen yerleri Türkleştiriyor, hem de bu boyları dağıtarak tehlike olmaktan
çıkarıyordu (Mesela Fatih, Trabzon Rum İmparatorluğunu ele geçirince
Karamanlıların önemli bir kısmını bölgeyi Türkleştirmek için buraya
göndermişti). Bursa’da kaldığım yıllarda burada yaşayan Bulgaristan’dan gelen
Türk göçmenleriyle yaptığım görüşmelerde halen canlı bir şekilde Karamanlı ruhunun
yaşadığına bizzat şahit oldum.
Ayrıca
Kıbrıs’a sürülen oymakların çoğunlukla İç-El Türkmenleri olduğunu biliyoruz.
Bunlardan bazı kısımlar ise Burdur tarafına giderek 15. Yy’da Hamid ilinde yurt
tuttu. 16. Yy’da burada hala Bölük-i Karamanlu cemaati varlığını sürdüyordu.
1593 tarihli bir fermanda ise Aksaray-Ankara arasında bulunan Karamanlılardan
bahsedilir. 1555 yılında Karamanlıların bir bölümünün Antep’e gelerek
yerleştiklerini görüyoruz.[713] Aynı yıllarda Maraş’ta
da Karamanlılara rastlanmaktadır. Kemer nahiyesinin Karaöyük köyü, Keferdiz
nahiyesinin Doksanviran köyü, Aladinek nahiyesinin Arap ve Nurman mezraları,
Zeytun nahiyesinin Mincekli köyü ve Yusufhacı mezrası ile Tiyek nahiyesinin
Kırmıtalanı mezrası bunlar tarafından iskan olunmuştur. Ayrıca Kayseri’nin
Pınarbaşı nahiyesinin Göllüce mezrası da Karamanlı idi.[714] 19. Yy’ın ikinci
yarısında Batı Anadolu’daki Türkmen toplulukları ile ilgili bilgiler derleyen
Rum asıllı Dr. Çakıroğlu, Nazilli’den Isparta’ya kadar olan yerlerde
Karamanlıların yaşadığını belirtmiştir.[715]
Karaman
oymağının diğer bölümlerine gelince, onların bir kısmı 12. Asır ortalarında
Maveraü’n-nehir’de, bir kısmı da Kara-koyunlu obası olarak Azerbaycan
bölgesinde (Arran, Gence, Berdaa) yaşamaktaydı.[716] Bunların varlığı
günümüze kadar gelmiştir. Halen bu bölgelerde Karamanlı diye yer adları var.
Astarabat, Gürgen, Herat, Meruçek, Andhoy ve Akçay civarlarında Karaman adlı
topluluklar bulunuyor. Serahs civarında da Karaman kabilesi var. Şahsevenlerin
bir obası da Karamanbeğlidir. Suriye’de Bayır ve Bucak Türkleri yer adlarından
Aşağı Karamanlı, Karamanlı, Yukarı Karamanlı köyleri bulunmaktadır.[717] Faruk Sümer,
Kara-Koyunlular arasındaki Karaman oymağının adını Gence ve Berdaa hakimi Emir Karaman’dan
(Bu şahıs Kara Yusuf’un beğlerbeğisiydi) almış olabileceğini söyler. Bu yüzden
bu obanın Karaman-Oğulları ile ilgisini şüpheyle karşılar. (Ancak,
Karaman-Oğullarının kurucusu da Karaman adını taşır. Biz Karaman’ın Türklerde
şahıs adı olarak sık kullanıldığını biliyoruz.). Kara-Koyunluların yıkılması
üzerine bunların bir bölümü Ak-Koyunlu hizmetine girmiş, ancak fazla itibar
görmediği için çoğunlukla Safevilere katılmışlar ve kuruluşunda yer
almışlardır. [718]
Karamanlılara
Boz-Ulus içinde de rastlıyoruz. Boz-Ulus’un ilk tahririnde adlarına
rastlanmıyor. Ama Orta Anadolu’ya göç eden Boz-Ulus aşiretleri arasında
bulunmaktadırlar. Bunlar, Dulkadır Türkmenleri arasındaki Karamanlıların bir
kolu olmalıdır. Ayrıca Boz-Ulus’tan Oğulbeyli cemaati de Orta Anadolu’ya
geldikten sonra (Karaman civarı) bazı obalara ayrılmıştı ki birisi de Karamanlı
obası idi. Anlaşılan Karamanlılar, bu cemaatin içine dahil olmuşlardır. Bunun
yanıda Boz-Ulus cemaatlerinden Tabanlı, Ankara civarındaki aşiretleri
toplayarak Tabanlı Mukataası diye örgütlenmişti. Bunlar arasında da
Karamanlılar var. Bunların bu bölgede eşkıyalık hareketlerine katıldığı da
anlaşılıyor.[719]
Dulkadırlı’dan
Karamanlı ve Dedeli Karamanlı oymağı 1692 yılında Adana’da Ayas, Berendi ve
Kınık’ta iskan oldu. Danişmentli Türkmenlerinden Karamanlı Mocan cemaati ise
1701 yılında Geyikler kazasının Avdan ve Şuhutlu köylerine iskan oldu.[720]
İfraz-ı
Dulkadır’dan olan Karaman-Beğceli (diğer adı Aşağı Paşalı, Adana),
Karaman-Depesi (Adana, Kara İsalı), Karaman-Hacılı (Adana), Alcılı Karamanlı,
Karaman-Uşağı (Çorum, Dulkadır, Samsun, Kete, Gördük) ve Küçük Karamanlı
(İnegöl, Danişment-Afyon) obaları da[721] Kurtkulağı bölgesine
1705 yılında derbentçi olarak yerleştirdi. Bunlardan bir kısmı iskan yerini
terk etse de tekrar döndürüldüler (1725). Ayrıca diğer bazı ifraz cemaatleriyle
beraber Karaman-Uşağı da 1707’de Adanaya getirildi ve Anavarza – Kınık
bölgesine iskan edildi. Bunlar Andırın Dağında bulunuyordu.[722]
Belgelerde
Karamanlılar, Biga, Babadağı – Silistre, Adana, Kars-ı Maraş, Teke, Hamit,
Karaman, Çorum, Ankara, Sivas, Alanya, Halep, Tarsus, Sis, İç-El, Rumeli,
Isparta, Samsun, Haymana, Karamürsel, Mihalıç, Çatalca, Eğridir, Aziziye ve
Yeni-İl, Kadınhanı, Siroz-u Hamit, Karahisar-ı Teke, Amanos, Babadağı –
Silistre, Boz-Ulus – Afyon, Ahsen Abat – Gence’de yerleşmiş gözüküyor.[723]
Burdur’un
Tefenni ilçesindeki Karamanlı kasabası (ilçe oldu) bu oymağın yerleşmesiyle
kurulmuştur. Ayrıca Denizli’nin Çivril ilçesi Karamanlı köyü ile İzmir’in Kiraz
ilçesi Karaman köyü de[724] bu cemaattendir.
Kayseri’nin Bünyan ilçesine bağlı Gergeme köyü de Karamanlıdır.[725]
Günümüzde
Bursa’da Uludağ eteklerindeki köylerde yaşayan Kızılkeçili aşireti de Karamanlı
soyundandır.
Kara
Mehmet-li (Mihmad-lu) : Sis Avşarlarından Aydoğmuşlu’ya mensuptur. Sis
bölgesinde 1519’da 6 hane, 1 mücerret, 480 akça hasılı, 1523-4’te 10 hane, 1300
akça hasılı, 1525-6’da 16 hane, 689 akça hasılı, 1536-7’de padişah haslarına
dahil olup, 18 hane, 8 mücerret, 666 akça hasılı vardı.[726] Adana ve Sis’ten başka
Antep ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde de yerleşmiştir.[727]
Kara
Musa-lı-lar (Musacalı) : Kusun, Maraş, Çermik, Ankara, Karası, Yeni-İl,
Biga, Teke ve Kızılkaya – Teke’de yerleşmiş olan [728] bir Afşar obası. Kara
Musalıların Urfa Siverek’ten dağıldıklarını sanıyoruz. Çünkü aşirette böyle bir
hikayi anlatılmaktadır. Nitekim halen Siverek’te Kara Musalılar bulunmaktadır.
Ayrıca Siverek’te ve Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde Karamusa adlı köyler
vardır.
16.
Yüzyılda Dulkadır Türkmenleri arasında görülen ve Andırın’da yerleşmiş olan
Kara Musalılar, gurbet taifesi olarak adlandırılıyor ki bu onların bölgeye
başka yerden geldiğini gösteriyor. Bu husus yukarıdaki ifadeyi doğruluyor.
Diğer
taraftan aynı yüzyılda Tarsus Sancağında Varsakların Kusun boyuna bağlı bir
Kara Musalı obası bulunmaktaydı. 1519’da 15 hane 1523’te 17 hane ve 5 mücerret,
1526’da 10 hane 2 mücerret, 1536’da 13 hane 8 mücerret, 1543’te 15 hane,
1572’de 12 hane 2 mücerret nüfusu vardı. Bu dönemlerde Değirmenlüce / Kızılca
köyde ziraatle uğraşıyorlardı. Kara Musalı adını taşıyan diğer bir oba ise Ali
Beğli boyuna bağlı olup nüfusu oldukça küçüktü. 1519’da 3 hane, 1523’te 4 hane
ve 1 mücerret, 1526’da 4 hane 1 mücerret, 1536’da 2 hane nüfusu vardı. Bu
dönemlerde Balçıklı mezrasında ziraat yapan cemaate sonraki tahrirlerde
rastlanılmaması Ali Beğli ile birleştiğini akla getiriyor.[729] 1587 yılında Antep’e
gelerek yerleşen Afşarlar arasında Karamusalılar da vardı.[730]
Kara
Musalılar, günümüzde Kayseri’nin Tomarza ilçesine bağlı İmam Kulu köyünde
yaşamaktadır. Bu köyden dağılan Kara Musalılardan bazı bölükler, Niğde’nin Bor
ilçesi Porsuk köyü ile Nevşehir’in Avanos ilçesi Kalaba kasabasında (az varlar)
yerleşmiştir. Ayrıca Kars’ın Sarıkamış ilçesinde de buraya göç edip yerleşen
Kara Musalılar bulunmaktadır ve İmam Kulu köyündekilerle akraba olduklarını
biliyorlar. Bu obadan kalabalık gruplar değişik yerlere göç etmiştir. Mesela,
Balıkesir’in Kepsut ilçesi Maden köyünü bunlar kurmuştur (Kesir cemaati ile
birlikte. Tomarza’da İmam Kulu köyünün hemen bitişiğindeki diğer bir Afşar köyü
de Kesir adını taşır ki ilginçtir). Bunun yanında bu obanın adını taşıyan
köyler onların göçüyle ilgili bize bir fikir vermektedir. Bunlar, Zonguldak
Çaycuma ilçesi Karamusa, Burdur Tefenni ilçesi Karamusa, Çanakkale Lapseki
ilçesi Karamusalar, Çankırı Şabanözü ilçesi Karamusa ve Sinop Boyabat ilçesi
Karamusalı köyleridir. Ayrıca Azerbaycan’da Gence ilinde Karamusalı adında bir
köy vardır.
Ayrıca
yalnızca Kayseri’de yerleştiği görülen Karasu cemaatinin[731] Kara Musalıların alt
kolu olması gerekir. Çünkü Kayseri ve civarı ile (İmam Kulu ve Kalaba)
Sarıkamış’taki Kara Musalıların soyadları Karasu’dur.
Kara
Şeyhli : Recepli Avşarlarının bir kolu. 1541 yılında Antep’e gelen
Afşar obaları arasında Karaşeyhliler de bulunuyordu.[732] Bu grubun daha sonra
Antep civarındaki Beydili Türkmenlerinin arasına karışıp onun bir obasını
teşkil ettiklerini görüyoruz. Beğdili arasındaki Kara Şeyhliler, 1550’de 58
hane ve 62 mücerret nüfusa sahipti. Ayrıca bu tarihte 38 hane ve 23 mücerret
nüfusu ise “müteferrik” olarak kayıtlı idi.[733] 1688-89 yıllarında Herikli
Avşarı, Beydili ve diğer bazı boylarla Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kasabasında
ekili yerleri ve köyleri tahrip edip bir çok kişiyi öldürdüler. Devlet
tarafından takip edilmelerine rağmen sürekli ayaklanıyorlardı. Bağdad kervanını
vurmuş ve Darende kasabasında halkın mallarını gasp etmiştiler.[734]
Beydili
Türkmenleri arasındaki Kara Şeyhliler, Cumdanlı (Ankara, Çankırı, Rakka),
Durabeyli (Ankara, Çankırı, Rakka) ve Yadigarlı (Adana, Ankara, Çankırı, Rakka)
adlı kollara ayrılmıştı. 1690 yılındaki Avusturya Seferine katılan Beydililerin
arasında Kara şeyhlilerden Kızıl İdris Oğlu Musa Bey ile Elis Oğullarından
Kenan ve Kesal Beylerin adları geçiyor. 1691 yılında Halep bölgesi sakini olup
Rakka bölgesinde Belih nehri civarında iskan edilen Topal Oğlu Asaf Kethüda’ya
bağlı cemaat diğer Türkmenlerle birlikte şekavete başlayarak Anadolu’ya
dağılmış ve tedipleri için Rakka, Maraş ve Halep yöneticilerine emir
gönderilmiştir. Asaf Kethüdanın itaatsizliğinden dolayı 1700’de gönderilen
emirde son bir ikaz yapılmış ve iskan bölgelerine yerleşmeleri istenmiştir.
Ancak Kızıl İdris Oğlu Musa’ya tabi Kara Şeyhli, Taşkın-Oğulları’na tabi
Cumdanlı Kara Şeyhli, Alkaşa’ya ? tabi Yadigar Kara Şeyhli, Kura’ya ? tabi
Durabeyli Kara Şeyhli cemaatlerinin 1729 yılında Rakka’dan kaçıp Ankara ve
Çankırı taraflarına dağıldıklarını ve tekrar Rakka’ya gönderilmeleri için emir
çıkarıldığını görüyoruz.[735]
1703
yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları
ve Rakka’ya iskan edilen cemaatin bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak
Kars ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının
1729 yılındaki tahririnde Kara Şeyhliler 44 hane ve 12 mücerret nüfusa sahipti.[736] Tekrar Rakka’ya iskan
edilen Yadigar ve Durabeyli Kara-Şeyhli cemaatlerinin diğer boylarla birlikte
yerlerini terk edip Selçuk, Kütahya, Aydın, Saruhan, Karaman taraflarına ve
Halep, Hama, Humus’a kaçtığını görüyoruz. Bu cemaatlerin iskan yerlerine
gelmesi için 1748-67 yıllarında kapsamlı bir çalışma yapılmıştır.[737] Cumdanlıların ise Maraş
ve çevresinde kaldıkları anlaşılıyor. Onlar, Yenicekale nahiyesinin
Haramisekisi mezrası ve Cevni köyünde yerleşmişlerdi.[738]
Kayseri’nin
Pınarbaşı ilçesi Han, Gültepe, Kaman, Şabanlı, Alagazili, Arslanbeyli ve
Cinliyurt köyleri bu obadandır. Kepez köyünde de bir miktar Kara Şeyhli var.
Günümüzde Gazi Antep ve civarında yerleşen Beydili Türkmenlerinin bey sülalesi
bu Kara Şeyhlilerdir.
Osmanlı
belgelerinde bu cemaatin yerleşme yerleri ise şu bölgelerdir. Ankara, Arapkir,
Aydın, Çankırı, Divriği, Diyarbakır, Halep, Hama, Hısn-ı Mansur, Humus,
Karaman, Kilis, Kütahya, Malatya, Maraş, Niğde, Rakka, Saruhan, Selmanlı –
Kırşehir, Sivas, Şiran, Yeni-İl. [739]
Kasımlı-lar
: İran’daki İmanlı Avşarının bir kolu. Osmanlı hakimiyetini kabul
etmeyen İmanlı Avşarının büyük bir nüfusla İran’a gittiğini biliyoruz.
İmanlıların bilinen ilk emirleri 1593-94’te Hemedan valisi olan Kasım Sultan
idi. Kasım Sultan, İmanlıları Urmiye, Sayınkale ve Sulduz’a yerleştirmişti.
Bundan sonra özellikle Urmiye’de gördüğümüz Avşarların önemli bir kısmı İmanlı
Avşarından idi. [740] İşte bu oba İmanlı
Avşarının büyük emiri Kasım Sultan’ın maiyetinden gelmektedir. Bu oba, İmanlı
gibi, Urmiye şehri ve bölgesi ile Urmiye Gölü batısı, Selmas ve Uşniye arasında
bulunuyordu. [741]
19. yy
başlarında İran’da bulunduğu sırada bölgedeki Türk toplulukları ile ilgili bir
liste hazırlayan A. Dupre, Azerbaycan’da özellikle Urmiye yöresinde oturmakta
olan Afşarları Kasımlu ve Araşlu adlarıyla iki kola ayırmaktaydı. 25.000 kişi
olduğunu söylediği Afşarların alt obalarını ise şu şekilde veriyordu : Karaçlu,
İmamlı, Davudlu, Haydarlı, Yorganlı, Usallu, Kılıçlı, Ganibeyli, Hasansalu,
Kilelu, Yeberla, Tutmaklu, Adaklu, Kuhgiluyeli, Karahasanlı, Alibekli, Terzili
ve Şahburanlı. Bunlardan hangileri Kasımlı’ya ait bilmiyoruz. Aynı yüzyılın
ortalarında İran’daki Türklere ait bir başka liste ise Lady Shell tarafından
hazırlanmıştır. Buna göre Azerbaycan oymakları arasında 7.000 ev halinde
Urmiye’de yerleşik Afşarlardan bahsedilir.[742] Bunların çoğunluğunun
Kasımlılar olduğunu kolayca tahmin edebiliriz.
Osmanlı
topraklarında da Rakka, Halep, Alacahan, Kargı ve Saruhan’da da[743] Kasımlılara rastlıyoruz
ki bu onlardan bazı bölüklerin Anadolu’ya geldiklerini gösteriyor.
Bunun
yanında Kasımoğlu (Farsça “Küresinli” diye de tanınır) adıyla bir oba daha
vardır. Urmiye’nin Hoy şehri ve civarından gelen bu Türkmen aşireti, İran’ın
zorla Şiileştirme politikalarına karşı çıkmış ve cezalandırılmamak için
yurtlarını bırakarak Van iline göç etmiştir. Bu bölgede yaklaşık 120.000
nüfusları olduğunu söyleyen cemaat, Van’ın Özalp İlçesi (büyük çoğunluğunu
oluşturuyorlar), Küresin, Kasımoğlu, Yumrutepe, Alaköy, Kara Gündüz, Köprüler,
Beyüzümü, Kavunlu, Kıçanos, Lemizgirt (Kıratlı), İskele, Kilimli, Saray,
Zeranos ve Lim (Karakoç) köylerinde yaşamaktadırlar. Türklük şuuru oldukça
kuvvetli olan bu aşiret Kürtleşme tehlikesiyle de karşı karşıyadır.[744] Osmanlı belgelerinde de
bu cemaatin Van bölgesinde yaşadığı belirtilir.[745] Biz bu cemaatin Kasımlı
Avşarlarıyla aynı olduğu görüşündeyiz. Aralarında mezhebi fark olması onları
birbirlerinden uzaklaştırmış olmalıdır. Türk tarihinde aynı kökten olmasına
rağmen farklı düşünce ve mezhebe inandığı için birbirinden ayrılan hatta düşman
olan kabile, oba ve ailelere rastlıyoruz.
Kazıklı
Avşarı : Halep Türkmenlerinden bazı gruplar kuzeye doğru gidip
burada Boz-Ulus ile irtibata geçmişler ve onlarla beraber bulunmaya
başlamışlardı. Bunlar arasında mühim bir Avşar topluluğu vardı. Bunlar, II.
Selim devrinde çeşitli kollara ayrılmıştı. Bunlardan Kazıklı Avşarı 130 vergi
nüfuslu idi.[746]
Kazıklılardan bazı obalar bulundukları yerden göç ederek çeşitli bölgelere
dağılmışlardır. Maraş civarında bulunan Kazıklılar, Nurhak nahiyesinin Kuyucak
ve Taşkaynatan mezralarında yerleşmişlerdi.[747] Adana bölgesinde yurt
tutan bir grup, 18. yy’da Kozan Dağı ile Kayseri’nin Develi civarındaki
yaylalarda konaklamaya başlamış ve yerleşik ahaliye zarar vermişlerdir.
Günümüzde
Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Akmağara köyü halkının bir kısmı
Kazıklılardandır.[748]
Kazıklı
Avşarı Rakka, Hama, Humus, Rumkale, Yeni-İl, Boz-Ok, Maraş, Tarsus, Adana,
Siverek, Ankara, Kocaeli, Dağardı – Kütahya, Yüreğil ve Kete’de yerleşmiştir.[749]
Keçilü
: Köpekli Avşarı obası. 1526’da iki şube olan cemaatin ilki Halep’in
doğusundaydı ve 14 hane, diğeri ise 11 haneydi. 1536’da üç şubeye ayrılan
cemaatin ilki 30, Halep’in doğusunda yaşayan ve Çobanoğlu’nun uhdesinde bulunan
ikincisi 8, sonuncu ise 5 hane idi.[750]
Kemallı
(Kelelili) Avşarı : Dulkadır Türkmenlerinden olan Kemallı cemaati,
Maraş Sancağında Kara Hayıt nahiyesinin Karatut ve Arpaalanı köyleri ile Bertiz
nahiyesinin Koğalıca, Karatut, Döğeralanı, Kemallı köyleri ve Göl mezrasında
yerleşikti.[751]
Kemallı
cemaatinin bir kısmı ise göçebe olup 16. Yy’ın ilk yarısında Savcı Hacılı
taifesine bağlı olarak Kadirli’de yaylıyordu. Bu yüzden bir süreliğine Sis
Sancağı’nda kayıtlı gözüken Kemallılar, 15 hane, 6 mücerret nüfusa sahipti.
Defter harici kaydedilmiş olan cemaate, sadece 1523-4 tarihli tahrirde
rastlanmıştır.[752]
Kıralı
(Karalı) Afşar : Bu Afşar obası Rakka’da iskan edilmiştir.[753] Ancak diğer bütün
Türkmen boyları gibi onların da burada durmayarak kaçtıklarını tahmin
edebiliriz. Ancak Kıralı adını belgelerde takip edemiyoruz. Bu yüzden Kıralı
Avşarının belgelerde adı geçen Karalı yada diğer adıyla Karalar cemaatiyle aynı
olduğu zannı uyanmaktadır. Çünkü Kıralı Avşarının diğer adı Karalı’dır.
Karalar
adıyla da tanınan Karalı cemaati aslen İfraz-ı Zülkadriyye Türkmenlerinden
olup, sonradan Danişmentliye bağlanmıştır. Bunlardan bir grubun bu dönemlerde
Kayseri’nin Pınarbaşı yöresinde Kalecik mezrasında yerleşmiş oldukları
biliniyor.[754]
1691 yılında Danişmentli Türkmenlerinden olup Batı Anadolu’da (Kütahya-Afyon
civarı) iskan edilen Altıparmak Oğlu Hüseyin’e tabi Karalılar şikayette
bulunmuşlar ardından Danişmentli’ye tabi diğer boylarla birlikte 1701 yılında
Afyon civarında iskanlarına başlanmıştır. Önce mera ve tarlalar yetersiz diye
itiraz ettilerse de tahrir yapıldı ve buna göre iskan için bölge yöneticilerine
1702 de emir gönderildi. Böylece ertesi yıl iskan yapıldı. 1708 ve 1719’da yerlerini
terk etmelerine rağmen tekrar eski yerlerine yerleştirilmişlerdir. Karalar
cemaati şu köylere yerleşti. Urla’nın Yenice, Çardak, Yıvakışla ve Engerek
(Karalı ve Karahalilli obası) ile Okçular köyleri, Geyikler’in Alaçayır köyü,
Ayrıca Çöl-Abat’ın Ergenli (Karalar obası), Göçerli (Çaşıtlı obası), İmanlı
(Dervişoğlu obası), Ayaklı (Musa Çavuş obası) ve Tokmaklı köyleri. Ayrıca
Kaşıkçı cemaatiyle birlikte Merkebçi ve Yamanlı köyüne de yerleştiler. 1729’da bölgede şekavete
karıştıkları görülüyor.
Ayrıca
1707’de Karalar cemaatinin İfraz’a tabi olan bir başka grubu da önce Hama ve
Humus’a iskan olmuş ardından Adana Kınık’ta yerleştirilmiştir.[755] Nevşehir merkez’de
bulunan Karalar köyü de bu oba tarafından kurulmuş olmalı.[756] Çünkü bu köy
Danişmentlilerce kurulmuş. Karalar da Danişmentli’ye tabiydi. Denizli Çivril
Karalar köyü de bu cemaat tarafndan kuruldu.[757] Bunların Kilis, Maraş,
İç-El ve Anamur’da da yerleştikleri anlaşılıyor.[758]
Karalılar,
önemli miktarda Boz-Ok bölgesinde de iskan oldular. İskan’da Çayıralan’a ve
buraya bağlı Menkeşer (Karakütük), Kozakhisar, Yassıhöyük, Köseoğlu, Akçakışla,
Sarımbeykışlası, Kayapınar, Tunuscuk, Okçuoğlu, Kozcakışla, Göynükkışla
(Yolboğa), Avcı, Sevindik (Bayat), Anbarlı, Çayırkışla, Zakiroğlu, Meşhedi,
Cura, Kozlu, Boranderesi, Mansurabdal, Yünlüviran, Fakihli (Akçaviran),
Beğdili, Ortakışla, Kilisecik, İsabeyli, Çobanhacı ve Akviran köylerinde
yerleştiler.
Koca
Nallı Avşarı : Sonradan oluşan obalardan biri. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine
bağlı Solaklar, Halevik (Çakılkaya) ve Sıradan (Oğuzlar) köyleri, Tomarza
ilçesi Emiruşağı, Karapınar, Kokarkuyu (Aslantaş) ve Çanakpınar köyleri ile
Sarız ilçesi Yalak (Yeşilkent) kasabası, Kemer, Kızılpınar, Kuşçu, Karayurt,
Oğlakkaya, Ayranlık, Mollahüseyinler, Altısöğüt, Dayoluk, İmirzeağa, Çörekdere
ve İncemağara köylerinde yaşamaktadırlar.
Koçgiri
Aşireti : Zaza gruplarından biri olan bu aşiret, 1375’ten sonra Sis
bölgesinden göç ederek Sivas-Dersim arasına yerleşen Sis Afşarları’nın bakiyeleridir.[759] Nitekim Sivas’a bağlı
Suşehri ilçesinin bir köyünün adı Sis’tir. Sivas’tan Erzincan’a uzanan bölgede
Koçhisar, Zara, İmranlı, Suşehri, Refahiye, Kangal ve çevre köylerde yaşayan
Koçgiriler, Alevi inançlı olup, Sivas ve Dersim’den yayılarak Kemah’a yerleşmiş,
daha sonra Boz-Ok bölgesine ve Rumeli’ye de iskan olmuşlardır.[760] Bazı yabancı seyyahların
Türk oldukları halde kasıtlı olarak Kürt oldukları propagandasını yaptıkları
boylardan biri de işte bu Dersim-Sivas arasında yaşayan Avşarlardır.[761]
Kurtuluş Savaşı
sırasında Koçgiriler, Mustafa Paşa’nın oğulları İmranlı Bucak müdürü Haydar ile
Alişan’ın liderliğinde isyan ederek (Ekim 1920-Haziran 1921) sorunlar
çıkarmışlardır.[762] Ancak, bunların
tamamının asi olduğunu düşünmek yanlış olur. Aşiretin bir kısmı, Diyap Ağa
önderliğinde Atatürk’e destek vermişlerdir. Diğer taraftan Cumhuriyet döneminde
Ağrı (1930) ve Dersim İsyanlarında (1937) Koçgirilerin aktif rol aldıklarını
görüyoruz.[763]
Bu sebeple Koçgirilerin bir kısmı dağıtılarak muhtelif yerlere zorunlu iskana gönderilmiştir.
Kayseri’nin Sarız ilçesindeki bazı köyler ile Develi ve Adana Tufanbeyli’deki
Koçgiriler bunlardandır.
Kozanlı
: Kozan-Oğlu, Kozanlıoğlu Murtaza ve Ruşen adıyla da kayıtlıdır. Yabancı
seyyahlar tarafından Afşar Beyleri olarak gösterilen Kozan-Oğulları’nın Afşar
yada Farsak oldukları konusunda tartışma vardır. Onların Antep’ten geldikleri
ve 300 hanelik Arıklı obasından oldukları söyleniyor. 1719 tarihli bir hükümde
ise Osmanlılarca Kozan-Oğlu cemaatleri diye Varsak Türkleri anlatılmak istenmiştir.
Ancak buradaki ifade çok muğlaktır. Faruk Sümer de Kozan-Oğullar’nın Varsak
oldukları görüşündedir.[764] Ancak Kozan oğullarının
Antep’ten geldikleri ve bu bölgenin Boz-Oklara mensup olduğu düşünülürse[765] onların Boz-Oklardan
olduğu ve Afşar olma ihtimallerinin yüksek olduğu anlaşılır. Günümüzde bazı
Afşar köylerinde soyu Kozan-Oğulları’ndan inen bir kısım aileler de Afşar
olduklarını söylemektedir.
16. yy ve
sonrasında Maraş bölgesinde Kozanlılara tesadüf edilmektedir ki Güvercinlik
kazasının Tennur ve Karapınar mezralarında bulunuyorlardı.[766] Yine aynı yüzyılda Şam
bölgesinde Harbendeli tayfasına mensup bir Kozanlı cemaati vardır. !526’da 23
hane, 10 mücerret, 1536’da 64 hane, 19 mücerret, 1550’de ise 66 hane ve 47
mücerret nüfusa sahipti.[767] Maraş civarında görülen
Kozanlılar, bunların uzantısıdır.
1624
yılında Abaza Mehmet Paşa’nın II. Osman’ın (Genç) intikamını almak için
Sadrazam Çerkez Mehmet Paşa’ya karşı ayaklandığında, Orta Anadolu’dan toplayıp
Kayseri’deki Boğazköprü’ye kadar getirdiği 40.000 kişilik ordusunda Kozanlılar
da vardı. Kozanlı cemaatinden bir bölük bu olaydan sonra 1650 yılında Antep’e
gelerek yerleşmiştir.[768] Kozan-Oğlu, 1690
yılındaki Avusturya Seferine çağrıldığı gibi Rakka iskanına gitmeyen bazı
aşiretlerin Kıbrısa sürülmesi esnasında da (1702) devlet tarafından yardıma
çağrılmıştı.[769]
Kozan-Oğlu, 1706 yılında Lek cemaatiyle birlikte Kurt Kulağı adlı yerde İsmail
Paşaya saldırıp soymuşlar ve tedipleri için üzerlerine Karaman valisi Hasan
Paşa gönderilmiş, diğer şakiler yakalandığı halde Kozan-Oğlu kaçmış,
yakalanması için emir gönderilmiştir. Ertesi yıl Kozan-Oğlu Adana Beylerbeyi
Abdulgafur Paşa tarafından yakalanarak Niğde kalesine hapsedilmiştir.[770]
19. yy’a
gelindiğinde Çukurova bölgesinde sayısı 26’yı bulan (5’i aile) bir aşiret ve
aile topluluğu vardı. Bu ailelerden Kozan ve havalisinin hakimi olan
Kozan-Oğulları bölgedeki aşiretleri de (Afşar, Sırkıntı, Varsak, Tecirli,
Cerid) kendilerine bağlayarak büyük bir güç elde etmişler ve Çukurova’da nüfuz
sahibi olmuşlardı. Afşarlar, büyük ölçüde Kozan-Oğulları’na destek vermişler ve
onlara bağlı bulunmuşlardır. Kozanlıları sindirmek için üzerlerine gönderilen
devlet kuvvetleri başarı elde edemediler. Bunun üzerine bölgenin tek hakimi
durumuna gelmişlerdir. 1857 yılında D.V.Langlois’in Çukurova’da bulunan
oymaklarla ilgili listesinde Kozan-Oğulları 500 ev, 7.000 koyun, 5.500 keçi,
2.500 sığır ve 50 deveye sahip gözükmektedir.[771]
Osmanlı
Devleti Çukurova’da asırlardır devam eden bunalımı sona erdirmek için bölgeye
Fırka-i İslahiye adıyla bir ordu gönderdi. Fırka, Çukurova’da bir çok yeri
düzene koyduktan sonra Kozan’a yöneldi. Kozan-Oğullarıyla anlaşma yapıldı ve
Kozanlılar itaat altına alındı. Ancak Kozan-Oğlu Yusuf Ağa çoğu Avşarlardan
kurulu kuvvetleriyle Fırka-i İslahiye’ye karşı savaş açtı. Fırka ile Yusuf Ağa
arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Yusuf Ağa’nın yakalanıp idam edilmesiyle
mesele kapandı. Bu çarpışmalarda Afşarlar büyük zayiatlar vermişlerdir.
Kozan-Oğulları, itaat altına alındıktan sonra İstanbul, Şam, Trablusşam, Yozgat
ve Sivas taraflarına sürüldüler.[772]
Kozanlıların
yayıldıkları yerler şuralardır. Adana, Bergama ve Tarhala, Denizli, Dulkadır,
Halep, Haruniye, Kars-ı Maraş, Kayseri, Kilis, Kütahya, Maraş, Nevşehir, Niğde,
Sis, Tarsus ve Yüreğir. [773] Manisa Soma’nın Kozanlı
köyü ile Selendi’nin Karakozan köyü Kozanlıların iskanıyla kurulmuştur.[774] Yunanistan’ın Batı
Trakya kesiminde de Kozan-Oğullarına rastlamaktayız.
Köçekli
(Küçüklü) : Köpekli Avşarı obalarındandır. Köçeklilerin başlangıçta
küçük bir oba iken zamanla nüfuslarının arttığını ve müstakil bir oymak haline
geldiğini görüyoruz. Daha sonra Boz-Ulus Türkmenlerinin Dulkadırlı koluna dahil
olan Köçekli obası, Diyarbakır ve civarında bulunuyordu. 1540 tarihinde Kulu
Kethüda idaresinde 80 hane, 3 mücerret ve 83 neferdi.[775] II. Selim devrinde ise
yedi kol halinde 264 hane ve 87 mücerret nüfusa sahipti. Bu artış, başka
bölgelerdeki Köçeklilerin bu gruba katılmasıyla olmuştur. Ancak Boz-Ulus’un
Orta Anadolu’ya göçüne katılan cemaatin nüfusu azalmıştır. Orta Anadolu’ya
gelenler ise Keskin civarında iskana tabi tutulmuştur. 1580 yılında Köçeklilere
Çapakçur’daki olaylarda rastlıyoruz.[776] Bu bölgede yaylak ve
kışlak arasında giderken çevre halka zarar vermiş ve kendi kışlaklarına
çıkmaları ve başka yerlere tecavüz etmemeleri hakkında 1613 yılında emir
çıkarılmıştır. 1689 yılında ise isyan eden Gedik adlı kişinin yok edilmesine
memur edilenler arasında Köçekliler de vardır.[777]
Keskin’de
sakin olanlar ile Boz-Ulus Mandesi arasında bulunan Köçekliler eşkıyalık yapıp
çevreye zarar verdikleri için 1691-92 yılında hem zararlarını önlemek hemde
güneyden gelen Arap saldırılarına karşı set kurmak için Rakka’da Belih nehri
civarına sürülerek iskan edilmiştir. Önce kaçtılarsa da tekrar bu bölgeye
yerleştirildiler.[778] 1700 yılında Sorkun ve
havalisinde şakilik yapan cemaatin tedibi için Mamalı cemaati memur edilmişti.
1706’da ise tekrar Rakka bölgesine iskanları emredildi.[779] 1708 yılında diğer
oymaklarla birlikte yerlerinden ayrılan Köçekli, Sivas – Karaman taraflarında,
Köçekli’den bazı gruplar ise Erzurum, Kars ve Çıldır taraflarında idi. 1720
yılında ise Harran ovasına Köçekli’den 150 hane iskan edildi. Burada Aktepe,
Kazıklı ve Zenbur (Sincanlı) köylerine yerleştiler. Sonradan Rakka
iskanlarından vazgeçilen Köçekli, Silsüpür ve bunlara tabi oymaklar, Çiçekdağı
civarında harabe köylere yerleştirildi. Ancak 1732’de Köçekli’den bir kısmı,
Recepli ile birlikte Rakka’ya iskan edildi. [780] Köçekliler, burada Colab
ırmağı kıyıları ile Harran, Bozabad ve Urfa’nın güneybatısında yerleştiler.
Seyyah Niebuhr’un Anadolu’da yaptığı geziler sırasında derleyip yayınladığı
Türkmenlere ait listesine göre Köçekliler, Sivas-Ankara arasında oturuyor ve
10.000 çadır nüfusa sahip bulunuyordu.[781]
Köçekliler
belgelerde Kayseri, Maraş, Kilis, Sivas, Rakka, Çankırı, Kırşehir, Manavgat,
Hamit, Sis, Boz-Ok, Erzurum, Kars, Çıldır, Niğde, Malatya, Adana, Keskin,
Hacıbektaş, Sorkun, Anamur, Karaman, Aydın ve Kütahya’da yerleşmiş gözüküyor.[782]
Diğer adı
Genceli Bayadı yada Çanaklı olan bir Küçüklü cemaati daha vardır. Bunun Köçekli
ile bir bağı olduğunu düşünüyoruz. Seferler yüzünden perişan olup öteye beriye
dağılan aşiretlerin nizam altına alınması için 1753 yılında çıkarılan emirde
Küçüklü cemaati, Adana’nın Yüreğir kazasında sakin bulunuyordu.[783]
Köpekli
Avşarı : Moğolların Kösedağ Savaşından sonra (1243) Selçukluları
yenip ardından 1277’de Anadolu’nun önemli bir kısmına hakim olmaları üzerine,
Moğollara karşı Anadolu’yu savunan tek unsur Türkmenlerden bir kısmı, Moğol
baskılarına dayanamayıp Suriye’ye (Gazze’den Antakya ve Diyarbakır’a kadar
uzanan saha ile Suriye sahillerine) 40.000 çadır nüfusla göç ederek Memlukler’e
sığındı.[784]
Bu Türkmenler burada da Boz-ok ve Üç-ok teşkilatlarını yaşattılar. Bozoklar’ın
başında ise Afşarlar vardı. [785] Afşarlar, üç obaya
ayrılıyordu ve en büyükleri ve önemlileri Antep bölgesinde bulunan
Köpek-Oğulları idi. Köpekliler, Fırat bölgesinde 1440-45 yılları arasında
oldukça faal görünüyorlardı. Beyleri Hüseyin, Malatya hakimi idi. Köpekliler,
Memluklerin yardımcı kuvveti idi. Ayrıca Köpek ailesinden olan
Sakalsız-Oğulları adlı oba, Halep’in batısında yaşıyordu ve onlar da
Memluklerin yardımcı kuvvetiydi.[786]
Köpek-Oğullarına
adını veren Köpek hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Çok etkin ve nüfusu fazla
olan Köpeklilerin daha eskilerde var olan bir oymağın kalıntısı ve devamı
olduğu akla geliyor. Gerçekten de Orta Asya’da eskiden büyük bir oymak olan
Köpek-Oğulları’nın yaşadığı bilinmektedir.[787]
Köpekliler,
diğer Türkmen boylarıyla beraber 14 ve 15. asırlarda bölgede Osmanlı-Akkoyunlu-Memluk
devletleri arasındaki çekişmelerde ve Dulkadır Beyliği ile Ramazan-Oğulları
bünyesinde yoğun olarak faaliyet göstermiştir. Osmanlılar, 1482’de Çukurovayı
istila ettiler. Ardından 1517’de Memluk devletinin yıkılmasıyla bölge tamamen
Osmanlı egemenliğine girdi. Kanuni devrinde Halep Türkmenleri arasında
Afşarlar, Köpekli, Gündüzlü ve Beylikli olmak üzere üç koldan oluşmaktadır.[788] Bunlardan Köpekli
Avşarı, 1520’de 9, 1526’da 15, 1536’da 19, 1550’de ise 6 cemaatten oluşuyordu.
Bunlar, Alabaş, Alplı, Aydoğmuş Beyli, Balabanlı, Bederli, Çoban Beğli,
Delüler, Doymuş Oğlu, Duyuranlı, Gökçeli, Haraçlı, Keçili, Kuyumculu, Kürt
İsmail, Papucu Yeni Yer, Sekiz ve Sülü Beğli cemaatleridir. 1520 yılında
aşiretin başında Turak Bey vardı. 1526 ve 1536 tahrirlerinde ise aşireti Turak
Bey oğlu Emenlik yönetiyordu. Bunlara belgelerde Orduy-ı Emenlik Bey b. Turak
denilmektedir ki bunlar Köpekli Avşarının bey ailesiydi. Bu aile, 1526’da 71
hane nüfusa sahip kalabalık bir topluluktu. Ayrıca 1536’da 90 nefer genç nüfusu
vardı. 1550 ve sonrasında bu aileden artık bahsedilmiyor.[789]
Ayrıca
bölgede tahrir esnasında bulunduğu için kaydedilen cemaatler arasında
Sakalsızlı adında bir cemaat vardı ki bunlar, Köpekli Avşarı ailesinden gelen
Sakalsız-Oğullarının bakiyesidir. Bu cemaat, 1526’da Şeyzer nahiyesinde iki
şube halindeydi. Şubelerden ilki
cemaatin “ordu”su yani bey ailesi olup 72 hane, diğeri ise 4 hane idi.[790]
Köpeklilerin
yurtlarından göç ederek başka yörelere gittiğini belgelerden takip ediyoruz.
Dulkadırlı Türkmenlerinden Kavurgalı taifesine mensup olan Köpek-Oğlu cemaati
Köpekli Avşarlarının Sis bölgesindeki bir koludur. 1519’da, 15 hane, 5
mücerret, 1523-4’te 18 hane, 7 mücerret, 1525-6’da 14 hane, 6 mücerret,
1536-7’de 21 hane, 4 mücerret nüfusu vardı ve Mescitli mezrasında ziraat
yapıyordu.[791]
Maraş bölgesindeki Köpekliler ise Pazarcık’ın Derbentağzı köyü ile Kayseri’nin
Çörümşek nahiyesine bağlı Hunu Viranı köyünde yerleşmişti. Üstelik Çörümşek’te
diğer adı Girgin olan Köpekli adında bir köy vardı.[792] Bu köy daha sonra Tomarza’ya
göç ederek şimdiki Köpekli (yeni adı Turanlı) köyünü kurmuştur.
Köpeklilerin,
Boz-Ulus ve bazı obalarının (Boynu-Kısalı, Deliler, Sekiz) Yeni-İl Türkmenleri
arasında bulundukları anlaşılıyor. Boz-Ulus’un Şam Türkmenleri grubunun
arasında bulunan Köpekliler, II. Selim devrinde biri 367, diğeri 109 vergi
nüfuslu iki obaya ayrılmıştı. Diyarbakır’daki Boz-Ulus Mandesi kesiminin
içindeki Köpekliler ise 1691 yılında Yeni-İl’deki Avşarlarla beraber Rakka’ya
iskan edildilerse de bir kısmı Batı Anadolu’ya kaçtı. 1716 yılında Balıkesir’in
Mihalıç kazasında görülen Köpekli Afşarları bunlardandır.[793]
1708
yılında Adana’da Danişmentli Türkmenlerinden konar-göçer bir halde yaşayan
Köpekliler bulundukları bölgeden dağıldılar, ancak tekrar Anavarza’ya iskanları
yapıldı. Fakat Köpeklilerin rahat durmadıkları anlaşılıyor, çünkü 1710 yılında
Rakka muhafazasına gönderilen bir emirle Hama’ya iskanları gerçekleşti. Arap
kabilelerinin baskıları sebebiyle yerlerini bırakıp Şam, Halep ve Trablus-şam
bölgelerine gitseler de tekrar iskanları için 1720’de emirler gönderildi.[794]
Günümüzde
Malatya Hekimhan’a bağlı Başkınık ve Çulhalı köyleri ile Bahçeler mezrası
(Çulhalı’dan gelen Kocalar sülalesi kurmuş) Köpekli Avşarındandır.[795] Afyon’un Çay ilçesi ve
çevresinde de Köpekliler bulunmaktadır. Recepli Avşarlarının da çoğunlukla
Köpekli’den çıktığını biliyoruz.
Osmanlı
belgelerine göre Adana’nın Kara İsalı, Kadirli ve Kozan’da, Silifke, Yeni-İl ve
Karahisar-ı Şarki’de görülen Köpekliler, Aydın ve Kütahya’nın Emet ilçesinde de
yerleşmişler ve daha batıya giderek Gelibolu’nun Meğri kazası ve Vize ile
Köstendil’in İştip ve Silistre’nin Prevadi bölgesinde de iskan olmuşlardır.[796]
Köpekli
Avşarı’nın bazı obaları şunlardı. Alabaş, Alplı, Aydoğmuş Beğli, Balabanlı,
Bederli, Çoban-Beğli, Delüler, Doymuş Oğlu, Duyuranlı, Gökçeli, Haraçlı,
Keçilü, Kuyumculu, Kürt İsmail, Papucu Yeni Yer, Sekiz, Sülü Beğli.
Kör-Oğlu
: İran Avşarlarındandır. Kör-Oğlu obasından Horasan’da bir yerin valisi
olan Hüsrev Sultan’ı tanıyoruz. Hüsrev Sultan Kör-Oğlu, Herat’ta bulunan Afşar
Hüseyin Sultan ile birleşerek Şah’a isyan etmiş olan Horasan Beğler-beğisi
Ustacalu Şah Kulu Sultan’ı öldürmüştü.[797]
Köse
Ahmetli Avşarı : İran’daki Gündüzlü Avşarının bir kolu.
Gündüzlülerin, 1482’den sonra Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyerek çoğunlukla
İran’a gittiklerini ve Kuh-Giluye ile Huzistan bölgesinde yerleştiklerini
biliyoruz. Sonradan Gündüzlülerin bir kısmı Horasan’da Abiverd tarafına, bir
kısmı da Araşlu’dan bir bölük ile beraber Urmiye’ye gönderildi.[798] İşte Horasan’a
gönderilen bu Gündüzlüler, ilerde Köse Ahmetli adını almışlardır. Bu isim
değişikliği Gündüzlülerin bu bölgede liderliğini yapmış olan ve iz bırakan
Ahmet isimli şahıstan alması kuvvetle muhtemeldir. Bu obadan bazı bölükler 17.
Yy ortalarına doğru İran’dan Anadolu’ya yapılan Türkmen göçüne katılmıştır.
Nitekim onları Aksaray’ın Sarıyahşi ilçesini kuran boylardan biri olarak
görüyoruz.[799]
Köse Ahmetlilerden bir bölük Osmanlılar tarafından Balkanlara gönderilerek
Niğbolu’nun Hezargrat kazasında iskan edilmiştir.[800]
Köse
Davut Avşarı : Belgelerde Yeni-İl ve Halep’te varlığını gördüğümüz bir
oba.[801] Adını obanın başında
bulunan şahıstan almıştır.
Köse-li
Avşarı : Adana ve Misis bölgesi sakini olup İç-El taraflarına
doğru sarkarak yayılan ve burada Boz-Doğan cemaatine tabi olan Köselilerden
bazı gruplar Kıbrıs’ın fethi (1571) üzerine bölgeyi Türkleştirme politikası doğrultusunda 1576
yılında Kıbrıs’a sürülmüştür.[802] Köselilerin küçük bir
bölümünün bu devirde Tarsus civarında yerleştiği anlaşılıyor. Tarsus
Türkmenleri olan Varsaklar arasında Kusun taifesine bağlı bulunan Köseliler,
1519’da 13 hane, 1526’da 6, 1536’da 6, 1543’te 5, 1572’de 7 hane nüfusa
sahipti.[803]
Köselilerden bazı grupların ise Maraş civarına geldiklerini biliyoruz. Onlar,
Salmanlılara tabi olup Camustil nahiyesine bağlı Sarısırt köyüne
yerleşmişlerdi.[804] Karaman’da sakin Atçeken
oymakları arasında da Eskil kazası Türkmenlerinden Köseler cemaati
bulunmaktadır.[805] Köseli’den bazı gruplar
ise Antep’e göç ederek 1661-2 yılında bu yöreye yerleşmiştir.[806]
Boz-Ulus’un
Orta Anadolu’ya gelmesiyle (1624’ten sonra) Ankara civarında bulunan Köseli
Avşarı, bu bölgedeki cemaatleri bünyesinde toplayarak bir birlik oluşturan
Boz-Ulus cemaatlerinden Tabanlı’ya tabi olmuştu. Köseli’den bir grup ta
Boz-Ulus’a tabi Karamanlı cemaati içinde bulunuyordu. 19. Yy’ın ikinci
yarısında Tabanlı obaları bütünüyle Ankara civarına yerleştiler.[807] Örnek olarak Bala’nın
Köseli köyü bu oba tarafından kuruldu. 1691-92 yılında Rakka’ya iskana
gönderilen Halep Türkmeninden Köse-Oğlu Şerefli, Humus’ta Deyr Hamla’ya Durdu
Kethüda idaresinde yerleşti. Yine Boz-Ulus’a tabi Danişmentli Türkmenleri
içinde bulunan Köseli Avşarı da 1694’te Afyon’da Geyikler kazası Kızılca köye
iskan edildi.[808]
1700
yılında Yahyalı kazası köylerine zarar veren Danişmentli’den Adana’nın Misis
derbendine derbentçi kaydedilen Köseli Avşarı, Şerefli ve Çöplü ile Yeni-ilden
Karagündüzlü ve Çöplü Avşarı hac yolunu korumaları karşılığı vergiden muaf
tutulmuşlar. Danişmentliden Köseli’nin Şerefli ile itaat ederek bölgeye yerleştiğini
görüyoruz.[809]
19. yy’ın
ikinci yarısında Batı Anadolu’daki Türkmenlerin bir listesini veren Rum asıllı
Dr. Çakıroğlu, Köseler cemaatinin Nazilli’de yaşadığını belirtmiştir.[810] Bu cemaat,
Danişmentli’ye tabi Köseler cemaatidir.
Köseli,
Köseler, Kösebey ve Kösecili şeklinde anılan cemaat Adana, Alanya, Ankara,
Avunya – Biga, Aydın, Balıkesir, Balya, Boz-Ok, Bursa, Dağardı – Kütahya,
Dulkadır, Ermenek, Gönen, Gördük – Saruhan, Halep, Hamit, Harmancık, İç-El,
İncesu, İznikmid – Kocaeli, Karahisar-ı Şarki, Karaman, Kars-ı Dulkadır, Kemah,
Konya, Manavgat, Maraş, Mihalıç, Misis, Ordu, Payas, Saruhan, Selmanlı –
Boz-Ok, Sığla, Silifke, Sis, Sultanhisarı – Aydın, Tarsus, Teke, Turgut,
Yeni-İl ve Yüreğir bölgesinde yayılmış, cemaatten bazı gruplar iskan politikası
sebebiyle Balkanlara göçürülerek Florine, Gümülcine, Filibe, Köstendil’in
Radovişte ve Niğbolu’nun Hezargrat kazasında yerleştirilmiştir.[811]
Kucur
/ Koçur Avşarı : Mardin ve Diyarbakır’da yerleşen bir Afşar oymağı.
Kucurlar bu bölgenin büyük aşiretlerinden olan Milli Kebir (Türkmen’dir)
aşiretine tabi olmuşlardır (Milli aşiretine mensup kişiler arasında adı Avşar
olan şahıslara rastlanması bunların varlığıyla alakalıdır). Cihanbeyli
aşiretine bağlı Koyun-Oğlu adlı Kürt obaları da bu Avşarlardan gelmedir. Koçur-Zade
diye anılan (yani Kucur soyundan) Koyun-Oğlu İbrahim, Arapkir ve Çemişkezek’te,
Koyun-Oğlu (Uşakları) ise Antakya, Arapkir, Çemişkezek, Diyarbakır, Harput ve
Kızılçayır, Karaman, Keban, Konya, Malatya, Maraş, Rakka ve Sivas’ta
yerleşmiştir.[812]
Kucur Avşarı,
Rakka ve Belih nehri boylarında iskana tabi tutulan aşiretlerdendi. 1703
yılında Belih nehri ve Rakka dolaylarına yerleştirilen aşiretlerin nizamı
bozulmuş ve etrafa dağılmıştı. Bunlardan Kucur Avşarı 1711 yılında Diyarbakır
ve Mardin taraflarında idi [813] Kucurlar, Mardin ve
köyleri ile Diyarbakır topraklarında yerleşik hayata geçmiştir. Ancak,
bunlardan bazı bölükler, yerlerini terkedip batıya doğru gittiler.[814] Nitekim, belgelerde bu
oymağın Malatya, Adana ve Kütahya’da iskan olduğunu görüyoruz. Onlardan bazı
kısımların Rakka’da kaldığı anlaşılıyor.[815]
Kucurlardan
Koyun-Oğlu cemaatine gelince, bunlar Arapgir köylerine zarar verdiği için
1710’da Rakka’ya sürülmüşler, ancak bölgeye yerleşmeyip Arapkir, Divriği ve
Malatya civarına gelmiş ve köyleri basıp halkı öldürmüşlerdi. 1712’de tekrar
iskanları için emir gönderildi. 1720’de ise Harran ovasına yerleştirilmek için
bir çok cemaat gönderildi. Bunlardan Malatya’da bulunan Koyun-Oğlu
cemaatlerinden bazı hanelerde vardı. Bu oymaklardan bazıları 1730 yılında tekrar
eski yerlerine gönderildiler.[816]
Kutbeğili
(Kutbeyli, Kutlubeyli) Avşarı : Moğolların Kösedağ Savaşında
(1243) Selçukluları yenip egemenliği altına alması üzerine Türkmenler Moğollara
karşı Anadolu’yu savunmaya başladılar. Ancak artan Moğol baskısı karşısında bu
Türkmenlerden önemli bir nüfus (40.000 çadır) Anadolu’dan Suriye’ye (Gazze’den
Antakya ve Diyarbakır’a kadar uzanan saha ile Suriye sahillerine) göç ederek
Memlukler’e sığındı.[817] Bu Türkmenler burada da
Boz-ok ve Üç-ok teşkilatlarını yaşattılar. Bozoklar’ın başında ise Afşarlar
vardı. [818]
Onlar, üç obaya ayrılıyordu ve bunlardan biri Kutbeği-Oğullarının idaresindeki
Afşarlar idi. Bunlar, 15. Yy’da başlıca Halep civarında yaşıyorlardı. Beyleri
Muhammet idi. [819]
Kutbeği-Oğulları,
diğer Türkmen boyları gibi bölgede 14 ve 15. asırlarda Osmanlı-Akkoyunlu-Memluk
devletleri arasındaki çekişmelerde ve Dulkadırlı ve Ramazan-Oğulları Beyliği
bünyesinde yoğun olarak faaliyet göstermiştir. Esasen Kutbeğililer, 1407
yılında Ak-Koyunlu birliğine katılarak büyük oranda Huzistan’a göçmüşler ve bir
daha bu birlikten ayrılmamışlardır. Nitekim onların, 1457 yılında Ak-Koyunlu
Uzun Hasan ile Kara-Koyunlu Cihan Şah’ın kumandanı Tarkan Oğlu Rüstem arasında
yapılan savaşta Ak-Koyunlu ordusunda yer aldıklarını görüyoruz. [820] Kutbeklilerden bu
tarihten sonra bilgi edinemiyoruz. Bu onların İran’a göçmeleri ve yerleşik
hayata geçmeleriyle ilgili olsa gerek.
Ak-Koyunlu
devleti çöktükten sonra Ak-Koyunlu bakiyesi olan Boz-Ulus Türkmenleri içinde
Kutbeklilere tekrar rastlıyoruz. 1540 tarihinde 66 hane ve 1 mücerret nüfusa
sahip olan cemaat erken tarihte yerleşik hayata geçmiş ve Suruç’un Dravşa
(Doğrular), Aba Mori (Aşağı Karıncalar) ve Zeki (?) köylerinde yerleşmiştir.
Konar göçerliği devam ettirenleri ise diğer Avşar toplulukları arasına
karışmıştır.[821]
Cemaatin bir kısmına ise Maraş yöresinde rastlıyoruz.
Cemaatin
batıya gelen bölükleri ise (Kutlubeyli-Hacılı), Adana, Sis, Kars-ı Maraş,
Gülnar ve Bolu’da yerleşmiş, bir kısmı ise Silistre’nin Kozluca’da iskan
olmuştur. Yerlerinde kalanlar ise (Kutluluca) Ordu, Karahisar-ı Şarki ve
Erzurum’un Elmalı’da yerleşmiştir. [822]
Kuyumculu
: Köpekli Avşarındandır. 1526’da 12 hane olan cemaat, 1536’da Halep’in
kazası Azez’in İkidam köyünde (günümüzde Kilis’e bağlı) sakin olup 13 nefer
nüfusa sahipti.[823] Kuyumculu cemaatinin
bazı kısımlarının Orta Anadolu’ya göç ettiğine hükmedebiliriz. Çorum’un
Sarımbey köyünden olan ünlü halk ozanı Deli Boran, bu obadandı. Sarımbey köyü
halkı buraya Elbistan’dan gelmiştir ki 16. Yüzyılda Dulkadır Türkmenleri
arasında Sarımbeyli obası bulunmaktaydı.
Kürt
İsmail : Köpekli Avşarı obası. Halep’in doğusunda bulunan bu oba
1536’da 8 hanelik bir teşekküldü. Bu cemaatin Kürt adını taşıması Türkmenlerle
Kürtler arasında etnik bir farkın olmadığını gösterir.[824]
Kürtül
(Körtül) : Osmanlı belgelerinde Yörük tayfası olarak geçen Kürtül
cemaati Maraş Türkmenlerindendir.[825] Belgelere göre Maraş’ta
Elbistan’ın Nergile nahiyesinin Karacaviran, Sapalanı, Almacık, Gömmece Kilise
ve Dönekkuzu mezralarında yerleşikti.[826] 16. Yy’da Karaman’da
sakin Atçeken oymakları arasında Eskil kazası Türkmenlerinden Kurtul cemaati
bulunmaktadır.[827] Bu cemaatin Kürtül
adıyla benzerliği aşikardır. Günümüzde Maraş merkeze bağlı Kürtül adlı bir köy
vardır. Cemaatten bazı grupların yerlerinde kalmayarak göç ettiklerini anlıyoruz.
İzmir’in Tire ilçesine bağlı Kürdüllü köyü ile Tekirdağ’ın Malkara ilçesindeki
Kürtüllü köyünü bu oba kurmuştur. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi Şabanlı köyünde
de Kürtüllüler hala yaşamaktadır.
Kütüklü
(Kütünlü) Avşarı : Danişmentli Türkmenlerindendir. Karaman valisi Ali
Paşa tarafından Ermenek’teki Bey-çayır bölgesine yerleştirilen İç-El yörükleri
dağılmış, Teke, Hamit ve Aydın bölgesine gelmişti. Bu cemaatler 1708’de eski
yerlerine iskan edildi. Gedavlar adıyla da tanınan Kütüklüler, Selinti’nin Gedavlar
köyüne yerleşti.[828] 1728-30’da ise
Kütüklüler, Nevşehir merkezde 35 hane ile iskan edildi. Ayrıca çevre köylerde
de yerleştiler.[829]
Diğer
taraftan 16. yüzyılda Kayseri’nin Pınarbaşı nahiyesine bağlı Saruşeyh
mezrasında da Kütüklüler iskan olmuştur.[830]
Kütüklü
Avşarı Adana, Alanya, Beyşehir, Boz-Ok, Danişment – Afyon, Halep, Hamit,
Haymana, Kars-ı Maraş, Kırşehir, Konya, Maraş, Rakka, Sis, Tarsus, Teke ve
Yeni-İl’de de yerleşmiş, Balkanlar’da ise Dimetoka, Niğbolu’ya bağlı Hezargrat
ve Çirmen’e bağlı Uzuncaabathasköy’de iskan edilmiştir. [831]
Mahmud-Oğlu
(Sofular) : Recepli Avşarlarının bir obası. 1699 yılında İç-El
Yörükleri arasında bulunan Sofulu cemaati [832] diğerleriyle birlikte
1701’de Yahyalı köylerini talan etmişti. Bu durum üzerine Maraş beylerbeyi
Rişvanoğlu Halil ve Adana beylerbeyi Mustafa’ya gönderilen emirle
cezalandırılmaları istendi. Ancak ertesi yıl şekavete devam edip batıya
yönelmeleri üzerine Aydın muhassılı Nasuh Paşa aldığı emir üzerine bunları
İç-El’e geri gönderdi.[833]
1703
yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları
ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp
etrafa dağılarak Kars ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan
Recepli obalarının 1729 yılındaki tahririnde Mahmudoğlu obası, 11 hane ve 9
mücerret nüfusa sahipti.[834] Yine 1729 yılında Kangal
ile Hasançelebi arasında bulunan Alaca Han ve Ulaş mevkiine Sofuların 75 hane
ile iskan edildiğini görüyoruz.[835] Ünlü seyyah Niebuhr’un
1764 yılında Anadolu’daki Türkmenlere ait hazırladığı listede de Sofular
cemaati 500 çadır nüfusla Sivas bölgesinde görülmektedir.[836]
Kayseri’nin
Sarıoğlan ilçesi Sofumahmut köyü bu obadandır. Cemaat Adana, Halep, Kangal,
Sungurlu, Rakka, Karaman, Kırşehir, Sis, Kayseri, Kadirli ve Zamantı’da yerleşmiştir.
Sofu-lar-lu (Kerimli) adıyla kayıtlı diğer grup ise Adana, Sis, Kars-ı Maraş,
Tarhala, Sivas, Kırşehir, Karahisar-ı Şarki, Karaman, Aydın, Saruhan, Konya,
İç-El, Alanya, Diyarbakır, Edirne, Gümülcine, Tatarpazarı, Dimetoka,
Akçakızanlık, Düşenbe, Manavgat, Emirdağı, Gülnar, Şorba – Ankara, Darende,
Tire, Zile, Söğüt, Şumnu, Dedeağaç, Göynük, Eğridir ve Yalvaç’ta bulunuyordu.[837]
Maksut
Kethüda : Beylikli Avşarı obası. Adını obayı yöneten kethüdasından
almıştır. Halep yöresinde yaşayan cemaatin, 1550’de 34 hane nüfusu vardı.[838] Sonraki tahrirlerde
adına rastlanmaması, başka bölgelere göç ettiğini gösteriyor.
Günümüzde
Tunceli’de Maksut Uşağı ve Bingöl’de Maksudanlı cemaati, bunların bakiyesi
olmalıdır. Maksut Uşakları, Tunceli’nin merkez ilçesine bağlı Aktulak,
Kopuzlar, Ovacık ilçesi ile bu ilçeye bağlı Yoncalı, Buzlutepe, Çalbaş,
Karayonca, Büyükköy, Aslandoğmuş, Yeşilyazı ve Ziyaret köyleri, Çemişkezek
ilçesine bağlı Akirek, Paşacık ve Anıl köyleri, Hozat ilçesine bağlı Çağlarca,
Kalecik, Altınçevre köylerinde[839], Maksudanlı aşireti ise
Bingöl’ün Kiğı ilçesinin Kaşıkçı, Çatma, Kırkpınar, Yiğitler, Karlıca, Kozanlı,
Kurtdüzü, Kümbet, Ortaköy, Viranşehir, Aşağı Yağmurlu, Yukarı Yağmurlu,
Mezracık, Hollan, Kozlu, Çatak köylerinde yaşamaktadır.[840] Yörede Karabaş, Balabanlı
cemaatleri de bulunuyor ki, Halep Avşarları arasında aynı adda obalar
bulunuyordu. Maksutlar, Zazaların Şeyh Hasanlı kolunun Seydanlı şubesine
mensupturlar. Seydanlı şubesi içinde Şam Uşakları, Süleyman Uşakları, Topuz
Uşakları gibi Avşarlarda sık kullanılan isimlere rastlamaktayız. Kurtuluş
Savaşı yıllarında, Atatürk’e destek veren ünlü Diyap Ağa da Maksut Uşağı
cemaatindendi.
Musacalı
: Kaynaklarda adı Musulcalı ve Muslucalı şeklinde de geçer. Bu ismin
Musa Hacı’dan bozma olduğu akla gelebilir ancak Musul civarından gelen bir Türk
aşireti olduğu için bu adı almış olmalıdır. Nitekim Musul henüz 11. Yy’ın
sonlarında yine Afşarlar tarafından bir Türk yurdu haline getirilmişti. Burdan
çıkan Türk boylarının Anadolu’da dağıldıklarını biliyoruz.
Dulkadır
Türkmenlerinden olan Musacalılar, Boz-Ulus içinde 1540 tarihinde biri Gündoğmuş
Kethüda idaresinde 7 hane, 7 nefer, diğeri Mahmut Kethüda idaresinde 5 hane, 5
nefer olmak üzere iki kola ayrılmıştı.[841] II. Selim devrinde ise 3
kol halinde 74 hane idi. Bu tarihten sonra adına rastlanılmıyor. Bu onların
Orta Anadolu’ya geldiğini gösteriyor.[842] Bunlardan önemli
kolların erken dönemlerde Batı Anadolu’ya geldiğine de hükmedebiliriz. Nitekim
Uşak ve çevresinde 16. Yy’da oldukça önemli bir yörük topluluğu vardı. II. Selim
devrinde bu topluluk arasında büyük bir Afşar oymağı bulunuyordu. Bu oymak 5
obaya ayrılmıştı. Bunlardan biri de 56 vergi nüfuslu Musacalı obasıydı
(diğerleri Hoca Fakihli, Öksüzler, Afşar ve Afşar).[843] Musacalıların önemli
ölçüde Batı Anadolu’da yerleştiğini biliyoruz. Emirdağ ilçesinin eski adı da
Musacalı idi.
1691
yılında Rakka’ya iskan edilen aşiretler arasında Musacalılar da vardı. 1703
yılında Belih nehri ve Rakka dolaylarına yerleştirilen aşiretlerin nizamı
bozulmuş ve etrafa dağılmıştı. Bunlardan Musacalılar, 1708 yılında Saruhan,
Aydın ve Hüsrevpaşa hanı taraflarında idi. Havran nahiyesindeki cemaatler
kaçınca yerlerine bu dağılan grupların yerleştirilmesi planlandı (1720) ancak
başarılı olmadı. Musacalıların da olduğu bu grup tekrar eski yerlerine
gönderildi (1730).[844] Bu sıralarda
Musacalılardan bir grubun Harran ovasına (1720. Belih nehrinin doğusundaki 9
adet nehir boyuna Huneyze nehri sonuna kadar)[845], diğer bir grubun ise
Nevşehir ve çevre köylere iskan edildiğini anlıyoruz (1727). [846] Kilis’in Tanburalı köyü
de Musacalılar tarafından kurulmuştur.
Musacalı
(Musulcalı – Muslucalı) cemaati, Adana, Aksaray, Akşehir, Arapsun, Aydın,
Aziziye – Afyon, Barçın, Bergama, Beypazarı, Beyşehir, Bor, Boz-Ok, Cebeli
Ilgaz – Çankırı, Çıldır, Diyarbakır, Emirdağı, Erzurum, Eskişehir, Evreşe,
Halep, Haymana, Hüsrevpaşahanı, İç-El, Karahisar-ı Şarki, Karaman, Kars, Kavak,
Kayseri, Kepsut, Kırşehir, Mihalıç, Nevşehir, Ordu, Rakka, Saruhan, Şam,
Şücaeddin ve Yeni-İl’de yerleşmiş, bir bölümü de Balkanlarda Çirmen’e bağlı
Uzuncaabathasköy’de iskan olmuştur.[847]
Mutuklu
: Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Çavdar ve Kızılpınar köylerinde
yaşayan bir Afşar topluluğudur. Bu cemaatten bazı bölüklerin Niğde ve
Nevşehir’de yerleştiğini, diğer bazı grupların ise Yunanistan’da bulunan
Siroz’a bağlı Timurhisar’da iskan edildiğini görüyoruz.[848] Osmanlı kaynaklarında bu
cemaat Kürt Yörüğü olarak adlandırılmıştır.
Nacak
Avşarı : Yozgat’ın Sorkun ilçesinde yerleşmiş bir oba.
Nacaklılardan bazı gruplar göçebe ve yerleşik olarak iki kısma ayrılmıştı.
Bunlardan göçebe olan Nacaklı Yürüğü’nün bir kısmı Maraş’ta bir kısmı ise
Niğde’de iskan olmuştu. Oturak Nacaklısı ise Niğde’de yerleşmiştir. [849]
Nadirli
: Nadir Şah’ın öldürülmesi üzerine İran’dan Anadolu’ya göç eden
Avşarlardandır. Bu Avşarların bazıları göç yolları üzerinde köyler kurarak
yerleşmiştir. Ağrı’nın Tutak ilçesindeki Nadirşah köyü bunlardandır. Bu grup
daha sonra Maraş civarına gelmiştir. Nadirli Aşireti Maraş’ta 1866’da tamamen
iskan oldu.[850]
Günümüzde Maraş’ın Afşın (Nadir) ve Göksun (Nadirli) ilçeleriyle, Sivas’ın
Merkez (Nadir) ve Gürün (Nadiroğlu) ilçelerinde Nadir adlı köyler
bulunmaktadır. Nadirli’den bazı obalar Maraş’tan başka Boz-ok’ta da yerleşmiş,
bir kısmı ise Balkanlarda iskan siyaseti uyarınca Silistre ilinin Aydos
kazasında iskan edilmiştir.[851]
Nazar
Kethüda : Beylikli Avşarı obası. Yalnızca 1526 tahririnde adı
geçiyor. Bu tarihte 48 haneydi.[852] Bunlardan bazı
bölüklerin Maraş civarında bulundukları anlaşılıyor.
Oğuz-Hanlı
: Günümüzde toplu olarak Alanya ile Anamur arasında varlığını sürdüren
aşiret, Karaman-Oğulları’nın kurucusu Karaman Beyin kardeşi olan Alanya emiri
Oğuz-Han Beyin soyundan gelir. Bilindiği gibi Mersin ve civarı Karamanlıların
en yoğun ve etkin olduğu bir bölgeydi. Atçeken Oymakları arasında da
Oğuzhanlılar vardı.
Belgelere
göre, İç-El bölgesinde Anamur, Gülnar, Mut ve Silifke’de obaları bulunan
aşiretin yayılarak Kırıkkale ve Kütahya taraflarına yerleştiğini görüyoruz.
Ayrıca bazı kolları Balkanların Türkleştirilmesi esnasında bulundukları yerden
göçürülerek Bulgaristan’da bulunan Filibe’de iskan edilmiştir.[853]
Oruçlu
: Beylikli Avşarı obası. Bu cemaate de yalnızca 1536 tahririnde
rastlanıyor. Anılan tarihte 52 hane nüfusu vardı.[854]
Öksüz-lü-ler
: 16 Yy’da Uşak ve çevresinde oldukça önemli bir yörük topluluğu vardı.
II. Selim devrinde bu topluluk arasında büyük bir Afşar oymağı bulunuyordu. Bu
oymak 5 obaya ayrılmıştı. Bunlardan Öksüzler Avşarı 102 vergi nüfusla en büyük
obaydı (diğerleri Hoca Fakihli, Musacalı, Afşar ve Afşar).[855]
Aynı
yüzyılda Tarsus yöresinde de Öksüzlü cemaati bulunmaktadır. Kaplancı taifesine
tabi olan Öksüzlüler, 1519’da 19 hane, 1526’da 27, 1536’da 45, 1543’te 47,
1572’de 107 hane nüfusa sahipti.[856]
Diğer
taraftan bu cemaatin bazı bölüklerine Kilis civarında rastlamaktayız. Bölgede
eşkıyalık hareketlerinde bulunan Öksüzlerden 18 hane Rakka’ya sürgüne
gönderilmiştir. 1729 yılında ise Rakka’ya iskanı emredilen Recepli Avşarını,
iskandan vaz geçirip aralarına alan ve eşkıyalık yapan cemaatlerden biri olan
Öksüzlülerin, Kıbrıs adasına sürülmesi için ferman çıkarılacaktır.[857] Burada dikkati çeken bir
husus ise Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Barçikanlı, Keleçorlu ve Kürtler
aşiretleri, Öksüz-Uşağı adıyla anılmaktadır.
Kilis,
Antep, Halep, Eyübeli – Aksaray, Hasköy – Çirmen (s.133, Kürt) Kilis, Kars-ı
Maraş, Ulaş, Dulkadır, Dimetoka, Edirne, Dağardı – Kütahya, Uşak, Timurcu –
Saruhan, Saray, Vize, Çorlu (s.619) Öksüz Uşağı : Rakka, Ebu Tahir – Diyarbakır
(s.133, Kürt)
Papucu
Yeni Yer : Köpekli Avşarının obası. Yalnızca 1526’da adından
bahsedilen cemaat, Halep’in doğusunda bulunuyordu ve 33 hane idi.[858]
Paşa-Oğlu
(Paşalı) : Sis Avşarı obalarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 22
hane, 1540 akça hasıl, 1523-4’te 15 hane, 6 mücerret, 16 kürekçi, 2 sipahi,
1160 akça hasıl, 1525-6’da 25 hane, 6 mücerret, 1034 akça hasıl, 1536-7’de
padişah haslarına dahil edilmiş ve 22 hane, 14 mücerret, 13 kürekçi, 1006 akça
hasılı olup Alınavermez mezrasında ziraat yapıyordu. Paşalı adını taşıyan diğer
kolu da Ahugöz mezrasında ziraat yapıyor ve 1519’da 8 hane, 560 akça hasıla
sahip bulunuyordu. 1523-4’te 10 hane, 720 akça hasıl, 1525-6’da 8 hane, 318
akça hasıl, 1536-7’de ise 9 hane, 3 mücerret, 500 akça hasılı vardı.[859] Sis bölgesindeki
Paşalılardan bazı bölükler Kastamonu’nun Azdavay’da yerleşmiş, bir kısmı
Balkanlar’a gönderilerek Niğbolu’nun Hezargrat kazasında iskan edilmiştir.[860]
Paşalılardan
bir başka bölük ise 1500’lerde Sis’ten göç edip Kayseri’ye gelmiştir. 1522’de
20 nefer, 1543’te 12 hane, 1584’te ise Beğdili köyünde 11 hane 10 mücerret,
Yüreğir köyünde 15 hane 16 mücerret, Kozluca’da 16 hane 4 mücerret, Eyimli’de
11 hane 8 mücerret olmak üzere 53 hane 38 mücerret nüfusa sahip idi. Katrı ve
Canbaz kışlaklarını tasarruf ediyorlardı.[861] Eyimli ve Yüreğil halen
Kayseri’nin merkez köylerinden olup Paşalı cemaatinden olduklarını
bilmektedirler.
Pekmezli Avşarı : Gündüzlü Avşarı obasıdır.
1520’de 7 hane, 1526’da 10 hane olan Pekmezliler, 1536’da iki şubeye ayrılmış
olup Halep’in doğusunda bulunan bölümü 6 nefer, Şam’da bulunan diğeri ise 10
neferdi.[862]
Pekmezlilerin, kuzeye doğru göç ettikleri anlaşılıyor. Nitekim Maraş Yörükleri
arasında adı geçiyor. Sonradan İfraz-ı Dulkadır Türkmenleri arasında görülen
Pekmezli Avşarı, 1725 yılında bir takım cemaatlerle Adana’da bulunan Kurtkulağı’na
iskan edildi. Onlar, iskandan kaçıp Karaman, Kütahya, Bursa, İç-El, Aydın ve
Saruhan taraflarına gittilerse de tekrar Çukurova’ya getirildiler.[863] Batı Anadolu’da kalan
bölükleri ise Salmanlı Avşarı’nın bir obasını oluşturarak 1700’lerin başında Afyon
ve civarına yerleştirildi. Pekmezli Avşarı belgelere göre Ankara, Aydın, Biga,
Bolu, Bursa, Çankırı, Hamid, İç-El, K. Sahip, Karaman, Karası, Kütahya, Maraş,
Muğla, Saruhan ve Teke’de yerleşmiştir.[864]
Perakende-i
Maraş : Recepli Avşarlarının bir kolu. Bu obanın Maraş
bölgesindeki Afşar obalarının bakiyelerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir
karışım olduğunu anlıyoruz. Maraş’ta Zeytun nahiyesinin (Şimdi merkeze bağlı
Süleymanlı kasabası) Kamalak mezrası (diğer adı Başkuyu) bu obadandı.[865] 1703 yılından itibaren
diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan
edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars
ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729
yılındaki tahririnde 25 hane nüfusu vardı.[866]
Puhurcu : Batı Anadolu’da yakın
zamanlara kadar göçebe yaşayan 40-50 çadırlık bir Afşar topluluğu. Bunlarla
ilgili Rahmetli Beşir Önder’de bilgiler vardı ki elimizdedir. Yaşar Kemal’in
romanına konu olan İnce Memet’in ağıtında da Puhurculardan bahsedilir.
Ağıt
şöyledir.
Puhurcular bölük bölük geldiler Puhurcular atar atar vuramaz
Bak göksümü delik delik deldiler İnce Memet dumanından duramaz
Ak kağıt üstüne resmim aldılar Kalk gidelim bura bize
yaramaz
Kahpe felek değirmenin döndümü Kahpe felek değirmenin döndümü
Döne döne sıran bize geldi mi Döne döne sıran bize geldi mi
İç-El,
Teke, Alanya ve Aydın’da ise Puhurlu adında bir cemaat vardır ki aynı obadır.
Ayrıca Maraş’ta Buğurcuklu adlı bir oba gözüküyor.[867]
Pusucalı
Afşar : 1616 yılında Yeni-İl’de yaşadığını biliyoruz.[868]
Recepli
Avşarı : Moğol istilası üzerine Suriye’ye 40.000 çadır Türkmen
kaçmış ve Memluklere sığınmıştı. Burada Boz-Ok ve Üç-Ok teşkilatını devam ettirmişlerdi.
Boz-Okların başında ise Afşarlar bulunuyordu. Bunlara Halep Afşarları denir.[869] Bu Afşarlar 16. Yy’ın
ilk yarısında Köpekli, Gündüzlü ve Avşar adlı üç obaya ayrılmıştı. Avşar obası,
58 vergi evden ibaretti. Memlukler devrinde dirlik tasarruf eden bu oba,
Osmanlı’da da bu dirliğini korumuştu.
16. Yy’ın
sonlarında (1579-80) obaların başındaki bey aileleri ortadan kalkmış ve
yerlerini obaları idare eden kethüdalar (=kahya, Avşarlarda “ka”) almıştı. Bu
obalardan Avşar obasının başında ise üç kethüda bulunuyordu. Recep, Bahri,
Küçük Minnet kethüda. 1581 yılında Danişmentli ve Lekvanik cemaatinden bir
kısım eşkıyanın Avşarların mallarını gasp etmeleri üzerine Recep Kethüda, Bahri
ve Küçük Minnet ile birlikte devlete şikayet etmişlerdi.[870] Recepli Afşarları adını
bu Recep Kethüdadan almıştır. Recep ve oğulları öyle ün salmıştı ki (Recepliler
Köpekli Avşarından çıkmıştır) 17. Yy’da Afşarlar çoğunlukla Recepli Avşarı diye
anıldılar. Bu Afşarlar bu yüzyıllarda Zamantı’ya yaylaya çıkıyorlardı.[871] Receplilerin, Maraş’ta
da faaliyette bulundukları anlaşılıyor.[872]
1624
yılında Abaza Mehmet Paşa’nın II. Osman’ın (Genç) intikamını almak için
Sadrazam Çerkez Mehmet Paşa’ya karşı ayaklandığında, Orta Anadolu’dan toplayıp
Kayseri’deki Boğazköprü’ye kadar getirdiği 40.000 kişilik ordusunda Recepli
Afşarları da vardı.[873]
Recepliler,
1689’da Anadolu’da isyan eden Gedik adlı kişinin yok edilmesine memur edilen
Türkmenler arasındaydı. Ertesi yıl yapılan Avusturya Seferine (1690) Afşarlar,
Recep-Oğlu Halil Bey önderliğinde 200 atlı ile katılmışlardı. Aynı seferde
Recep-Oğlu Dana Murat Beyin de adı geçiyor.[874] Recep-Oğlu Halil Bey,
1691 yılında Sis Sancak beyi idi.[875]
Osmanlı’nın
1691-92 yılında başladığı iskan siyaseti sırasında göçebe aşiretleri kendi
yaylak ve kışlaklarında yerleştirme teşebbüsü sonucu Recepliler Zamantı ve
Pınarbaşı topraklarına 1693’te iskan edildiler. Başlangıçta iskana uydular,
hatta Rakka iskanına gitmeyen bazı aşiretlerin Kıbrısa sürülmesi esnasında
(1702) Adana’da kışlayan aşiret devlete yardımcı olmuştu. Ancak bir süre sonra
nizamsız davranışları yüzünden 1703’te Rakka ve Belih nehri boylarına
sürüldüler. Recepli Avşarı iskandan kaçarak Kars ve Çıldır taraflarına gitti.[876] Recepli’den bir grup
eşkıya ise Antakya’ya Gavur Dağlarında sakin Çobanoğlu’na gelip Nestan, Hacılar
ve Küreci köylerine yerleşti ve şakiliğe başladı. Ancak 1703’te iskan yerlerine
geri gönderildiler. Diğer bir bölük ise 1704’te Okçu İzzeddinli, Kılıçlı,
Tacirli ve Alcı cemaatleriyle birlikte Maraş’ı yağmalamış ve 150 köy harap
olmuştu.[877]
Bu arada
güneyden gelen Arap saldırılarına karşı 1710’da Rakka’ya yeni boylar
gönderildi. Bu boylar arasında Kayseri, Maraş, Zamantı ve Çukurova’da eşkıyalık
yapan Recepliler de vardı.[878] Rakka’ya gönderilen
Recepliler, 1712’de iskandan kaçıp Lekvaniklerle birleşip Kayseri ve Zamantı’da
şekavete başladılar. Recepliler, Rum tarafında 500 hane Pehlivanlı torunları
yanında, 500 hane Tabanlı yanında, bir kısmı da Yüzde türkmenlerinden Salar
yanında idi. Halep ve Rakka valisi Yusuf Paşa’ya tekrar Rakka’ya iskanları emredildiyse
de diğer Türkmen (Afşar, Hacı Mustafa oğulları ve Tacir) ve Leklerin (Lek ve
buna bağlı Kırıntılı, Hacılar) baskısıyla başarısız oldu. Boybeyi Bekir,
iskandan kurtulmak için İstanbul’a gitti ve Zamantı kazasının boş ve harap
yerlerine yerleşmesi karar alındı.[879] Bunun üzerine 1713’te
boş ve harap Zamantı kazası köylerine iskanları kararlaştırıldı. Bazıları ise
Harran ovasına yerleştirilmek için 1720 yılında bölgeye gönderildi.[880] Recepli ile ona bağlı
olan İmam Kulu Uşakları, 1720 yılında Havran nahiyesindeki cemaatler kaçınca
yerlerine yerleştirilmek istendi, ancak başarılı olunamadı ve eski yerlerine
gönderildiler. Zamantı’ya gelenler ise 1730’da burada 66 köy kurdular.[881]
Receplilerin
1729 yılında nüfus durumu şöyleydi. (İlk rakamlar bennak yani hane, ikinci
rakamlar nefer yani mücerret) Süleymanlı – 108/60, Karaşeyhli – 44/12, Sarı
seydili – 21/12, Hovadlı – 10/6, Akçaali – 16/8, Saruhanlı – 8/6, Hedilli –
31/12, Burkalemli – 12/9, Sarı fakihli – 14/6, Taşlı uşağı – 8/3, Kara budaklı
– 32/18, Yeni tekeli– 16/6, okunamamış – 9/7, Sofular (Mahmudoğlu) – 11/9,
Tohmadanan (torunluk iddia edenler) – 0/80, Perakende-i Maraş – 25/0, Recep
safi uşakları – 0/29. Ancak Zamantı’da rahat durmadıkları için 1731’de tekrar
Rakka’ya sürüldüler. Recepliler, içine giren Kilis eşkıyasından Kemaloğlu Veli,
Kösebekiroğlu Ali, Ekintili, Öksüzlü, Okçu İzzeddinli ve Çobanoğlunun
tecavüzleriyle Rakka’ya gitmeyip Antep’e geldi. Adana valisi Vezir Ahmet Paşaya
emirle Recepli Rakkaya diğer cemaatler ise Kıbrıs’a sürgün edildi (1732).[882] Devletin aldığı tüm
tedbirlere rağmen taşkınlıktan vazgeçmeyen Recepli beylerinin çoğunun 1742
yılında idam fermanı çıkarılmıştır. 1754 yılında ise Rakka’dan kaçan
Recepliler, Sis bölgesinde Kıllı cemaatine saldırmış ve liderlerine
öldürmüşlerdi.[883] Kırıkkale’nin Keskin
ilçesi ve civarı özellikle Receplilerin yerleştiği bölgeydi.[884] Osmanlı belgelerinde
Recepli Avşarlarından bazen Ekrad (Kürt) taifesi diye bahsedilir. Bu ifade onun
yaşam tarzıyla ilgilidir.
Cemaat
Adana, Develi, Halep, Hısn-ı Keyf, İncesu, Kadirli, Karaman, Kars, Kars-ı
Maraş, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Kozandağı, Maraş, Rakka, Sis, Yahyalı, Yeni-İl
ve Zamantı’da bulunuyordu.[885]
Recepli
Avşarı obaları şunlardır : Akçaali, Beğdenizli, Dodurlu (Doduryan), Hobal(l)ı /
Obalı, Karabulak, Mahmudoğlu / Sofular, Sarıfakihli, Sarıhacılı, Sarıhanlı,
Sarı Sindili (Sendil) / Sarı Seydili, Taşoğlu / Taşlıuşağı, Süleymanlı, Kara
Şeyhli, Hovadlı, Hedilli, Burkalemli, Kara Budaklı, Yeni Tekeli, Tohmadanan,
Perakende-i Maraş, Recep Safi Uşakları, İmam Fakih Uşakları, İmam Kulu
Uşakları, Çepni ve Dokuz (Bu son ikisi Afşar değildir). Bu obalar hakkında
bilgi için başlıklara bakınız.
Recep
Safi Uşakları : Recepli Avşarlarının bir kolu. 1703 yılından itibaren
diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan
edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars
ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729
yılındaki tahririnde 29 mücerret nüfusu vardı.[886]
Sait
: Sis Avşarı obalarındandır. Sis bölgesinde 1519’da adına rastlanmıyor.
1523-4’te 32 hane, 4 mücerret, 2430 akça hasılı, 1525-6’da 35 hane, 10
mücerret, 1 imam, 1520 akça hasılı olup Bulanı mezrasında ziraat yapıyordu.
1536-7’de ise 51 hane, 26 mücerret, 2082 akça hasılı vardı ve Sarımut
mezrasında ziraat yapıyordu.[887] Sait obasından bazı
bölüklerin Konya’nın Sahra kesiminde yerleştiğini görüyoruz. Saitlilerin
Kilis’te bulunanları ise belgelerde Kürt olarak adlandırılmıştır. Bu grubun bir
kısmı Trakya’da Paşa sancağı’na bağlı Tatarpazarı’nda iskan edilmiş.[888]
Salmanlı
Avşarı : Salmanlıların adı Süleymanlı şeklinde de geçer. Bu ikisi
aynı topluluktur. 16. yy’da Kadirli’de bulunan 5-6 boydan birisi de
Salmanlılardı. Zamantı bölgesinde ise henüz erken devirlerde Salmanlılara rastlıyoruz.
Onlar bu bölgede Kalelice Pirselik ve Kalecik (Alibeyli) köylerinde
bulunuyordu.[889]
Daha sonra Salmanlılardan önemli bölüklerin dağıldıklarını görüyoruz. 1613
yılında Çankırı bölgesindeki Türkmenler arasında Büyük ve Küçük Salmanlı olarak
adı geçiyor. Bunların daha sonra Batı Anadolu’ya doğru yayıldıklarını
görüyoruz. 1691 yılında Köse İbrahim, Balı ve Kubad Kethüdaların emrindeki
Büyük Salmanlılar ile Ali ve Ketiş Oğlu Bekir Kethüdaların emrindeki Küçük
Salmanlılar, Batı Anadolu’da çevre köylere zarar vermekteydiler. Bu tarihlerde
Büyük Salmanlılar, Köse Musa (Diğer adı Köse Köselisi), Pekmezli,
Karahaliloğulları, Fakihli, Güllüce, Keleşoğlu, Emmioğlu, Karahacı Ebubekir,
Hacıemir Şamoğlu, Hacı Yusuf, Abdullahoğlu, Abdioğlu, Katipoğlu ve Ceridoğlu,
Küçük Salmanlılar ise Ali Kethüda, Hacı Kasım-Oğlu, Kara Bayram ve Kara Bayrak
adlı obalara ayrılmıştı.[890]
Bunlardan
Köse Musa obası, Sandıklı’da iskan edildi.[891] Kara Halil Oğulları ise
1691’de Hama ve Humus’a iskan edilen oymaklar arasındadır (Hama’da Barin
nahiyesinde Akrep ve Rubah köyleri ile Saguna mezrasına). Diğer kısımları da
1730’da Karaman’da bulunan Atlantı’ya iskan edildi.[892] Bazıları Maraş’ta
Güvercinlik kazasının Gercayin ve Emre (Gökçetepe) köylerinde yerleşti.[893] Kara Halilli cemaatinin
İfraz’a dahil edilen bölükleri ise 1725’te Adana’da Kurtkulağı’na yerleştrildi.
Bunlar, Karaman, Kütahya, Bursa, İçel, Aydın ve Saruhan taraflarına kaçtıysa da
tekrar Çukurova’ya nakledildiler.[894]
Danişmentli
Türkmenleri arasında görülen Salmanlıların, 1691 yılında başlayan iskanları
1701’de Keçi Borlu, Geyikler, Sandıklı ve Çölabat kazalarına iskanı ile
tamamlandı. Önce mera ve tarlalar yetersiz diye itiraz ettiler. Bunun üzerine
tahrir yapıldı ve bölge yöneticilerine emir gönderilerek buna göre iskanları
gerçekleşti (1702). Ancak ertesi yıl bir kısmı iskanı terk edip zulme başladı
(1703). Uzun uğraşlardan sonra (1708) bunlar tekrar eski yerlerine yerleştiler.
Büyük
Salmanlılar, Geyikler kazasının Yorgalar, Akça, Yüreğil, Gökçeli, Alacaatlı,
Yarımca, Dombay, Eskiköy, Engürük, Yenice, Yeregiren, Seyidli, Budaklı,
Karabedirli, Eldere ve Porsama, Sandıklı’nın Kötüağıl, Urla’nın Okçular
köylerine, Kara Halilli obası ise Sandıklı’nın Karakuyu, Karahalilli ve Saidli
köylerine; Küçük Salmanlılar, Geyikler kazasının Mayalı, Çapalı, Eldere, Kulu
ve Torumlu köylerine, Küçük Salmanlıların Hacı Kasımoğlu obası ise Kuyuköy,
Bahşayış, Haceröyük ve Tulu köylerine yerleşti. Ancak çevreye zararları
önlenemediği için 1720’de Rakka’ya iskanları emredildiyse de bundan
vazgeçilerek 1728’de aşiretin miri yöneticilerine gönderilen emirle itaatleri
sağlandı. Böylece buralara kesin yerleşmiş oldular.[895] Günümüzde Afyon il
merkezi ile Sülümenli, Çobanlar ve Işıklar kasabaları bu cemaattendir.[896]
Çankırı
bölgesindeki Salmanlılardan bazı grupların Yozgat tarafına geçtiklerini
anlıyoruz. Nitekim Boz-Ok’ta sakin Selmanlı ve Dede Sülü cemaatine tabi diğer
Selmanlı cemaati, içlerinden çıkan eşkıya sebebiyle vergilerine zam yapılmak
suretiyle cezalandırılmışlar ve Yeni-İl’e dahil edilerek iskanları emredilmiştir
(1714).[897]
Bunlardan bir bölük, Davudeli ve Elmahacılı köyüne yerleşti.[898] Onlar, Maraş’ta Gündeşli
aşiretine tabi bulunmaktaydılar. Bu Salmanlılar, Kangal ile Hasançelebi
arasında bulunan Alaca Han ve Ulaş mevkine diğer cemaatlerle 1723-29 da kendi
rızaları ile iskan edilmişti. Ancak bir takım cemaatlerin taarruzları sonucu
1733’te devlete yaptıkları şikayet sonucu Sofular hariç diğerleri iskandan
affedilmiştir.[899]
Salmanlılar
Adana, Aksaray, Alanya, Amasya, Ankara, Antep, Aydın, Bigadiç, Bor, Boyabat,
Boz-Ok (Kocalı kazası), Çankırı, Çorlu, Çorum,
Çöl-Abat, Çukurova, Danişmentli, Dazkırı, Diyarbakır, Edirne, Eyüpeli,
Geyikler, Göksün, Gördük ve Timurcu – Saruhan, Gülnar, Halep, Hamit, Isparta,
İzmir, K. Sahip, Karahisar-ı Şarki, Kangal, Kars-ı Maraş, Kastamonu, Kaş,
Kayseri, Keçiborlu, Keskin, Kırşehir, Kilis, Kirmastı, Konya, Kozan, Kütahya,
Malatya, Maraş, Niğde, Rakka, Sandıklı, Sivas,
Sungurlu, Tarsus, Teke, Tire, Yeni-İl, Yenişehir – Aydın, Zamantı ve
Zeyne – İç-El’de ve Balkanlarda Kili ve Akkerman, Selanik, Kırcali, Çirmen’de
yerleşmiştir.[900]
Sancak
Avşarı : 1679-80 tarihinde Antep’e gelip yerleşen bir oba.[901] Günümüzde Güney
bölgelerimizde yaşayan Yörükler arasında Sancaklılar da bulunmaktadır. Burada
bir hususu belirtelim, Yörük adıyla anılan boylardan bazıları Afşar obalarının
bakiyesidir. Afşarlar da eskiden göçebe yaşayan bir topluluktu. Ege ve Güney
bölgelerimizde yaşayan Yörüklerle ilgili bilgi veren kimi kaynaklarda
Yörüklerin alt obaları arasında Avşarlardan da bahsedilir. Sancaklı obası,
Akşehir, Saruhan, Tarsus, Adana, Sis, İç-El, Karahisar-ı Şarki ve Ordu
bölgesinde yerleşmiştir.[902]
Sarı
Fakihli : Recepli Avşarındandır. 16. Yy’ın ilk yarısında Sis
yöresinde bulunan cemaat, Savcı-Hacılı’ya tabi gözüküyor ve 1519’da 11 hane, 2
mücerret, 840 akça hasıl, 1523-4’te ise 16 hane, 9 mücerret, 1270 akça hasıla
sahip olup Körpe mezrasında ziraat ediyordu. Diğer defterlerde adına
rastlanmamıştır.[903] Bu onların başka yerlere
gittiğini gösteriyor. Nitekim belgelerde cemaatin Kayseri, Adana, Kars-ı Maraş,
Göksün ve Niğde’de bulunduğu anlaşılıyor.[904] Maraş yöresindeki Sarı
Fakihliler, Akça Kuyuluk köyünde iskan olmuştu.[905] Bazı bölüklerinin ise
Tomarza ve Kadirli’de bulundukları anlaşılıyor. Ayrıca Tarsus yöresinde 1543’te
ortaya çıkan Arpaçlu taifesine bağlı 4 hanelik küçük bir Sarı Fakihli obası
bulunmaktadır.[906] Bu husus göç sırasında
cemaatin bazılarının buraya geldiğini gösteriyor. 1703 yılından itibaren diğer
Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan
edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars
ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729
yılındaki tahririnde 14 hane ve 6 mücerret nüfusa sahipti.[907]
Sarı-Hacılı
: İmanlı Avşarı’nın bir obasıdır. 16. Yüzyılda Maraş ve yöresinde
bulunan cemaat, daha sonra Recepli Avşarının bir obasını oluşturmuştur.
Maraş’tan başka Yozgat, Kadirli, Alanya, Şebinkarahisar ve Sivas’ta
yerleşmiştir.[908]
Saruhanlı
: Recepli Avşarlarının bir kolu. 16. Yüzyılda Maraş Türkmenleri
arasında görülen Saruhanlılar, Salmanlılara tabi idiler. Ayrıca aynı yüzyılda
Karaman’da sakin Atçeken oymakları arasında Bayburt kazası Türkmenlerinden
Saruhanlı (diğer adı Türkmenli) cemaati bulunmaktadır.[909] Bu onlardan bazı
grupların bu bölgeye göç ettiğini gösteriyor. İlerleyen dönemlerde Receplilere
tabi olan cemaat, 1703 yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla
birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak Saruhanlılar,
diğer bazı obalarla beraber iskandan kaçarak Kars ve Çıldır taraflarına
gitmişti. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki tahririnde 8
hane ve 6 mücerret nüfusa sahipti.[910]
Cemaat
Anamur, Ankara, Diyarbakır, Kadirli, Kara İsalı, Karaman, Kayseri, Kırşehir,
Konya, Mardin, Rakka, Sis, Tavşanlı, Tire ve Yalova’da yerleşmiş, Bir kısmı
Trakya’da Edirne ve Sultanyeri’ne ve daha ilerde Balkanlarda Yenice-i Kızılağaç
– Paşa, Filibe, Gümülcine, Kızanlık – Çirmen, Serfice – Manastır ve
Tatarpazarı’nda iskan edilmiştir.[911]
Sarı
Sindili (Sendil) / Sarı Seydili : Recepli Avşarının bir obası. Sendil
şeklinde de okunması bu cemaatin Sindel Avşarıyla aynı oba olmalarını akla
getiriyor. 1703 yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte
Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı
iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya
iskan olan Recepli obalarının 1729 yılındaki tahririnde 21 hane ve 12 mücerret
nüfusa sahipti.[912] Bu oba Kadirli, Karaman,
Kars-ı Maraş, Kayseri, Kırşehir, Rakka, Sis ve Zamantı bölgesinde yerleşmiştir.[913]
Sarıveli-ler
: Osmanlı belgelerine göre Balkanlar’a gönderilerek Silistre ilinin
Rosikasrı’nda iskan edilen bir obadır.[914] Kayseri’de 1846-49
yıllarında Lek, Kuzu-Güdenli ve Kırıntılı aşiret atlıları ile beraber Kayseri,
Niğde ve Kırşehir taraflarına kovguna giden Afşar elebaşıları arasında
Sarıveli-Oğlu diye bir kişinin adı geçiyor.[915] Bu kişinin soyu
günümüzde Sarız civarında yerleşen Torun Avşarlarının obalarından birini
oluşturuyor. Bunlar, Sarız ilçesi Damızlık köyünde (soyadı Kaygusuz olan
aileler) yaşamaktadır. Bu obanın Karaman’da bulunan Sarıveli kasabası ile
ilgisi olduğunu düşünüyoruz. Üniversitede okurken değerli hocam Azerbaycanlı
Prof. Dr. Refik Kurbanov, kendilerinin Karaman’dan sürgün gelen Avşarlardan
olduğunu söylemişti. Beraber yaptığımız araştırmada Karaman civarındaki köy
adları ile hocanın doğduğu bölgedeki köy adları aynıydı. Hoca,
Sarıvelilerdendi. Babası ünlü Azeri şair Osman Servelli (Sarıvelili) idi.
Karaman’da da Ermenek ilçesine bağlı Sarıveli kasabası (ilçe oldu) bulunuyor.
İçel’in Mut ilçesinde ve daha ilerde Tarsus’ta da Sarıveli adında köyler
vardır. Anlaşılan Karaman bölgesinden yola çıkan oba Mut üzerinden Tarsus’a ve
oradan Kayseri’ye gelmiş, Kayseri’de rahat durmayıp eşkıyalık hareketlerinde
bulunduklarından bir kısmı Kafkasya bölgesine sürülmüştür. Nitekim Erzurum’un
Hınıs ilçesinde Sarıveli adında bir köyün bulunması bu göç yolunu bize
göstermektedir.
Sekiz
Avşarı : Kanuni devrinde Halep Türkmenleri arasında Afşarlar,
Köpekli, Gündüzlü ve Beylikli olmak üzere üç koldan oluşmaktaydı. Bunlardan
Köpek-Oğulları bir çok obaya ayrılmıştı ki bu obalardan biri Sekiz adını
taşıyordu. Halep bölgesinde 1526’da 61 hane olan Sekiz Avşarı, 1536’da 37 hane,
1550’de ise 26 hane idi. Bu nüfus azalmasının sebebi Sekiz cemaatinin erken
tarihte yerleşik hayata geçmesiyle ilgilidir.[916] Nitekim bunlardan bir
grup 16. Yy ortalarında Urfa’nın Suruç ilçesi Şeyhçoban köyünde yerleşti.
Bunlara Suruç Avşarı da denir. Sekiz Avşarından bazı bölükler ise Yeni-İl
Türkmenleri arasında bulunuyordu. Yeni-İl’e bağlı Afşar oymakları 1691 yılında
Boz-Ulus Mandesi Avşarlarıyla birlikte Rakka’ya iskan edildi.[917]
Senir
Avşarı : Niğde’de yerleştiği anlaşılan Senirlilerin bir bölümü de
Adana ve Tarsus civarında bulunuyordu. Bu cemaatin Halep, Maraş, Kiğı, Alanya,
Yeni-İl ve Düşenbe – Senir’de iskan olanları Kürt olarak adlandırılıyor.[918] Bugün Senir ve Karasenir
adlı köylerin bu obadan kaldığını sanıyoruz. Çünkü bu köylerde Afşar geleneği
hala hatırlanıyor. Buna Nevşehir’in Kozaklı ilçesi Karasenir köyü ile bu köyün
geldiği yer olan Konya’nın Karapınar ilçesindeki Karasenir adlı köyleri örnek
verebiliriz.
Sırkıntılı
: Çukurova’nın en büyük aşiretlerinden biri olan Sırkıntı aşireti
batılı seyyahlar tarafından Afşarlara mensup bir oymak olarak gösterilmiştir.[919] 1624 yılında Abaza
Mehmet Paşa’nın II. Osman’ın (Genç) intikamını almak için Sadrazam Çerkez
Mehmet Paşa’ya karşı ayaklandığında, Orta Anadolu’dan toplayıp Kayseri’deki
Boğazköprü’ye kadar getirdiği 40.000 kişilik ordusunda Sırkıntılılar
bulunuyordu.[920]
1730 tarihinde Sırkıntı-Oğlu Mehmet, Karsantı-Oğlu, Karanebi-Oğlu ve Kerim-Oğlu
ile birlikte Rakka’ya iskanı emredilen Recepli Avşarı’nın kaçmasını önlemeğe
memur edilmişti.[921]
D.V.Langlois’in
1857 tarihli Çukurova’da bulunan oymaklara ait listesinde Sırkıntılılar, 800
çadır nüfus, 30.000 koyun, 5.000 keçi, 1.800 sığır ve 1.000 deveye sahipti.[922]
Silsüpür
Avşarı : Ceritlerin meşhur bir obası da bu adı taşır. Rakkaya iskan
edilen Afşar obaları arasında bulunan (Bab-ı Altun, Çeçeli, Dokuz gibi)
Silsüpür Avşarı, diğerleriyle beraber iskandan kaçıp Maraş, Pazarcıkovası,
Kilis, Sokudağı ve Çobanoğlu dağına gelerek halka zarar vermeye başladılar.
Bunların iskan yerine gitmesi için 1703 yılında Rakka beylerbeyine hüküm
gönderildi.[923]
Ancak aşiretleri kendi yaylak ve kışlaklarında yerleştirme teşebbüsü
doğrultusunda bunların Rakka’ya iskanlarından vaz geçilmiştir. Neticede
Silsüpür Avşarı, Köçekli ile birlikte 1729 yılında Çiçekdağı civarına harabe
köylere yerleştiler.[924] Bunun yanında bir
kısmının Boz-Ok, Çankırı, Diyarbakır, Kayseri ve Nevşehir’de kaldığı
anlaşılıyor.[925]
Sindel
Avşarı : Bir Afşar obası. Osmanlı belgelerinde bu cemaatin adı
Sindeli, Sendeli, Sendil, Sandal, Senedli gibi değişik tarzda okunmaktadır.
Kayseri bölgesinde bulunan bu obanın Zamantı bölgesinden çıkarak güneye ve
batıya göç ettiğini anlıyoruz. Nitekim Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde Sindel
köyü vardır. Batıya doğru gidildikçe Sindellilerin izini bulmaktayız. Develi
ilçesinde Sindelhöyük, Yeşilhisar ilçesinde de Sindel (Kovalı) köyleri vardır.
Daha batıda Nevşehir’in Avanos ilçesi Topaklı kasabası Avşardır ve yarısı
Sindelliler diye tanınır. Ayrıca Osmanlı belgelerinde Saruhan bölgesinde
eşkiyalık hareketlerinde bulunan Türkmenler arasında Sindel cemaati de yer
almaktadır.[926]
Manisa’nın Akhisar ilçesi Sindelli, Salihli ilçesi Sindel ve İzmir’in Bergama
ilçesi Sindel köyleri bu cemaat tarafından kuruldu.[927]
Sindellilerin
önemli bir bölümü de Mersin civarında bulunuyordu. Karaman valisi Vezir Ali
Paşa tarafından Ermenek’teki Beyçayır bölgesine yerleştirilen İç-El yörükleri
dağılmış, Teke, Hamit ve Aydın bölgesine gelmişti. Bunlar 1708 yılındaki bir
emirle eski yerlerine gönderildiler. Sindel (diğer adı Menteşeli), Gülnar’ın
Sendil köyüne yerleşti. Ancak Sindellilerin de bulunduğu bu cemaatler rahat
durmayıp ahaliye zarar verince 1714 yılında (sürgün, 1741’e kadar sürdü)
Kıbrıs’a sürüldüler.[928] Nitekim Kıbrıs’taki
Sinde köyü bu oba ile alakalıdır.[929] Cemaatten bir grup ise
Aydın sancağında bulunan Kızılca Burgos derbendine derbentçi olarak iskan
edilmiştir (1743).[930]
Sindelliler,
belgelere göre Adana, Alanya, Aydın, Balıkesir, Biga’nın Çatalbirgos kazası,
Birgi, Gelibolu’nun Abri ve Firecik, Hamit, İç-El, Karaağaç, Kıbrıs, Kütahya,
Menteşe, Saruhan, Saruhan’ın Adala kazası, Sındırgı, Sis, Şam, Tarsus ve Teke
bölgesinde yerlemiş, bir bölümü de Balkanlarda Eğribucak, Cumapazarı ve
Gümülcine’de iskan olmuştur.[931]
Sis
Afşarları : Moğollar, Kösedağ Savaşında (1243) Selçukluları yenip
egemenliği altına aldı, 1277’de ise Anadolu’nun batısı hariç tamamına hakim
oldular. Karaman-Oğulları başta olmak üzere Türkmenler Anadolu’nun istiklali
için mücadeleye başladılar. Moğollar, kendilerine karşı Anadolu’yu savunan tek
unsur olan Türkmenleri hedef alıp bunlara karşı giriştiği saldırı ve katliamla
bu gücü yok etmeye başladı. Bunun sonucunda Memluk müverrihi İbn-i Şeddad’ın
kaydettiğine göre Anadolu’dan Suriye’ye (Gazze’den Antakya ve Diyarbakır’a
kadar uzanan saha ile Suriye sahillerinde) 40.000 çadır Türkmen göç ederek
Memluklere sığındı.[932] Bu Türkmenler burada da
Boz-ok ve Üç-ok teşkilatlarını yaşattılar. Bozoklar’ın başında ise Afşarları
görüyoruz.[933]
Bunlara Kuzey Suriye Afşarları deniyordu.
14.yy’ın
ikinci yarısından itibaren Çukurova bölgesinde (Adana, Tarsus, Misis, Ayas ve
Sis) Ramazan-oğulları hakim oldu. Çukurova’nın ve Suriye’nin belli başlı
ticaret ve hac yolu üzerinde bulunması Memluklerin bölgeyle ilgilenmesi ve
dolayısıyla Ramazanlılarla mücadele etmesine sebep oldu.[934] Memluklerin Çukurova’ya
akınları ve Sis’i (Kozan) fetihleri zamanında (1375) Kuzey Suriye Avşarlarının
bir bölümü Çukurova’ya göç ederek Sis yöresine yerleşti ki bunlara Sis
Afşarları denir.[935] Osmanlılar devrinde de
Adana ve Kars-ı Zülkadır’da (Kadirli) bulunan bu grup [936] 16. Yy’ın ilk yarısında
oldukça kalabalık idi.
Daha
sonraki zamanlarda bu Afşarların önemli bir kısmı Çukurova’daki hakimiyet
mücadelelerinden kaçarak Anadolu’nun muhtelif yerlerine dağılmışlardır.
Bunlardan bir grup Sivas-Dersim arasına göç ederek yerleştiler ve burada zaman
içerisinde benliklerini kaybettiler. Günümüzde bu bölgede yaşayan Koçgiri
aşireti bu Avşarların torunudur.[937] Ayrıca Dersim’e yerleşen
Sis Afşarlarından bir bölük te Zazalar arasında kalıp Dersim oymaklarından
Sisanlı Aşiretini oluşturmuştur.[938] Sisanlıların bir kısmı
Erzurum’un Hınıs ilçesine göç edip burada da bazı köyler kurmuşlardır
(Mirseyit, Mirgezer, Sağlam, Halefan gibi).[939] Bazı yabancı seyyahların
Türk oldukları halde kasıtlı olarak Kürt oldukları propagandasını yaptıkları
boylardan biri de işte bu Dersim-Sivas arasında yaşayan Avşarlardır.[940]
Sis
Afşarları obaları şunlardı : 1.Alembeyli 2.Aydoğmuşlu a.Alp-Ağıl-oğlu
b.Bahşayışlu c.Canbaz (-lı, -oğlu) ç.Çandık d.Kara Mehmet (Kara Mihmadlu)
3.Aydoğmuş Oğlanları 4.Bay Temürlü (-Hacılı) 5.Bostancı-lı-yan 6.Doyranlu
(Toyran-lı / Doyuran-lı) a.Hariklü 7.Elsüz Oğlanları (Elsüzler) 8.Garib-Şah
(Garib-Şah Oğlanları) a. Hüseyin Hacılı b. Süleyman Kethüda 9.İsalu
10.Paşa-Oğlu (Paşalı) 11.Sait 12.Sübhan 13.Tur Ali (Durali) Hacılı 14.Uzun İsa
Oğlu 15.Yahşi-Hanlu 16.Zekeriyyalu 17.Yemliha(n)lu. Bu cemaatlerle ilgili
başlıklara bakınız.
Sübhan
: Sis Avşarlarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 17 hane, 3 mücerret,
1270 akça hasılı bulunan cemaat göçer-evler idi ve Yurdan mezrasında
kışlamaktaydı. Diğer defterlerde adına rastlanmamıştır.[941] Bu onların başka
bölgelere göç etmiş olabileceğini gösteriyor. Nitekim 1713 yılında Hama ve
Humus bölgesine iskanları emredilen Halep Türkmenlerinden birisi de Süphanlı
cemaati idi. Hamza Kethüda’ya tabi olan cemaat, Amik ovası civarındaki Murat
Paşa köprüsü ve Saylak mevkiine yerleşmiştir.[942] Günümüzde Ağrı’da
Sübhanlı aşireti yaşamaktadır. Bu aşiret 1930 yılında devlete karşı yapılan
Ağrı İsyanlarına katılmıştır.[943]
Süleyman
Kethüda : Garip-Şah Avşarındandır. Sis’ten Kayseri’ye gelip
yerleşen Garip-Şahlıların 2 obasından birisidir. 1500 yılında hayatta olan
İskender veled-i Süleyman’dan adını almıştır. 1500’de 43 hane, 1518’de 21 hane,
1522’de 21 hane, 1543’te 39 hane, 1584’te 38 hane nüfusu vardır.[944] 1500’den sonra nüfusunun
yarı yarıya azalması onların başka yerlere göç ettiğini gösteriyor. Nitekim
cemaat, Kayseri’den başka Bağdad’ın Ana Sancağı ile Kırşehir ve Nevşehir’de de
yerleşmiştir.[945]
Ayrıca Tarsus civarında bu dönemlerde Süleymanlı cemaati görülmektedir. 1519’da
15 hane, 1526’da 29, 1536’da 25, 1543’te 33, 1572’de 26 hane nüfusu olup Koçi
köyde oturuyordu.[946]
Süleymanlı
: Recepli Avşarı obasıdır. Bu obanın Salmanlı Avşarıyla aynı olduğunu
sanıyoruz. Çünkü günümüzde bu obanın adı halk arasında Salmanlı diye de geçer.
İhtimal, Salmanlıların Danişmentlilere tabi olup Afyon ve civarına iskanında
geride kalan kısmıdır. Diğer bir düşünce ise Süleyman Kethüda cemaatinin
bakiyeleri olabilir. Çünkü bu cemaat, erken dönemde Kayseri yöresine gelip
yerleşmiştir. Nitekim Çörümşek nahiyesinin Güney, Kozcuğaz, Dölücek,
Bacalucaviran ve Zerezek köyleri Süleymanlılarca iskan edilmişti.[947] Zerezek, günümüzde
Bünyan ilçesine bağlı Akmescit köyüdür ve Süleymanlı cemaatindendir.
Süleymanlılar,
1703 yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri
boyları ve Rakka’ya iskan edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan
kaçıp etrafa dağılarak Kars ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan
Recepli obalarının 1729 yılındaki tahririnde cemaat, 108 hane ve 60 mücerret nüfusu
ile en kalabalık oba konumundadır.[948] Süleymanlılar
Hüdavendigar, İç-El’in Zeyne Kazası, Kırşehir, Saruhan’ın Marmara Kazası,
Yeni-İl ve Rakka yerleşmiştir.[949]
Yörükan-ı
Süleymanlı adıyla kayıtlı bir diğer oba da 16. Yy’da Kayseri’de bulunuyordu.[950] 1522’de 5 nefer, 1543’te
19 hane, 1584’te ise Seyidler köyünde olup 17 hane idi.[951]
Sülü
(Sulu) Beğli : Köpekli Avşarı obalarındandır. Halep bölgesinde bulunan
cemaat, yalnızca 1526 tahririnde görülüyor. Bu onların başka yerlere gitmiş
olduğunu gösteriyor. Bu tarihte 33 haneydi.[952] Sülü Beğli cemaati,
Adana, Adilcevaz, Aksaray, Alanya, Ankara, Antakya, Antep, Aydın, Aydos –
Silistre, Birunabat – İzmir, Bor, Diyarbakır, Dulkadır, Ereğli, Ergani, Halep,
Hamit, Haymana ve Çukurcak, İç-El, Kandıra, Karahisar-ı Şarki, Karaman,
Kayseri, Kıbrıs, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Maraş,
Menemen, Menteşe, Nevşehir, Rakka, Safranbolu, Saruhan, Selinti, Sığla, Simav,
Sis, Süleymanlı – Kırşehir, Tarsus, Teke, Tire, Uzeyr, Ünye, Üsküdar ve
Yüreğir’de yerleşmiştir.[953]
Şahsevenler
: Osmanlı belgelerinde Tebriz bölgesinde yaşadıkları belirtilen
Şahsevenler[954]
aslında bir boy adı olmayıp, siyasi bir terimdir. Safevi devletinde Şah
Tahmasb’ın (1524-1576) ölümü üzerine onun yerine kimin geçeceği konusunda çıkan
ihtilafta (İsmail Mirza ile Haydar arasında) Haydar’ın şahlığına karşı gelen
çeşitli Türk boylarının kendilerini şahı seven olarak adlandırmaları üzerine
oluşan bir gruptur. Bu grubun içerisinde Avşarların da yer aldığını biliyoruz.[955] 19. Yy’ın ortalarında
İran’da bulunduğu sıralarda İran’daki aşiretlerle ilgili bilgiler toplayan Lady
Shell’in listesine göre Hamse bölgesi oymaklarından olan Afşar Şah-Sevenleri,
2.500 çadır nüfusa sahipti.[956] Günümüzde Şahseven
Türklerinin bir boyunu oluşturan Amir Afşari’ler, halen Hastrud’un güneyinde
Hamse bölgesinde yaşamaktadırlar.[957]
Şamlı
Avşarı (Eski Yörük) : Adından da anlaşıldığı gbi Kuzey Suriye yada diğer
adıyla Halep Avşarlarından gelmektedirler. İran’da özellikle Safeviler devrinde
etkinliğini gördüğümüz Şamlılar ise Halep Türkmenlerinden olup başka boylara
mensuptu. Ancak, günümüzde İran’daki Avşarların obalarından biri Şamlı adını
taşıyor. Anlaşılan bu Şamlılar, zamanla Afşarlar arasına girip onun bir obasını
teşkil etmiştir. 16. Yy’da Karaman Eyaletinde bulunan Atçeken oymakları arasında
Eskil kazasında sakin bir Şamlular (diğer adı Başagiren) cemaati bulunmaktadır.[958] Bu Şamluların bir bölümü
de aynı yüzyılda Tarsus yöresinde bulunuyordu. Kutlu Hanlı taifesine bağlı olan
bu cemaat, 1543’te ortaya çıkmıştır. Bu tarihte 29 hane olan Şamlılar, 1572’de
40 hane idi.[959]
Şamlular, 1613 yılında Yeni-İl’de İlbeylilerle yayla ihtilafına düşmüşlerdi.[960]
Şamlıların
önemli bir bölümü ise Mersin civarında bulunuyordu. 1701 yılında Yahyalı kazası
köylerini talan ettiği için cezalandırılmaları istenen İç-El yörükleri arasında
Şamlular da vardı. Ertesi yıl, şekavete devam edip Batı Anadolu’ya yönelmeleri
üzerine bunlar Aydın muhassılı Nasuh Paşa tarafından tekrar İç-El’e
nakledildiler.[961]
Karaman
valisi Vezir Ali Paşanın Ermenek’teki Beyçayır bölgesine yerleştirdiği İçel
yörükleri dağılmış ve Teke, Hamit, Aydın bölgesine gelmişti. Bu cemaatler eski
yerlerine iskan edildiler (1708). Şamlılar (diğer adı Eskiyörük), asıl
vatanları olan Anamur’un Çukurşamlı köyüne iskan edildi. Ancak rahat durmayıp
halka zarar vermeleri üzerine Kıbrıs’a sürgün edildi (1713). Bu sürgünler 1741
yılına kadar sürmüştür.[962]
Boz-Ulus’un
Aydın bölgesinde bulunan cemaatleri arasında yeni oluşan bir Şamlı obası var.
Bu obanın bizim Şamlılardan ayrı olmadığını görüyoruz Çünkü 19. Yy’ın 2.
Yarısında Batı Anadolu’daki Türkmenlerle ilgili bir liste hazırlayan Dr.
Çakıroğlu, Eskiyörük adıyla Şamlılardan bahsetmiştir.[963]
Şamlılar,
Alanya, Anamur, Aydın, Beyşehir, Denizli, Düşenbe, Edirne, Eflani, Eğridir,
Gülnar, Güzelhisar – Aydın, Hamit, İç-El, Karaman, Kıbrıs, Kütahya, Lazkiye –
Kütahya, Manavgat, Manisa, Menteşe, Rakka, Sarıçam, Saruhan, Tarsus, Teke,
Yalvaç ve Zara – Kastamonu bölgesinde yerleşmiştir. Ayrıca Dersim’de bulunan ve
Kürt olarak nitelenen bir Şam Uşağı cemaati bulunmaktadır. Bu cemaat, Küçükler,
Diker Uşağı ve Zekeriya adlı üç obaya ayrılmaktadır.[964] Bu obalardan Küçükler ve
Zekeriya bilindiği gibi Avşar oba isimleridir. Bu da Şam Uşağı cemaatinin,
Şamlı Avşarının Dersim’deki uzantısı olduğunu gösteriyor. Şam Uşağı,
Tunceli’nin Ovacık ilçe merkezi ile Hozat ilçesinin Kurukaymak köyünde
yaşamaktadır.
Şerefli
Avşarı : Şerefliler, büyük bir Afşar oymağıdır. Anadolu’nun bir
çok bölgesinde ve Türkmen toplulukları arasında faaliyette bulunmuşlardır.
1691-92 yılındaki Rakka iskanına tabi tutulan cemaatler arasında Köse Kethüdaya
tabi (Köse-Oğlu) Şerefli cemaati de bulunuyordu.[965] Osmanlı devleti,
eşkıyalıkla meşgul olan aşiretleri bundan vaz geçirmek için bazı kolaylıklar
sağlıyordu. Nitekim Danişmentli’ye tabi Şerefliler, Çöplü, Köseli ve Kara
Gündüzlü ile beraber Yahyalı kazası köylerine zarar veriyorlardı. Devlet,
bunları Adana’da Misis derbendine derbentçi kaydederek hac yolunu korumaları
karşılığı vergiden muaf tuttu (1701). Bunun üzerine Şerefliler ve Köseliler
itaat ederek anılan yere yerleşmişlerdir.[966]
Danişmentli’ye
tabi Şereflilerin Rum (Sivas) ilinde bulunan bölükleri ise 1701’de Afyon’a
yerleştirilmek istendi, ancak gelmeyince Rakka’ye sürülmesine karar verildi.
Şerefliler bu esnada Araplı [967], Büke, Ceberlü [968], Kayaslu, Hacı
Bayındırlı, Davudlu ve Yusuflu, Haymeli Arabı (1714 yılında Şerefli ile beraber
Aksaray’da Ali Ağa malikanesine dahildi. Nüfuslarının artınca ödemeleri gereken
miri mallarını vermemeleri üzerine vergilerine zam yapılmıştı. Halaçoğlu, İskan
Siyaseti, s.53) adlı obalara ayrılıyordu. Şerefliler sonunda iskanı kabul
ederek 1718-19 yılında Afyon’da Çöl-Abat kazasına tabi köylerde yerleştiler.
Araplı obası 30 hane Akhüseyin ve Bambol, 20 hane Ayırık, 24 hane İsmailöyüğü
ve 10 hane Yayalar köylerine, Büke obası 35 hane Doğanlı, 5 ev Karalar ve 6
hane Recepli köylerine, Ceberlü obası 25 hane Göçerli köyüne, Kayaslı obası 35
hane Göçerli Akçin köyüne, Hacı Bayındırlı obası 30 hane Kamallı ve Kızkapan
köylerine, Davutlu ve Yusuflu obaları da 15 hane Salihler köyüne, toplam 235 hane yerleştiler.[969] Ancak Şerefliler, bir
müddet sonra eşkıyalığa başlayıp Kayseri, Niğde, Aksaray ve Kırşehir
taraflarında ahalinin ekinlerini talan edince 206 hanesi Rakka’da Gelgen
(Kelkik) nahiyesine sürüldü (1726). İskandan kaçıp Kırşehir ve Aksaray’da
bulunan Sofulu cemaatini de yanına alan cemaat, Kırşehir köylerini talan
ettiler. Ayrıca Kırıkkale’nin Konur kazasında da şekavet hareketlerinde
bulundukları anlaşılıyor (1728). Bunun üzerine tekrar Rakka’ya gönderildiler.
Bunlar, iskan nizamının bozulması üzerine diğer cemaatler gibi iskan yerini
terk ederek Sivas – Karaman taraflarına gitmişti (1708).[970]
Bu sırada
Boynu-İnceli Türkmenleri arasına girip iskandan saklanan bazı Şerefliler ise
1727’de Nevşehir’de (85 hane olarak, burası şimdi Sadıklı mahallesidir) ve
buraya bağlı Eyüp-İli’nde yerleşti. Karasilahtar Sadrazam Seyit Mehmet, doğduğu
köy Arapsun’u 1779’da Gülşehir adıyla imar ederek buraya bir kısım Türkmenleri
yerleştirdi. Bunlar arasında Yeni-İl’den Şerefliler de bulunuyordu.[971]
Boz-Ok
sancağında boş ve harabe köylere yerleştirilmek istenen Mamalu Türkmenleri
içindeki Şerefliler, seyyidlik iddiasıyla buna karşı çıkmış ve iskanı
reddetmişti (1701). Şerefliler, diğer Mamalu cemaatleriyle birlikte Kayseri,
Çankırı, Kırşehir ve Sivas eyaletinde halka zulüm yapıyordu. Cezalandırılmaları
ve iskanları için müteaddid defalar (1702, 1706) Sivas valisi ve Tokat, Boz-Ok
kadılarına emir gönderilmiştir.[972]
Diğer
yandan Ankara’nın Koçhisar kazasında sakin Şerefliler, taşkınlıklarından dolayı
buradan alınıp Rakka’ya sürüldüler (1716). Bir süre sonra pişman olup tekrar
eski yurtlarına gelmek istediler, ancak yerlerine başka boylar
yerleştirilmiştir.[973] Bu grubun orada kaldığı
anlaşılıyor. Çünkü Seyyah Niebuhr’un Türkmenlere dair hazırladığı 1764 tarihli
listesinde Boz-Ulus’a tabi gözüken Şerefli cemaati, 500 çadır nüfusa sahip olup
Suriye’de Şam bölgesinde bulunuyordu.[974] 1767 yılında Karaman’da
yerleşik olan cemaat mensupları, başı boş eşkıyayı himaye etmemeleri için
uyarılacaktır.[975] Bu onların taşkınlıktan
henüz vaz geçmediğini gösteriyor.
Şerefli
cemaati Adana’nın Misis, Afyon’un Çöl Abat, Çürüksu, Geyikler, Danişmentli ve
Dazkırı, Aksaray, Ankara’nın Haymana ve Koçhisar, Aydın, Balıkesir’in Susurluk,
Bayburt, Boz-Ok, Diyarbakır, Dulkadır, Halep, Humus, İzmir’in Ayasuluğ,
Karaman, Kayseri, Kırklareli’nin Pınarhisar, Kırşehir, Konya’nın Akşehir ve
Beyşehir, Kütahya’nın Soma, Maraş, Nevşehir’in Arapsun ve Ürgüp, Niğde, Rakka,
Sivas ve Yeni-İl bölgelerinde yerleşmiştir.[976] Belgelerde Şereflilerin
bir bölümü Şerefli Türkmen Kürdü diye anılmaktadır.
Taif
Avşarı : Kars-ı Maraş bölgesinde yerleşmiş bir oba.[977] Arap Ali Kethüda
idaresindeki obanın Yeni-İl hasları reayasına dahil edildiğini ve kendisine bağlı
Turyan Avşarı ile birlikte 1702 yılında Rakka’da Belih nehri ve Akça-Kale
mevkine iskanı için emir çıkarıldığını görüyoruz.[978]
Tapkı
/ Taygı Avşarı : Yeni-İl ve Halep’te yerleşmiş bir oba.[979]
Taş-Oğlu
/ Taşlı-Uşağı : Recepli Avşarının bir kolu. Taşlı adlı bir cemaat 16.
Yy’ın ilk yarısında Sis yöresinde görülüyor ve Eğlenoğlu taifesine mensup
bulunuyordu. 1519 tahririnde adına rastlanmayan cemaat, 1523-4’te 17 hane olup
defter harici kaydedilmiştir. 1525-6’da 19 hane, 1536-7’de ise 26 hane nüfusu
görülüyor. Çavuş Cafer’in timarında olan cemaat Dulkadır Sancağında Taşlıca
mezrasında ziraat yapıyordu.[980] Bu grubun Dulkadır
Türkmenlerine dahil edildiğini anlıyoruz. Çünkü İfraz-ı Dulkadır’a dahil olup
şekavet yaparak çevre köylere zarar veren cemaatler arasında (14 cemaat) Taşlı
cemaati de vardı. Bu cemaatler, Kurtkulağı bölgesine derbentçi olarak
yerleştirildiler (1705).[981]
Recepli
Avşarı arasında bulunan Taşlılar ise, 1703 yılından itibaren diğer Recepli
obalarıyla birlikte Rakka’da Belih nehri boylarına iskan edildi. Ancak bir
müddet sonra iskandan kaçıp Kars ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan
olan Recepli obalarının 1729 yılındaki tahririnde Taşlı-Uşağı obasının 8 hane
ve 3 mücerret nüfusu vardı.[982]
Kayseri’nin
Pınarbaşı ilçesi Taşlıoğlu köyü bu obadandır. Talas’ta da Taşlı-Oğlu sülalesi
bulunmaktadır. Ayrıca Tunceli’nin Ovacık ilçesinde de Taşoğlu adlı bir köy
vardır. Taş-Oğlu cemaati Rakka, Karaman, Kırşehir, Sis, Kayseri, Kars-ı Maraş,
Kadirli ve Zamantı’da yerleşmiştir. Taşlı adıyla kayıtlı bulunan kısım ise
Maraş, Adana, Sis, Rakka, Dulkadır, Edirne, Gümülcine, Yüreğir, Kütahya’da
Dağardı ve Yeni-İl’de gözüküyor.[983]
Tecirli
Avşarı : Rakka ve Adana bölgesinde yerleşmiş[984] olan bir Afşar obası.
Dulkadırlı Türkmenlerinden olan Tecirliler, Boz-Ulus’un Orta Anadolu’ya
göçmesiyle onların arasına karışmış ve Keskin’de yerleşmiştir. İskandan kaçan
bazı bölükleri ise Çıldır ve Erzurum taraflarına kaçtılar.[985] Tecirli Avşarı, 1707
yılında İmam-Kulu Avşarı ile birlikte Ceyhan nehri boyunca uzanan Haremeyn
vakfı toprakları reayası olup, izinsiz burada oturuyorlar ve eşkıyalık
yapıyorlardı. Bu yüzden eski yerleştikleri yer olan Maraş’ın Güvercinlik
mevkiine iskanları için ferman çıkarıldı.[986]
Osmanlı
devletinin güneyden gelen Arap saldırılarına karşı Rakka’ya zaman zaman Türkmen
boylarını iskan ettiği biliniyor. Bu boylar genellikle eşkıyalık yapan
gruplardan seçiliyordu. Bölgedeki Türkmen nüfusunu desteklemek için 1710
yılında bir fermanla bölgeye yeni boylar gönderildi. Bunlar arasında eşkıyadan
olup Kayseri, Maraş, Zamantı ve Çukurova’da kışlayan Tecirli Avşarı Torunları
da bulunuyordu.[987] Bunlar Çarmelik’te (Urfa
merkez köylerini içine alan bölgedir) Kümbet, Kireçtaş, Mülkkuyu, Melkış,
Yoğunburç ve Tuzluca köylerini kurmuşlardı.
Terkeşli-Oğlu
: Torun Avşarındandır. Bu oba belgelerde Tirkeşin/Tirkesin-li,
Türkeşin-li ve Türkeş-Oğulları şeklinde geçiyor. Bunlardan Tirkesinliler
Zamantı’da, Türkeşinliler Ilıca-i Bergama’da, Türkeş-Oğulları ise Boz-Ok ve
Sivas’ta yerleşmiş gözüküyor.[988] Maraş’ta Zeytun
nahiyesinin Anabat köyü ile Almalıdibek mezrası bu oba tarafından iskan
olmuştur.[989]
Van’ın Gevaş ilçesine bağlı bir köy Tirkeşin, Çorum Sungurlu ilçesinde bir köy
de Tirkeş adını taşır. Bu husus onların bu bölgelerde de yerleştiklerini
gösteriyor.
1846-49
yıllarında Lek, Kuzu-Güdenli ve Kırıntılı aşiret atlıları ile beraber Kayseri,
Niğde ve Kırşehir taraflarına kovguna giden Afşar elebaşıları arasında
Terkeşli-Oğlu’nun adı geçiyor.[990] Terkeşliler, günümüzde
Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Deştiye ve Karapınar, Pınarbaşı’nın Kırgeçit köyleri
ile Osmaniye’nin Kadirli ilçesi Azaplı köyünde oturuyorlar. Sarız’ın Oğlakkaya
köyünde de Terkeşliler bulunmaktadır.
Tohtemür
Kethüda : Beylikli Avşarındandır. Şahıs adı taşıyan diğer Beylikli
Avşarı obaları gibi bunun adına da 1550 tahririnde rastlanıyor. Daha önceki
tahrirlerde şahıs adı taşıyan obalar kaydedilmemiştir. Halep bölgesinde bulunan
cemaat, biri 40, diğeri 12 hane olmak üzere iki şubeye ayrılmıştı.[991] Günümüzde Antep merkeze
bağlı Tokdemir köyü, bu cemaat tarafından kurulmuştur.
Topracılı
Avşarı : Rakka’da iskan edilmiş bir Afşar obası.[992]
Torun
Avşarı : Güneydoğu Anadolu’da bulunan Musacalı aşiretine bağlıydı.
Kayseri yöresindeki geleneğe göre Avşarların en yiğit boyu kabul edilir. 1703
yılından itibaren diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları
ve Rakka’ya iskan edilen bir Tohmadanan cemaati bulunuyor. Bu cemaat Torunluk
iddia ediyordu. Bunların Torun obasıyla nasıl bir ilgisi var bilemiyoruz.
Cemaatten bazı gruplar diğer Recepli obalarıyla beraber iskandan kaçıp etrafa dağılarak
Kars ve Çıldır taraflarına gitmişti. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının
1729 yılındaki tahririnde 80 mücerret nüfusa sahipti.[993]
Günümüzde
Kayseri’nin Sarız ilçesi Damızlık, Deştiye, B. Söbeçimen, Çavdar, Yedioluk,
Kıskaçlı, Çürük ve Karapınar köyleri ile Pınarbaşı ilçesi Avşarpotuklu,
Altıparmak, Yeregeçen, Oruçoğlu ve Karamıklı köyleri Torun obasındandır.
Kayseri’deki Torun Avşarı’nın Sarıveli-Oğlu, Terkeşli-Oğlu, Şahmetli-Oğlu,
Mucuk-Oğlu, Muhazim-Oğlu ve Hösük-Oğlu adlı alt sülaleleri bulunmaktadır. Bu
sülalelerin, 1846-49 yıllarında Kayseri, Niğde ve Kırşehir taraflarına kovguna
giden Afşar elebaşılarından Sarıveli-Oğlu, Terkeşli-Oğlu, Mucuk-Oğlu,
Muhazim-Oğlu ve Deli Hösük’ün[994] soyundan geldiğini
biliyoruz. Bunlardan Sarıveliler ile Terkeşlileri ayrı inceledik. Şahmetliler,
Sarız’ın Yedioluk ve Kıskaçlı (kısmen Pınarbaşı’nın Potuklu), Mucuklar,
Pınarbaşı’nın Oruçoğlu, Yeregeçen ve Uzunahmet, Muhazimler, Sarız’ın Çavdar ve
Kızılpınar (Tunç soyadlı aileler), Hösükler ise Sarız’ın Çürük köyünde
yaşıyorlar.
Güneydoğu’daki
Torunlara gelince, bunlar halen Diyarbakır ve Urfa civarında bulunmaktadır. Bu
bölgedeki kimi aşiret reisleri “Torun” adlı bir sülaleye mensup olduklarını
söylemektedirler. Nitekim Sarız’ın Çürük köyünde bulunan Torunlar buraya
Diyarbakır’dan sürgün gelmiştir. Yozgat’ın Şefaatli ilçesinde yaşayan Kürt
köyleri de Torun soyundan geldiklerini söylemektedir. Bilindiği gibi buradaki
Kürt köyleri yabancı seyyahlar tarafından Afşar Kürdü olarak tanıtılmıştı.
Kozan-Oğulları ailesi de “Torun” adıyla anılıyordu. Üstelik Kozanlılar
Antep’ten geldiler ki burada Torunların yerleşme sahalarından biridir. Halen
Kilis merkez’de Torunlar sülalesi yaşamaktadır.
Torun
Avşarı belgelere göre Antep, Kilis, Maraş, Mut, Aksaray, Kırşehir, Kayseri,
Konya, K. Sahip, Selmanlı – Boz-Ok, Danişment, Rakka, Karaman, Sis, Yeni-İl,
Kadirli ve Zamantı’da iskan olmuştur.[995]
Toyurca
Avşarı : 1674-80 tarihlerinde Antep’e gelerek yerleşen bir Afşar
obasıdır.[996]
Tur
Ali (Durali) Hacılı : Sis Avşarlarındandır. Bu bölgede 1519’da 49 hane, 5
mücerret, 1523-4’te 56 hane, 14 mücerret, 1525-6’da 64 hane, 24 mücerret,
1536-7’de ise 66 hane, 43 mücerret nüfusa sahip olup Handeresi (bugün
Hakkıbeyli) mezrasında oturuyordu. Göçer-evler olarak kaydedilen diğer bir kol
ise, 1519’da 109 hane, 1523-4’te 105 hane, 46 mücerret, 1525-6’da 97 hane, 55
mücerret, 1536-7’de ise 110 hane, 51 mücerret nüfusa sahipti.[997] Cemaatin bazı kollarına
Maraş civarında da rastlanıyor. 1579 tarihli Türkmen Sancak beyinin Trablus
sancak beyine yardım etmesi için gönderilen bir hükümde Tur Ali Hacılı’nın adı
geçmektedir.[998]
Karaman Eyaletinde bulunan Atçeken oymakları arasında da Turgut kazasında sakin
olan Tur Ali Hacılı cemaati bulunmaktadır.[999] Bunlar Kozan’dan buraya
bazı Sis Avşarı obalarıyla birlikte göç etmişlerdir. Ayrıca Tarsus civarında
Salur taifesine tabi olan Tur Alili cemaati, Tur Ali Hacılı’nın bir
uzantısıdır. 1519’da 32 hane, 1526’da 24 hane, 1536’da 50 hane, 1543’te 47
hane, 1572’de 41 hane nüfusa sahip cemaat İbrişim ve Kızılcaköy’de oturuyordu.[1000]
Cemaat,
bulunduğu bölgeden yayılarak Niğde, Maraş, Dulkadır, Antalya, Ordu ve Söğüt’te
yerleşmiş gözükmektedir. Ayrıca cemaatten bazı bölüklerin Balkanlara
gönderilerek Yanya’nın Girenebe ve Köstendil’in Toyran (Toyran adında Sis
Avşarlarının bir obası var) kazalarında da iskan edildiği anlaşılıyor.[1001]
Türkmen
Aliler Avşarı : Türmenliler de denilen sonradan oluşmuş bir oba.
Kayseri’nin Sarız ilçe merkezi ile buraya bağlı İncedere ve Esirik köylerinde
oturmaktadır. Bu obanın bilinen Avşar obaları adını taşımaması üstelik genel
bir ad olan Türkmen adını kullanmaları onların bölgeye sonradan geldiklerini
gösteriyor. Esirik köyünde oturanların Herekçi adını taşımaları bu obanın
Herikliler ile bir bağı olduğunu düşündürüyor. Kuşçu köyünde de kısmen
Herekçiler yaşamaktadır.
Ulamışlı
: Gündüzlü Avşarı obalarındandır. Antakya bölgesinde bulunan oba,
1526’da 22, 1536’da 38, 1550’de 4 hanedir. Ani nüfus azalması başka yerlere göç
ettiğini akla getiriyor.[1002]
Usalı
Avşarı : Bu obanın adı kaynaklarda Usallu ve Usanlu şeklinde de
geçer. İran Avşarlarındandır. Safevi hükümdarı Şah Abbas zamanında (1587-1628)
Isfahan’da yaşıyorlardı. Daha sonra Kürdistan’da bulunan Kaverud’a geldiler.
Kaverud hakimi İmam Kulu Sultan bu obadan idi.[1003] Usalıların, İran’da
bulunan diğer Afşar obaları gibi kalabalık ve etkin olmadığı anlaşılıyor. 19.
yy’ın ortalarında İran’da bulunan Lady Shell’in İran’daki aşiretler ile ilgili
hazırladığı listede Usalılar, Mazenderan’da 50 ev, Tahran bölgesindeki Har ve
Demavent’te ise 1.000 çadır ve evden müteşekkildi.[1004] Azerbaycan’ın Kuba
şehrinde de Usalılar bulunmaktadır.[1005]
Usanlı
Avşarı’ndan bazı gruplara Osmanlı topraklarında da rastlıyoruz. Henüz 16.
Yüzyılda Maraş Türkmenleri arasında bulunan cemaatin bir kısmı ise Alanya’da
yerleşmiştir.[1006] Bu durum onların esasen
Anadolu’dan İran’a giden obalardan olduğunu, bir kısmının ise göç etmeyerek
yerinde kaldığını göstermektedir.
Uzun
İsa Oğlu : Sis Avşarı obalarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 4 hane,
380 akça hasıl, 1523-4’te 5 hane, 370 akça hasıl, 1525-6’da 8 hane, 298 akça
hasıl, 1536-7’de ise Veli oğlu İlbey’in timarında 9 hane, 350 akça hasıla
sahipti ve Çelebi Kilise mezraasında ziraat yapıyordu.[1007] Uzun İsalılar Adana ve
Sis’ten dağılarak Boz-Ok, Maraş, Karahisar-ı Şarki ve Ordu civarında da
yerleşmiştir.[1008]
Üçlü
: Beylikli Avşarındandır. Önceki defterlerde adı geçmeyen oba Halep
bölgesinde 1550’de 57 hane nüfusa sahipti.[1009]
Vezirli
Avşarı : Çörümşek bölgesi (Kayseri’nin Pınarbaşı ve Bünyan
ilçeleri arasında bir yer adı) Avşarlarındandır. 1846-49 yıllarında Lek,
Kuzu-Güdenli ve Kırıntılı aşiret atlıları ile beraber Kayseri, Niğde, Kırşehir
taraflarına kovguna giden Afşar elebaşıları arasında Veziroğlu’nun adı geçiyor.[1010] Bu grup, Çörümşek’ten
Tomarza ilçesi Zelhin (Üçkonak, köyde az miktarda bulunuyorlar) köyüne gelip
yerleşmiştir (Halen bu köyde az miktarda nüfusları vardır). Daha sonra çoğu
buradan kalkıp Bünyan ilçe merkezi ile bu ilçeye bağlı Kösehacılı ve Yünören
köylerine yerleşmiştir.[1011] Yaklaşık 100 yıl önce
bazı grupları Bünyan’dan da göç edip Muş il merkezine gitmişlerdir.
Yahşi-Hanlu
: Sis Avşarı obalarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 36 hane olup
göçer-evler olarak kaydedilmiştir. 1523-4’te 46 hane, 16 mücerret, 1525-6’da 32
hane, 21 mücerret, 1536-7’de ise 34 hane, 19 mücerret nüfusu vardı.[1012] Yahşi-Hanlılardan bazı
gruplar dağılarak başka yerlere göç etmiştir. Bunlardan Maraş bölgesine
gelenler, Elbistan’ın Hurman nahiyesine bağlı Esirgin ve Ayıviranı mezralarında
iskan olmuşlardı.[1013]
16. Yy’ın
ortalarından 17. Yy ortalarına kadar varlığını sürdüren ve Karaman Eyaletinde
yurt tutan Atçeken Oymakları arasında da bir Yahşi-Hanlı cemaati (Turgut
kazasında) görülüyor. Diğer adı Pusadlı olan cemaat, Atçekenleri inceleyen
yazara göre Moğol asıllıdır ve İlhanlı hükümdarı Ebu Said’in adının
kısaltılmışı olan Pusad adını taşıyor. Yazar bu sonuca cemaatin adından yola
çıkarak ulaştığını söylüyor.[1014] Ancak Sis Avşarları
arasındaki Yahşi-Hanlı’nın kollarından bazıları Adana civarından göç edip
Karaman bölgesine gelmiş olmalıdır. Üstelik Atçeken oymakları arasında
Zekeriyalı (Eskil kazasında) ve Tur Ali Hacılı (Turgut kazasında) adlı
cemaatlerin bulunması bizim görüşümüzü desteklemektedir. Çünkü Zekeriya ve Tur
Ali Hacılı cemaatleri bilindiği gibi Sis Avşarı obalarıdır. Yahşi-Hanlılar Sis
bölgesinden dağılarak Tarsus, Dulkadır ve Karahisar-ı Devle’ye de yerleşmiştir.[1015]
Yaka
Avşar : Belgelerde Eğridir’de yerleştiği belirtilen[1016] bu oba, Isparta’nın
Aksu ilçesinde bulunan Yaka Avşar köyüdür.
Yamanlı
: Bir Afşar obası. Yamanlılara, henüz 16. yüzyılda Karaman bölgesinde
bulunan Atçeken oymakları arasında rastlıyoruz.[1017] Daha sonra özellikle
Adana’nın Aladağlar bölgesinde bulunan Yamanlı Avşarı (Nitekim günümüzde
Tufanbeyli ilçesinin Yamanlı köyü Avşardır), Adana’nın Yüreğir ve İçel’in Mut
ilçelerinde de iskan olmuş, bazı bölükleri ise Bursa’nın Kete ve Balıkesir’in
Mihalıç ilçelerine yerleşmiştir.[1018]
Yemliha(n)lu
: Sis Avşarlarından bir oba. Dulkadırlıların Kavurgalı taifesinden bir
oba da aynı adı taşır. Sis yöresinde 16. Yy’ın ilk yarısında bulunan bu
cemaatin 1525-6’da 5 hane olan kısmı Afşarlara tabi idi. 1536-7’de 17 hane, 12
mücerret ve 875 akça hasılı olan bu grubun diğer kolu da 2 hane, 19 kuşçu ve
151 akça hasıla sahipti.[1019] Osmanlı belgelerinde
Adana ve Sis cemaati olarak kaydedilen Yemlihalıların[1020], bazı Sis obalarıyla
birlikte Kayseri’ye göç ettiğini görüyoruz. Kayseri’nin Kocasinan ilçesine
bağlı Yemliha köyü bu obadan kalmadır.
Yeni
Tekeli Avşarı : Recepli Avşarlarının bir obası. 1703 yılından itibaren
diğer Recepli Avşarı obalarıyla birlikte Belih nehri boyları ve Rakka’ya iskan
edildi. Ancak bir müddet sonra bir kısmı iskandan kaçıp etrafa dağılarak Kars
ve Çıldır taraflarına gittiler. Rakka’ya iskan olan Recepli obalarının 1729
yılındaki tahririnde 16 hane ve 6 mücerret nüfusu vardı.[1021]
Yıvacıklar
: Gündüzlü Avşarı obasıdır. Antakya civarında bulunan oba, 1526’da 36
hane, 1536’da ise 35 hane idi.[1022]
Zekeriyyalı
: Sis Avşarı obalarındandır. Sis bölgesinde 1519’da 12 hane, 1523-4’te 15
hane, 3 mücerret, 1525-6’da 25 hane, 5 mücerret, 1536-7’de ise Pir Ahmet’in
tımarına dahil olup, 20 hane, 11 mücerret nüfusu vardı ve Örtülüce (diğer adı
Sarımut) mezrasında ziraat yapıyordu.[1023] Zekeriyalıların, bazı
Sis Avşarı obalarıyla beraber Karaman Eyaletine gittiğini görüyoruz. Nitekim
aynı asırda burada bulunan Atçeken oymakları arasında bir Zekeriyalı cemaati
(Eskil kazasında) bulunmaktadır.[1024] Zekeriyalılardan bazı
bölükler ise bu tarihlerde Maraş’ta görülüyor ve Aladinek nahiyesinin Yalangoz
ve Dağdancık köyleri ile Nurhak nahiyesinin Norşunhanı köyünde yaşıyorlardı.[1025]
Sis’teki
cemaatin önemli bir bölümünün Mersin’e doğru yayılarak faaliyette bulunduğu da
anlaşılıyor. Tarsus Sancağında Varsaklar arasında bulunan Zekeriyalılar, Esenli
boyunun Erdene Beğ Dodurgası taifesinin en büyük cemaatiydi. Zekeriyalılar iki
büyük gruba ayrılmıştı. Bunlardan ilki 1519’da 89 hane, 1526’da 110 hane,
1536’da 13 hane, 1543’te 43 hane, 1572’de 23 hane nüfusu vardı. Nüfusunun
önemli ölçüde azalmasının sebebi cemaatten bazı obaların ayrılmasıdır. Bu
obalar, Pertek, Boz Oğuk, Kara Hacılı ve Yunus Köylü obalarıdır. Pertek obası,
1536’da 21 hane, 1543’te 41 hane, 1572’de 26 hane nüfusa sahip olup Pertek
mezrasındaydı. Boz Oğuk obası, 1536’da 34 hane, 1543’te 43 hane, 1572’de 44
hane nüfusa sahipti ve Boz Oğuk mezrasında oturuyordu. Kara Hacılı obası
1536’da 10 hane, 1543’te 21 hane, 1572’de 13 hane nüfusa sahipti ve Kireçlik,
Pelit Koyağı ile Şemik mezrasında oturuyordu. Yunus Köylü obasına gelince,
1536’da 12 hane, 1543’te 14 hane, 1572’de 16 hane idi ve Çevlik mezrasında
ziraatle meşguldü.
Diğer
Zekeriyalı grubu ise Pelit Koyağı, Kara Hacılı ve Taşane obalarından oluşmuştu.
1526’da 36 hane, 1536’da 4 hane nüfusu vardı. Bu tarihte nüfusun azalma sebebi
Kara Hacılı obasının ana boydan ayrılmasıdır. Buradan Kara Hacılıların diğer
obalardan daha kalabalık oldukları anlaşılıyor. Taşan köyde yaşadığı için
Taşane diye anılan oba 1543’ten itibaren bu grubun esasını teşkil etmiştir.
Taşane obası 1543’te 16 hane, 1572’de 20 hane idi.[1026]
Burada bir
konuya temas etmekte fayda vardır. Bu da İç-El Yörüklerinden olduğunu
bildiğimiz ve Bozdoğanlı’ya tabi Kara Hacılıların bir Avşar grubu olan
Zekeriyalılar arasından çıkmış olmasıdır. İç-El yöresinde Avşar kökenli başka
cemaatlerin de yerleştiğini biliyoruz ki Mersin civarı Türkmenlerinin önemli
bir kısmının aslında Avşar Türkmeni olması gerekmektedir.
1699
yılında İç-El’de yaşayan cemaat, Alaiye’ye doğru gelip şekavet yaptığından
dolayı tedip edilmesi için hakkında ferman çıkarılmıştır.[1027] 1701 yılında ise
Yahyalı köylerini talan eden İç-El Türkmenleri arasında bulunuyordu. Bunların
cezalandırılmaları için Maraş beylerbeyi Rişvanoğlu Halil ve Adana beylerbeyi
Mustafa’ya emir gönderilmiştir. Ancak taşkınlıktan vaz geçmeyip Batı Anadolu’ya
yönelen cemaat, Aydın muhassılı Nasuh Paşa tarafından etkisiz hale getirilip
tekrar İç-El’e gönderilmiştir. Diğer taraftan Karaman valisi Vezir Ali Paşanın
Ermenek’teki Beyçayır bölgesine yerleştirdiği İç-El yörükleri dağılmış ve Teke,
Hamit, Aydın bölgesine gelmişti. Bu cemaatlerin 1708 yılında eski yerlerine
iskanları sağlandı. Zekeriyalılar (Tekeli cemaatiyle birlikte Biriyye diye
adlandırılıyor) İç-El’de Selinti’nin Biriyye köyüne yerleştirildi.[1028]
Zekeriyalılar
bulundukları bölgeden yayılarak Alanya, Anamur, Ayasuluğ, Aydın, Belviran ve
Eskil, Dulkadır, Düşenbe, Gökçeli – Tarsus, Halep, Hamit, İç-El, Karahisar-ı
Şarki, Konya, Kütahya civarında Soğanlı Köyü, Manavgat, Maraş, Ordu, Saruhan,
Selinti, Simav, Tarsus, Teke ve Yeni-İl’de de iskan olmuşlardır.[1029]
KÜRTLEŞEN AVŞAR
OBALARI VE AVŞARLARDA ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK
Türk
topluluklarından bazılarının ilişkiye girdiği milletlerle kaynaşarak eridikleri
malumdur. Türk tarihi incelendiğinde, İran ve Afganistan’da olmak üzere Türk
oymaklarının bir kısmının (Afşarlar da dahil) kültürel değişime uğradıkları
görülür.[1030]
Bunun gibi Türk boyları arasında da böyle karışımlar ve erimeler söz konusudur.
Asırlar boyunca yaşanan boy mücadeleleri ve yapılan göçler esnasında kimi Türk
boylarının başka Türk boyları arasına girerek ana boy adını unuttukları ve tabi
oldukları boyun adıyla anıldıkları bilinmektedir. Kimi zamanda boyların
birleşiminden yeni boylar teşekkül etmiştir. Avşarlarda da bu durum mevcuttur.
Yaptığımız araştırmalarda aslını unutmuş Afşar kökenli kişi veya köylerin
kendisini Türk, Türkmen, Yörük, Yerli, Köylü gibi adlarla tanıttıklarına, hatta
bunlardan bazılarının aralarında geçen münasebetler dolayısıyle Afşarları pek
sevmediklerine tanık olduk. Bursa’da yaşayan Maraş Elbistan’lı bir arkadaşım
kendilerinin aslını anlatırken “Biz Türkmen’iz. Bizim köye Dodurlular denir,
komşu köyümüz ise Afşar köyüdür.” demişti. Dodurluların Recepli Avşarlarının
bir obası olduğunu söylediğimde çok şaşırmıştı. Bu köyün oba adını muhafaza
etmesine rağmen ana boy adını unuttuğu görülüyor. Kimi yerlerde ise Avşarlar
azınlıkta kaldıkları için yörede etki ve nüfus olarak baskın olan aşiretin
adıyla anılmaya başlanmıştır. Adana’da Varsaklar, Antep’te ise Beydililer
arasındaki Avşarlar buna örnek verilebilir. Diğer bir husus ta, Alevi
Avşarların durumudur. Bunlar, Sünni-Alevi farklılaşmasından dolayı genel ad
olan Alevi adını kullanmışlar ve boy adlarını muhafaza edememişlerdir.
Biz bu
bölümde ülkemizde ve çevresindeki topraklarda yüzyıllar boyu meydana gelen Türk
boyları arasındaki kaynaşmaya örnek olacak böyle bir olaydan bahsedeceğiz. Bu
“Türkmenlerin Kürtleşmesi” hadisesidir. Peki, insanlarımızın kendisini yukarıda
sıraladığımız isimlerle ifade etmesi mesele olmuyorda neden “Kürt” adını
taşıyınca sıkıntı çıkarıyor. Bunun sebebi Kürtlüğün, Türk milletini ve
devletini bölüp parçalamak isteyen mihrakların kullandığı bir unsur olmasıdır.
Açık söylemek gerekirse Kürtlük, Türklükten ayrı bir şey değildir. Bu yüzden
bir Türk’ün Kürtleşmesi veya bir Kürdün Türkleşmesi, biraz önce bahsettiğimiz
Türk boyları arasındaki kaynaşmalara örnektir. Biz olaya böyle bakıyoruz ve
işin aslı da budur. Ancak geriye dönüp baktığımızda tarihimizde Kürt olayı çok
farklı cereyan etmiştir. Dış güçler, Kürtleri Türk devletinin başına bela etmek
için inanılmaz oyunlar oynamışlardır. Ancak o dönemlerde ve günümüzde dahi bu
oyunlara alet olmayıp erdemli davranan Kürt aşiretleri oldukça fazladır. Kürt
konusunda bizim politikacıların da ihmalkar davrandığını belirtmek yerinde
olacaktır. Yapılan bir çok araştırma sonunda Kürt adı ile tanınan insanların
önemli bir kısmının Türk boylarından geldiğinin kanıtlanmış olması aslında
sorunu halletmiş oluyor. Yani kimi kimden koparacaklar. Öz, aslına ihanet
etmez. Edenlerin soyunu bir araştırın bakın neler çıkacaktır. Abdullah
Öcalan’ın Ermeni asıllı olduğunu ilk kez rahmetli Türkeş ortaya çıkarmıştı.
Öldürülen PKK militanları arasında çok sayıda sünnetsiz kişilerin olması da bu
açıdan önemlidir. Bu kişiler Kürtlere de düşmandır unutulmasın.
Kürt
olayının bu hallere gelmesinde hükümetlerin milli politikalarının olmaması,
Kürtlerin Türklükleriyle olan ilgilerinin akademik bir tez olarak kabul
edilmemesi ve politik kaygılar sebep olmuştur. Bütün bu sebepler zamanla Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da Türkmen cemaatlerinin ve konumuz itibariyle Avşar
Türkmenleri’nin Kürtleşmiş olmalarına veya Kürtleşmeye doğru gitmelerine sebep
olmaktadır.[1031] Bu sebeple Bazı
bölgelerde Kurmanç adı altında Türk dilinden
Bayat, Bayındır, Salur, Beydili, Döğer, Büğdüz, Yıva, Karkın, Küresinli
(Kasımoğlu), Milli, Karakeçili, Türkan, Tilki, Atmalı, Kızkapanlı, Çakallı....
gibi Türkmen boylarıyla birlikte Avşar Türkmenleri de uzaklaşmış ve
Türklüklerini unutmuşlardır.[1032] Kürt denilen bu
insanların şahıs adları da Türkçe’dir. Sözgelimi, Milli aşiretine mensup
kişiler arasında adı Avşar olanlar vardır.[1033] Bugün hala Kürtler
arasında Avşar adlı obalara rastlanması
önemlidir.[1034]
Burada
konunun anlaşılması için Kürtlerle ilgili oldukça yekûn tutan ve konu
itibariyle bizi ilgilendirmeyen bir çok detayı bir kenara bırakarak bazı
bilgilere temas edelim.
Kürtlerin Coğrafi ve Demografik
Dağılımları. Kürt adı verilen topluluklar Türkiye (Güneydoğu ve
doğusunda), İran (Kuzeybatı ve batısında yoğun olarak yaşadıkları gibi,
Ardelan, Hemedan, Kirmanşah, Luristan’da ve Mazenderan, Horasan ile Isfahan’da
da bulunurlar), Irak (Kuzeyinde), Suriye (Kuzeyinde) ve çok az sayıda olmak
üzere Kafkasya’da (Azerbaycan, Ermenistan) ve Orta Asya’da (Kazakistan)
yaşamaktadırlar. Bu unsurların hiçbir zaman kalıcı, politik bir birlik kuracak
kadar kalabalık olmadıkları ve aralarında siyasi, kültürel önemli farklılıklar
bulunduğu görülmektedir. Kürtlerin nüfusları ile ilgili verilen rakamlarda
çelişkilidir ve bazıları propagandaya dayalı tahmini verilerdir. Kürtler
konusunda tarafsız denilebilecek çalışmalar Hollandalı Martinus Martin Van
Bruinessen tarafından yapılmıştır. Bu kişi dünyadaki Kürt nüfusunu 15-16 milyon
olarak vermekte ve bu nüfusun 3.5 milyonunu İran’da, 3 milyonunu Irak’ta,
500-600 bininin Suriye’de, 7-8 milyonunun Türkiye’de ve küçük gruplar halinde
Sovyet Rusya’da yaşadığını belirtmektedir. Javed Ensari ise Kürtlerin 15
milyondan biraz fazla olduğunu ve bunun % 34’ünün Türkiye’de (5 milyon), %
25’inin İran’da, % 24’ünün Irak’ta, % 11’inin Suriye’de, % 3-5’inin ise Sovyet
Rusya’da olduğunu kabul etmektedir. Eski Sovyet kaynakları ise (1983 tarihli)
Suriye’de 825.000, Türkiye’de 9 milyon, Irak’ta 3.5 milyon, İran’da 4.5 milyon
Kürt olduğundan bahsederler. Bunun yanında propagandaya yönelik olarak bu
nüfusu Türkiye’de 20 milyona kadar çıkaranlar vardır. 1927 yılında yabancı
uzmanların kontrolünde yapılan ilk nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 13,5
milyondu. Kürtlerin sayısı ise 900 binden biraz fazlaydı. Bu sayım Kürtlerle
ilgili doktora çalışması yapan Mesud Fany’i haklı çıkarmaktadır. Fany, 1930
yılında bütün verileri inceleyerek dünyadaki Kürt nüfusunun 2.789.000,
Türkiye’de ise yaklaşık 1 milyon olduğunu söylemişti. [1035]
Burada bir
yanlış yargı da Doğu ve Güneydoğuda yaşayan insanların hepsinin Kürt
zannedilmesidir. Halbuki bunun böyle olmadığını konuya biraz vakıf olanlar
bilir. Bu bölgelerimizde Türkmenler, Terekemeler, Tatarlar, Çerkezler, Araplar,
Süryaniler, Yezidiler... bulunur. Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi Türkler
bu bölgemizde de nüfus olarak çoğunluktadır. Mesut Fany de Ağrı, Diyarbakır,
Elazığ, Malatya ve Urfa’da Türklerin ezici çoklukta olduğunu belirtmişti. 1985
yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konuşulan birinci dilin tespitiyle ilgili
istatistikte ise 9.903.000 toplam nüfusun 2.766.000’i (% 28) ana dilini Kürtçe,
7.374.000 kişi (% 72) ise anadilini Türkçe
olarak yazdırmıştır. Kürt olarak kabul ettiğimiz kişilerin de çoğu
Türkmen asıllıdır (Kara-Keçililer, Döğerler, Şavak, Beritan, Hormek gibi).
Burada bir
örnek vermek istiyorum. Hakkari’nin Çukurca ilçesinde bulunduğum sırada bölgede
yaptığım araştırmada Çukurca ilçesindeki halk kendilerinin bundan 350 yıl önce
batıdan geldiklerini söylemişti. En son geldikleri yerin Botan (Cizre civarı)
olduğunu, daha geriyi bilmediklerini ifade etmişlerdi. Elde ettiğimiz veriler
onların Antep civarındaki Türkmenlerden (Beğdili boyu) olduklarını gösteriyor.
Bu konuyla ilgili çalışmalarımız sürmektedir.
Kürt adının etimolojik
açıklaması. Burada önemli bir bilgiyi vererek konumuza başlayalım.
“Kürt” kelimesi, Kürt oldukları iddia edilen Kurmanç, Guran, Lur, Kalhur gibi
aşiretlerin ağızlarında “Kürt” diye bir kelime bulunmamaktadır. Ayrıca İrani ve
Ari dillerde de böyle bir kelime yoktur. Arapça’da bulunan Kürt kelimesi ise bu
dile Türkçe’den gelmiştir. Bu yüzden “Kürt” terimini Türkçe’de aramak
zorundayız. Bu açıdan bakıldığında tarihte “Kürt” adına bir boy adı olarak ilk
defa Yenisey’deki Kök-Türk kitabelerinden ELEGEŞ YAZITI’NDA rastlıyoruz. Burada,
Kürt boyu Gök-Türklerden olup beylerinin adı “Alp Urungu” idi.[1036] Türk tarihinde “Kürt”
adıyla bilinen diğer bir Kürt boyunu da Macarları oluşturan 7 boydan biri
olarak görüyoruz. Bunların Yenisey’deki Kürt Türklerinden olup Gök-Türk çağında
Macarlara katılarak Balkanlara geldiği anlaşılıyor.[1037] Büyük Macar alimi Gy.
Nemeth, “Yurt Kuran Macarlar’ın Tarihi” adlı eserinde Macar boy düzenini
anlatırken, Kürtlerden bahsederek şöyle diyor “Söylediğim gibi Kürt, Yenisey civarındaki bir Türk boyudur.”[1038]
Türkçe’de
Kürt teriminin anlamına gelince, Divan-ı Lügati’t-Türk’te “Kürt” terimi kar
yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı şeklinde izah edilmiştir.[1039] Diğer Türk lehçelerinde
ise Kürt kelimesi genellikle kar yığını anlamına geliyor. Ünlü Macar alimi Gy.
Nemeth, Kürt kelimesinin Türklerde kabile adı olarak kullanıldığını ve kar
yığını anlamına geldiğini yaptığı akademik çalışmalarla kanıtlamıştır.[1040] Ayrıca Türklerde boy
adları alınırken hal, tavır ve hava olaylarını bildiren terimlerin
kullanıldığını görüyoruz. Buna Argın, Çuvaş, Boran, Karluk gibi boy adlarının
yanında Kürt adı da örnek olarak verilmiştir.[1041] Ayrıca Türk yer adları
incelendiğinde bir çok yer Kürt adını taşır.
Kürt
kelimesiyle açık bağı olan ve Avşarların da kullandığı bir “Kürümek” fiili
vardır. Bu fiil, kar yağdığı zaman karın kapattığı yerlerin temizlenmesi
anlamında kullanılır. Sözgelimi, “evin önündeki yada damdaki karı kürüyün”
denilir. Bu kullanım Kürt kelimesinin anlamıyla da birebir örtüşmektedir.
Yabancı
kaynaklara gelince İran ve Arap kaynaklarında “Kürt” terimi göçebe hayat
tarzına verilen bir ad olarak görülmektedir. İslam kaynaklarında İran’daki
göçebe Deylemliler “Tabaristan Kürtleri”, göçebe Araplar da “Suristan Kürtleri”
diye geçmektedir. İbn-i Rusta, Avrupa’daki Lombartların yaşayışlarını anlatırken
“aynen Kürtler gibi yaşadıklarını” vurgulamaktadır. Kirman bölgesindeki Sind
asıllı Cuf’lar da göçebe olduklarından dolayı İbn-i Havkal tarafından bir Kürt
grubu olarak gösterilmiştir. Taberi’deki bir kayıtta, Partların son hükümdarı
Ardavan, Sasani İmparatoru Ardaşir’i aşağılamak için “Kürtlerin çadırları
altında büyütülmüş Kürt” şeklinde tasvir etmektedir. Yine Strabon’da geçen
Kyrtioiler, Mardesler ve Ermenistan civarındaki gruplar, ırken farklı oldukları
halde hayat tarzından dolayı Kürt olarak bilinmektedirler. Minorsky, bunların
Kürtçe denilen bir ortak dillerinin olmadığını itiraf etmiştir. Mesela,
anadilleri Farsça olan Kuh-Gilu ve Bahtiyari göçebeleri Araplara göre “Kürd’e
benzer aşiretlerden oluşmuştur”. 451 yılında Kafkasya’dan inerek Mugan’ın
güneyinde yerleşmiş olan Akhun Türkleri, 12. Yy’da Mugan Türkmenleri diye
adlandırılırken, Arap kaynakları bunlardan “İskan edilmemiş Kürtler” diye
bahsetmektedir. Kürtler konusunda tarafsız bir eser yazan Martin Van
Bruinessen, Kürt teriminin etnik yada ırkı yapısına bakılmaksızın göçebeleri
ifade için kullanıldığını vurgulayarak günümüzde Huzistan’daki Arapça konuşan
aşiretlerin bile Araplarca Kürt olarak adlandırıldığına dikkat çekmektedir.[1042]
Diğer
taraftan Ermeniler, tarihi kayıtlarında komşuları olan bütün Kürtlere “Oğuz-an”
(yani Oğuzlar) kelimesinden bozma olarak “Khujan” derlerdi ki, bu kelime
Ermenicede de aynen Dede Korkut’taki Oğuz kelimesinin anlamı gibi “çokluk,
kalın-halk, kalabalık” anlamına gelirdi.[1043]
Osmanlı
arşivleri incelendiğinde Kürt, göçebeleri ifade için kullanılan bir terim
olarak karşımıza çıkmaktadır. Diyarbakır bölgesine ait defterde “Ekrad-ı
aşayir” (aşiretlerin Kürtleri) terimi görülüyor. Burada açık bir şekilde
aşiretlerin göçebeleri ifade edilmiştir. Diğer bir ifade de “Ekrad-ı Türkman”
(Türkmenlerin Kürtleri) terimidir. Bu da yine Türkmen cemaatlerinin göçebe
olanlarını belirtiyor. Kilis bölgesi defterinde ise Yörüklerden bahsedilirken,
bunların “Ekrad” yani Kürt oldukları daha açık bir ifadeyle göçebe oldukları
kayıtlıdır. Bunun gibi Osmanlı belgelerinde bazı Türkmen cemaatlerinin
karşısında “Ekrad taifesi” (Tabanlı, Recepli Avşarı gibi), Kürt cemaatlerinin
karşısında ise “Türkman, Türkman yörükanı” (Lek, Hacılar, Mahmudi gibi) ibaresi
bulunmaktadır.[1044] Maraş’ın merkez köylerinden
olan “Kürtleravşarı” köyü böyle bir anlam yüklenmiştir.
Anadolu
Türk folkloruna baktığımızda ise Türkmen topluluklarında “Kürt” terimi ile
dağlarda yaşayan ve kanun-nizam tanımayan aşiretler kastedilmektedir. Özellikle
Afşar Türkmenlerini ilgilendirdiği için burada Ali Rıza Yalgın’ın tespitlerini
aktarmak yerinde olacaktır.
1937
yılında Endel köyünden İbiş Kahyaoğlu Molla Ömer, Yalgın’a Dadaloğlu hakkında
şunları söylüyor “O, bizden değil, Dadaloğlu Avşardır. Reyhanlı’dan Mürseloğlu
ile Bozdoğanlı’dan Çapanoğlu Binboğa’ya Sahra’ya gitmişler. Canları iyi aşık
istemiş. Dadaloğlu’nu Afşar içinden çağırmışlar. Aşık gelmiş. Ona, birkaç türkü
söyle, söyle ama içine Avşarı katma demişler. Dadaloğlu’na karı boşatmışlar.
Dadaloğlu söz vermiş, türküye başlamış. Fakat hiç çare yok gine Avşarı
karıştırmış ve dinleyen beylere demiş ki “sıraya gelirse aşık, kafiyeden
geçmez. Ben Safiye’den geçerim ama kafiyeden geçmem.” Karısını talak ile
boşayıp yine Avşardan bahsetmiş.” Ömer ağa devamla “Aşirette dağlarda yaşayanlara
“Kürt” derler. Bir gün Cerit’ten Bekir Hasan bey, Dadaloğlu’nu odasına
çağırmış, türkü söyletiyormuş. Mecliste iki adam Dadaloğlu’nu dinlerken
birbirinin kulağına fısıldamışlar. Demişler ki : “Bu aşık iyi aşık, ama Kürt
olmasaydı.” Dadaloğlu bunu duymuş, söylediği türküyü bırakmış bu heriflere
cevap vermiş.
Atına
vurdu da gümüş ireşme Yoğ,
yoğ olmuş da gidiyor göçü
Tecerli’den
Cerid’e baş koşma Bağ
ve bostan olmuş evinin içi
Ha dence
bin atlısı binerde serçeşme Darılınca da
Şammar’a yiyirdi göçü
Mürseloğlu
Kürt yeğeni değelmi Kerimoğlu Kürt
yeğeni değelmi.
Türkmen
toplulukları arasında Kürt adı, yalnız dağlarda yaşayanlara verilen isimdir.
Bunun için Kürt ismi Türkmenler arasında yabancı bir isim değildir”.[1045] Molla Ömer’in bu
anlattıklarından anlıyoruz ki Kürt adı ırkı değil bir sosyal yaşam biçimini
göstermektedir. Çünkü Dadaloğlu bir göçebeydi. Aynen bunun gibi günümüzde
Akseki-Hadim arasında bulunan Tanrı Dağı eteklerinde Türkçe konuşan Yörüklere
bölge halkı göçebe oldukları için Kürt demektedirler.
Yine buna
benzer bir anlatım da Mehmet Eröz’ün, Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı
Afşar Söğütlü köyünden Aşık Ömer’in kız kardeşinden derlediği bir şiirde
geçiyor.[1046]
Bu şiirde adı geçen Türkmen beyleri Kürt olarak (kanun nizam tanımayan)
tanıtılmıştır.
Delme dakma değel, evvelden ağa Ah ediyor garaları görenler
Bal sumak çektirir solundan sağa Tütünün sündüğü yere atı salanlar
Umucuya verir atınan deve Üç tuğlu vezirden duzzak alanlar
Bektaşoğlu Kürt yeğeni değelmi Mursaloğlu Kürt yeğeni değelmi
Avşar gedip gerisine dönünce Çarşı bazarıdı evinin içi
Ördekli’de belli yurdu konunca Avşar iskan getti neyidi
suçu
Hah demeden bin atlısı binince Düşmanın üstüne çekerdi göçü
Avşar Beğ Kürt yeğeni değelmi Avşar Beğ Kürt yeğeni değelmi
Atlar enerde babam çeşmeye Aşşığın dalgası galman kusura
Ebbeğesi vurur gümüş ireşme Bizim eller iskan gitti yesire
Cerid’inen Tecir’e baş goşma Boğazı çanlı gartal endi Mısır’a
Gücüğaloğlu Kürt yeğeni değelmi Göveloğlu Kürt yeğeni değelmi
Burada
şunu da ekleyelim, bazı bölgelerimizde Alevi inançlı Türkmenlere Sünnilerce
Kürt adı verilmektedir. Maraş’ın Afşın ilçesinde yaptığımız araştırma sırasında
yaşlı kişiler Alevi köylerinden bahsederken bunlara Kürt dediler. Ancak
bölgedeki Alevi köyleri hep Türkmen idi. Bunu sorduğumuzda Kürt kelimesini
Alevi anlamında kullandıklarını belirttiler. Nitekim Ordu çevresinde de Alevi
Türkmenlere yöre halkı halen “Kürtünnü” diyor.
Ülkemizde
bu gibi adlandırmalarda bir mesele de kişinin yaşadığı yerle ilgili soy
adlandırmasıdır. Yani doğudan gelen herkes halk nazarında Kürt’tür. Aynı
şekilde Karadeniz’den gelenler Laz, güneyden gelenler fellah (Arap), batıdan
gelenler ise Bulgar, Sırp, Hırvat vs.. olarak tanımlanır. Rahmetli Hamdullah
Suphi Tanrıöver, 1924 yılında yazdığı bir makalede bu yaraya parmak basmış ve
“Sorarım size Türk kimdir, nerede yaşar” diye de haklı olarak sormuştur. Geçen
bunca zaman içerisinde bu meselenin halen halledilememiş olması içler acısıdır.
Halkımız,
yaşadığı yere sonradan gelenleri belki de korunma içgüdüsüyle önce dışlamış,
sonra ilişkilerini geliştirmiştir. Ama ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın onun
sonradan geldiğini asla unutmamıştır. Sözgelimi, köylerimizde aileler arasında
bir mesele çıktığında “zaten dedesi filan yerden gelme değil mi” diye belki de
yüzlerce yıl önce gelip yerleşmiş te olsa sonradan gelme ailelerin dışlandığına
çok şahit olmuşuzdur.
İşte Kürt
kelimesi, bir çok yöremizde bu anlamıyla kullanılmıştır. Buna en güzel örnek,
Kayseri Hacılar ilçesinde yaşayan Kürtler sülalesidir. Bu sülale aslen İmamkulu
köyünden gelme olup Avşar’dır. Ancak Hacılarlılar, sonradan gelen bu sülaleyi
dışlamış ve Kürt olarak adlandırmıştır. Buna benzer bir adlandırma da Avşarlar
arasında kullanılıyor. Avşarlar, aralarında sorun olan kimi köyleri Avşarlıktan
çıkararak reddederler. Develi tarafına doğru sıralanmış bazı Avşar köyleri
Varsak olmaktan, Pınarbaşı’ndaki bazı köyler de Arap yada Abdal olmaktan
kurtulamaz. Hatta Arap Hasanlı obası kimi zaman Arap asıllı kimi zaman da
Ermeni asıllı olarak halk telakkisinde yaşar durur. “Falan köy nasıl, emmi”
dediğinizde “Yav, onlarda Avşar mı yiğenim. Avşarlığa sahip çıkarlar. Asıl
Avşar bizik…” diye başlayan bir sürü hikaye dinlersiniz.
Burada
başka bir olaya değinelim. Bu, Kürtlerin geleneksel olarak Afşarlara duydukları
yakınlıktır. Kürtler arasında yaygın bir inanışa göre Kürt ile Afşar
emmi-oğludur. Vaktiyle Horasan’dan gelen üç kardeşin birinden Kürtler,
diğerinden de Afşarlar türemiştir. Bu anlatımın büyük oranda Türk kültür izleri
taşıdığını söylemeye gerek yok. Bir kere Horasan’dan gelme ifadesi Türklük
kokmaktadır. Kürtlerle ilgili yapılan araştırmaların çoğunda yaşlı Kürtlerin
“Biz Horasan’dan gelme Türk’ük” dediği kaydedilmiştir. Bundan rahatsız olan
bazı yazarlar ise Horasan’ın Türk yurdu olmadığını ispatlamak için kaleme
sarılmışlardır (Faik Bulut, Horasan Kimin Yurdu). Amaç Kürd’ü Türk’ten
koparmak. Peki Afşar-Kürt yakınlığı nereden geliyor. Bir kere Kürtler arasında
önemli miktarda Afşar asıllı obalar mevcuttur. Bunlara aşağıda değineceğiz.
Osmanlının uyguladığı iskan sırasında da bu iki topluluk çoğu zaman birlikte
hareket etmiştir. Diğer taraftan Kürtlerle Afşarlar belli bir zaman bir arada
yaşamışlardır. Özellikle Lek Kürtleri bu konuda önemlidir.
Lek
Kürtleri, 200 yıl boyunca Recepli Avşarlarıyla beraber konup göçmüştür. Bu
Kürtler, Recepli Avşarına bağlıydılar. Her iki topluluk arasında sıkı akrabalık
ilişkisi kurulduğu da malumdur. Bazı Afşar köylerinde Lek asıllılara
rastlanmaktadır. Burada şunu da belirtelim bu Kürtler eskiden beri Türkçe’den
başka dil bilmezler. Halen Adana’nın Kozan ilçesine bağlı 5 Lek köyünden
(Hacılar, Üçdut, Hamamlı, Aslanlı ve Gökçeyol. Bu köylerden Hacılar, tamamen
Avşar’dır. Kayseri’nin Hacılar ilçesinin aslen bu köyden geldiği de
söylenmektedir.) Hamamlı ve Aslanlı köyü Tomarza’nın Zelhin köyündeki
Avşarlarla eskiden kurulmuş olan akrabalık ilişkisi nedeniyle yakın döneme
kadar bağlarını koparmamıştır.[1047] Lek obaları ise halis
Türkmen boylarından oluşmuştur (Akbaş, Kırıntılı, Kızıl-Koyunlu ve Hacılar).
Afşarlar
ile Lek Kürtleri arasındaki ilişki Anadolu ile sınırlı değil. 19. Yy
ortalarında İran’da bulunduğu sıralarda buradaki Türk aşiretleri ile ilgili
bilgiler toplayan Lady Shell, Fars bölgesi oymakları arasında Türk ve Leklerden
oluşmuş Kaçar-Afşar adlı 100 Lek evinden müteşekkil bir oymaktan bahsetmiştir.[1048]
Görüldüğü
gibi Avşarlar ile Kürtler arasında bir yakınlık söz konusudur. Diğer taraftan
bir çok Avşar obası doğu illerimizde yerleşerek o bölgenin dokusunda yer
almıştır.
Kürt adı
ile tanınan Afşar oymak ve obalarının önemli miktarda olduğunu söylemiştik.
Bunların bir kısmı günümüzde Kürtçe konuşmakta olup Kürt kimliğini benimsemiş
iken bir kısmı kasıtlı olarak Kürt olarak tanıtılmaktadır. Şimdi bu obalara
bakalım.
Suriye bölgesindeki
Afşarların bir kısmı 1375 yılında Memluklerin Çukurova’yı fetihleri üzerine
yerlerinden kalkıp Sis (Kozan) yöresine gelmişlerdi. Bunlara Sis Afşarları
deniyordu. Bu Avşarlardan bir grup Osmanlı, Memluklu, Ak-Koyunlu gibi
devletlerin Çukurova’daki hakimiyet mücadelelerinden kaçarak Sivas-Dersim
arasına göç ederek yerleştiler ve burada zaman içerisinde benliklerini
kaybettiler. Günümüzde bu bölgede yaşayan Koçgiri aşireti (bunlar Zaza’dır) bu
Avşarların torunudur.[1049] Bu konuda yer adları da
bizi desteklemektedir. Sivas’a bağlı Suşehri ilçesinin bir köyünün adı da Sis
(Çataloluk)’tir. Ayrıca Tunceli’nin Çemişkezek ilçesinde bir köyün adı da Sisne
(Varlıkonak)’dir. Sisne (Kocaçukur) adında Maraş Andırın’da da bir köyün
varlığı tesadüf değildir. Bu köy adları
cemaatin Adana’dan Dersim’e göç ettiklerini gösteriyor. Bilindiği gibi Türk
tarihinde yer adları tesadüfen verilmemiştir. Türk boyları göç ettikleri
yerlere eski yurtlarında ki isimleri vererek orayı sahiplenmişlerdir Osmanlı
devrinde Sivas ve Dersim’de bulunan ve Kürt olarak anılan aşiretin Kemah
ilçesinde ve Boz-Ok’ta da yerleştiği, bir kısım kollarının ise Rumeli’de iskan
edildiği görülüyor.[1050] Ayrıca Dersim’e
yerleşen Sis Afşarlarından bir bölük, Dersim oymaklarından Sisanlı Aşiretini
(bunlar da Zaza) oluşturmuştur.[1051] Sisanlıların bir kısmı
Erzurum’un Hınıs ilçesine göç edip burada da bazı köyler kurmuşlardır
(Mirseyit, Mirgezer, Sağlam, Halefan gibi).[1052]
Rumya
(Van) Gölünden Kızılırmak’a kadar uzanan sahada (Hınıs, Murat-Fırat-Karasu
nehirleri arasından Erzincan-Bayburt arası, Fırat-Karadeniz arası, Erzincan’dan
Sakarya’ya uzanan saha) Afşarlar yaşamakta olup, % 80 Kızılbaştırlar. Bazı
yabancı seyyahların Türk oldukları halde kasıtlı olarak Kürt oldukları
propagandasını yaptıkları boylardan biri de Dersim-Sivas arasında yaşayan
Avşarlardır.[1053]
Bunun gibi
Diyarbakır, Mardin, Rakka ve Malatya’da yerleşen Kucur (Koçur) Avşarı günümüzde
Kürtleşmeye doğru gittiği gibi, Kucur (Koçur) Afşarları’ndan olup Antakya,
Arapkir, Çemişkezek, Diyarbakır, Harput, Karaman, Keban, Kızılçayır – Harput,
Konya, Malatya, Maraş, Rakka ve Sivas’ta yerleşen Koçur-Zade Koyunoğlu
(Uşakları) cemaati ile Arapkir ve Çemişkezek’te yerleşen Koçur-Zade Koyunoğlu
İbrahim cemaati de Osmanlı belgelerinde Kürt olarak anılıyor.[1054]
Osmanlı
belgelerinde Recepli Avşarı Ekradı (Kürtleri) diye anılan grup Rakka, Maraş ve
Zamantı’da bulunuyor, Recepli Uşağı obası ise yine Ekrad taifesi (Kürt) olarak
adlandırılıyor ve Rakka, Maraş, Zamantı ve Kadirli’de bulunuyordu. Ayrıca
Hısn-ı Keyf’te yaşayan bölümü ise Receb-i Kürdlü adıyla anılıyor.[1055] Yabancı yazarlardan
Alexandre Jaba, kitabında (1860 tarihli) Kayseri civarındaki Afşarları Kürt
olarak göstermişti. Bu Osmanlı belgelerindeki Recepli Avşarı Ekradı tanımına
tamamen uymaktadır. Vitale Cuinet ise kitabında (1890 tarihli) Yozgat’ta Afşar
adlı Kürtlerden bahsetmiştir.[1056] Günümüzde Yozgat’ta
Şefaatli ilçesinde yaşayan Kürt köyleri de Torun soyundan geldiklerini
söylemektedirler. Doğudaki bu Receplilerin (Receban) Şeyh Sait İsyanı başta
olmak üzere Cumhuriyet devrindeki isyanlara karıştığını görüyoruz.[1057] 1705’te iskan
edildikleri Rakka’dan kaçıp Kars ve Çıldır Sancakları’na yerleşen Receplilerin
bazıları artık Kürtleşmiştir. Bu grupların Kürtleşmesi yerleştikleri köylerin
etnik yapısıyla ilgilidir. Kürt köylerine gelenler Kürtleşirken, Türk köylerine
gelenler kimliklerini korumuştur. Bugün bu Recepliler, Ardahan merkez ile Göle,
Çıldır ve Posof’un bazı köylerinde yaşamaktadırlar (Bu köylerin hiçbiri tamamen
Afşar değildir. Esasen bu köylere sonradan geldikleri için köyün asıl yerlileri
nüfus olarak fazladırlar. Şunu da belirtelim 3-5 hane olarak hemen bütün
köylerde Afşarlara tesadüf edilir. Bunlar o köylülerle sıkı akrabalık
ilişkisine girmiştir). Bunlardan Ardahan merkezdekiler Kürt iken, Göle, Çıldır
ve Posof’takiler Türk’tür. Çıldır ve Posof’taki Avşarların yaşadıkları köyleri
tesbit edemedik. Diğerlerine gelince Ardahan merkeze bağlı Hoçuvan (Hasköy)
kasabası ile burayı çevreleyen Tazeköy, Hacıali, Binbaşar, Tunçoluk ve Beşiktaş
köyleri ile Göle ilçesine bağlı Yeleçli köyünde yaşamaktadırlar.[1058]
Halep
Avşarları arasındaki en önemli boy olan Köpeklilerin obalarından biri de Kürt
İsmail adını taşıyordu. Ayrıca bölgede Boz-Ulus arasında gördüğümüz Çobu (Çöplü
Avşarı’nın akrabası) cemaatinin mensuplarına rastlıyoruz ki onlar, Ekrad
taifesinden İzzeddinli’ye tabi üç cemaatten biriydi.[1059] Bu adlandırmalar
aslında Türkmen toplulukları arasında Kürt kelimesinin yabancı ve etnik bir
ismi çağrıştırmadığının güzel bir
isbatıdır. Yine Halep Avşarlarından olan Balabanlı cemaatinin bazı kollarına
günümüzde Tunceli ilimizde rastlıyoruz. Zazaların Dersimli koluna mensup olan
Balabanlılar, Yavuz - Şah İsmail mücadeleleri sonrası Osmanlı tarafından bu
bölgeye getirilip yerleştirilmiştir.[1060] Halen aşiret mensupları
Türk olduklarını unutmamıştır. Günümüzde Milan aşiret topluluğuna bağlı olan ve
Bingöl’ün Kiğı, Erzurum’un Hınıs, Karayazı ve Tatos ilçelerinde bulunan[1061] Karabaş aşireti ile
Tunceli’deki Maksut Uşağı ve Bingöl’deki Maksudanlı cemaati de, köken olarak
Halep Avşarlarındandır.[1062]
Adıyaman’ın
Besni ilçesinde yaşayan Türkler, 19. yy sonlarında Osmanlı topraklarında
dolaşan yabancı seyyahlar tarafından Türk oldukları bilindiği halde kasıtlı
olarak Kürt diye tanıtılmıştı. Bu Türklerin bir bölümünü oluşturan Hüveydi
aşireti, günümüzde dahi kendilerinin Avşar soyundan geldiklerini bilmektedir.
Hüveydilerin birkaç yüzyıl önce Kilis civarına göç edenleri ise günümüzde
kendilerini Kürt olarak adlandırıyorlar. Bu onların bölgede yaşayan Kürtler
arasına yerleşip kaynaşmalarından kaynaklanıyor.
Osmanlı
belgelerinde Türkmen ve Yörükan olduğu belirtilen Salmanlı Avşarından bir
grubun günümüzde Ağrı’da yaşadığını belirtelim. Bu Salmanlılar, Ermeni
faaliyetlerine karşı mücadele eden ve bölgedeki Kuvay-ı Milliye’nin temelini
oluşturan Hamidiye Alaylarının 11 ve 12. alayına dahildi.[1063] Bunun yanında
Erzurum’un Hınıs İlçesine bağlı Harami (Bellitaş) köyünü Salmanoğulları
kurmuştur ve bu köy çevrede Türkçe konuşan az sayıdaki köyden birisidir. Bunun
sebebi bu obanın bölgeye sonradan gitmiş olmasıdır. Üstelik bu köy halkı Konya
civarından geldiklerini söylüyorlar ve hala onlarla irtibat halindeler. Bu
onların erimelerini engellemiştir.
Urmiye
yöresinde yaşayan Araşlı Avşarlarının bir kolu Mahmutlu adını taşımaktadır.
Mahmutlu cemaati bölgede eskiden beri mevcut olup bunların bazı kaynaklarda
Kürt, bazı kaynaklarda ise Türk olduğu yazılıdır. Osmanlı ise İran’ın Hoy
şehrinde yaşayan ve Arapkir, Konya, Malatya, Alanya, Niğde, Halep sancaklarında
yayılan, Yeni-İl, Aydın’ın Çine, Ankara’nın Günyüzü, İzmir’in Tire, Edirne’nin
Ortaköy kazalarında yerleşen, Balkanlarda Dimetoka ve Filibe’de iskan olan
Mahmudi cemaatini (Mahmutlar ve Mahmutlu diye de anılıyor) Türkman Ekradı
Yörükanı olarak tanıtıyor. Yani Türkmen olan cemaatin Kürtleri, göçebeleri.
Avşar
boyuna mensup olup Kayseri’nin Sarız ilçesi Çavdar ve Kızılpınar köylerinde
oturan Mutuklu oymağı, Osmanlı kaynaklarında Kürt Yörüğü olarak gösterilmiştir.
Hacı Mustafalı obasının da, Malatya Sancağı ve Rakka’ya iskan edilenleri de
Kürt taifesi olarak gösterilmiştir.[1064] Bilindiği gibi Kara
Recepli Avşarlarından olan Hacı Mustafalılar, 1690 yılındaki Avusturya Seferine
katılan Çerkez-Oğlu Hacı Mustafa Bey’in soyundan gelmektedir. Belgelerde
Türkmen olarak kaydedilen Öksüzler cemaatinin Antep, Halep, Eyübeli – Aksaray,
Hasköy – Çirmen’de yerleşenleri ile Rakka, Ebu Tahir – Diyarbakır’daki Öksüz
Uşağı cemaati Kürt diye kaydedilmiştir.[1065] Burada dikkati çeken
bir husus ise Öksüz-Uşağı cemaati’nin, Barçikanlı, Keleçorlu ve Kürtler adında
üç bölüğe ayrılmasıdır. Bunların Yörükan olarak tanıtılması Kürt
adlandırılmasının niçin verildiğini bize açıklıyor.
Halep,
Maraş, Kiğı, Alanya, Yeni-İl, Düşenbe – Senir’de yerleşmiş bulunan Senirliler
yine Osmanlı belgelerinde Türkman Ekradı olarak tanımlanmıştır.[1066] Türkmenlerin Kürtleri
kavramı da yine bu Türkmenlerin içindeki göçebeleri yada kanun nizam
tanımayanları ifade etmiş olmaktadır. Bunun gibi Sis Afşarları’ndan olan Sait
obasının Kilis ve Bulgaristan’ın Tatarpazarı’nda yerleşenleri de Kürt olarak
anılıyor.[1067]
Anadolu’da muhtelif yerlere dağılan Çiğdemli Avşarının Diyarbakır’da iskan
olanları da yine Kürt taifesi olarak anılmıştır.[1068] Yine Sis Avşarlarından
Sübhan obası vardır ki bugün Ağrı’daki Sübhan cemaati de Kürt’tür.
Osmanlı
belgelerinde Türkmen olarak vasıflandırılan Herikli Afşarları’ndan önemli bir
bölümün doğuya göç ettiklerini biliyoruz. Nitekim, bölgedeki kimi köy adları
onlardan kalmadır. II. Abdülhamit devrinde yapılan nüfus sayımında aşiretin
özellikle Hakkari bölgesini yurt tuttuğu görülüyor.[1069] Rus ve İngilizlerin
Hakkari’deki Nesturi ve Ermenileri kullanarak iç isyan çıkarma çabalarına karşı
1890’dan sonra kurulması kararlaştırılan Hamidiye Alayları’nın 17, 18, 19, 20,
26 ve 39. Alaylarına bu Heriklilerin dahil edildiğini görüyoruz.[1070] Bugün Hakkari’nin
Şemdinli ilçesi ve köylerinin çoğunluğunu oluşturan Herikliler de (Herki
deniyor) Kürt olarak tanınıyor. Bu Herkiler asıl nüfusun küçük bir kısmını
oluşturuyor. Aşiretin büyük bir bölümü sınırlarımıza yakın Irak ve İran
topraklarında yaşamaktadırlar.
Burada
Irak’taki Kürt olayına değinmek yerinde olacaktır. Irak’ı parçalayıp bölgede
kukla bir Kürt devleti kurdurma çabaları mevcuttur. Emperyalist ülkelerin
borazanlığını yapan Talabani ve Barzani bu işe soyunmuş gözüküyor. Halbuki
Irak’ın kuzeyindeki Kürtler, ne bu iki kişi tarafından temsil ediliyor, ne de
bütün Kürtler böyle bir oluşuma sıcak bakıyor. Aksine Talabani ve Barzani,
bölgede sayıları az olan aşiretlerdendir. Ancak Batının uşaklığını yaptıkları
için sesleri daha çok çıkartılıyor (Bunlardan Barzani ailesinin Yahudi asıllı olduğu
biliniyor). Irak’ın kuzeyinde oldukça önemli güce sahip aşiretler vardır. Türk
kamuoyu bunlardan habersiz. Sayıları 75’i bulan Kürt aşiretleri Surçi
aşiretinin liderliğinde 1992 yılında bir araya gelerek Musul Vilayet Konseyi
adıyla bir birlik oluşturdular. Türkiye tezini destekleyerek Irak’ın kuzeyinde
kukla bir Kürt devleti kurulmasına olumsuz yaklaşan Kürt gruplarından birisi de
Mahmut Esat Fettah Herki önderliğindeki Herkilerdir. Bu aşiretlerden birisi Ako
Abbas Hamed başkanlığındaki Hamed aşiretidir ki bu aşiretin bizi çeken yanı
Hamed adıdır. Kayseri’nin Sarıoğlan ilçesine yerleşmiş olan Avşarlar, buraya
Hamed önderliğinde gelmişlerdi ve bu sebeple Hamed Uşakları diye de
anılıyorlar.
Günümüzde
Hakkari’nin 3. büyük aşireti (Herki) olan Heriklilerin, Mardin’in Silopi ve
Cizre İlçesinde de (Herikan) yerleşmiş olduğunu görüyoruz.[1071] Bu Herikliler Şeyh Sait
İsyanı (1925) başta olmak üzere Cumhuriyet Devrindeki isyanlara katılmıştır.[1072] Osmanlı belgelerine
göre Anadolu’nun bir çok bölgesine yayılmış olan aşiret, doğuda Hakkari ve
Mardin’den başka Halep, Malatya ve Van ile Musul bölgesinde yerleşmiş
gözüküyor.[1073]
Belgelerde
Şerefli cemaatinin bir bölümü Türkmen Kürdü adıyla anılıyor. Türkay, Osmanlı
arşivlerine dayanarak hazırladığı eserinde Şerefli Avşarını “Türkmen” olarak
nitelerken, Şerefli Türkmanı diye kaydettiği cemaati Şerefli Kürdü diye de
anıyor. Üstelik bu grubu nitelerken bunların “Yörükan ve konar göçer”
olduklarını belirtmiştir. Nitekim Osmanlı Tahrir defterlerinde Kürt teriminin
çoğu kez bu anlamda kullanıldığını biliyoruz. Sözgelimi, Şerefli Kürdü’nün
Arapsun’da yerleştiği belirtiliyor. Halbuki elde olan bilgilerde Arapsun’da
yerleşenlerin Şerefli Avşarı olduğunu biliyoruz. Bu da Kürt teriminin
“konar-göçerliği” ifade ettiğini ispatlıyor. Bu grub Adana, Aksaray, Akşehir,
Ankara, Arapsun, Ayasuluğ, Aydın, Bayburt, Boz-Ok, Çürüksu, Danişment,
Diyarbakır, Halep, Haymana, Humus, İzmir, Karaman, Kayseri, Kırşehir, Koçhisar,
Konya, Kütahya, Maraş, Nevşehir, Kırklareli’nin Pınarhisar, Rakka, Sivas ve Yeni-İl’de
yerleşmiştir.[1074]
Günümüzde
Urfa merkez köylerinde yaşayan Kürtler, sülale adı olarak Türkmen ismini
kullanıyorlar. Siverek’te ise yüzyıllardan beri geleneksel olarak her yıl
kutlanan bayramın adı da Türkmen Bayramıdır. İşte bu köylerden bazıları Torun
obasına mensupturlar.[1075] Torunların
Diyarbakır’da da bulundukları anlaşılıyor. Nitekim Kayseri’nin Sarız ilçesine
bağlı Çürük köyündeki Torunlar, buraya Diyarbakır’dan sürgün gelmişlerdir.
Yozgat’ın Şefaatli ilçesi civarında yaşayan (Rızvan, Dedeli vs... köyleri)
Kürtler de Torun obasından olduklarını söylemektedirler.
Ayrıca
Cevanşir, Gökçe, Köpekli (Diyarbakır ve Urfa’da), Karamanlı Avşarı (Malatya,
Sivas, Elazığ, Maraş, Antep ve Tunceli’de) ile daha bir çok Avşar obası zamanla
Kürtleşmiştir.[1076]
Alevi
kelimesi, Arapça’da “Ali’ye mensup, Ali’ye ait” anlamına gelir. İslam tarihi ve
tasavvufunda ise “Hz. Ali’yi sevmek, saymak ve her hususta ona bağlı olmak”
anlamlarında kullanılmıştır. Bu bakımdan Hz. Ali’yi seven, sayan ve ona bağlı
olan herkese “Alevi” denir.
Diğer
taraftan “Alevi” kelimesi, Hz. Ali’yi en üstün sahabi olarak gören ve Hz.
Muhammet’den sonra onun, Allah’ın ve Peygamber’in tayini ile halife olması
gerektiğini kabul edenler için de “Şia” ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır.
Böylece, Hz. Ali’ye bağlılığın ötesinde, onun ve soyunun adına ayrı bir
fırkalaşma hareketinin siyasi temsilcisi olmuşlardır. Bunlar, ileri sürdükleri
görüşlere dayalı olarak İmamiyye-Caferiyye, İsmailiyye, Zeydiyye, Nusayriyye ve
benzeri isimlerle tanınmışlardır. Hatta, tarihte bu gibi gruplar arasında Hz.
Ali’ye bağlılığı kötüye kullanarak onu tanrılaştıracak kadar aşırılığa gidenler
de olmuştur.[1077]
İslam
tarihinde Ortodoks ve Heterodoks İslam tabirlerine de bakmak gerekiyor.
Ortodoks, bir camiadaki ana akımdır. Büyük çoğunluğun doğru kabul ettiği,
kuralları, kurumları ve kitabiyatı belirlenmiş, işlenmiş akımlardır ki,
Sünnilik böyledir. Heterodoks ise kabul edilmiş ve kurumlaşmış doktrin ve
görüşlerle uyum halinde olmayandır ki Alevilik bu grupta yer alır.
Günümüzde
İslam toplumları Hz. Ali’ye bağlılık konusunda birbirinden oldukça farklıdır.
Bir Zeydi, yada bir Türk’ün (ister Alevi ister Sünni olsun) Ehl-i Beyt sevgisi
ile bir İranlı ve Iraklının sevgisi kıyaslanamayacak ölçüde farklıdır. Türk Kültüründe
Ehl-i Beyt sevgisi Alevi yada Sünni fark etmeksizin büyük bir ihtişamla
yaşamaktadır. Örnek vermek gerekirse bizim aşirette en büyük hakaret “Yezit,
Yezit’in dölü” sözüdür. Sünni olan bir toplumun Yezit’i ne kadar kötü
tanıdığını ve reddettiğini görüyorsunuz.
Bizim
milli tarihimize baktığımızda, Alevi-Sünni ayrımının 16. Yy’a kadar netlik
kazanmadığını görüyoruz. Sözgelimi, Selçuklu Devletine karşı baş kaldırarak
Babai İsyanı’nın liderliğini yapan Alevi meşrepli Baba İlyas’ın müritleri Hacı
Bektaş ve Şeyh Ede Balı, Sünni meşrepli Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna destek
vermiştir. Baba İlyas’ın oğlunun adı ise Ömer’dir. Osman ve Orhan Gaziler de bu
Babai-Vefai tarikat çevresine mensuptur.[1078]
Aslında bu
dönemde tarikatlar içerik olarak birbirinden çok farklı değillerdi. Bir tarikat
şeyhi başka bir tarikat şeyhine intisap edebiliyordu. Ayrıca tarikatlar
arasında geçişler ve irtibatlar çok sıkıydı. Çünkü, bu devirlerde tarikatlar
henüz istiklallerini kazanmış değillerdi, aksine hepsi oluşum içindeydi. Bu
sebeple böyle iltibaslar normaldir.[1079]
Ancak,
başlangıçta Türkmenlik geleneğiyle karışmış bir Sünniliği yaşayan Osmanlı
Devleti, Fatih ile birlikte medrese kültürüyle yoğrulmuş ve bir öncekiyle aynı
olmayan bir mutlakiyetçi Sünniliğe büründükçe yani Ortodoks İslam’a kaydıkça
destek verdikleri göçebe Türkmen zihniyetinden yani Heterodoks İslam’dan
uzaklaşıyorlardı. Bu ise ilerleyen zamanlarda Osmanlı merkez idaresi ile Türkmen
toplulukları arasında çatışma yaşanmasına yol açmıştır.[1080] Doğal olarak böyle bir
çatışmada merkezi otoriteye baş kaldıran sadece Aleviler değil aralarında
Sünnilerin de bulunduğu Türkmen kitlesidir. Göçebe gelenekleri muhafaza eden ve
Şia’yı siyasi bir doktrin olarak uygulayan Şah İsmail, bu göçebe Türkmenlere
hitap etmesini bildiği için bunlar çoğunlukla İran’a destek vereceklerdir. Bu
ise iki Türkmen sultanı olan Yavuz ile Şah İsmail’i Çaldıran’da karşı karşıya
getirmiştir. Bu savaşta Şah İsmail’in ordusunda Sünni Türkmenler de yer
alırken, Yavuz’un ordusunda da Alevi Türkmenler, hatta Sırpların bulunması
meseleyi açıklamaktadır.
Bu
zıtlaşma Osmanlının 16. Yy’dan itibaren başlangıçta hoşgörüyle yaklaştığı
Aleviliğe tepki göstermesine ve şiddet uygulamasına yol açmıştır. Neticede
Osmanlı, göçebe ve yarı göçebe yaşayan Türkmenlere yabancılaşmış ve
kaynaklarında Türkmen, Alevi, Yörük vs... adını aşağılayıcı bir terim olarak
kullanmaya başlamış (Etrak-ı bi-idrak meselesi), Alevileri zındık, rafizi olarak
nitelemiş ve onlara karşı mum söndü gibi iftiralara baş vurmuştur. Osmanlı’nın
başına 100 yılı aşkın bir süre bela olan Celali İsyanları da temelde
Kızılbaşların çıkardığı isyanlar olmasına rağmen mezhep taassubuyla yapılan
hareketler değildi ve aralarında önemli miktarda Sünni de bulunuyordu.
Meselenin
Alevi-Sünni çatışması olmadığını ispatlayan diğer bir hadise de Çaldıran
yenilgisinden sonra merkezileşmeye başlayan ve göçebe geleneklerden uzaklaşan
Safevi Devleti’nin Türkmenlere en az Osmanlı kadar baskı ve şiddet
uygulamasıdır.
Türk
Aleviliğinin, Arap ve Farslarda görülen Alevilikten oldukça farklı olduğunu
söyleyebiliriz. Türk tarihinde Alevilik, kaynağını Türk kültüründen alan ve
Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin söylemleriyle kendini bulan bir milli değerimizdir.
Bilindiği gibi eski Türklerde giyilen başlığa göre isim alan boylar mevcuttu.
Bu durum Dede Korkut Hikayalerinde de açıkça görülür. Alevilikte de Kızılbaş
deyimi böyle bir adlandırmadır. Diğer taraftan Türklüğün büyük isimlerinden
Hazret-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin, Divan-ı Hikmet adlı
eserinde ;
“Ayet,
hadis manası Türki bolsa muvafık
Manasıga
yetgenler yerge koyar börkini”
(Ayet,
hadis anlamı Türkçe olsa uygundur
Anlamına
yetenler, yere koyar börkünü)
“Miskin
zaif Hace Ahmet, yetti puştinge rahmet
Farsi
tilini biliben hub aytadur Türki’ni”
(Miskin
zayıf Hoca Ahmet, yedi ceddine rahmet
Farsça
dilini bilerek güzel söylemekte Türkçe’yi)[1081]
gibi gerek
dini, gerek sosyal hayatta Türkçe’nin kullanılmasına dair ifadelerinin
bulunması bu açıdan önemlidir. Çünkü günümüzde Balkanlarda yaşayan Alevi
Türkler, yüzyıllardan beri gelen bir gelenekle ibadetlerini Türkçe
yapmaktadırlar.
Anadolu
Aleviliğine geleneğimizde bir takım farklı isimler verilmektedir. Bunların
başında Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretisini benimseyen Bektaşilik
gelmektedir. Bektaşilik, Sünni Türkmenlerin Ehl-i Beyt’e olan sevgilerini ifade
eden bir anlayıştan başka bir şey değildir. Çünkü her Bektaşi Alevi olduğu
halde, her Alevi Bektaşi değildir. Bu yüzden Köy Bektaşisi ve Şehir Bektaşisi
ayrımı yapılır. Köy Bektaşilerine Alevi dendiği halde, Şehir Bektaşilerine
Bektaşi denir. Daha doğrusu Bektaşilik bir tarikat olduğu için bu tarikatın
yoluna uyan herkes Bektaşi olabilirken, Alevilik soya bağlıdır ve anası ve
özellikle babası Alevi olan Alevidir.[1082]
Anadolu
Alevilerine verilen bir başka isim de Kızılbaş’tır. 16. Yy’dan itibaren Osmanlı
kaynaklarında ve Osmanlı propagandası sonucu sonradan halk arasında yanlış ve
kötü anlamda kullanılan ve günümüzde de hala bu anlamını sürdüren Kızılbaş
kelimesi aslında Türk tarihinde önemli bir kültür değerimizin yansımasıdır.
Bilindiği gibi kırmızı renk, Türklerin çok sevdiği bir renktir. Halıları,
kilimleri, yazmaları hep bu renkte idi. Dede Korkut hikayelerinde kara çadır,
kızıl çadır, ak çadır deyimleri geçmektedir. Diğer taraftan giyilen başlıklara
nazaran akbaş, karabörk, karapapak, kızılbörk gibi adlar taşıyan Türk boyları
ve yer adları mevcuttur. Türk tarihinde ise Hunlar, Çiğiller, göçebe Kazaklar
ve Oğuzlar beyaz keçe börk giymişlerdir.[1083] Anadolu’ya gelen Türk
boyları da genelde kızılbörk giyerlerdi. 13. Yy’da Konya’yı istila eden
Türkmenler “siyah libaslı, kızıl börklü, ayakları çarıklı” idi.[1084] Osmanlı Devleti’nin
kurucusu Osman Gazi’nin giydiği börk kırmızı kadife ve çuhadandı. Alaeddin
Paşa, kardeşi Orhan Gazi’ye, “Han’ım, Senin askerine bir alamet koyalım ki,
başka askerde olmasın” demiş, Orhan Gazi “Kardeş, her ne ki sen dersen ben onu
kabul ederim” demiştir. O da “Etraftaki beylerin börkleri kızıldır. Seninki ak
olsun” der. Bunun üzerine Orhan Gazi’nin emriyle Bilecik’te ak börk işlenmeye
başlanmıştır.[1085] Görüldüğü gibi ta
Altaylı Şamanlardan gelen başa kırmızı külah giyme geleneği, Türklerin İslam’ı
kabulünden sonra devam etmiştir.
Gerçekte
Anadolu Aleviliğinde görülen unsurların hemen tamamı, Türklerin batıya
gelişleri sırasında içinden geçtikleri coğrafya ve kültürlerden bir takım izler
taşımasına rağmen, özü itibariyle Ulu Türkistan’daki gelenek, görenek ve
inanışların İslami bir mahiyet ve manaya bürünerek kutsallaşmasından başka bir
şey değildir. Nitekim, kızıl baş giyme geleneği de böyle bir İslamlaştırmaya
muhatap olmuştur. Örnek vermek gerekirse, Uhud Savaşında Hz. Peygamberin
askerlerinden Ebu Ducane bu savaşta başına kırmızı bir sarık sarmış ve Hz.
Peygamberin yaralanması sırasında onun üzerine kapanarak hayatını kurtarmış ve
böylece Kızılbaş olarak anılmıştır. Ayrıca Safevilerin şeyhi Haydar,
müritlerine 12 dilimli kırmızı serpuş giydirmiş ve bu tarihten itibaren
Kızılbaş ismi yaygınlaşmıştır. Diğer bir rivayet ise Hz. Ali Hayber
Savaşında başına kırmızı sarık sarmış,
Sıffin Savaşında da Muaviye’nin askerlerinden ayrılmaları için kendi
askerlerine kırmızı şal bağlatmıştır. Bunların hepsi belgelerle teyit
edilemeyen rivayetler olmasına rağmen kabul görmektedir. Halbuki engin Türk
kültürü ve tarihindeki Kızılbörk geleneğini görmeli ve Aleviliğin bir Türk
kültür değeri olduğunu kabul etmeliyiz.
Andolu
Alevilerine verilen diğer bir diğer isim de Tahtacı’dır. Eski Ağaç-Eri
Türklerinin kalıntısı olan bu grup genelde ağaç işleriyle uğraştıkları için
ormanlık alanlarda yayılmışlardır. Muhtelif ocaklara bağlı koyu Alevi olan
Tahtacılardan bir kısmı Bektaşi’dir.
Avşarlarda
Alevilik meselesine gelince, bu aslında yeni bir konudur. Bizim muhitte eskiden
“Avşardan Alevi olmaz” diye yanlış bir yargı vardı. Bu yüzden bizim bölgedeki
Alevi Afşarlar yıllarca Afşar olarak kabul edilmediler. Şimdilerde ise bu
yargının yavaş yavaş kırıldığına şahit oluyoruz. Bir Türk boyu olan Avşarlarda
da diğer Türk boylarında olduğu gibi Sünni İslama inananların yanında İslamın
Alevi tarzına inananlarda mevcuttur. Bu ise çok doğaldır. Çünkü Alevilik
İslamın bir parçası olduğu gibi, engin Türk kültürünün de önemli bir değeridir.
Nitekim Türk halk kültürünün bir çok unsuru halen Alevilikte canlı bir şekilde
yaşamaktadır. Eğer hala Türkülerimiz dimdik ayakta duruyorsa bunu birazda Alevi
ozanlara borçluyuz. Bu açıdan Aleviliği İslama karşı ateist bir akım, Türklüğe
karşı farklı bir etnik grup olarak göstermeye çalışanları ve bunun
propagandasını yapanları İslam ve Türk düşmanı olarak kabul ediyor ve
reddediyoruz.
Avşarlarda
Aleviliğin henüz erken dönemlerde var olduğunu biliyoruz. Bunlardan en önemlisi
Karamanlılardır. Kızılbörklü Türkmenler grubundan olan Karaman-Oğulları’nın
atası Nure Sufi, Babai tarikatına girerek Selçuklular ile savaşmıştı. Bir Babai
şeyhi olan Sufi’nin çocukları ise Konya’yı ele geçirerek Karaman Devletini
kurmuşlardı. Bilindiği gibi Babailik, Alevi meşrepli bir hareketti. Günümüzde
ise Karamanlılar Sünnidir.
Diğer bir
grup ise Kuzey Suriye Avşarlarından Mansur Bey Avşarlarıdır. Uzun Hasan’ın
yakın adamı olan Mansur Bey, Ak-Koyunluların çökmesiyle oymağı ile birlikte
İran’a göç ederek Safevi Devletinin hizmetine girmiş ve Sünniliği bırakarak
Kızılbaş tacını giymişti. Bugün İran ve Afganistan’daki Avşarların tamamı
Şia’dır.
Diğer
taraftan Dulkadır-Oğullarının da Şia-Alevi bir beylik olduğunu biliyoruz.
Osmanlı Sultanı Yavuz, Çaldıran’da (1514) Safevi hükümdarı Şah İsmail’i yenip
geriye dönerken Dulkadır topraklarına girmiş ve Turnadağ Savaşı (1515) ile
Safevi taraftarı olan bu beyliği yıkmıştı. Bu mücadeleler esnasında Yavuz’un
bölgedeki Alevileri kıyıma uğrattığına dair kaynaklarımızda izler
bulunmaktadır. Bunlar arasında bulunan Alevi Avşarların bir kısmı, bölgeden
kaçarak Anadolu’nun muhtelif yerlerine gitmiştir ki günümüzde halk
hikayelerinde bu olayın hatıralarına rastlamaktayız.
Dulkadır
(Maraş) sahası bizim için önemlidir, çünkü bu bölge yoğun Afşar nüfusunu barındırmaktaydı.
Bu Avşarların başında ise İmanlı Avşarı gelmekteydi. İmanlıların bir kısım
obaları 16. Yy’ın 2. Yarısında Maraş civarı ile Çukurova’da Kınık ve Özer
bölgesi ile Lazkiye’de yerleşik hayata geçmiştir. İmanlı’dan bir kısım obaların
da Diyarbakır’da ve Antep şehri dolaylarında bazı köylerde yerleştiklerini
öğreniyoruz. İmanlı’dan bazı kollar (Bedil, Taif ve Kızıl Süleyman), Yeni-İl
Türkmenleri arasında bulunmuştur. Özellikle Diyarbakır ve Antep’teki
Alevi-Türkmen köylerinin bunlardan kaldığını tahmin ediyoruz. Çünkü Antep
merkez ile Kilis’teki bir kısım Alevi köyler Afşar olduklarını
söylemektedirler. İmanlıların önemli bir bölümü ise Osmanlı hakimiyetini kabul
etmeyerek İran’a gitmiş ve Safevi hizmetine girmiştir. Urmiye ve civarında
yerleşen bu grup, Sünni Osmanlılara karşı, Şii Safevilerin sınır bekçiliğini
yapmışlardır.
Osmanlı
topraklarında yüzyıllardır süren bu hareketlilik sonrası Doğu Anadolu civarında
bir çok Avşar obası yerleşmiş olmalıdır ki bunların önemli kısmı Alevi idi.
Nitekim Van Gölünden Kızılırmak’a kadar uzanan sahada yerleşmiş olan Afşarlar,
% 80 Kızılbaştırlar.[1086]
Köpekli,
Gündüzlü ve Beylikli Avşarlarından müteşekkil Halep Afşarları arasında da Alevi
olanların bulunduklarını söyleyebiliriz. Bunlardan Gündüzlü Avşarı, çoğunlukla
İran’a giderek Safevi hizmetine girmişti. Bunların günümüzde Şii olduğunu
söylemeye gerek yok sanırım. Köpekli ve Beylikli Avşarı ile Köpekli’nin bir
obası olan Deliler Avşarının Malatya’nın Hekimhan ilçesinde kurmuş oldukları
köyler de bugün Alevidir.
Bunun
yanında Kırıkkale’nin Delice ilçesine bağlı Büyük Afşar ve Küçük Afşar köyleri
ile bu köylere yakın Delice’nin Avşar köyleri, Sivas’ın Divriği ilçesinde
bulunan Avşarcık köyü ve Sis Avşarlarının bakiyesi olan Koçgiriler ve yine Sis
Avşarı’nın uzantısı olan Erzurum’daki Sisanlı cemaatinin kurduğu köyler
Alevidir.
Günümüzden
250 yıl önce Kozan’dan geldiklerini söyleyen Aksaray’ın Gülağaç ilçesindeki
Afşar köyleri (Akmezar ve diğerleri) de yine Alevidir. Ayrıca Mersin’de yaşayan
Tahtacılar arasında da Afşar soyadlı kimselerin bulunması ilginçtir.
Kayseri’nin
Sarıoğlan ilçesinde yerleşmiş bulunan Bucak Avşarları da Alevi’dir. Bunlardan
Burunören köylüleri, İmanlı soyundan geldiklerini söylüyorlar. Diğer köyler,
İğdeli, Karpınar, Yerlikuyu ve Kaleköy’dür. Bu Avşarlar Sarıoğlan civarına
gelip yerleşirken bazı bölükleri, çevre illerde yayılmışlardır ki bunlar
günümüzde Çorum ve Niğde’de yaşamaktadır. Araştırma yapmak amacıyla gittiğim
Çorum’un Sungurlu ilçesinde halkla sohbetlerde bulunmuştum. “Kayseriliyim, Avşarım”
diye kendimi tanıttığımda kimi şahısların aralarında “Avşarmış, bu da Alevi.
kendi aşiretini araştırmaya gelmiş” dediklerine şahit oldum (Sungurlu’da
Alevilere “Aşiret” deniyor. Kayseri’de de Avşarlar aralarında birbirlerine
böyle hitap ederlerdi. Sungurlu’nun Alevi köyleri şunlardır. Çayan, Sarıkamış,
Derlinin köyü, Çukurlu, Esipkıran, Yazır, Yanıcak, Gökçam, Kamışlı, Körkü,
Çiftlik, Meymandı ve Akpınar. İnegazili ve Oraf’ta kısmen, Kemallı, Alembeyli,
Akçakoyun ve Keller köylerinde de az miktarda yaşıyorlar). Ayrıca Niğde’deki
Alevilerle karşılaşıp sohbet etmiştik. Bunlar (Çamardı ilçesinde) Avşar
olduklarını bizzat söylemişlerdi.
Diğer
taraftan Türkmenlerin Kürtleşmesi olayı çerçevesinde düşündüğümüzde bazı Alevi
Avşarların Kürtleşerek, Alevi-Kürt toplumunun bir parçasını oluşturduğunu
söyleyebiliriz. Bize düşen bu gibi soydaşlarımıza Türk kökenli olduklarını
anlatarak özüne dönmelerini sağlamaktır.
Bu gibi
bilgileri uzatmak mümkün. Detaylı araştırmalar sonucu çarpıcı bilgilere
ulaşılacağını umuyoruz. Biz burada Kayseri yöresinde yaşayan ve Alevi olan bir
Afşar grubundan bahsedeceğiz. Bu grup “Karkınlı” adını taşımaktadır. Bilindiği
gibi “Karkın”, 24 Oğuz boyundan birisidir. Boz-Ok koluna mensup olan Karkınlar,
Afşarlar gibi Yıldız Han oğullarındandır ve Afşar’ın küçük kardeşidir. Kaşgarlı
Mahmut, eserinde Karkın ve Kızıkları, Halaç adıyla anıp, Oğuzlardan saymamıştı.
Kızıklar, nüfusu oldukça az ve pek etkin olmayan bir boy iken Karkınlar, hem
Orta Asya’da hemde Anadolu’da faal bir boy idi.
Alevilikte
önemli bir isim sayılan ve 13. Yy’ın ilk yarısında Elbistan’da yaşamış olan
Dede Karkın da bu boydan idi. Dede Karkın, Seyyid Ebu’l-Vefa Bağdadi’nin (ölümü
1105) Irak’ta kurduğu bir Türk tarikatı olan Vefaiyye tarikatına mensuptu.[1087] Moğol İstilası önünden
kaçarak Harzem Türkleriyle birlikte Anadolu’ya gelen Dede Karkın, böylece
Vefaiyye tarikatını da Anadolu’ya getirmiş oldu.[1088]
400 kadar
halifesi bulunan Dede Karkın’ın en meşhur halifesi Baba İlyas’tır. Dede Karkın,
kendi halifeleri arasından bazılarını seçip Baba İlyas’ın emrine vermiş ve onu
Rum diyarını irşad etmek için görevlendirmiştir (Bilindiği gibi Baba İlyas,
1240 yılında Selçuklu Devletine karşı yapılan Babai İsyanının lideridir). Az
zaman sonra Dede Karkın kendisi de müritleriyle Anadolu’ya gelerek Elbistan’da
yerleşmiş ve kısa zamanda şöhret kazanmıştır. Devrin sultanı (I. Alaeddin
Keykubat olmalı) onun meziyetlerini görerek onunla dostluk kurmuş ve 17 köyü
vakfetmiştir.[1089]
Dede
Karkın’dan sonra Vefai tarikatının Anadolu’daki lideri onun halifesi olan Baba
İlyas Horasani’dir. Günümüzde Aleviliğin piri sayılan Hacı Bektaş-ı Veli’nin de
Baba İlyas’a intisap ettiğini düşünürsek[1090] Dede Karkın’ın Alevi
tarihindeki önemi ve rolü daha iyi anlaşılır.
O dönemde
bütün Türkmen şeyhleri bir aşiretin başında bulunuyordu. Genellikle bu
oymaklar, başlarında bulunan şeyhin adıyla anılıyordu. Bu oymağa mensup
kişiler, köken olarak o oymaktan olmalıdır. Ancak burada sadece etnik değil
dini bir yapılanma da söz konusudur. Bu sebeple başka oymaktan olup ta bu dini
grubun içinde bulunan kişiler de o oymağın adını taşıyorlardı. Nitekim
Bursa’nın fethinde müritleriyle Orhan Gazi’ye yardım eden Geyikli Baba’ya
mensup Bursa, Adana ve Orta Anadolu’da bir “Geyikli cemaati”, “Geyikli Baba
Dervişleri” bulunurken[1091] Hacı Bektaş’a bağlı
geniş bir “Bektaşlı” oymağının da varlığı tesbit edilmiştir.[1092] Bunun gibi, Dede
Karkın’a bağlı olan oymak ta doğal olarak Karkınlı olarak anılmaktaydı. Yani
Karkınlı oymağının içine başka boylardan insanlar da karışmış ve Karkınlı
adıyla anılmışlardır. Bilindiği gibi Maraş ve civarı Avşarların en önemli
yerleşim yeriydi. Bu bölgedeki Avşarlardan bir kısmının Dede Karkın’a intisap
ettiğini anlıyoruz.
16. yy’da
Dulkadırlı Eli içinde bulunan Karkınların bir kısmı Dede Karkın’ın Göksun’da
bulunan zaviyesine hizmet ediyordu. Velayetnameye göre, Hacı Bektaş’ın
halifelerinden Hacı İbrahim’in oğulları ile Dede Karkın oğulları arasında geyik
derisinden taç giyme üzerine anlaşmazlık çıkmış ve sonunda davayı Dede
Karkınlar kazanarak, geyik derisi taç giyme hakkını almışlardı. Mezarının
nerede olduğu bilinmeyen (muhtemelen Göksun’dadır) Dede Karkın’a atfen 16.
Yy’da Birecik ve Mardin’de yer adları vardı.[1093] Bunun yanında Dede
Karkın’a atfen ziyaret edilen mezarlar da mevcuttur. Konya-Çumra’da Dede Kırı,
Mardin’e bağlı Dede köyü gibi.[1094]
İşte
Afşarlar arasında bulunan Karkınlı’ların Karkın adlı Oğuz boyunun kalıntısı
olduğu düşünülüyordu. Ancak yaptığımız çalışmada Karkınlı adını taşıyan
Avşarların, Karkın adlı Oğuz boyundan gelmediğini bunların Dede Karkın Ocağına
bağlı oldukları için Karkınlı diye tanınan Alevi Afşarlar olduğunu tespit
ettik. Karkınlılar, bir çok köyde yayılmışlardır. Bunların bir kısmı halen
Alevi olduğu halde bir kısmı Sünnileşmiştir. Karkınlıların bulunduğu yerler
şunlardır. Osmaniye’nin Düziçi ilçe merkezinde yaşayan Afşarlar, Pınarbaşı’nın
Mezgitli mezrası, Bünyan’ın Girveli (kısmen), Tomarza’nın Maniören (kısmen),
Taf (Şimdi Dadaloğlu Kasabası. kısmen), Kümbetir (Maraş’ın Andırın ilçesinde
bir köy Kümbetir –yeni adı Kavlaktepe- adını taşır), Çayanlı, Kirikler
(kısmen), Aliağalar (kısmen) ve Avşarsöğütlü (kısmen) köyleri. Bunlardan
Maniören, Kümbetir, Çayanlı, Kirikler, Aliağalar ve Söğütlü köyleri Alevi’dir.[1095]
Diğer bir
mesele de bazı lakaplarla ilgilidir. Bazı Afşar köylerinde Molla isminin yaygın
olması onların İran ile bir bağlantılarının olduğunu gösteriyor. Yine bazı
Afşar köylerinde sünni olmalarına rağmen Ehl-i Beyt sevgisinin yoğun biçimde
bulunması ve Aleviliğe dair izlerin çok olması onların köken olarak Alevi
olduklarını gösteriyor. (Mesela Tomarza’nın Zelhin köyünde Allişler sülalesinde
eskiden hemen her evde Hz. Ali resimleri asılıydı. En çok okunan halk
hikayeleri arasında “Hayber Kalesinin Fethi” bulunuyordu. Masallar arasında ise
bir “Şah İsmail Masalı” vardı ki ilginçtir.)
Aslında
halk kültürü açısından bakıldığında Alevi Türkmenlerle diğer Türkmenler
arasında hiçbir fark yoktur. Gelenekleri, yemekleri, giyimleri,
kılık-kıyafetleri, alkış ve kargışları, doğum-evlenme ve ölüm törenleri vs...
hep aynıdır.
Gerek bu
başlıkta altında incelediğimiz gerekse Türkmenlerin Kürtleşmesi bahsinde
açıkladığımız konular, aslında bu gibi farklılıkların ayrılmayı
gerektirmediğini açıklamak içindir. Bu gibi konuları biz farklılık olarak değil
zenginlik olarak algılıyoruz. Çünkü tarih boyunca dünyanın dört bir yanında
varlığını hissettirmiş bir milletin kültürel yapısının çeşitli ve zengin olması
normaldir. Tersine medeniyetsiz ve basit milletlerde kültürel motifler kısır
olur. Diğer taraftan 100’ü aşkın dil, ırk ve dine ev sahipliği yapan Amerika,
bütün bu farklılığına rağmen vatandaşlarına Amerikalılık bilincini aşılayıp
milli bir birlik oluşturmaya çalışırken, dili, dini, ırkı bir olan Türk
milletinin, yapay sorunlarla uğraşıp milli kimliğinden taviz vermesi akıllıca
değildir. İster Kürt olsun, ister Alevi (ve benzerleri), bu çeşitliliğimiz yüce
Türk milletini bölmek isteyen bir takım mihrakların kullandığı malzemeler
olmasın. Alevisi-Sünnisi, Türkmeni-Kürdü hep bu büyük ailenin bir fertleriyiz.
Bizim birbirimize düşmemiz Türkiye üzerinde emeli olanları mutlu eder.
Son sözü
1300 yıl önce büyük atamız Bilge Kağan söylemişti :
“Ey
Türk-Oğuz Beyleri, milleti, işitin. Yukarıda gök basmasa, aşağıda yer
delinmese, senin ilini, töreni kim bozabilir. Ey Türk milleti, titre, kendine
dön.”
Günümüzde
Türkiye’nin hemen her ilinde Avşarlara tesadüf edilmektedir. Avşarlar kimi
illerde oldukça önemli bir nüfusa sahip olup toplu yaşamakta iken kimi illerde
de dağınık ve küçük gruplar halindedir. Anadolu’daki Avşarların yayılışlarıyla
ilgili genel bir kanaatimiz bulunmaktadır. Ancak Türkiye dışındaki bazı
ülkelerde de Avşarların hatırı sayılır bir nüfusu bulunmaktadır. Bu ülkelerdeki
Avşar varlığı uzun yıllar ihmal edilmiştir. Ümit ediyoruz ki bu Avşarlarla
ilgili ileride detaylı araştırmalar yapılsın. Bizim tesbit edebildiğimiz
kadarıyla Avşarların bulunduğu ülkeler ve bu ülkelerdeki Avşarlara ait bilgiler
aşağıda belirtilmiştir.
Kıbrıs’ta
yaşayan Avşar Türkmenleri, adanın 1571 yılında fethiyle buraya yerleştirilen
obalar ile 18. Yy’dan sonra Osmanlıların sürgün ettiği obalardan oluşmaktadır.
Bilindiği gibi Kıbrıs’ın fethi üzerine buraya İç-El T
ürkmenlerinin
önemli bir kısmı iskan edilmişti. Bu grubun arasında Karamanlılar da bayağı bir
nüfus teşkil ediyorlardı (Sözgelimi, Kıbrıs davasının lideri ve Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş, Karamanlı soyundandır). Daha sonra sürgün vasıtasıyla bir çok
Türkmen toplulukları adaya gönderilmiştir ki bunlar genelde İç-El Yörükleri
idi. Bu Yörükler arasında Avşarlar önemli bir nüfusa sahipti. Avşar obaları
arasında ise Zekeriyalıların önemli bir kolu olan Kara Hacılılar, Şamlı,
Sindel, Horzum, Deliler, Köseli ve Sülü Beğli sayılabilir.
17. Yy
sonlarından itibaren girişilen iskanlarda ise Kıbrıs adası sürgün olarak
kullanılan belli başlı bölgeler arasındaydı. Bu dönemde de Avşarların bir kısmı
adaya gönderilmiştir. Örnek olarak Sinde köyü, Sindel Avşarının iskanıyla
kurulmuştur. Yine ünlü siyasetçimiz Alparslan Türkeş’in (aslen Kayseri’nin
Pınarbaşı ilçesi Köşkerli köyünden) ataları Kayseri’den Kıbrıs’a sürülen
Avşarlardandır. Bunun yanında Kıbrıs davasının ünlü isimleri Fazıl Küçük (aslen
Kayseri’nin Sarız ilçesi Deli Küçükler köyünden) ve Osman Örek gibi
şahsiyetleri görmek mümkündür. Başbakan Derviş Eroğlu ise Kayseri Talas’tan
gitmedir.
Bütün bu
Afşarları takip etmemiz mümkün değildir. Eskiden yerleşenlerde boy şuuru
kalmamıştır. Son gidenler ise halen aşiret isimlerini hatırlıyorlar. Lefkoşe
merkezde (Kesikbaş Mah.), Omorfo’da ve Girne’de kısmen bulunan Afşarlar, tespit
edebildiğimiz kadarıyla şu köylerde yaşamaktadırlar. Girne’nin Çatalköy,
Lapta’nın Arapköy, Lefke’nin Bademli, Bağlıköy, Sinde, Değirmenlik, Akıncılar,
Tuzla, Gazi Magosa’nın Pamuklu köyleri.
Bu ülkede
13. Yüzyıl sonlarına doğru Avşarların gelip yerleştiğini biliyoruz. Moğolların
Kösedağ Savaşında (1243) Selçukluları yenip 1277’lerde Anadolu’nun önemli bir
kısmına hakim olmaları üzerine Moğollar tarafından katliama tabi tutulan
Türkmenler, Anadolu’dan Suriye’ye (Gazze’den Antakya ve Diyarbakır’a kadar
uzanan saha ile Suriye sahillerine) 40.000 çadır nüfusla göç ederek Memlukler’e
sığınmıştı. Burada Boz-Ok ve Üç-Ok teşkilatını sürdüren bu Türkmenlerin
etkinlik ve sayı bakımından başında Afşarlar vardı. Suriye’de (Güney ve Güneydoğu
Anadolu dahil) yaşayan Avşarlar şunlardı : Kutbeği-Oğulları (Halep),
Gündüz-Oğulları (Amik), Köpek-Oğulları (Antep), Köpek ailesinden gelen
Sakalsız-Oğulları (Halep’in batısı). Bu devirde Afşarlar, siyasi olayların
yanında kültürel ve ekonomik izler de bırakmışlardı. Nitekim o dönemlerde Halep
şehrinde Türkmen Pazarında Avşar Mescidi bulunurken Yaruklu Türkmenlerinden
olan İzzeddin Avşar’ın yaptırdığı medrese de Avşariye Medresesi adını
taşıyordu.
Suriye’deki
Avşarlar (Osmanlı devrinde Halep Avşarları diye tanınır) ileride Anadolu ve
İran’da önemli faaliyetlerde bulunan Avşarların temelini oluşturur. Misal
olarak Anadolu’daki Sis Afşarları, Dulkadır Afşarları (İmanlı Avşarı), Yeni-İl
Afşarları, Boz-Ulus Afşarları, son iskana tabi tutulan Avşarlar, İran’daki
Afşarlar ile İran tahtına oturan Nadir Şah hep Suriye Avşarlarındandır.
Günümüzde
Suriye’de Sacur Suyu boyları ile Halep ve çevresinde yaşamaktadırlar ve
Haleb’in bir mahallesinin adı da Karaman adını taşımaktadır. Deliler Avşarı da
halen Halep’te varlığını sürdürüyor. Bugün Sacur Suyunun Fırat’a döküldüğü yere
kadar uzayan ovaya halen Afşar Bucağı denmektedir ve burada Afşar Bucağı isimli
birde köy vardır. Bu ovanın büyük bir kısmı sınırlarımızın dışında kalmıştır.[1096] Membiç iline bağlı
Büyük Arap Hasan köyü burada Arap Hasan Avşarının da yerleştiğini gösteriyor.
Ayrıca Torun ve Kara-Şeyhli obaları da Suriye’de bulunmaktadır.
Irak en
eski çağlardan beri insanlığın ilgisini çeken bir bölgedir. Burada Afşarlar,
büyük Türk göçü esnasında 11. Yüzyıl sonlarında görülmüşler, ardından İmadeddin
Zengi önderliğinde Musul Atabeyliği’ni (Zengi Devleti) kurarak bölgede bir güç
oluşturmuşlardı. Selahaddin Eyyubi gibi bir şahsiyet yetiştirerek kendilerinden
sonra da bölgenin Haçlılara karşı ayakta kalmasını sağlayan Zengiler, daha
sonra Mardin merkez olmak üzere kurulan Artuklu Beyliği bünyesinde de faaliyet
göstermişlerdi. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Orta Anadolu kesimlerinde
Zengi adını taşıyan köylerin olması bu Avşarların bir hatırası olsa gerek.
Bu Avşarların
bölgede günümüze ulaşan izler bırakmış olmaları gerekir. Nitekim günümüzde
Bağdat’ta fasih Arapçayla okunan ve çeşnisi segah olan “Afşar” adlı bir makam
vardır.[1097]
Kerkük hoyratları arasında Avşar makamıyla benzerliği bulunan bir makamdan da
bahsedilir.[1098] Irak’ta Türkmenler
içerisinde, Telafer bölgesinde ve Mendeli’de Afşarlar yaşamaktadır. Bunun
yanında Osmanlı belgelerinde Herikli Avşarlarının Musul eyaletinde yaşadığı
belirtiliyor.[1099] Günümüzde Herikliler,
Kuzey Irak’ta bulunuyor ve sınırlarımıza yakın mahallerde çoğu göçebe olarak
yaşıyor. Kuzey Irak’taki nüfus olarak en büyük 15 Kürt aşiretinden birisidir.
Ancak siyasi etkinlikleri yoktur.
Bu ülkede
Avşarlar çok erken tarihlerde ortaya çıkmışlardır. Avşarların, liderleri Şumla
başkanlığında daha 12. asırda İran’ın Huzistan eyaletinde bir beylik
kurduklarını görmüştük. 14. Yy’da Doğu Anadolu ile İran-Azerbaycan bölgesinde
ortaya çıkan Kara-Koyunlu ve özellikle Ak-Koyunlu devletlerinde faaliyette
bulunduklarını biliyoruz. 15. Asır sonlarına doğru Anadolu’dan İran’a bazı
Afşar obaları göç ederek İran’daki Avşar nüfusunu ve etkinliğini artırmıştı.
Avşarlar, Safevi devletinin kurulması üzerine bu devletin hizmetine girdiler.
Bu dönemde Anadolu’dan İran’a yeni Afşar oymakları gelmiştir. İran’daki büyük Afşar
varlığını işte Anadolu’dan gelen bu
Afşar oymakları meydana getirmiştir. Burada siyasi tarihi bir kenara bırakarak
İran’daki Afşar nüfusuna bir bakalım.
Safevi
hükümdarı Şah Abbas devrinde (1587-1628) Afşarlar Alplı, Araşlı, Çoban-Oğlu,
Eberli, Gündüzlü, İmanlı, Kör-Oğlu ve Usalı adlı oymaklara ayrılmıştı. 17.
Yy’ın meşhur seyyahı Evliya Çelebi, İran Azerbaycan’ında bulunan Avşarlardan
bahsederek Erdebil hakimi Ebu’l-Feth Han ile bir Afşar sultanından söz eder.
Avşarlardan bir bölüğün Demavend yaylasına çıktıklarını ve Rey hakimine vergi
verdiklerini anlatır. Tebriz civarında Afşar-kent adlı bir yer olduğunu ve
Tebriz halkından bir kısmının Avşarlardan oluştuğunu söyler.[1100]
Nadir
Şahın ortaya çıktığı dönemde ise (18. Yy‘ın ilk yarısı) İran’da Afşar oymakları
şunlardı : Araşlı, Eberli, Gündüzlü, İmanlı, Kasımlı (İmanlı‘nın kolu), Kırklı
(Eberlü’den. Sümer’e göre Araşlı’dan), Köse Ahmetli (Gündüzlü’den), Kutulu
(Eberli’nin obası), Mahmutlu (Araşlı’nın kolu). Bu dönemde Alplı, Usalı,
Çoban-Oğlu ve Kör-Oğlu oymaklarının adına rastlanmıyor. Bu husus onların ya
isim değiştirdikleri yada diğer Afşar obaları arasına karıştıklarını
gösteriyor. Gerçekten de Usalılar, sonraki devirlerde Kasımlı ve Araşlı
Avşarlarının arasında görülmektedir. Bunun yanında Horasan’a giden Gündüzlüler
isim değiştirerek Köse Ahmetli adını almışlardır. Eberlüler de Kırklı diye
anılıyorlar. Ayrıca Afşar oymaklarından Kasımlı, Kutulu ve Mahmutlu adlı yeni
obalar oluştuğunu görüyoruz. Bu yeni oba oluşumları günümüze kadar devam
etmiştir. İran kaynaklarında İmanlıların bazen İnanlı ve İnallı şeklinde
kaydedildiğini de belirtelim.
19. yüzyıl
başlarında İran’da bulunduğu sıralarda bu ülkedeki Türk oymakları ile ilgili
bir liste hazırlayan A. Dupre, bir çok bölgede Afşarlardan bahsederek
nüfuslarını da bildirmiştir. Ancak Urmiye hariç alt oba isimleri verilmemiştir.
Bu bilgilere bakacak olursak, Azerbaycan ve bilhassa Urmiye yöresinde oturan
Afşarlar, Kasımlı ve Araşlı adlarıyla iki kola ayrılmakta ve Karaçlu, İmamlı,
Davutlu, Haydarlı, Yorganlı, Usallu, Kılıçlı, Ganibeyli, Hasansalı, Kileli,
Yeberla, Tutmaklı, Adaklı, Kuhgiluyeli, Karahasanlı, Alibekli, Terzili ve
Şahburanlı adlı obalara bölünmektedir. Nüfusları ise 25.000 kişidir (Bu ve
bundan sonraki sayılara kadın ve çocuklar dahil değildir). İran’ın diğer
sahalarına gelince, Hamse’de (Kızılözen kıyılarından Sultaniye ve Sayınkale’ye
kadar uzanan Zencan toprağında) 10.000 kişi, Kazvin çevresinde (başlıca Çal ve
Huar yörelerinde) 5.000 kişi, Hemedan çevresinde 7.000 kişi, Tahran’ın
bulunduğu Rey bölgesinde 7.000 kişi, Huzistan’daki Şuşter yakınlarında 10.000
kişi, Kirman’da 6.000 kişi, Horasan’da 8.000 kişi, Fars’ta 5.000 kişi,
Mazenderan’da 5.000 kişi olmak üzere toplam 88.000 kişi nüfusları vardır. Bu
sayı ile Afşarlar, İran’da bulunan Türk oymaklarının başında geliyor.
Isfahan’ın Fereyden bölgesinde 4-5.000 nüfusa sahip İnallılar ile Horasan’ın
Kelat bölgesinde yaşayan Celayirliler den de bilgi alıyoruz.[1101]
Aynı
yüzyılın ortalarında İran’daki Türklerle ilgili diğer bir liste de Lady Shell’e
aittir. Buna göre, herhangi bir boy adı zikretmeden kaydettiği Afşarlar,
Urmiye’de (Kasımlı ve Araşlı olmalı) 7.000 ev, Mazenderan’da 100 ev,
Tahran-Kazvin arasında 900 çadır, Hamse’de 200 ev ve Kirman’da 1.500 ev nüfusa
sahiptir. Ayrıca Araşlı Avşarının bir kolu olan Mahmutlu obası Meraga’da 2.500
ev, İmamlı Avşarı Mazenderan’da 50 ev, Usanlu Avşarı Mazenderan’da 50 ev, Har
ve Demavent’te (Tahran civarı) ise 1.000 çadır ve ev, Afşar Şahsevenleri
Hamse’de 2.500 çadır, Kaçar-Afşar (Türk ve Leklerden oluşmuş bir oymak) Fars’ta
100 ev, İnanlu Darab ve Fesa’da 4.800 çadır ve ev, Horasan’ın Kelat-ı Nadiri’de
yaşayan Celayirliler ise 1.500 ev nüfusa sahip görünüyordu.[1102]
Günümüzde
ise İran’ın hemen her tarafında dağınık bir halde bulunan Afşarlar, genel
olarak Urmiye (yoğun Afşar nüfusu barındıran bu yer, İran’da Avşarların şehri
diye tanınır), Hamse (Zencan), Hemedan, Kirman-Şah’ta ve bunlar arasındaki
Esed-abat mıntıkasında; Huzistan, Fars, Kirman, Horasan vilayetleri ile Tahran’da kısmen yarı göçebe,
kısmen de yerleşik durumda yaşamaktadırlar. Küçük bir kısmı zamanla diğer
boylar arasında eriyen Afşarlar şu boylara ayrılmıştır : Kırklı, Babalı,
Celayir, Köse Ahmetli, Gündüzlü, İmanlı (İnanlı), Araşlı, Alplı, İmirli
(Eberli), Begeşli, Şamlı, Usalu, Kasımlı, Kutulu, Tekeli, Kuh-Giluyeli. Bugün
en çok toplu olarak Kazvin – Hemedan arasında bulunan Afşar kasabasında
bulunmaktadırlar ve kasabayı çevreleyen yüzün üzerinde Afşar köyü vardır.
Urmiye’de yaşayan Kasımlı Avşarlarının bir kısmı ise Rızaiye civarında bulunur.
Afşarlardan Ağaç-eri adı verilen Cakiler ve Ahmetliler çok yiğit ve kahraman
olup Şiraz vilayetindedir (Ağaç-Eriler
bilindiği gibi ayrı bir Türk boyudur. 20. Yy başlarında Kuh-Giluye’de yaşayan
Ağaç-Eriler; Beğdili, Tilki ve Avşar adlı üç oymağa ayrılıyordu.[1103],
Burada bahsi geçen Afşarlar bunlardır). Kirman bölgesinde Berdisir,
Nermasir, Bem ve Barzi Dağları’nda da yaşayan Afşarların bir bölümü ise
Horasan’da Bocnurd ile Kuçan’ın güneyinde ve Sebzevar – Nişabur arasında
bulunur. İran’daki toplu halde bulunan Afşarların sayısı 1.000.000.’un üzerinde
olup, Afşar soyadlı binlerce insan bulunmaktadır.[1104]
Horasan’ın
Birjand ilinde Abşar, Fars bölgesinde Abşar, Huzistan’da 2 adet Abşar,
Erdebil’de Afşar, Doğu Azerbaycan’da Afşar Jig ve Çahar-Mahal’da Afşar-Abad
adlı yerleşim birimleri de Avşarlardan kalmadır.
Fars’ta
Hamseliler arasında Afşar-Uşağı ve 5.000 aileden oluşan İnanlılar yaşar.
İnanlılara Erdebil, Mişkin, Save ve Kazvin’de de rastlanır. Mamasani’de ise
Begeşliler bulunur. Huzistan’da ise Şuşter ve Dizful’da Gündüzlülerden küçük
bir grup yaşar. Kirman’da da 5.000 çadırlık bir Afşar kabilesi vardır. Save,
Kazvin ve Zerend’de göçebe Afşarlara tesadüf olunur. Günümüzde merkezi Tebriz
olan İran Azerbaycan’ı 14 idari bölgeye ayrılır. Bu bölgelerden birinin resmi
adı Afşar Sayınkale’dir. Ayrıca Hamse İlinin güneybatısındaki dağlar da Afşar
Dağları adını taşır.[1105]
Şah-Seven
Türkmenlerinden (Şah İsmail’in Anadolu’dan İran’a getirdiği Kızılbaşlar
arasından Şah Abbas, güvendiği bazı aileleri seçerek yeni bir boy
oluşturmuştur) olan Amir Afşariler, Hastrud’un güneyinde Hamse bölgesinde
bulunurlar.[1106] Bedirli, Kör Hasanlı ve
Tevhitli obaları ise Zencan civarında yaşamaktadırlar. Hazar Denizinin
güneyindeki topraklarda da Usanlılar vardır. İran Afşarları, ziraat,
hayvancılık ve halıcılık ile geçinmektedirler. Şia mezhebine mensup olan İran
Afşarları arasında bir çok kumandanlar ve devlet adamları yanında yazarlar ve
sanatkarlar da yetişmiştir (Abbas’ın kitapçısı şair ve yazar Sadıki ile 18. Yy
tanınmış şairi Terzi gibi). İran’da musiki alanında Afşari adını taşıyan bir
makam vardır ki Avşarların hatırasıdır.[1107] Afşarlık şuurları da
oldukça gelişmiş bu insanlar, devlet tarafından bir çok baskıya maruz
kaldıklarından dolayı seslerini duyuramamaktadırlar.[1108]
Günümüzde
Afşarlar Azerbaycan’ın Şuşa ilinin Ağcabedi İlçesinde yaşarlar. Burada Afşar
adlı bir de köy vardır. Bunun yanında Afşarlara Bakü’de dahil bir çok yerde
rastlanır. Ayrıca başkent Bakü’nün de bulunduğu yarımada Apşeron adını taşır ki
bu, Avşar-an yani Avşarlar demektir.[1109] Azerbaycan’ın Kuba
şehrinde de Usalı ve Araşlı Afşarları bulunmaktadır.[1110]
Karaman’dan
sürgün gelen Afşarlar da Azerbaycan’da bulunmaktadır. Karaman civarındaki köy
adları ile Azerbaycan’da bir bölgede yer adları aynı isimleri taşıyor. Yer
adları incelendiğinde Anadolu’da bulunan Türkmen oymaklarına ve Afşar obalarına
ait bir çok isimle karşılaşabiliriz. Sözgelimi, Gence’de Karamusalı köyü Kara
Musalı Avşarının oraya göçüyle kurulmuştur.
Evliya
Çelebi, Şirvan vilayetinin Şaboran şehrinde Avşar Han adlı bir camiden
bahsetmiştir ki[1111] bölgede Avşar varlığına
bir delil sayılabilir. Bunun yanında Karabağ Hanlığı’nı kurmuş olan Civanşirler
de bir Afşar obasıdır ve halen Azerbaycan’da bulunuyorlar. 19. Yy başlarında İran’daki
Türk oymakları hakkında bir araştırma yapan A. Dupre, Cevanşirlerin cesur bir
oymak olduğunu, 6-8.000 kişilik nüfusla Şuşa yöresinde yaşadıklarını
belirtmiştir. Hazırladığı listeye Cevanşirlerin en önemli boyu olan Sarıcalı
obasını da kaydeden Dupre, bu obanın nüfusunu 4-5.000 kişi olarak vermiştir.
Nüfusları kıyasladığımızda Sarıcalı’nın gerçekten büyük ve önemli bir konumda
olduğunu anlıyoruz.[1112] Hatırlanacağı üzere
Karabağ Hanlığı’nı kuran Ali Bey (Penah Han) de Cevanşirin Sarıcalı obasından
idi. Ünlü Azeri şair Kasım Bey Zakir de Sarıcalı’dandı.
Azerbaycan’dan
Anadolu’ya gelmiş Afşar obalarının varlığını biliyoruz. Bunlardan Civanşirler,
Genceli Avşarı, Akdamlı Avşarını sayabiliriz. 1750’li yıllarda Arran’da
(Karabağ) yaşayan Avşarlardan bir bölük göç ederek Anadolu’ya gelmiş ve
Çukurova’ya iskan olmuşlardır. Günümüzde Osmaniye’de yaşayan Azeriler, bundan
250 yıl önce Arran’dan gelen Avşarlardır.[1113]
Burada bir
meseleye de değinmek istiyoruz. Bu mesele Karabağ meselesidir. 1828 Türkmen-Çay
Anlaşması ile Karabağ Hanlığını ele geçiren Ruslar, burada günümüze kadar gelen
bir sorun yaratmışlardır. Karabağ’ı işgal eden Ruslar, önceleri burayı eski
sistemle yönettiler. Daha sonra yeni bir idari sistem kurarak Karabağ’ı, Şuşa,
Cevanşir, Cebrail ve Zengenzur kazalarına ayırmış, önce Bakü’ye 1868’de ise
Gence vilayetine bağlamışlardır.
Nüfusunun
az bir kısmı Ermenilerden oluşan Karabağ’da 1905’ten itibaren Azeri-Ermeni
çatışmaları çıkmıştır. 1917 Rus ihtilali zamanında Ermeniler Karabağ’ın
kendilerine ait olduğunu iddia etmişlerdir. Mondros Mütarekesi gereği
İngilizlerce işgal edilen bölge, nüfusuna bakılarak Azerbaycan’a bırakılmış,
1920 Sovyet işgali sırasında ise Karabağ ve Nahçıvan Ermenilere verilmiştir.
Ancak 1921 yılında yapılan Türk-Sovyet anlaşması çerçevesinde Zengenzur
Ermenilerde kalmak koşuluyla Karabağ ve Nahçıvan Azerbaycan’a iade edilmiştir.
1923 yılında merkezi Hankendi olan Dağlık Karabağ adında muhtar bir Ermeni
vilayeti teşkil edilerek Karabağ’ın ¼’ü Azerbaycan’dan koparılarak Ermenilere
verilmeye çalışılmıştır. Bilindiği gibi bu sorun hala devam ediyor. Yüce Türk
Milletinin ayrılmaz bir parçası ve kanayan bir yarası olan Karabağ meselesi,
Afşarları da derinden etkilemekte ve ilgilendirmektedir. Tarihi bir Türk yurdu
ve Afşar yurtluğu olan Karabağ için aşiretimizin sesini yükseltmesi
gerekmektedir.
Ermenistan,
Karabağ’ın bir parçası olup 1828 Türkmen-Çay Anlaşması ile bizden koparılan
Revan bölgesi üzerinde kurulmuştur. Bu yüzden Ermenistan’daki Türkler “Revan
Türkleri” adıyla anılmaktadır. Ermenistan’ın hemen her yerinde bulunan Türkler,
bir çok oymaklara ayrılmıştır ki bunlardan biri de Avşarlılardır. Iğdır’ın
Aralık ilçesi karşısında bulunan Ermenistan’ın Vedi-Basar bölgesinde bir köy
ise Avşar adını taşıyor.[1114] Ünlü gezgin Evliya Çelebi
de bu köyden bahsetmiş ve Avşarların yaşadığı köyün Sünni mezhebe bağlı
olduğunu bildirmiştir.[1115] Yine Nahçıvan ile
Karabağ arasındaki bölgede de (Türk toprakları olmasına rağmen zorla Ermenilere
verilen yerlerdir) bir köyün adı Avşarlı’dır.
1876’lı
yıllarda Ermenistan’da yersiz-yurtsuz, sanatsız, bir işi olmayan ve çiftçi
halka zarar veren Kürt, Avşar ve Çerkezlerin nüfusu 1 milyona ulaşıyordu.
Ermenilerle sürekli çekişme halinde olan bu gruplar, Ermenistan’ın bazı
yerlerinde mutlak hakim olarak hüküm sürüyorlardı. Mahalli yöneticilerin,
bunların bölgedeki kimi zaman eziyete varan davranışlarına ses çıkaramadığı ve
göz yumduğu anlaşılıyor.[1116] Yukarıda verilen rakam,
o dönem için önemli bir nüfustur. Üstelik, içlerinde Avşarların da bulunduğu bu
nüfusun bu hale düşmesinde devletin içinde bulunduğu zor koşulların yanı sıra
Rusların bölgedeki yıkıcı faaliyetleri ve bu uğurda Ermenilere destek vermeleri
göz ardı edilmemelidir.
Ayrıca
Ermenistan’ın Azerbaycan sınırına yakın yerlerinde yaşayan Avşarlar, İmirli obasından
idi. Ermenistan’dan zaman zaman göç eden ve en son Karabağ olaylarından sonra
Ermenistan’ı terkeden Azeriler bu İmirler’dendi ve Afşar olduklarını beyan
ederlerdi.[1117]
Günümüzde Karabağ meselesi sebebiyle Ermenistan’da Türkler yok denecek kadar
azdır.
Anadolu’nun
Türkleşmesi esnasında Afşarlardan bir bölüğün 1200’lerde Adıyaman ve civarına
gelerek özellikle Besni ilçesi ve çevresine gelip yerleştiğini görmüştük.
Ardından bu Afşar grubu, 1350 yılında Akkoyunluların Kafkasya ve İran’dan Fırat
ve havzasına gelmesiyle aralarında bulunan Avşarların da Besni ve Keysun
Ovasına yerleşmesiyle nüfusunu ve etkinliğini artırmıştı. Daha sonra bölgedeki
mücadelelerden yılan bu Avşarların bir bölümü baskılardan kaçarak önce Bafra’ya
oradan da gemilerle Kafkasya’ya gitmişlerdir. Zaten bunların bir kısmı
Ak-Koyunlular ile birlikte Kafkasya’dan gelmişlerdi.[1118] Evliya Çelebi bu
olaydan bahsederek şöyle diyor “Besni kavmi, eman ile vire verüp cümle enval,
erzakları ile Karadeniz kenarından Bafra’dan gemilere binüp, Karadeniz’in karşu
şimal canibinde ıssız dağlara çekildiler”.[1119]
Bu grup,
halen “Besni” adıyla Kafkasya’da varlığını sürdürmektedir. Kabardeylerin
batısında ve onlara komşu yaşayan Besni’ler, Büyük ve Küçük Laba vadileriyle
Urup (Varpa) havzasında yerleşiktir. Bunlar, Kuban Ovası ile Çegen, Fars ve
Psefir vadilerine de yayılmışlardır. Bu bölgelerde Besni, Besnibay gibi köy ve
kasaba adları ile ırmak ve çay adları mevcuttur. Çerkesler arasında Besleney
olarak ta tanınan Besni’ler, Kafkas kabilelerinin en asili ve fiziki olarak en
güzeli kabul edilir. Ayrıca Adige Cumhuriyeti’nin başkenti May-Kop’un (Türkçe
bir kelime olan maykop, “yağı bol” anlamındadır. May : kaymak, yağ, kop : çok)
hemen güneyinde bulunan bir köy de Apşeron-ski (Bakü’nün bulunduğu yarımada da
aynı adı taşır ve Afşar isminden gelmektedir. Ruslar, Dünya Savaşında bir
askeri komutanlığına da Apşeron-ski adını vermişlerdi) adını taşır. Bu da en
azından bölgede bir zamanlar Avşarların bulunduğunu göstermektedir.
Afganistan'da
M.S 50 yılından 18. asrın ortalarına kadar Türk hakimiyetini ve Türk
devletlerini görüyoruz. Bunlar sırasıyla
Saka (İskit), Kuşan, Akhun, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, Timur ve
Babür imparatorluğudur. Afganistan'a yerleşen ilk Türk boyunun Halaçlar olduğu
ve bunların 480 yılında Akhunlarla bu bölgeye geldiği ve yönetimi ele geçirdiği
bilinmektedir.[1120] Oğuz Türkleri ise
bölgeye Selçuklu Devleti yönetiminde gelmişlerdir.
18. asrın
ortalarında Nadir Şah Afşar’ın ordusunda komutanlık yapmış olan Peştunlaşmış
Halaç Türkleri’nden Ahmet Şah Dürrani önderliğinde Afganistan Devleti kuruldu.
Bu dönemde hakimiyet Türklerden Peştunlar'a geçmiş ve ülkenin ismi “Afganistan”
olarak kabul edilmiştir. Daha önce ülkede her bölgenin ayrı ayrı ismi bulunmaktaydı.
Bugün bu bölgeler Afganistan'ın başlıca eyaletleri durumundadır (Kabil,
Kandahar, Herat, Hazarecat, Sistan, Nuristan, Vahan, Bedehşan ve Türkistan).
Afganistan’da
Afşar varlığına gelince, Safevi hükümdarı I. Abbas (1587-1628), tahta çıktıktan
sonra Türkmen boyları arasındaki rekabet ve devletteki etkinlikleri yüzünden
bunları denetim altında tutabilmek için Türkmen beylerinin çoğunu öldürterek
Türkmenleri toplu bulundukları yurtlarından sürüp İran içinde dağıtmıştı.
Afşarların bir bölümü (Gündüzlü, Araşlı, Eberli) ise Horasan taraflarına
gönderilmişti. Bu gruptan bazıları Kuzey Afganistan’daki Andhoy şehrinde iskan
edilmişti. Ayrıca 1738 yılında Nadir Şah Afşar’ın ele geçirdiği Kabil’den
ayrılırken burada ihtiyat askeri olarak bıraktığı Kızılbaşlar arasında Afşarlar
bulunmaktaydı. Afganistan’daki Afşar varlığı işte bu grupların torunlarından
oluşur.[1121]
1813 yılında Hindistan’da bulunan İngiliz komiserliği tarafından bölgedeki
aşiretlerin nüfus ve etkinlikleri, hangi şehirde kimin hakim olduğunun araştırılması
için Türkistan’a gönderilen Mir İzzetullah, Andhoy şehrinde Rahmetullah Han
Afşar ve Halefi Yulduz Han’ın hakim olduğunu bildirmişti ki[1122] bunlar, I. Abbas’ın
Andhoy’a gönderdiği Avşarlar’ın torunlarıdır.
Afganistan
çeşitli etnik grupları barındıran bir ülkedir. Bu etnik grupları uzun yıllar
bir arada yaşadığı için birbiriyle karışmışlar, iç içe geçmişlerdir. Bu sebeple
Afganistan Türkleri’nin büyük bir çoğunluğu dillerini kaybederek Darice ve
Peştunca konuşmaya başlamışlardır. Bunlar arasında Afşarlar da bulunmaktadır.
Günümüzde Türkçe aleyhine durum sürmektedir. Afganistan Türkleri ile ilgili
ülkemizde yapılan çalışmalar ise çok az ve yetersizdir. Bu çalışmalarda ülkede
yaşayan Türk gruplarının isimleri ve
nüfusları birbirinden farklı yansıtılmaktadır. Bu ülkede yaşayan Avşarların
nüfusları da tahminidir. Afganistan Avşarlar'ı üzerinde yapılan dil
araştırmalarında onların “Türki” adını verdikleri dillerini unuttukları, 30
yaşın altındaki Avşarların Avşarca bilmedikleri ifade edilmektedir.[1123]
Milli
kimliğini muhafaza edebilen az sayıdaki Afşarlar ise Azeri Türkçe’si konuşuyor
ve başkent Kabil ile Andhoy ve Herat‘ta yaşıyorlar. Nüfusları hakkında verilen
bilgiler ise birbirini tutmamaktadır (30 bin ile 400 bin gibi oldukça farklı
rakamlar verilmektedir). Kabil’in büyük bir mahallesi de Avşar-ı Bala adını
taşır. Kabil ve Herat arasında bulunan Nahakçi ve Tepe köyleri de Avşardır. Şii
mezhebinden olan Afganistan Afşarları
yerleşik hayatı seçmiş, ticaret ve sanat faaliyetleri ile uğraşmaktadırlar ve
bütün geleneklerini muhafaza etmektedirler.[1124] Herat yakınlarındaki
Abşar ve Abşara adlı köyler de Avşarlardan hatıradır.
Afganistan’daki
Türklerle aynı boy teşkilatına sahip olan Türkmenistan Türkleri arasında da
Avşarların bulunması gerekir. Esasen Şah Abbas zamanında Horasan bölgesine
iskan edilen Avşarların bir kısmının sonradan çizilen sınırlar dolayısıyla
Türkmenistan’da kaldığını biliyoruz. Ancak Türkmenistan’daki Türklere ait boy
tasniflerinde Avşar adına rastlanmıyordu. Ya Avşarlar azınlıkta kaldıkları için
diğer Türkmenler arasına karıştı veya Nadir Şah’ın son dönem uyguladığı baskıcı
politikası sonucu sindiler. Diğer taraftan Göklen ve Yomut boyları arasında
bulunan Kırık adlı obaların Nadir Şahın mensup olduğu Kırklı obasıyla bir
ilgisi olabilir. Ancak bu ülkedeki Avşarlarla ilgili çalışmalar ihmal edildiği
için bilgilerimiz yeterli değildir.
Balkanlara
yerleştirilen Türkler arasında da önemli miktarda Afşar bulunmaktadır. Bunlar,
Karaman-Oğulları’nın yıkılması ile oraya göçürülen Karamanlılar ile Osmanlı
hakimiyeti devrinde gerek iskan gerek sürgün yoluyla Balkanlara gönderilen
Avşar obalarının bakiyeleridir. Bunlar arasında son iskana tabi olan
Avşarlardan da bir miktar bulunuyor (Sözgelimi Batı Trakya’daki Kozan-Oğulları
gibi).
Bursa’da
kaldığım yıllarda Balkan göçmenleriyle yaptığım sohbetlerde onların büyük bir
kısmı aslen Karamanlı olduklarını söylemişlerdi ve bununla övünüyorlardı. Henüz
küçükken ailesiyle birlikte Yunanistan’dan Türkiye’ye göç eden sevgili dostum
Recep Ferhatoğlu (1963 Gümülcine doğumlu), bana küçük bir çocukken ninesinin
saçlarını okşayarak “Osmanlıların kendilerini Karaman’dan buraya sürgün
gönderdiğini, asıllarının Avşar olduğunu, çok acılar çektiklerini söyleyerek
eğer bu anlattıklarımı ve Avşar olduğunu unutursan hakkımı haram ederim”
dediğini anlatmıştı. Recep abi, Batı Trakya’da bulunan Gümülcine’nin Yassı
köyünden idi ve yakınlarındaki Günecik köyünün de Afşar olduğunu ancak başka
bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.
Bulgaristan’daki
köylerle ilgili de bir çalışma yapmıştım. Halktan derlediğim bilgilere göre
Karamanlı olarak bilinen köyler şunlardır. Şumnu, Eskicuma ve Yenipazar’a bağlı
Yeniköy (Çok az Bulgar var), Çerençe (birkaç hane Tatar var, Ayrıca Şop Bulgarı
yerleştirilmiş), Buğlar (1936 yılında katliam yapılmış ve Türkler göç etmiş,
çok az Türk var), Dereköy, Köseler (Şimdi Şop Bulgarı çoğunlukta, Köseli
Avşarını hatırlatıyor), Ortaköy (1940’larda 5-6 hane Bulgar yerleştirilmiş),
Uzunlar, Nasırlı (3 hane kalmışlar), Köprüköy (Şimdi 1 hane kalmışlar), Eskiköy,
Abdurrezzak, Turuca (Karaman Ermenek’te Turca köyünü hatırlatıyor), Köteş,
Nadarkü, Yalımlar (4 hane varlar), Kayacık, Bıyıklı, Naçıköy, Karlıköy,
Muratlar, Sıratça, Tırnotsa, Karademir (baraj suları altında kaldı) ve Pamukçu,
Dobruca’da Karamanköy, Razgrat’ta Ezerçe. Bunların yanında Kavaklı, Madara,
Gulefçe, Kasaplı, İsmedov, Drogog, Çatallar, Çengel ve Kadıköy köyleri
Karamanlı iken tamamen boşaltılmış ve yerlerine Bulgarlar (özellikle Şop
Bulgarı) yerleştirilmiştir.[1125]
Elbette
Bulgaristan’daki Türk varlığı çok köklü ve geniştir. Bu konuda Türker
Acaroğlu’nun önemli çalışmaları bulunuyor.[1126]
Bunun
yanında Özbekistan’da Hazerasp iline bağlı Avşar adlı bir köy vardır.
Üniversite’de okurken Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrencilerle çok yakın
dostluklar kurmuştuk. Türkistanlılar arasında oba teşkilatı halen canlı bir
şekilde yaşamaktadır. Bir gün sohbet esnasında bir soru üzerine Türkiye’nin
genelde Oğuz Türklerinden geldiğini ve kendimin de Oğuzların Avşar boyundan
olduğumu söyleyince Özbek öğrencilerden biri köyünün adının Avşar olduğunu
söylemişti. Hatta kelimenin kökenini bilmeyen köylülerin yabancı olarak
addeddikleri bu ismin değiştirilmesini arzuladıklarını ve bu amaçla yetkili
mercilere baş vurmayı düşündüklerini anlatmıştı. Bizim ülkemizde de bir çok eski
Türk hatıraları taşıyan köy adlarının bilinçsizce değiştirildiğini söyleyerek,
memleketine döndüğünde köylülerine ismin nereden geldiğini anlatmasını ve bu
ismi muhafaza etmelerini uyarmıştım. Umarım değiştirilmemiştir. Moğol istilası
sırasında Batı Türkistan’da Avşar adlı bir köy vardı. Belki onun bakiyesidir.
Tarihin
şahitlik ettiği en büyük ırk olan Türkler, çeşitli budunlardan oluşuyordu.
Bunlar arasında Oğuz Türkleri önemli bir mevkie sahiptiler. Oğuzlar bilindiği
gibi 24 boya ayrılıyordu. Bu boylar arasında gerek sayıca gerek etkinlik
bakımından Avşarlar, ön sırada yer alıyordu. Bu sebeple Türk-Oğuz tarihinde
Avşarların önemli rolleri olması gerekiyordu. Nitekim Orta Asya’da henüz İslam
öncesi devirlerde Avşarlardan güçlü ve etkin bir boy olarak bahsedilmektedir.
İslami dönemde de Avşarlar çok önemli faaliyetlerde bulunmuşlar ve bu sayede
günümüze kadar varlıklarını korumuşlardır.
Bilindiği
gibi Anadolu’nun kapıları 1071’de Türklere açıldı. Bu tarihten sonra yaklaşık
200 yılı aşkın bir sürede ise
Anadolu’nun Türkleşmesi sağlandı. Ancak bu zaman zarfında onlarca beyliğin ve
devletin kurulması; boyların ve ailelerin hakimiyet mücadeleleri, Türk
birliğinin oluşmasını uzun süre engelledi. Bu mücadeleler esnasında Oğuz
Türklüğünün en önemli boylarından biri olan Avşarlar, kurdukları beyliklerle Anadolu’da hakimiyet kavgasına
girişmişler ve Türk birliğini kendi etrafında sağlamak istemişlerdir. Bu husus
onların devlet kurma vasfı (devlet kurma gücüne “El” denirdi. Nitekim halen
“Avşar Eli” denilir) taşıdıklarının ispatıdır.
Anadolu’da
Türkler bir çatı altında Kanuni Sultan Süleyman döneminde birleşti. Böylece
Malazgirt’ten 500 yıl sonra Türkler bir bayrak altında toplanmış bulunuyordu.
Osmanlı hakimiyeti devrinde Avşarlar, taşıdıkları güç ve bu gücün ortaya
koyacağı problemler dolayısıyla zorunlu iskana tabi tutularak imparatorluk
sınırları içinde dağıtılmıştır. Bu sürgünler sebebiyle Avşarlar, oldukça geniş
bir alanda yayılmıştır. Yayılmaları esnasında mevcut boylar parçalanarak yeni
oluşumlar meydana getirmişlerdir. Bu yeni obalar kimi zaman başka topluluklar
arasına karışmış ve ana boy adını unutmuştur. Bu gruplar arasında Kürtleşen
obalar önemli bir yer tutmaktadır. Buradan Kürt adı altında toplanan
aşiretlerin genelde Türk boylarından oluştuklarını söyleyebiliriz. Diğer
taraftan Türklerin İslamı kabul etmesiyle birlikte İslamı Türk felsefesiyle ve
kültürüyle yaşamaya çalışan bir kısım boylar, Alevi yoluna girmişlerdi.
Kaynağını Hazret-i Türkistan diye de anılan Hoca Ahmet Yesevi’den alan bu akım arasında
Avşarlardan da önemli kollar bulunmaktaydı. Osmanlı devleti’nin Sünni İslama
meyletmesi ve bu sıralarda güçlü rakipleri Safevilerin Şii propagandası ile bir
kısım Osmanlı vatandaşlarını isyana teşvik etmesi üzerine Aleviler takibata
uğramışlar ve sıkıntılı dönemler geçirmişlerdir. Dolayısıyla Alevi olan
Avşarlar da bu sıkıntılardan payını almıştır. Böylece Alevi kimliği altına
giren Avşarların boy şuurunu kaybettikleri anlaşılıyor. Bütün bu meseleler,
Avşarların boy dağılımlarını ve tarihlerini takip etmeyi zorlaştırmaktadır.
Osmanlı
Devleti’nin gücünü yitirip zayıflamaya ve akabinde gerileyip çökmeye yüz
tuttuğu dönemlerde devlet, yanlış bir politikayla devleti kuran unsur olan
Türkmenleri dışlamış ve başka kökene mensup vatandaşlarını yeğ tutmuştur. Henüz
Osmanlının güçlü olduğu zamanlarda da bu politikayı benimsemiş olduklarını
biliyoruz. Türk Asrı kabul edilen 16. yy’da bile Osmanlı eserlerinde Türkler,
“akılsız, eşek, ilkel” suçlamalarına muhatap olmuştur. Devlet, Türkmenleri
“Yörük, Abdal, Kürt, Alevi, Rafızi” gibi adlandırmalarla aşağılamaya
çalışmıştır. Ancak devletin zayıflamaya başlaması; dış tahrikler ve
aşiretçiliğin yok edilememesi Anadolu coğrafyasının derebeylerce tekrar
parçalanmasını gündeme getirdi. Bunda Osmanlı’nın yukarıda söylediğimiz
politikası da etkili olmuştur. Neticede Osmanlının, son devirlerde aldığı sert
tedbirlerle göçebe ve asi boyları denetim altına alması, ayrıca Anadolu’nun
kaybedileceği ihtimalinin de ortaya çıkmasıyla meselelerini ve küskünlüğünü bir
kenara bırakan asil Türk Milleti tek yumruk olmuş, artık 20. yy’a girildiğinde
birliğini sağlamış bulunuyordu. Böylece gerek siyasi ve gerek kültürel açıdan
Türk tarihinde önemli izler bırakan bu Türk boyu, nihayetinde yüzyıllardır kan
dökerek fethettikleri topraklara yerleşmiş ve Anadolu’nun Türk yapısını
oluşturmuştur.
Ancak
Türklük düşmanları Osmanlı’nın çökmesinden sonra kurulmasını engelleyemediği
Türk Devleti’ni oynadıkları çeşitli oyunlarla bölmek ve yıkmak için
çabalamaktadırlar. Bunların faydalandıkları konular ise maalesef Osmanlı
devrinden hatıra kalmıştır. Bir Alevi-Sünni meselesi, bir Türk-Kürt meselesi bu
açıdan değerlendirilmelidir.
Anadolu
dışındaki Osmanlı eyaletlerinin başka ülkelerde kalması sonucu Türklerin bir
kısmı buralarda azınlık konumuna düşmüştür. Bunlar arasında pek tabi Avşarların
da bulunduğunu görüyoruz. Bu Avşarlara dair bilgilerimiz, bu ülkelerin uzun
süre batılıların uydu devleti olmaları ve yeni Türk Devletiyle ilişkilerinin
iyi olmaması, yapılan araştırmaların yetersizliği sebebiyle oldukça sınırlıdır.
Sonuç
olarak mensubu olmaktan şeref duyduğumuz yüce Türk ırkının önemli boyları
arasında bulunan Avşarlar, yüzyıllar süren boy tarihleri sonrası günümüzde
dünya Türklüğünün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Türklük dokusunu meydana getirerek
varlıklarını sürdürmektedir.
AVŞAR ADLI YERLEŞİM BİRİMLERİ[1127]
İl İlçe Bucak Köy
Afyon Dinar Dombayova Afşar
Aksaray Ağaçören Afşar
Amasya Merkez Ezinepazar Avşar
Ankara Bala Merkez Afşar
“ Güdül Afşar
“ Polatlı Merkez Avşar
Antalya Akçay Afşar
Antalya Kaş Küçükavşar
Aydın Söke Merkez Avşar
Balıkesir Merkez Merkez Kocaavşar
“ Balya Merkez Çamavşar
Bolu Merkez Merkez Afşargidiriç [1128]
“ Gerede Merkez Afşartarakçı
“ “ Merkez Birinciavşar
“ “ Merkez İkinciavşar
“ Mengen Gökçesu Afşar
Bursa Yenişehir Merkez Afşar
Çankırı Çerkeş Merkez Afşar
Çorum Kargı Hacıhamza Avşar
Denizli Honaz Merkez Menteşeavşar [1129]
“ Acıpayam Merkez Karahöyükavşarı
“ “ Merkez Kumavşarı [1130]
Denizli Çameli Avşar[1131]
Erzincan Refahiye Merkez Avşarözü
[1132]
Eskişehir Sivrihisar Avşar
Isparta Aksu Yakaavşar
“ Gelendost Afşar
Kastamonu Araç Afşar
“ Küre Avşargüney
“ “ Avşarimam
“ Taşköprü Afşar
“ Tosya Avşar
[1133]
Kayseri Pınarbaşı Avşarkaraboğaz
“ “ Avşarpotuklu
“ “ Pazarören Avşarsöğütlü
“ Sarız Afşarbüyük [1134]
“ Yeşilhisar Afşarkuşçu [1135]
Kırıkkale Delice Büyükavşar
“
“ Küçükavşar
“ Kalecik Çandır Afşar
Konya Beyşehir Bayavşar
“ “ Küçükafşar
“ Çumra Dinek Avşar
“ Kadınhanı Kurthasanlı Afşarlı
“ Taşkent Afşar
Kütahya Emet Örencik Afşar
Manisa Gördes Avşar
“ Sarıgöl Afşar
“ Turgutlu Avşar
K. Maraş Merkez Kürtleravşarı
[1136]
“ Türkoğlu Afşarlı
Muğla Milas Afşar
Osmaniye Kadirli Avşarlar
[1137]
Sivas Divriği Avşarcık
“ İmranlı Karacaören Avşar
“ Kangal Kuşkayası Avşarören
“ Suşehri Akıncılar Avşar
“ Zara Avşar
Tekirdağ Merkez Barbaros Apşur (avşar)
Tokat Merkez Çamlıbel Avşarağzı
Ş. Urfa Bozova Kanlıavşar Kanlıavşar
Yozgat Çayıralan Avşaralanı
Zonguldak Eflani Afşar
AVŞARLARIN İSKAN EDİLDİĞİ YERLER
ANADOLU
Abri, Adala, Adana,
Adranos, Ağrı, Akça-Kale, Akdağ, Akhisar, Aksaray, Akşehir, Alacahan, Alanya,
Alaşehir, Amasya, Anamur, Ankara, Antakya, Antalya, Antep, Arapkir, Arapsun,
Arsuz, Asi Kara Ağaç, Atlantı, Avanos, Avunya, Ayasuluğ, Ayaş, Aydın, Azdavay,
Aziziye, Aziziye, Balıkesir, Balya, Barçın, Bayburt, Bayramlı, Belviran,
Bergama, Beypazarı, Beyşehir, Biga, Bigadiç, Birecik, Birgi, Bolu, Bor,
Boyabat, Boz-Ok, Boz-Ulus, Budak-Özü, Bursa, Cebeli Ilgaz, Çamardı, Çarsancak,
Çatalbirgos, Çatalca, Çemişkezek, Çermik, Çıldır, Çiçekdağı, Çorlu, Çorum,
Çöl-Abat, Çürüksu, Dağardı, Danişment, Danişmentli, Darende, Dazkırı, Denizli,
Dersim, Develi, Dinek Keskini, Divriği, Diyarbakır, Dulkadır, Dündarlı, Düşenbe
ve Senir, Ebu Tahir, Edirne, Eflani, Eğridir, Eğrigöz, Elbistan, Elmalı,
Emirdağı, Ermenek, Eruh, Erzurum, Eskil, Eskişehir, Eşme, Evreşe, Eyüpeli,
Firecik, Gemlik, Geyikler, Göçü, Gökçeli, Göksün, Gönen, Gördes, Gördük,
Göynük, Gülnar, Günyüzü, Günyüzü, Güzelhisar, Hacıbektaş, Hamit, Harmancık,
Harput ve Kızılçayır, Harran, Haruniye, Hasandağı yaylağı, Haymana, Hınıs,
Hısn-ı Keyf, Hısn-ı Mansur, Hüdavendigar, Hüseyin Abat, Hüsrevpaşahanı, Ilıca-i
Bergama, Isparta, İç-El, İncesu, İnegöl, İshaklı, İskilip, İzmir, İznik,
İznikmid, Kadınhanı, Kalecik, Kangal, Kara İsalı, Karaağaç, Karahisar-ı Devle,
Karahisar-ı Nallı, Karahisar-ı Sahip, Karahisar-ı Şarki, Karahisar-ı Teke,
Karaman, Karamürsel, Karası, Kargı, Karıtaş, Kars, Kars-ı Maraş, Kastamonu,
Kaş, Kaşaklı, Katar, Kavak, Kayseri, Keban, Keçiborlu, Kelkit, Kemah, Kepsut,
Keskin, Keşan, Kete, Kıbrıs, Kıreli, Kırıkkale, Kırk Kilise, Kırşehir,
Kızılhisar, Kızılkaya, Kiğı, Kilis, Kirmastı, Kocaeli, Koçhisar, Konya, Kula,
Kulb, Kurtkulağı, Kusun, Küçük Salmanlı, Kütahya, Larende, Lazkiye, Malatya,
Manavgat, Manisa, Maraş, Mardin, Marmara, Meğri, Menteşe, Mersin, Mihalıç,
Misis, Mut, Nevşehir, Niğde, Ordu, Payas, Pınarhisar, Pozantı, Rumkale, Sahra,
Salihli, Samsun, Sandıklı, Saray, Sarıçam, Saruhan, Seferihisar, Selinti,
Selmanlı, Selmanlı, Sındırgı, Silifke, Simav, Sinanlı, Sinop, Siroz-u Hamit,
Sis, Sivas, Siverek, Soma, Sorkun, Söbice, Söğüt, Sultanhisarı, Suruç,
Susurluk, Şabanözü, Şiran, Şorba, Şücaeddin, Tarsus, Tavşanlı, Teke, Tercan,
Timurcu, Tire, Tokat, Turgut, Ula, Ulaş, Urfa, Urla, Uşak, Uzeyr, Ürgüp, Van,
Vize, Yahyalı, Yalova, Yalvaç, Yeni-İl, Yenişehir, Yozgat, Yüreğir, Zamantı,
Zara, Zeyne, Zile.
BALKANLAR
Çirmen (Svilengrat’a
bağlı) ile Çirmen’e bağlı Akça Kızanlık, Kızanlık ve Uzuncaabathasköy,
Silistre’ye bağlı Akkirman ve Kili, Aydos (Burgaz’a bağlı), Babadağı, İsmail
Geçidi, Kozluca, Prevadi, Paşa’ya bağlı Cumapazarı (Manastır Serfice’de merkezi
Kayalar), Eğribucak (Manastır Serfice’de), Gümülcine, Siroz (Siroz’a bağlı
Timurhisar), Yenice-i Karasu (Gümülcine İskeçe’de), Yenice-i Kızılağaç
(Yanbolu’da merkezi Hasanbeyli), Zağra, Niğbolu’ya bağlı Hezargrad (Razgrat),
Köstendil’e bağlı İştip (Üsküp’te), Radovişte (Üsküp’te), Toyran (Selanik’te),
Manastır’a bağlı Serfice, Yanya’ya bağlı Girenebe, Özi’ye bağlı Kırk Kilise.
Ayrıca Bucak (Kili ve Akkarmen’ın olduğu bölgedir), Dedeağaç, Dimetoka, Filibe,
Florine (Manastır’da), Kırcali, Selanik, Sultanyeri (Gümülcine’de merkezi Goşikavak),
Şumnu, Tarhala, Tatarpazarı (Saruhanbeyli de denir) kazaları.
KAFKASYA
Azerbaycan’ın Gence iline
bağlı Ahsen Abat.
SURİYE
Humus, Trablusşam, Şam,
Rakka, Şam’ın Havran ovası (diğer adı Şeyhsait), Halep, Hama, Tel-Şammar ve
Tel-Zivan (Suriye’de Afşar Bucağı adlı yer).
IRAK
Bağdad’ın Ana Sancağı
(Günümüzde Fırat üzerinde bir il), Musul, Musul ve Nusaybin arası.
AVŞARLARIN YERLEŞTİĞİ (ANADOLU’DA BULUNAN) BAZI
YERLEŞİM BİRİMLERİNİN GÜNÜMÜZDEKİ ADLARI :
Eski adı Yeni adı İli
Adala Karataş
bucağı Salihli-Manisa
Adranos Orhaneli Bursa
Akdağ Akdağmadeni Yozgat
Akdağ Çayıralan Yozgat
Arapsun Gülşehir Nevşehir
Arsuz Uluçınar İskenderun-Hatay
Asikaraağaç (Garbi) Acıpayam Denizli
Atlantı Atlantı Karapınar-Konya
Ayasuluğ Selçuk İzmir
Aziziye Pınarbaşı Kayseri
Barçınlı Bayat Afyon
Bayburt Konya’da
bir bölge adı
Bayramlı Kabadüz Merkez-Ordu
Belviran Belören Bozkır-Konya
Birgi Birgi Ödemiş-İzmir
Boz-Ok Yozgat
Budak-özü Sungurlu Çorum
Cebeli Ilgaz Çankırı
Çarsancak Akpazar Mazgirt-Tunceli
Çöl-Abat Haydarlı Afyon
Çürüksu Keçiborlu
civarı
Dağardı Dağardı Simav-Kütahya
Danişmentli (-i Kebir) Sandıklı civarı
Dersim Tunceli
Dinek Keskini Kırıkkale
ilinin tamamı
Dulkadır Maraş
– Adana arası
Dündarlı Adana
Karaisalı civarı
Düşenbe ve Senir Senir Gündoğmuş
Ebu Tahir Elazığ
civarı
Eğrigöz Emet Kütahya
Elmalı Elmalı Çayırlı-Erzincan
Evreşe Kadıköy Gelibolu-Çanakkale
Eyüpeli Ortaköy Aksaray
Firecik Batı
Trakya’da Dedeağaç civarı
Geyikler Dinar Afyon
Göçü Göçü Beyşehir-Konya
Gökçeli Tarsus’ta
bir bölge adı
Göynük Torbalı Bolu
Güzelhisar-ı Aydın Aydın
il merkezi
Hamit Isparta
Han-ı Barçın (Hüsrevpaşa) Han Afyon
Harmancık Harmancık Bursa
Haruniye Düziçi Osmaniye
Hısn-ı Keyf Hasankeyf Batman
Hısnımansur Adıyaman
Hüdavendigar Bursa
ili
Hüseyinabat Alaca Çorum
Ilıca-i Bergama Turanlı Bergama-İzmir
İnegöl Sarıgöl Manisa
İshaklı Sarıkeçili Konya
İznikmid Kocaeli
il merkezi
Karaağaç (-ı Yalvaç) Şarkikaraağaç Isparta
Karahisar-ı Develi Yeşilhisar Kayseri
Karahisar-ı Nallı Nallıhan
? Ankara
Karahisar-ı Sahip Afyon
Karahisar-ı Şarki Şebinkarahisar Giresun
Karahisar-ı Teke Serik Antalya
Karası Balıkesir
Karıtaş (İç-El) Karataş
? Adana
Kars-ı Maraş Kadirli Osmaniye
Kaşaklı Yenişehir Beyşehir-Konya
Kete Ürünlü Merkez-Bursa
Kıreli Kıreli Hüyük-Konya
Kırk Kilise Kırklareli
Kızılhisar Torbalı İzmir
Kızılkaya Kızılkaya Bucak-Burdur
Kirmastı M.
Kemal Paşa Bursa
Kusun Tarsus’ta
bir bölge adı
Larende Karaman
Lazkiye Denizli
Marmara Gölmarmara Akhisar-Manisa
Meğri Dedeağaç
civarı
Menteşe Muğla
Mihalıç Karacabey Bursa
Misis Yakapınar Adana
Musacalı (Aziziye) Emirdağ Afyon
Nevahi-i Barçınlı Kemerkaya Afyon
Rumkale Halfeti Urfa
Sarıçam Sarıçam Yüreğil-Adana
Saruhan Manisa
Seferihisar Seferihisar İzmir
Selinti Gazipaşa Antalya
Selmanlı Salmanlı Yerköy-Yozgat
Selmanlı Salmanköy Sungurlu-Çorum
Sinanlı Mut
civarı İçel
Siroz Tefenni Burdur
Sis Kozan Adana
Söbice Sobuca Koçarlı-Aydın
Şorba Pazar Kızılcahamam
Şücaeddin Ulukışla ilçesi Niğde
Teke Antalya
ili
Tekfurdağı Tekirdağ
ili
Timurcu Demirci
ilçesi Manisa
Turgut Turgut Yunak-Konya
Ulaş Tarsus’da
bir bölge adı
Uzeyr Dörtyol
ilçesi Hatay
Yeni-il Kangal-Yellice-Mancınık-Alacahan
arası
Yenişehir Gökçen Tire-İzmir
Zamantı Elbaşı
köyü Kayseri-Bünyan
Zara Doğantepe
? Merkez-Amasya ?
Zeyne Sütlüce Gülnar-İçel
Afyoncu Erhan “Kayseri
Sancağında Yörükler (1483-1584)”, II. KAYTAM Sempozyumu Bildirileri, Kayseri
1998
Ahmet Bey Cevanşir “Karabağ
Hanlığı’nın Tarihi” (Yusuf Gedikli), TDAD, Sayı 69, Aralık 1990
Ahmet
Cevdet Paşa Ma’ruzat (Haz. Yusuf
Halaçoğlu), İstanbul 1980
------------------------- Tezakir III, Ankara 1991, III. Baskı
Ahmet Nazif Efendi Mirat-ı
Kayseriye, (Haz. Mehmet Palamutoğlu), Kayseri 1987
Ahmet
Yesevi Divan-ı
Hikmet (Hayati Bice), TDV, Ankara 1993
Akbaş S. Burhanettin Bünyan ve
Yöresi Halk Edebiyatı, Folklor ve Etnografyası, Bizim Gençlik Yayınları,
Kayseri 1994
------------------------- Kayseri
Yöresine Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Toplulukları,
Geçit Yayınları, Kayseri 1999
Akbayar
Nuri Osmanlı Yer
Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 2001
Akbıyık Yaşar Milli
Mücadelede Güney Cephesi (Maraş), Kültür Bakanlığı,
Ankara 1990
Akbulut,
Yılmaz Bingöl Tarihi,
Kültür Bakanlığı, Ankara 1995
Akdağ Mustafa Türk
Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası - Celali İsyanları,
Barış Yayınları, Ankara 1999
Akgül Suat Yakın Tarihimizde Dersim
İsyanları ve Gerçekler, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1992
Aksüt
Hamza Hasançelebi ve
Çevresi Tarihi, Ankara 1998
Akyol Taha Osmanlı ve İran’da Mezhep ve
Devlet, Milliyet Yayınları,
İstanbul 1999
Alptekin
Coşkun “Aksungur”, TDVİA II,
İstanbul 1989
Altınay
Ahmet Refik Anadolu’da Türk Aşiretleri,
Enderun Yayınları, İstanbul
1989, 2. Baskı
Anadol
Cemal Hazar
Yükselirken, Orkun Yayınları, İstanbul 1992
Aşan M.
Beşir Elazığ,Tunceli
ve Bingöl illerinde Türk İskan İzleri, TKAE,
Ankara 1989
Aşıkpaşaoğlu Tevarih-i Ali Osman (H.
Nihal Atsız), Türkiye Yayınevi,
İstanbul 1947
Aşkun Naci “Tarih ve Bilim Kürtlerin Turanlı
Olduğunu İspatlamakta”, TK, Mayıs
1982, Sayı 229
Ateş
Toktamış Osmanlı
Toplumunun Siyasal Yapısı, Ümit Yayınları, Ankara
1994
Avcıoğlu
Doğan Türklerin Tarihi
I, Tekin Yayınları
Avşar
Maddesi Meydan
Larousse, Cilt I
Azamat
Nihat “Divane Mehmet
Çelebi”, TDVİA IX, İstanbul 1994
Barthold
V. V. Moğol
İstilasına Kadar Türkistan, TTK, Ankara 1990
Bayar
Muharrem “Bolvadin Civarında Türk
Aşiretleri”, Standart Dergisi,
Sayı 411, Mart 1996
Baykara
Hüseyin Azerbaycan İstiklal
Mücadelesi Tarihi, Azerbaycan Halk
Yayınları, İstanbul 1975
Baykara
Tuncer Denizli Tarihi, İstanbul
1969
------------------------- Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, TKAE, Ankara
1988
Bayur
Yusuf Hikmet Hindistan Tarihi II, TTK,
Ankara 1987
------------------------- Hindistan Tarihi III, TTK, Ankara 1987
Bilgili
Ali Sinan Tarsus
Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bakanlığı,
Ankara 2001
Buharalı Eşref “Kıbrıs’ta
İlk Türkler veya Kıbrıs’ın Memluk Hakimiyetine Girişi”, TDAD, Sayı 95, Nisan
1997
Buran Ahmet Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar II, Boğaziçi Yayınları, Ankara 1992
Cemşidov,
Şamil Kitab-ı Dede Korkut, Kültür
Bakanlığı, Ankara 1990
Cömert Hüseyin Kayseri’de
İlk Nüfus Sayımı – 1831, İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Kayseri 1993
Çakar
Enver XVI. Yüzyılda Haleb
Sancağı, Fırat Ün., Elazığ 2003
Çay
Abdulhaluk
Yaşar Kalafat Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da Kuvay-ı Milliye Hareketleri, TKAE, Ankara 1990
Çay Abdulhaluk Her
Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, İstanbul 1994
------------------------- “Türk
Milli Bütünlüğü İçinde Doğu Anadolu Aşiretlerinin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel
Yapıları ve Bölücülük Meselesi”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar
III, Boğaziçi Yayınları, Ankara 1992
------------------------- Türk
Milli Kültüründe Hayvan Motifleri, TKAE, Ankara 1990
Danişment İ. Hami İzahlı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi II, İstanbul 1948, Türkiye Yayınevi
Derleme
Sözlüğü I. Cilt, TDK, Ankara 1993
------------------------- IX. Cilt, TDK, Ankara 1977
Deveci Sefure Kayseri’nin
Tarihi Coğrafyası Üzerine Bir Deneme, EÜSBE, Lisans Tezi, Kayseri 1998
Durul Yusuf “Afşarlar
ve Dokumaları”, II. Milletlerarası Folklor Kongresi Bildiriler, Cilt V, Ankara
1983
Eberhart
W., Çin’in Şimal
Komşuları, TTK, Ankara 1996
Ebu Bekr-i Tihrani Kitab-ı
Diyarbekriyye (çev. Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı, Ankara 2001
Ebulgazi Bahadır Han Şecere-i
Terakime (Muharrem Ergin), Tercüman Yayınları
Ekinci Necdet Sanayileşme
ve Uluslaşma Sürecinde Toprak Reformundan Köy Enstitülerine, Kültür Bakanlığı,
Ankara 1997
Ergin
Muharrem Dede Korkut Kitabı I, TDK,
Ankara 1989
Erkiletlioğlu
Halit Osmanlılar Zamanında Kayseri,
Kayseri 1996
Eröz
Mehmet Yörükler,
TDAV, İstanbul 1991
------------------------- “Ege
Bölgesinde Yer (Köy-Şehir) Adları”, Reşit Rahmeti Arat İçin, TKAE, Ankara 1966
------------------------- “Kürt
Adı Üzerine”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar I, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1992
------------------------- Atatürk-Milliyetçilik-Doğu
Anadolu, TDAV, İstanbul 1987
------------------------- Eski
Türk Dini Gök-Tanrı İnancı ve Alevilik-Bektaşilik, TDAV, İstanbul 1992
------------------------- Kürtlerin
Menşei ve Türkmenlerin Kürtleşmesi, İstanbul 1966
Evliya
Çelebi Seyahatname
1-2, Üçdal Yayınları, İstanbul 1985
------------------------- Seyahatname 7, Üçdal Yayınları, İstanbul 1985
------------------------- Seyahatname, 9-10, Üçdal Yayınları, İstanbul
1985
Fığlalı Ethem Ruhi Türkiye’de
Alevilik-Bektaşilik, Selçuk Yayınları, Ankara 1994
Fırat M.
Şerif Doğu İlleri ve Varto
Tarihi, TKAE, Ankara 1983
Gökalp Ziya Kürt
Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler (Şevket Beysanoğlu), Sosyal Yayınları,
İstanbul 1992
Gökdağ B. Atsız “M.Ö.
2000’li Yıllardan Günümüze Giresun’daki Türk Varlığı”, Giresun Tarihi
Sempozyumu Bildiriler (24-5 Mayıs 1996), Giresun Belediyesi Kültür Yayınları,
İstanbul 1997
Göktürk Hilmi Kürtlerin
Soy Kütüğü ve Boy Tarihi, Türk Kültürü Yayınları, İstanbul 1978
Göyünç Nejat “Hane
Deyimi Hakkında”, İÜEFTD, S.32 Mart, İstanbul 1979
Gülensoy Tuncer “Kütahya
Bölgesinin Etnik Yapısı”, TDAD, Sayı 14, Şubat 1988
------------------------- ”Elazığ,
Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır Yörelerindeki Boy, Soy, Oymak ve Aşiret Adları
Üzerine”, TDAD, Şubat 1984
------------------------- Orhun’dan
Anadolu’ya Türk Damgaları, TDAV, İstanbul 1989
Gülseren
Cemil Malatya İli Ağızları, TDK, Ankara 2000
Gündüz Tufan Anadolu’da
Türkmen Aşiretleri – Boz-Ulus Türkmenleri, Bilge Yayınları, Ankara 1997
Güngör
Erol Tarihte Türkler, Ötüken
Yayınları, İstanbul 1988
Güzelbey C. Cahit “Bir Göç
Hikayesi ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri”, TDAD, Sayı 35, Nisan 1985
Habiçoğlu Bedri Kafkasya’dan
Anadolu’ya Göçler ve İskanları, Nart Yayınları,
Halaçoğlu Yusuf “Anadolu
– Anadolu’nun Osmanlı Hakimiyetine Geçişi”, TDVİA III, İst 1991
------------------------- “Bagras” TDVİA IV, İstanbul 1991
------------------------- “Fırka-i
Islahiye ve Yapmış Olduğu İskan”, İÜEFTD, Sayı 27 Mart, İstanbul 1973
------------------------- “Tahrir
Defterlerine Göre 16. Yy’ın İlk Yarısında Sis Sancağı”, İÜEFTD, Sayı 32 Mart,
İstanbul 1979
------------------------- 18.
Yy’da Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti, TTK, Ankara 1991, 2.Baskı
Hayrullah Efendi Devlet-i
Aliyye-i Osmaniye Tarihi I (Zuhuri Danışman), Son Havadis Yayınları, İstanbul
1971
Hıfzı Nuri Kayseri
Sancağı 1922 (Zübeyr Kars), Kayseri Ticaret Odası Yayınları, Kayseri 1995
İbn-i Bibi Selçuk-name
II (Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı, Ankara 1996
İnan
Abdulkadir Tarihte ve Bugün
Şamanizm, TTK, Ankara 1986
Kafesoğlu
İbrahim Türk Milli Kültürü, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1989
Kalafat Yaşar Şark
Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Boğaziçi Yayınları, Ankara 1992
Kalkan
Emir “Afşarlar”, TDAD, Sayı
19, Ağustos 1982
------------------------- ”Kayseri’ye
Yerleşen Türk Toplulukları”, TDAD, Sayı 17, Nisan 1982
Kaptan
Şükrü Tekin Gönül Sultanları Denizli’de,
Denizli 1993
Kara Mehmet Bursa’da
Tarikatlar ve Tekkeler 2, Uludağ Yayınları, Bursa 1993
Kara
Mustafa “Abapuş-i
Veli”, TDVİA I, İstanbul 1988
Karadeniz H. Basri Atçeken
Oymakları, Yayınlanmamış doktora tezi, EÜSBE, Kayseri 1995
Karakaş Muhammet 18. Yy’ın 2.
Yarısında Kayseri, Yayınlanmamış doktora tezi, EÜSBE, Kayseri 1998
Kartekin
Enver Ramazanoğulları
Beyliği Tarihi, İstanbul 1979
Kaşgarlı Mahmut Divan-ı
Lügat-it Türk (Besim Atalay), TDK, Ankara 1986
Keskin Mustafa “Kayseri
Yöresindeki Aşiretlerin İskanı Hakkında”, I. KAYTAM Sempozyumu Bildirileri,
Kayseri 1997
Kırzıoğlu
Fahrettin Anı Şehri Tarihi, Ankara 1982
------------------------- Kıpçaklar,
TTK, Ankara 1992
------------------------- Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1968
------------------------- “Albanlar
Tarihi Üzerine”, XI. Türk Tarih Kongresi Bildirilerinden Ayrı Basım, Ankara
1994, Türkiye-Azerbaycan Dostluk Derneği Yayını, Ankara 1994
------------------------- “Aran
/ Gence - Karabağ’da Yiğirmidörtlü ile Otuzikilü Adlı Ulusların Oymakları ve
Kür-Aras Kürtlerinin Menşei”, VI. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, Ankara 1967
------------------------- “Avşarlu
ile Dulkadırlı Türkmanlarının Köroğlu Oymakları”, TK, Sayı 66, Nisan 1968
------------------------- “Dede
Korkut Oğuz-nameleri Coğrafyası ve Düşünceler”, I. Türkoloji Kongresi, İstanbul
1980
------------------------- “Kars-Anı’da
Manuçahr Camisi ve Minaresi”, TDTD, Sayı 4, Nisan 1987
------------------------- Dede Korkut Oğuz-nameleri, İstanbul 1952
------------------------- Kür-Aras-Aran
Kürtleri, VI. Türk Tarih Kongresi Bildirilerinden Ayrı Basım, Ankara 1966
------------------------- “Kürtlerin
Kökü Oğuzların Bogduz ile Becen Boylarındandır”, TK, Sayı x, Ankara 1963
------------------------- Osmanlıların
Kafkas Ellerini Fethi (1520-66), TTK, Ankara 1993
------------------------- “İravan/Revan
Türkleri”, TK, Sayı 11 Eylül, Ankara 1963
Kıyamuddin Rai “Afganistan
Türkleri”, Doğu Türkistan Dergisi, Sayı 22, Ağustos 1990
Kocabaşoğlu Uygur Kayseri
Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880),
Kayseri Ticaret Odası, Kayseri 1996
Kodaman Bayram Sultan II.
Abdulhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Orkun Yayınları, İstanbul 1983
Komisyon Bütün
Yönleriyle Besni (Halit Ertuğrul Başkanlığında), Besni 1987
Komisyon Dünü
ve Bugünüyle Karaman (Hazırlayanlar, Abdullah Uysal, Necati Alodalı, Musa
Demirci)
Komisyon Keskin,
Kırıkkale Keskinliler Derneği yayını, Kırıkkale 1995
Komisyon Mardin, İş Bankası Yayınları,
İstanbul 2000
Komisyon Osmanlı
Devleti İle Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler, Başbakanlık
Arşivleri Yayını, Ankara 1992
Konukçu
Enver “Halaciler”,
TDVİA XXV, İstanbul 1997
Konyalı İ.
Hakkı Niğde-Aksaray Tarihi
Konyalı İ.
Hakkı Kilis Tarihi
Kop Kadri Kemal Anadolu’nun
Doğu ve Güneydoğusu (Yay. Haz. Halil Kemal Türközü), TKAE, Ankara 1982, 2.
Baskı
Kopraman K. Yaşar Mısır
Memlukleri Tarihi, Kültür Bakanlığı, Ankara 1989
Korkmaz Zeynep Nevşehir
ve Yöresi Ağızları, TDK, Ankara 1994.
Koşay Hamit Zübeyr Erzurum ve
Çevresinin Dip Tarihi, TKAE, Ankara 1984
Köprülü
Fuat “Artukoğulları”,
İA I, İstanbul 1978
------------------------- “Avşar”, İA II, İstanbul 1979
------------------------- Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK, Ankara 1991
Kösoğlu Nevzat Türk
Dünyası ve Türk Medeniyeti Üzerine
Düşünceler, Ötüken Yayınları, İstanbul 1990
Köymen M.
Altay Selçuklu Devri Türk Tarihi,
TTK, Ankara 1989
L. Ligeti “Afganistan
Avşarlarının Dili Üzerine”, VIII. Türk Dil Kurultayı-Bildiriler 1957, Ankara
1960
Laziboğlu Halid "Iran'da
Ne Kadar Türk Vardır, Nerelerde Otururlar", TK, Sayı 211-14, Mayıs –
Ağustos 1980
Makal Tahir Kutsi Halkbilim
ve Edebiyat, Toker Yayınları, İstanbul 1990
Mantran
Robert “Karamanlı”,
TDVİA XXIV, İstanbul 2001
Merçil
Erdoğan “Alaiye
Beyliği”, TDVİA II, İstanbul 1989
------------------------- Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK, Ankara
1991
Miroğlu İsmet Kemah
Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-66), TTK, Ankara 1990
Mirza Bala “Çerkezler”, İA III, İstanbul
1988
Moltke Helmuth von Türkiye
Mektupları (Çev. Hayrullah Örs) Remzi Kitabevi, İstanbul 1969
Mumcu Uğur Kürt-İslam
Ayaklanması, Tekin Yayınları, İstanbul 1991
Nakip Mahir Kerkük
Türk Halk Musikisinin Tasnif ve Tahlili, Kültür Bakanlığı, Ankara 1991
Necip
Abdülhamidoğlu “Afganistan
Türkleri”, TK, Sayı 229, Mayıs 1982
Noyan Bedri “Kürt
Sözü ve Kürt Türkleri Hakkında”, TK, Sayı 245, Ankara 1983
Ocak Ahmet Yaşar Türk
Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul 1996
------------------------- Babailer
İsyanı, Dergah Yayınları, İstanbul 1980.
Oder Kerim Azerbaycan, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul 1982
Oraltay
Hasan Kazak Türkçe'si
Sözlüğü, TDAD.
Orhonlu Cengiz Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yayınları, İstanbul 1987
------------------------- Osmanlı
İmparatorluğunda Derbend Teşkilatı, Eren Yayınları, İstanbul 1990, 2. Baskı
Orkun
Hüseyin Namık Eski Türk Yazıtları
III, TDK, İstanbul 1940
Ögel Bahaddin Türk
Kültür Tarihine Giriş 3, Kültür Bakanlığı, Ankara 1997
------------------------- Türk Mitolojisi - I, TTK, Ankara 1993, 2. Baskı
Ölçer Nazan Türk
ve İslam Eserleri Müzesi-Kilimler, Eren Yayınları, İstanbul 1988
Özdemir Ahmet Z. Avşarlar
ve Dadaloğlu, Dayanışma Yayınları, Ankara 1985
Özdemir
Mustafa Hacılar, Kayseri 1984
Özergin, M. Kemal “XIV.
Yy’da Türk Dünyası”, Milli Eğitim ve Kültür Dergisi, Sayı 22, Ankara 1983
Öztuna Yılmaz Büyük
Türkiye Tarihi II, Ötüken Yayınları, İstanbul 1983
------------------------- Devletler
ve Hanedanlar II, Kültür Bakanlığı, Ankara 1989
------------------------- Devletler
ve Hanedanlar III, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990
Piri Reis Kitab-ı Bahriye, Tercüman
1001 Temel Eser
Rasonyı
Laszlo Tarihte Türklük,
TKAE, Ankara 1993
Rişvanoğlu Mahmut Doğu
Aşiretleri ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, İstanbul 1992
Saray Mehmet Dünden
Bugüne Afganistan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1981
Sevim Ali “Buğyetü’t-Talep
fi Tarih-i Halep’te Aksungur”, AÜTAD, Sayı 6-7, 1966
------------------------- Ünlü Selçuklu Komutanları, TTK, Ankara 1990
------------------------- Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK, Ankara 1983
Sevinç Necdet ”Gaziantep’te
Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları”, TDAD, Ekim 1983
Seyit Tahir Sabahi “Şahsevenlerde
Verneh Tarzı” (Nadi Köklü), TDAD, Sayı 33, Aralık 1984
Soysü Hale Kavimler
Kapısı – 1, Kaynak Yayınları, İstanbul 1992
Süleyman Sabri Paşa Van Tarihi
ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler (Gamze Gayeoğlu), TKAE, Ankara 1982, 3.
Baskı
Sümer
Faruk “Afşarlar”,
TDAD, Sayı 62, Ekim 1989
------------------------- “Boz-Ulus
Hakkında”, DTCFD, Cilt VII, Sayı 1, Ankara Mart 1949
------------------------- Çepniler, TDAV, İstanbul 1992
------------------------- Karakoyunlular I, TTK, İstanbul 1982
------------------------- Oğuzlar, TDAV, İstanbul 1992, 4. Baskı
------------------------- Yabanlu Pazarı, TDAV, İstanbul 1985
------------------------- "Avşar", TDVİA IV, İstanbul 1991
------------------------- “Ağaç-Eriler”, TDVİA I, İstanbul 1988
------------------------- “Anadolu’da Moğollar”, SAD, Sayı 1, Ankara 1970
------------------------- “Avşarlılar-İran’da
Hüküm Sürmüş Bir Türk Hanedanı”, TDAD, Sayı 41, İstanbul 1986
------------------------- “Ramazan-oğullarına
Dair Bazı Yeni Bilgiler”, TDAD, Sayı 33, Aralık 1984
------------------------- Safevi
Devleti’nin Kuruluş ve Gelişmesinde Anadolulu Türklerin Rolü, TTK, Ankara 1992.
Tekin Mehmet “Yer
Adlarının Önemi - Aydoğmuş Yer Adları” Güneyde Kültür Dergisi, Sayı 18, 1990
Tekindağ Şehabettin “II.
Bayezid Devrinde Çukurova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten XXXI, Sayı 123,
İstanbul 1967
------------------------- “Karamanlılar”, İA VI, İstanbul 1988
------------------------- “Memluk
Sultanlığı Tarihine Toplu Bakış”, İÜEFTD, Sayı 25, İstanbul 1971
Terim Şerafettin Kafkas
Tarihinde Abhazlar ve Çerkezlik Mefhumu, İstanbul 1976
Terzibaşı Ata Kerkük
Hoyratları ve Manileri, Ötüken Yayınları, İstanbul 1975
Togan Zeki
Velidi “Sakalar”, BTTD, Sayı 23
------------------------- Oğuz Destanı, Enderun Yayınları, İstanbul 1971
------------------------- “Azerbaycan”, İA II, İstanbul 1979
------------------------- Bugünkü
Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, Enderun Yayınları, İstanbul 1981, 2. Baskı
------------------------- Umumi
Türk Tarihine Giriş, Enderun Yayınları, İstanbul 1981, 3. Baskı
Tuncer Orhan Cezmi Anadolu
Kümbetleri – 1 (Selçuklu Dönemi), Ankara 1986
Turan Osman Selçuklular
Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, 3. Baskı
Türkay Cevdet Osmanlı
İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Tercüman Yayınları, İstanbul 1979
Türkdoğan Orhan “Kürtlerin
Kimliği ve Günümüz Siyasi Gelişmeleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine
Araştırmalar I, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992
------------------------- Güneydoğu
Kimliği, Bolu Türk Ocağı Yayınları, Bolu 1995
Türközü
Halil Kemal
Şükrü Kaya Seferoğlu 101 Soruda
Türklerin Kürt Boyu, TKAE, Ankara 1982
Uras Esat Tarihte
Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987
Uzunçarşılı İ. Hakkı Anadolu
Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, TTK, Ankara 1988, 4.Baskı,
------------------------- İzahlı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi II, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1948
Ünal Tahsin “Nureddin
Bey (Nure Sofi) Ermeni Değildir”, TDAD, S.47, Nisan 1987
Ürekli
Muzaffer “Celayirliler”,
TDVİA VII, İstanbul 1993
Üstün İ. Safa “İran-Safevilerden
Günümüze Kadar”, TDVİA XXII, İstanbul 2000
Varlık M. Çetin Germiyanoğulları
Tarihi (1300-1429), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara 1974
Wittek
Paul Menteşe Beyliği, TTK,
Ankara 1986
Yakup
Kadri Yaban, İstanbul 1968
Yalkın Ali Rıza Cenupta
Türkmen Oymakları II, Kültür Bakanlığı, Ankara 1977
Yediyıldız Bahaeddin Ordu Kazası
Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1985
Yılmazçelik İbrahim 19.
Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999
Yınanç
Refet Dulkadır Beyliği, TTK,
Ankara 1989
Yınanç
Refet
Mesut
Elibüyük Maraş Tahrir
Defteri I, Ankara 1988
------------------------- Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988
------------------------- Kanuni
Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Gazi Ün., Ankara 1983
Yurt
Ansiklopedisi 1, 3, 5, 7, 8, 9 ve 10.
Ciltler
Yurtsever
Cezmi Ermeni Terör Merkezi Kilikya
Kilisesi, İstanbul 1983
Yücel Yaşar Timur’un
Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, TTK, Ankara 1989
[1] Faruk
Sümer, Oğuzlar, TDAV, İstanbul 1992, s.13. P. Pelliot, T. Pao, W. Bang, R.
Rahmeti gibi bilginler böyle düşünüyorlardı. Bu destandan üç asır önce yazılmış olan Divan-ı Lugati’t-Türk’te ilk
süt ağuj / ağuz şeklinde yazılıdır. Eğer Kaşgarlı Uygurca böyle bir kelime
olsaydı kaydederdi.
[2] Bazin,
buna delil olarak Ş. Sami’nin Kamus-u Türki’sini kaynak gösteriyor. Ş. Sami’de
bu bilgiyi A. Vefik Paşanın Lehçe-i Osmani’sinden almıştır.
[3] Bütün bu
görüşler için bakınız. Sümer, Oğuzlar, s.13-14. P. A. Boodberg Oğuz’un
“ugur”dan (Boynuz) geldiğine inanıyor.
[4] İbrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi, İstanbul 1989, s.141
[5] Bu görüşe
k ’nin ünlü ile başlayan bir ekle birleştiğinde g ’ye dönüşmediği ifade
edilerek karşı çıkılmışsa da k ’nin g ’ye dönüştüğü halleri biliyoruz. Çok –
Çoğuz ; Yok – Yoğuz ; Kırkız – Kırgız
Gibi.
[6] Bu konuda
detaylı bilgi için bakınız : Sümer, Oğuzlar, s.14-68
[7] Sümer,
a.g.e., s.39
[8]
Z.V.Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun, İstanbul 1971, s.411
[9] Sümer,
a.g.e., s.167
[10] Togan,
“Sakalar”, BTTD, Sayı 23, s.30-31. Çincede “R” sesi yoktur. Dolayısıyla bu
kelime “Türküman” şeklinde olmalıdır.
[11]
F.Kırzıoğlu, “Dede Korkut Oğuz-Nameleri Coğrafyası Ve Düşünceler”, I. Türkoloji
Kongresi, İstanbul 1980, s.289-91
[12] Faruk
Sümer, Oğuzlar, TDAV, İstanbul1992, s.59-60. Osman Turan, Selçuklular Zamanında
Türkiye, Boğaziçi, İstanbul 1993, s.9
[13] Toktamış
Ateş, Osmanlı Toplumunun Siyasal Yapısı, Ankara 1994, Ümit, s.28
[14] Toktamış
Ateş,a.g.e., s.28. Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, İstanbul
1989, Selçuk, s.85-6
[15] Sümer,
a.g.e., s.59-60 Beyruni, Kaşgarlı ve
İran (14. Yy Reşideddin) kaynakları bu görüştedir. Ebulgazi Bahadır Han, Şecere-İ
Terakime, Tercüman, s.57-8
[16] Sümer,
a.g.e., s.60. İbn-İ Kesir, Tarih-i
Muhtar ve Mehmet Neşri bu görüştedir.
[17] Detaylı
bilgi için bakınız : Sümer, Oğuzlar, s.163-69
[18] Sümer,
“Anadolu’da Moğollar”, SAD, S.1, s.45-52
[19] Bu konu
hakkında bakınız : Sümer, Oğuzlar, s.173-5
[20] Faruk
Sümer, “Avşarlar”, TDAD, S. 62, Ekim 1989, s.119
[21] Kaşgarlı
Mahmut, Divan-I Lügat-İt Türk (Besim Atalay),TDK, Ankara 1986, s.56
[22] Faruk
Sümer, Oğuzlar, TDAV, İstanbul 1992, s.201
[23] Z. Velidi
Togan, Oğuz Destanı,Enderun, İstanbul 1971, s.50
[24] Faruk
Sümer, a.g.e., s.171
[25] Ebul Gazi
Bahadır Han, Şecere-İ Terakime, Tercüman Yay., s.50
[26] Fuat
Köprülü, “Avşar”, İA II, İstanbul 1979, s.28
[27] Z. Velidi
Togan, a.g.e., s.50
[28] Bahaddin
Ögel, Türk Mitolojisi I, TTK, Ankara 1993,s.339
[29] Nitekim
Günümüzde De Bu Tip Söyleyiş Var. Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’nün Bulunduğu
Yarımada Apşeron (Avşaran), Adige Cumhuriyeti Başkenti May-Kop (Türkçe Yağı Bol
Anlamında) Yakınlarındaki Köy İse Apşeronsky Adını Taşır.
[30]
Kırzıoğlu, “Kars-Anı’da Manuçahr Camisi Ve Minaresi”, TDTD, S. 4 Nisan 1987,
s.16. Kırzıoğlu, Kıpçaklar, TTK, Ankara 1992, s.205
[31]
Kırzıoğlu, Kıpçaklar, TTK, Ankara 1992, s.203-09
[32] Derleme
Sözlüğü, TDK, I. Cilt, s.74, 394, Ankara 1993,
IX. Cilt, s.3303, Ankara 1977
[33] Afşar
Kelimesi Azeri Ağzında Ovşar / Oyşar Şeklinde De Söylenir.
[34]
F.Kırzıoğlu, Kıpçaklar, TTK, Ankara 1992, s.205
[35] Hasan
Oraltay, Kazak Türkçe'si Sözlüğü, TDAD. Kazakça’da Ş Sesi Genellikle S ’Ye
Çevrilir. Çuvaş Ve Kazakçadaki Söyleyiş Tarzı Afşar-Apşar İlişkisini
Doğrulamaktadır.
[36] Bahattin
Ögel, Türk Mitolojisi I, TTK, Ankara 1993, s.31-2
[37]
Abdulkadir İnan, Tarihte Ve Bugün Şamanizm, TTK, Ankara 1986, s.42-3. Ongun
Moğolcadır. Türkçe Karşılığı Töz’dür (Kök-Menşe Anlamında). Bu Sözle Türkler
Hangi Hayvan Veya Kuştan Türediklerini Anlatmış Olurlardı.
[38] İbrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi, İstanbul 1989, s.286
[39] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.167
[40] Ebulgazi
Bahadır Han, Secere-İ Terakime, s.50, Çure, Beyaz Doğanlara Verilen Addır
(Farsça). Laçin İse Altay Ve Doğu Türkistan Türkçesinde Yine Doğan Kuşunun
Adıdır. (Ögel, Türk Mitolojisi, s.362-63)
[41] Faruk
Sümer, a.g.e.,s.208
[42] Tuncer
Gülensoy, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, s.141-47-72
[43] Orhan
Cezmi Tuncer, Anadolu Kümbetleri – 1 (Selçuklu Dönemi), Ankara 1986, s.20, 43
[44] Ebulgazi
Bahadır Han, a.g.e., s.46, Ögel, a.g.e., s.363
[45] Ebulgazi
Bahadır Han, Türklerin Soykütüğü, Tercüman, s.62
[46] Ebulgazi
Bahadır Han, a.g.e., s.68-71
[47]
Kırzıoğlu, Kürtlerin Türklüğü, Ankara, 1968, s.35. Yılmaz Öztuna, Devletler Ve
Hanedanlar III., Ankara, 1990, s.126.
[48]
Kırzıoğlu, Kıpçaklar, s.205. Kırzıoğlu, Kür-Aras, Aran Kürtleri, 1966, s.407
[49]
Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi, Ankara 1982 s.5
[50]
Kırzıoğlu, Kürtlerin Türklüğü, Ankara 1968, s.54,75
[51] Muharrem
Ergin, Dede Korkut Kitabı I, TDK, Ankara 1989, s.39-40 (Bayburtlu Osman’ın Iıı.
Murat (1574-95) Devrinde Yazdığı Tevarih-İ Cedid-İ Mir’at-I Cihan Adlı Eserinin
“Bayundur Han” Bölümünde, Dede Korkut Kitabı İle Yakından İlgili Ve Şahıs
Adları Harekeli Olan Bir Kısım Vardır. Bayburtlu Osman’ın Bahrü’l-Ensab Adlı
Bir Kitaptan Aldığı Ve Eski Bir Dede Korkut Oğuznamesine Dayandığı Anlaşılan Bu
Bilgilerde Taş-Oğuz Beyleri Arasında Avşar Beg Adı Geçmektedir). Kırzıoğlu,
Dede Korkut Oğuz Nameleri, İstanbul 1952, s.9 (8. Dipnot-Topkapı Sarayındaki
Oğuz-Namenin Kopuk Yapraklarında Şor-Şamsoldin, Yağanak, Kara Budak,
Karaçuk-Çoban, Sarı Kalbaş Gibi İç-Oğuz Ve Alp Aran, Avşar, Dokar Gibi Taş-Oğuz
İlbeğleri Ve Hanedanlarının Künyesi Yazılı Olduğunu Sanıyoruz), s.49
[52]
Kırzıoğlu, Kür-Aras-Aran Kürtleri, 6. Türk Tarih Kongresi Bildirilerinden Ayrı
Basım, 1966, s.385. Kırzıoğlu, Dede Korkut Oğuz Nameleri, İstanbul 1952, s.49
[53]
“Sacouğlları” Doğuştan Günümüze İslam Tarihi VI, Çağ, s.113
[54] Ali
Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK, Ankara 1983, s.9
[55] Togan,
Umumi Türk Tarihine Giriş, s.180
[56]
Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi, Ankara, 1982, s.14
[57] Cemal
Anadol, Hazar Yükselirken, Orkun Yay., İstanbul 1992, s.66.
[58]
Şerafettin Terim, Kafkas Tarihinde Abhazlar Ve Çerkezlik Mefhumu, İstanbul
1976, s.98-99
[59] Şamil
Cemşidov, Kitab-I Dede Korkut, Ankara 1990, s.51
[60] Osmanlı
Belgelerinde Azerbaycan Hanlıkları, Başbakanlık Arşivi Yayınları, İstanbul
1992, s.19.
[61]
Kırzıoğlu, Albanlar Tarihi Üzerine (Xı. TTK Bildiriler Kitabından Ayrıbasım), Türkiye-Azerbaycan
Dostluk Derneği, Ankara 1994, s.60-1
[62] Naci
Aşkun, “Tarih Ve Bilim Kürtlerin Turanlı Olduğunu İspatlamakta”, TK, Mayıs
1982, s.229, s.448
[63] V.
Bartold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, TTK, Ankara 1990, s.126
[64] Avşar
Maddesi, Meydan Larousse, Cilt I, s.122
[65] Hamit
Zübeyr Koşay, Erzurum Ve Çevresinin Dip Tarihi, TKAE, Ankara 1984, s.33 Bu
Mağara Kazlıbel Dağının Yanında Bulunan Bayrı Köyü Yakınındadır.
[66] Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1-2, s.608
[67] Fuat
Köprülü, “Avşar”, İslam Ansiklopedisi II, İstanbul 1979, s.29
[68] Togan,
“Azerbaycan”, İslam Ansiklopedisi II, İstanbul 1979, s.101.
[69] Bütün
Yönleriyle Besni, Komisyon, Besni 1987, s.32, 155
[70] Mahmut
Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, İstanbul 1992, s.135
[71] M. Beşir
Aşan, Elazığ-Tunceli-Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri, TKAE, s.96-99
[72] Ahmet
Buran, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar II, Boğaziçi, Ankara
1992, s.23
[73] Cemil
Gülseren, Malatya İli Ağızları, TDK, Ankara 2000, s.34-5 Dulkadırlı Afşarları, Doğanşehir
(özellikle Sürgü ve vevresinde) ve Darende’de (Ayvalı ve civarı) bulunuyor.
Bölgede yaşayan Kurmanç adlı aşiretler ise Kayı boyundandır. Arapkir’de de
Avşarlara rastlanıyor. Avşar boyundan olup “Remzi” mahlasını kullanan Aşık
Mehmet Mevlüt (1848-1907) Arapkirli idi. Remzi’den bir dörtlük (Yurt
Ansiklopedisi, 8. Cilt, s.5489) :
Güzeller içinde nam
kurmuşsun
Canımın sevdiği dilber
olmuşsun
Remzi’yi ben öldürürüm
demişsin
Bab-ı ihsanını tez eyle
bari.
[74] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Gazi Ün.,
Ankara 1983, s.75, 108, 118, 125, 134, 137, 175, 409-10, 450. Parantez
içindekiler köylerin bağlı bulunduğu nahiyelerdir.
[75] M.Kemal
Özergın; "14.Yy'da Türk Dünyasi", Milli Egitim Ve Kültür Dergisi,
s.22,Ankara 1983
[76] Köprülü,
“Artukoğulları”, İslam Ansiklopedisi I, s.617
[77] Refet Yınanç, Mesut Elıbüyük; Maras Tahrir
Defteri I. Ankara 1988.s.17. Refet Yınanç; Dulkadir Beyligi, Ankara 1989, s.7
[78] Faruk
Sümer, Çepniler, TDAV Yay., İstanbul 1992, s.40 Çepni, Eymür, Bayındır, Karkın,
İğdir, Alayundlu, Döğer, Bayat Boylarıyla Beraber.
[79] Bilgehan
Atsız Gökdağ, “M.Ö. 2000’li Yıllardan Günümüze Giresun’daki Türk Varlığı”,
Giresun Tarihi Sempozyumu Bildiriler (24-5 Mayıs 1996), Giresun Belediyesi
Kültür Yayınları, İstanbul 1997, s.37
[80] Enver
Kartekin;Ramazan-Oğulları Beyliği Tarihi, İstanbul1979, s.42-3
[81] Faruk
Sümer; Oguzlar, s.149. Faruk Sümer;Karakoyunlular,s.31
[82] Tuncer
Gülensoy, ”Elazığ, Tunceli, Bingöl Ve Diyarbakır Yörelerindeki Boy, Soy, Oymak
Ve Aşiret Adları Üzerine”, TDAD, Şubat 1984
[83] Köprülü,
“Avşar”, İslam Ansiklopedisi Iı, s.29
[84] Yılmaz
Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi Iı, Ötüken, İstanbul 1983, s.105
[85] Ali
Sevim, “Buğyetü’t-Talep Fi Tarih-İ Halep’te Aksungur”, AÜTAD, Sayı 6-7, 1966,
s.
[86] Sümer,
“Afşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.122
[87] Ali
Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları, TTK, Ankara, 1990, s.73-83. Coşkun Alptekin,
“Aksungur”, TDVİA II, İstanbul 1989, s.296. M. A. Köymen, Selçuklu Devri Türk
Tarihi, TTK, Ankara 1989, s.75
[88] Erdoğan
Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK, Ankara 1991, s.215
[89] Köymen,
Selçuklu Devri Türk Tarihi, s.295
[90] Merçil,
Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, s.215-16
[91] Köymen,
s.295
[92] Merçil,
s.217-22
[93] Merçil,
s.223
[94] Köymen,
s.296
[95] Öztuna,
Büyük Türkiye Tarihi II, İstanbul, 1983, s.105.
[96] Merçil, s.223-24
[97] Osman
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1994, Boğaziçi, s.510
[98] Ahmet
Nazif Efendi, Kayseri Tarihi, s.90
[99] A. Yaşar
Ocak, Babailer İsyanı, Dergah Yay., 2.Baskı, s.129
[100] Tekindağ,
“Karamanlılar”, İA IV, s.317
[101] Fuat
Köprülü, “Artukoğulları”, İA I, s.617
[102] Köprülü,
“Avşar”, İA II, s.29.
[103] Sümer,
“Avşar”, TDVİA IV, İst 1991, s.160
[104] Sümer,
Oğuzlar, s.201
[105] Kerim
Oder, Azerbaycan, İstanbul, 1982, s.31-32.
[106] Sümer,
Oğuzlar, s.201
[107] Bedri Noyan,
“Kürt Sözü Ve Kürt Türkleri Hakkında”, TK, s.245, Ankara 1983, s.587
[108] Sümer,
Oğuzlar, s.202
[109] Sümer,
Oğuzlar, s.203
[110]
Şehabettin Tekindağ, “Karamanlılar”, İA VI, İstanbul 1988, s.317
[111]
Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.91
[112] İ. H.
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, TTK, Ankara 1988, s.1. Halen Bu Bölgelerde
Karamanlı Diye Yer Adları Var. Faruk Sümer, Bu Oymağın Adını Gence Ve Berdaa
Hakimi Emir Karaman’dan (Bu Şahıs Kara Yusuf’un Beğlerbeğisiydi) Almış
Olabileceğini Söyler. Bu Yüzden Bu Obanın Karaman-Oğulları İle İlgisini
Şüpheyle Karşılar. (Ancak, Karaman-Oğullarının Kurucusu Da Karaman Adını Taşır.
Biz Karaman’ın Türklerde Şahıs Adı Olarak Sık Kullanıldığını Biliyoruz.) Bu
Oymak, Akkoyunlulardan İtibar Görmediği İçin Safevilere Katılmış Ve Kuruluşunda
Rol Almıştır. Bayram Bey, Hüsam Bey, Emet Han, Zülfikar Han İle Ahıska Hakimi
Halil Sultan Bu Oymaktan İdi. (Sümer, Karakoyunlular, s.27)
[113] Merçil,
s.301
[114] A. Yaşar
Ocak, Babailer İsyanı, Dergah, İstanbul 1980, s.123
[115] Bu konuda
detaylı bilgi için bakınız. Tahsin Ünal, “Nureddin Bey (Nure Sofi) Ermeni
Değildir”, TDAD, S.47, Nisan 1987, s.231-33
[116] Merçil,
s.302
[117] Sümer,
a.g.e., s.204
[118] Ahmet
Nazif Efendi, Kayseri Tarihi, s.90
[119] İbn Bibi,
s.202-03
[120] Merçil,
s.302
[121] Ocak,
Babailer İsyanı, s.156
[122] Nevzat
Kösoğlu, Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler, İstanbul
1990, s.112
[123] Erol
Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken, İst 1988, s.130
[124] İbn Bibi,
s.210-13
[125] Merçil,
s.302
[126] Sümer, “Ramazanoğullarına
Dair Bazı Yeni Bilgiler”, TDAD, Sayı:33, Aralık 1984, s.1.
[127] Güngör,
Tarihte Türkler, s.131
[128] Merçil,
s.303
[129] Merçil,
s.304
[130] K. Yaşar
Kopraman, Mısır Memlukleri Tarihi, s.184-91
[131] Merçil,
s.305-07
[132] Öztuna,
a.g.e., s.11, 18.
[133] 16. yüzyılda
Karaman’da sakin olan Piri adlı bir cemaat bulunmaktadır. Bu cemaatten bazıları
Tarsus yöresinde Ulaş nahiyesine gelerek yerleşmiştir. 1519’da nüfusları 7 hane
idi. Daha sonraki tahrirlerde adına rastlanmıyor. Bu husus onların tekrar
Karaman’a döndüklerini gösteriyor. (Ali Sinan Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus
Türkmenleri, s.257)
[134] Erdoğan
Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK, Ankara 1991, s.283
[135] Eşref
Buharalı, “Kıbrıs’ta İlk Türkler Veya ....”, TDAD, Sayı:95, s.104. Tekindağ,
“Memluk Sultanlığı Tarihine Toplu Bakış”, İÜEFTD, 1971, Sayı 25, s.26
[136] Erdoğan
Merçil, “Alaiye Beyliği”, TDVİA II, İstanbul 1989, s.333.
[137] Robert
Mantran, “Karamanlı”, TDVİA XXIV, İstanbul 2001, s.451
[138] Robert
Mantran, “Karamanlı”, TDVİA XXIV, İstanbul 2001, s.452
[139] Hayrullah
Efendi, Devlet-İ Aliyye-İ Osmaniye Tarihi I (Sad. Zuhuri Danışman), İstanbul
1971, Son Havadis, s.96 (Germiyan Takımından Ali Şar Bey Aşireti Ki – Bunların
Kalıntılarına Bugün Avşar Aşireti Derler). Uzunçarşılı, Hayrullah Efendi’yi
Nakleder (Anadolu Beylikleri, s.39). Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti’nin
Kuruluşu, TTK, Ankara 1991, s.35
[140] Z. V.
Togan Ve Ş. Tekindağ, Kıpçak-Kanglı Olduklarını Söyler. Bu Konuda Geniş Bilgi
İçin M. Ç. Varlık, Germiyan-Oğulları Tarihi Kitabına Bakınız.
[141] Tuncer
Gülensoy, “ Kütahya Bölgesinin Etnik Yapısı ” , TDTD, Şubat 1988, Sayı 14, s.50
[142] M. Ç.
Varlık, Germiyanoğulları Tarıhi, s.8 Germiyanlıların İçinde Harzem Aşiretleri
Vardı. Nitekim, Kütahya Ve Çevresinde Horzum Adlı Köylerin Ve Ege Bölgesinde Horzum Adlı Oymakların Varlığı
Bununla İlgilidir. Afyon Dinar’da Yaşayan Afşarlara Horzum Denilmesi De Tesadüf
Olmasa Gerektir (Doç. Müjdat Kayayerli’nin Verdiği Bilgi) Ayrıca Harzem-Şah’lar
Emrinde Saruhan Adlı Bir Bey Vardı Ki (Bu Saruhan’ın Babası Alpağı İdi Ki Bize
Sis Avşarlarından Alpağıl’ı Hatırlatıyor) Bu Saruhan-Oğullarının Atası Olmalı.
Bilindiği Gibi Saruhanlılar Diğer Batı Anadolu Beylikleri Gibi Germiyanlılardan
Ayrılmadır.
[143] Köprülü,
Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s.35
[144] M.Ç.
Varlık, Germiyanoğulları Tarihi, Ankara 1974, s.3 Ahmet Tevhid Bey, Germiyan
Kelimesinin Farsça Germ (Sıcak) Kelimesinden Geldiğini Söyler. Şiro, Günümüzde
Pötürge’ye Bağlı Örmeli Ve Tosunlu Köyleridir (Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Nuri
Akbayar, s.154)
[145] V. V.
Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, TTK, Ankara 1990, s.74
[146] Togan,
Bugünki Türkili Türkistan..., İstanbul 1981, Enderun, s.45. Afganistan’da Gazne
İle Sistan Arasında Germsir Adında Bir Şehir Vardı Ki 1202-27 Yıllarında Kuzey
Hindistan’da Devlet Kuran Halaç Türklerinin Kurucusu Muhammet Bahtiyar
Buralıydı. (Enver Konukçu, “Halaciler”, TDVİA XV, İstanbul 1997, s.227)
[147] M.Beşir
Aşan, Elazığ, Tunceli Ve Bingöl’de Türk İskan İzleri, Ankara 1989, s.100
[148] İbn-İ
Bibi, Selçuk-Name Iı (Mürsel Öztürk), Kültür Bak., Ankara 1996, s.50-51
[149] Sümer, “Anadolu’da
Moğollar”, SAD, Sayı 1, Ankara 1970, s.47
[150] İbn-İ
Bibi, s.164
[151] Bu
Dönemde Moğollar Ve Selçuklular Ortak Hareket Ediyorlardı. Selçuklu Ordusundaki
Türkmenler İse Moğollardan Nefret Ettikleri İçin Savaşmıyor Ve Hatta Kasten
Esir Düşüyorlardı.
[152] M. Ç.
Varlık, s.23
[153] İbn-İ
Bibi, s.238
[154] Varlık,
s.24
[155] P.
Wittek, Menteşe Beyliği, TTK, Ankara 1986, s.18, Ç. Uluçay, Saruhanoğulları,
İA, Cilt X, s.239, H. Akın, Aydınoğulları, s.6, Uzunçarşılı, Anadolu
Beylikleri, s.84
[156] M.Ç. Varlık,
a.g.e., s.93. Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, s.296-97
[157] Yılmaz
Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi Iı, s.24-5
[158] Mustafa
Kara, “Abapuş-İ Veli”, TDVİA I, İstanbul 1988, s.10
[159] Nihat
Azamat, “Divane Mehmet Çelebi”, TDVİA IX, İstanbul 1994, s.
[160] Şükrü
Tekin Kaptan, Gönül Sultanları Denizli’de, Denizli 1993, Sh.17 (Karaağaç Baba,
Kumavşarı Köyünde 1327’de Ölmüş Bir Uç Beyidir.)
[161] Yurt
Ansiklopedisi, 10. Cilt (Uşak ili bölümü), s.7516. Uşak’ta Avşar Beyi
söylencesi : Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bir sınır kentidir. Çevresine
Avşar, Alayunt, Kaçar, Tekeli, Kınıklı gibi Türkmen oymakları
yerleştirilmiştir. Anadolu’nun alınması sırasında bu oymakların gösterdikleri
yararlılıklar dillere destandır. Buna ilişkin yörede şu söylence anlatılır.
“Afşar beylerinden biri ava çıkmıştır. Av peşinde koşarken Bizans sınırını
aşar, tutsak olarak tekfurun huzuruna çıkarılır. Tekfur, “Buralarda ne
arıyorsun” diye sorduğunda Afşar beyi “Hiç, canım sıkıldı da çevreyi şöyle bir
dolaşayım, bir de kale fethedeyim dedim” der. Tekfur güler. “Kaleyi tek başına
mı alacaksın”. Afşar beyi de gülümser “Hayır, sınırın ötesinde dağın yamacında
on bin atlım var. Birkaç saate değin dönmezsem buraya üşüşüp, taş üstünde taş
bırakmayacaklar. Çok kan dökülecek”. Tekfur korkar, on bin atlıyla baş edecek
durumda değildir. Bir çare aramaya koyulur. “Aramızda bir barış anlaşması
yapsak, ben size yılda bin altın, beşyüz koyun, bir o kadar da at ile deve
versem bu savaştan vazgeçer misin ?”. Afşar beyi şöyle bir düşünür. “Kan
dökülmesini İstemeyen bir insansınız. Hatırınız için önerinizi kabul ediyorum.
Hemen hazırlayın. Ben döndükten sonra da yollayın. Sakın ola ki yola asker
çıkarmayın. Atlılarım üstlerine adam gönderdiğinizi sanıp, kaleye saldırırlar
sonra...İsteklerimizi de tam zamanında gönderin”. Bizans tekfuru, böyle bir
belayı savuşturduğu için hoşnuttur. Tek başına böyle bir işi başardığı için gün
geçtikçe ünü yayılan Afşar beyi bir süre sonra yöreye egemen olur.
[162] Osman
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s.514.
[163] İbn Bibi,
Selçuk-Name Iı, s.239
[164]
Uzunçarşılı; a.g.e.s.55-57
[165] Tuncer
Baykara, Denizli Tarihi, İstanbul 1969, s.30-34
[166] Yurt
Ans., 5. Cilt (Isparta ili bölümü), s.3598-99. Isparta : Uzun hava olarak
gurbet türküleri sevilir. En tanınmış gurbet havaları ezgisi Afşar Beyleri diye
bilinendir. Geleneksel oyunları Teke Zortlatması Afşar Oyunu vardır. Yurt Ans.,
3. cilt (Burdur ili bölümü), s.1598-99. Burdur halk müziğinde Avşar Beyleri
türküsü bütün köylerde söylenen uzun hava türüdür. Burdur zeybekleri arasında
da Avşar Zeybeği vardır. Buna Kesinti Zeybeği de denir. Kesinti, hüzünlü
havaların sonuna yapılan eklere denir. Yurt Ans., 3. cilt (Denizli ili bölümü),
s.2196. Gurbet havalarından özellikle Avşar Beyleri en sevilen uzun hava
türüdür. Acıpayam ve köylerinde söylenir.
[167] Tahir
Kutsi Makal, Halkbilim ve Edebiyat, Toker yay., İstanbul 1990. İstanbul’da
Ortadoğu Gazetesinde kendisini ziyarete gittiğimizde Hocamız bize yöredeki
Avşar köylerinin bir listesini vermişti.
[168] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.1
[169] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.123
[170] K. Y.
Kopraman, Mısır Memlukleri Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1989, s.180
[171] Sümer,
Oğuzlar, s.205
[172] K. Y.
Kopraman, Mısır Memlukleri Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1989, s.180
[173] Mehmet
Eröz, Atatürk-Milliyetçilik-Doğu Anadolu, İstanbul 1987, s.251. Halen günümüzde
Türkmenistan’da yaşayan Teke boyunun alt kollarından birisi Köpekler adını
taşır ki (Z. V. Togan, Bugünki Türk-İli Türkistan ve Yakın Tarihi, Enderun,
İstanbul 1981, s.75) anılan Köpek-Oğullarının kalıntısı olmalıdır.
[174] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, TTK, Ankara 1989, s.8
[175] Enver
Kartekin, Ramazanoğulları Beyliği Tarihi, İstanbul 1979, s.42-43
[176] Tekindağ,
“Iı. Beyazıd Devrinde Çukurova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten Xxxı, Sayı:123,
s.345.
[177] Tekindağ,
“Iı. Bayezid Devrinde...”, s.346
[178] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.4
[179] Yaşar
Yücel, Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri Ve Sonuçları, Ankara 1989, s.110-11
[180] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.206
[181] Kopraman,
s.61
[182] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.206, 208
[183] K. Yaşar Kopraman,
Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, s.80, 84-85. Refet Yınanç, Dulkadır
Beyliği, s.36-38. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.208-09
[184] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.39-40
[185] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.208
[186] Kopraman,
s.98
[187] Kopraman,
s.120
[188] Kopraman,
a.g.e., s.170-72. Refet Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.42. Faruk Sümer, Oğuzlar,
s.208
[189] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.207
[190] Sümer,
Karakoyunlular, TTK, İstanbul 1982, s.99. Kopraman, s.197
[191] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.208
[192] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.207, 209. Refet Yınanç, Dulkadır Beyliği, 49-51
[193] Sümer,
a.g.e., s.209. Ebu Bekr-İ Tihrani, Kitab-I Diyarbekriyye (Çev. Mürsel Öztürk),
Ankara 2001, Kült. Bak., s.167
[194] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.63-65
[195] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.70-71. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.208
[196] Tekindağ,
a.g.m., s.352. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.209
[197] İ. H.
Danişment, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Iı, İstanbul 1948, Türkiye Yay.,
s.10. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, TTK, Ankara 1993, s.101-2.
Elegez Revan’ın Kuzeyindedir. Revan Türk Yerleşim Bölgesiydi. Buradaki Köy
Adlarıda % 90 Türkçeydi Ki Bir Kısmı Afşar Oba İsimleridir. Mesela, İsalu,
Kozanlu, İmanşalu, Gencelü, Köseler, Avşar, Koçkiri Köyü Gibi. (Aynı Eser,
s.349)
[198]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.94
[199] Sümer, Safevi
Devletinin..., s.99
[200]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.102, 111
[201] İsmet
Miroğlu, Kemah Sancağı Ve Erzincan Kazası (1520-66), TTK, Ankara 1990, s.17
[202] İ. H.
Danişment, a.g.e., s.171.
[203] Köprülü,
“Avşar”, s.30-1
[204] Faruk Sümer,
Karakoyunlular I, s.26, 99
[205] M.K.,
Özergin, “Xıv. Yy’da Türk Dünyası”, Milli Eğitim Ve Kült. Derg., Sayı:22,
Ankara 1983, s.64.
[206] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.219
[207] Ebu
Bekr-İ Tihrani, Kitab-I Diyarbekriyye (Çev. Mürsel Öztürk), Ankara 2001,
s.133-36, 167
[208] Köprülü,
a.g.m., s.30
[209] Sümer,
Oğuzlar, s.219
[210]
Safeviler, İsmini Şeyh Safiyeddin’den Almıştır. Safevi Tarikatı Lideri Hoca
Ali’nin Torunu Olan Cüneyd, Sünni Olan Tarikatı Şiileştirmiş Ve Devletleşme
Sürecine Girmişti. Bu Ailenin Dip Dedesi Firuz Şah Adlı Sincar’lı Bir Kürt’tür.
[211] Fuat
Köprülü, "Avsar", Islam Ans. II, İstanbul 1979, s.31
Kırzıoğlu, Osmanlıların..., s. 143.
Kırzıoğlu İran Kaynaklarına Dayanarak Safevi Devletini Kuran Türkmenlerin Timur
Tarafından (Ankara Savaşı Sonrası) Anadolu’dan İran’a Göçürülen Boylar Olduğunu
Söyler (Kırzıoglu, Osmanlıların Kafkas..., s.23-4). Sümer İse İran
Kaynaklarındaki Bu Bilginin Yanlış Olduğu Ve Türkmenlerin Daha Sonra İran’a
Geldiği Kanaatindedir (Sümer, Safevi Devletinin..., s.7).
[212] Faruk
Sümer, "Avsar", TDVIA IV, İstanbul 1991, s.160
[213] Sümer,
Safevi Devleti’nin..., s.49, 56
[214] Köprülü,
“Avşar”, s.31
[215] Sümer,
Safevi Devleti, s.57, 60, 83-4
[216] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.99
[217]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.103, 167, 175, 194, 196, 206, 215-16, 246
[218] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.94, 98, 100
[219]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.151
[220] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.98. Köprülü, “Avşar”, s.33
[221] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.99
[222]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.189-90, 212, 219, 232
[223] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.99
[224]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.228
[225] Köprülü,
“Avşar”, s.32
[226]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.176. Sümer, Safevi Devletinin..., s.95
[227] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.100. Köprülü, “Avşar”, İA Iı., s.31
[228] Sümer, Safevi
Devletinin..., s.110. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.256
[229] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.113, 115
[230]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.270
[231] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.117-20, 123, 129
[232] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.132-3. Köprülü, “Avşar”, s.33
[233] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.133
[234]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.350. Sümer, Safevi Devletinin..., s.135
[235] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.136, 138
[236] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.139, 141, 145-6
[237] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.148-9, 157
[238] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.189
[239] Köprülü,
“Avşar”, s.33 Bu Hanların İsimleri Şöyledir : Hoca Pir Budak, Hoca Pir Veli,
Hoca Hasan Ali, Hoca Hüseyin Ali, Hüsameddin, Hoca Hüseyin Ali Sani, Hoca
Muhammet Rıza, Hoca Ebu’l-Hasan, Hoca Ali Kulu, Rıza Kulu, Muhammet Kulu,
Kelb-İ Ali, Abbas Kulu.
[240] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.189-90
[241]Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.220. Köprülü, “Avşar”, s.33
[242] Köprülü,
“Avşar”, s.32
[243] Sümer,
Oğuzlar, s.222. Köprülü, “Avşar”, s.31-2
[244] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190. Sümer, Oğuzlar, s.220
[245]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.17. 1578’de Özdemir Oğlu Osman Paşa
Tarafından Fethedilip Bir Osmanlı Toprağı Haline Getirilmişti. Şamakı
Eyaletinin 15 Sancağından Biriside Araş (Kırzıoğlu’nda Ereş) Sancağı İdi.
(s.305)
[246] Sümer, Safevi
Devletinin..., s.190-1
[247] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190-1
[248] Köprülü
Ve Kırzıoğlu Bu Obanın Adını İmirlü Şeklinde Kaydederler Ve 24 Oğuz Boyundan
Biri Olan Eymürlerden Bir Kolun Afşarlar Arasına Karışmış Olacağını Söylerler.
Burada Şunu Belirtelim; Ermenistan’da Yaşayan Ve Zaman Zaman Göç Eden En Son
Günümüzde Karabağ Olaylarından Sonra Ermenistan’ı Terkeden Azeriler Bu
İmirler’dendi Ve Afşar Olduklarını Beyan Ederlerdi (Erc. Ün. Türkçe Okutmanı
Sayın Mahmut Sarıkaya)
[249] Sümer,
Oğuzlar, s.221
[250] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.191-2. Sümer, Oğuzlar, s.221
[251] Köprülü
Ve Kırzıoğlu, İran’daki İnallu Oymağının İmanlı Avşarı Olduğunu Kabul Ediyor.
İmanlu = İnanlu = İnallu. Buna Benzer Bir Değişim De Usalu Adında Vardır. Usalu
= Usallu = Usanlu. Bu Bize İmanlu Adının
İnallu’ya Dönüşmesini Mantıklı Göstermektedir. İran Kaynaklarında İmanlu’nun
Bazen İnanlu Şeklinde Kaydedildiğini De Biliyoruz. Halep Türkmenleri Arasında
Gördüğümüz İnalluları Da Köprülü Avşarlarla İlgili Görüyor. İnallu Mirza Ali
Beğ’in 1728’de İnallu Ve Afşarlara Mütesellim Tayin Edilmesini (A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s.183) Bununla İlgili Görüyor. Dulkadırlı
Eli Arasındaki En Büyük Teşekküllerden Birisi Olan İmanlu Afşarları Aslında
Kuzey Suriye Avşarlarından Olup Buradan Göç Ederek Maraş Civarına Geldiler.
Demekki Kuzey Suriye Türkmenleri İçerisinde İnallular İle İmanlular Arasında
Bir Yakınlık Bulunma İhtimali Var.
[252] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.191-2
[253] Köprülü:
a.g.e., s.33-4
[254] Kırzıoğlu,
“Avşarlu İle Dulkadırlı Türkmanlarının Köroğlu Oymakları”, TK Yıl 6 Sayı 66
Nisan 1968 s.361-62 Destan Kahramanı Kör-Oğlu’nun Şahsiyetinin, Bolu’daki Yol
Kesip Halkı Soyan Eşkıya Değilde Bir Türkmen Aristokratı Olan Bu Hüsrev Sultan
Olması Gerektiği İleri Sürülmüş, Yaşadığı Tarih Olarak Ta Daha Eski Olduğu
Ortaya Konulmuştur.
[255] Sümer,
Oguzlar, s.222
[256] Faruk
Sümer; "Avsarlar", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 62, Subat 1988,
s.132-133
[257] Sümer,
“Avşarlılar”, TDVİA IV, İstanbul 1991, s.164
[258] İ. Safa
Üstün, “İran-Safevilerden Günümüze Kadar”, TDVİA XXII, İstanbul 2000, s.401
[259] Yusuf
Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi II, Ankara 1987, TTK, s.385
[260] Sümer,
“Avşarlılar”, TDVİA IV, s.164
[261] Faruk
Sümer;"Afsarlar / Iran'da Hüküm Sürmüs Bir Türk Hanedani", TDAD, Sayı
41, İstanbul 1986, s.128
[262] Üstün,
s.401
[263] Nevzat
Köseoglu, Türk Dünyasi Ve Türk
Medeniyeti Üzerine Düsünceler, İstanbul.1990, s.511-512
[264] Bayur,
Hindistan Tarihi Iıı, TTK, Ankara 1987, s.1-33
[265] Kösoğlu,
s.512
[266] Sümer,
“Avşarlılar”, TDVİA IV, s.165
[267] Bayur,
Hindistan Tarihi Iıı, s.49
[268] Sümer,
"Afsarlar", TDAD, Sayı 62, Şubat 1988, s.134
[269] Bayur,
Hindistan Tarihi Iıı, s.50. Mehmet Eröz, Eski Türk Dini Gök-Tanrı İnancı Ve
Alevilik-Bektaşilik, İstanbul 1992, s.143. Nevzat Kösoğlu, Türk Dünyasi Ve
Türk Medeniyeti Üzerine Düsünceler,
İstanbul 1990, s.511-512
[270] Köprülü,
“Avşar”, s.32-3
[271] Sümer,
“Avşarlılar”, TDVİA IV, s.165-6
[272] Bayur,
s.104-5
[273] Bayur,
s.228
[274] Sümer,
"Avsarlilar" , TDVIA IV, İstanbul 1991, s.165-166
[275] Köprülü,
“Avşar”, s.32
[276] Kerim
Oder, Azerbaycan, İstanbul 1982, s.33
[277]
Basbakanlik Arsivleri Komisyon, Azerbaycan Türk Hanlıkları, Ankara 1992, s.8
[278] Oder,
a.g.e., s.31-33
[279] Oder,
a.g.e., s.60
[280] Ahmet Bey
Cevanşir, "Karabağ Hanlıgı'nın Tarihi" (Yusuf Gedikli), TDAD, Sayı 69,
Aralık 1990. Başbakanlık Arşivleri Komisyon, a.g.e., s.18. Yılmaz Öztuna,
Devletler Ve Hanedanlar Iı, Ankara 1989, s.75. Şamil Cemşidov, Kitab-I Dede
Korkut, Ankara 1990, s.44, 51
[281]
Kırzıoğlu, “Aran / Gence - Karabağ’da Yiğirmidörtlü İle Otuzikilü Adlı
Ulusların Oymakları Ve Kür-Aras Kürtlerinin Menşei”, VI. TTK Bildiriler, Ankara
1967, s.363-413
[282]
Basbakanlik Arşivleri Komisyonu, a.g.e.,
s.21
[283] Sümer,
Oğuzlar, s.178
[284] Yusuf
Halaçoğlu, “Anadolu – Anadolu’nun Osmanlı Hakimiyetine Geçişi”, TDVİA III, İstanbul
1991, s.116-7
[285] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, Fırat Ün., Elazığ 2003, s.186-88
[286] Sümer,
Oğuzlar, s.210
[287] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.189-90
[288] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.191-92. Yazar, Beylikli Avşarının Kut-Beği
Oğullarından gelmiş olabileceğini söylüyor. Nitekim Kayseri’nin Sarıoğlan
ilçesine yerleşen Bucak Avşarları da kökenlerinin Kut-Beği Oğullarından gelmiş
olabileceğini söylüyor. Burada müstakil cemaatlerden olan Keçe Beğli cemaatinin
üç kolundan biri Avşar Kethüda uhdesinde olup 1526’da 12 hane idi.
[289] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.200, 209, 211
[290] İbrahim
Hakkı Konyalı, Kilis Tarihi, s.128, 130-31. Bu defter, İstanbul’da Başbakanlık
arşivinde 279 numarada kayıtlı 184 sayfalık bir defterdir.
[291] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.211. Sümer, “Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.125
[292] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.210
[293] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[294] Faruk Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, DTCFD, Cilt VII, S.1, Mart 1949, s.30, 35. Tufan Gündüz,
Anadolu’da Türkmen Aşiretleri-Boz-Ulus Türkmenleri, Bilge, Ankara 1997, s.46
[295] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.125
[296] Bakınız.
Sümer, “Boz-Ulus Hakkında”, Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, muhtelif
sayfalar.
[297] Ahmet
Refik Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, s.219
[298] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.212
[299] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.8
[300] Yurt
Ansiklopedisi, 3. cilt (Maraş ili bölümü), s.
[301] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.212
[302] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.212-13
[303] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.212
[304] Yusuf
Halaçoğlu, “Tahrir Defterlerine Göre 16. Yy’ın İlk Yarısında Sis Sancağı”,
İÜEFTD, Sayı Mart 32, İstanbul 1979, s.837-70
[305] Fahrettin
Kırzıoğlu, “Kürtlerin Kökü Oğuzların Bogduz ile Becen Boylarındandır”, TK,
Ankara 1963, s.35
[306] İbn-i
Bibi, Kitab-ı Diyarbekriyye, s.27, 30
[307] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[308] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[309] Bu bölüm
Cengiz Orhonlu’nun “Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı” ve Yusuf
Halaçoğlu’nun “18. Yüzyılda Osmanlı’da İskan Siyaseti” adlı eserlerinden
yararlanılarak hazırlanmıştır.
[310]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.28-33
[311] Bu
konuyla ilgili detaylı bilgi için bakınız. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik
ve Düzenlik Kavgası – Celali İsyanları, Barış Yayınları, Ankara 1999
[312] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.44-46. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.39-41
[313]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.41-42
[314] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.39-44, 47, 110-112. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.43-77
[315] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.88-93. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.77-108
[316] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, 108-110. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.109-110
[317]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.110-121
[318]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.121-124
[319] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.78-80
[320]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.125-30, 132-36. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.71,
78-80, 84-86
[321] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s. 58, 59, 61, 62, 66-70. Halaçoğlu, İskan Siyaseti,
s.136-41
[322]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.141
[323] Doğan Avcıoğlu,
Türklerin Tarihi I, Tekin, Sh.171
[324] Mustafa
Özdemir, Hacılar, Kayseri 1984, s.15
[325] Hüseyin
Cömert, Kayseri’de İlk Nüfus Sayımı – 1831, İl Kültür Müd. Yay., Kayseri 1993
[326] Bu köyler
ve köylerdeki Avşar obaları şunlardır. Akin’de
Mahmudoğlu, Taflı, Söylemezli Alagöz’de
Halloğlu, Kara Mehmetli, Taflı Amarat’ta
Recepli, Halloğlu, Kütüklü Argıncık’ta
Halloğlu, Recepli Barsama’da Köseli Bayramhacılı’da Köseli, Halloğlu Cebirli’de Afşar Muslu Cırgalan’da Kara Mehmetli, Halloğlu,
Sofular Cırlavuk’ta Mahmudoğlu,
Sofular, Hacı Mustafalı, Öksüzlü Çukur’da
Hacı Mustafalı, Köseli, Kasımlı, Recepli Dadağı’da
Gökçeli Dadasın’da Kara Mehmetli Dikir’de Saitli Dimitre’de Mahmudoğlu, Köseli, Köçekli, İsalı Ebiç’te Mahmudoğlu, Köseli Efkere’de
Mahmudoğlu, Recepli Elmalı’da
Mahmudoğlu Erkilet’te Canbaz,
Sofular, Kasım, Taflı, Köseli, Arap Hasan, İsalı, Halloğlu Gergeme’de Söylemezli Germir’de
Ali Ağalar Gesi’de Mahmudoğlu,
Kozanlı, Topuzlar, Avşarlı, Hacı Mustafalı, Halloğlu, Köse Ahmetli Güllü’de Köseli Hasanarpa’da Halloğlu Havran’da
Mahmudoğlu Höbek’te Köseli Isbıdın’da Köseli, Gökçe Kalkancık’ta Taflı, Mahmudoğlu Kanberli’de İsalı Karakaya’da Sofular, Öksüz Kelgin’de
İsalı, Sofular, Köseli, Kadirli Kemer’de
Halloğlu, Arap Hasanlı Kenise’de
Halloğlu, Torun, Öksüz, Köçekli Kepez’de
Kadirli, Recepli Kızık’ta
Mahmudoğlu, Halloğlu, Köse Ahmetli, Köseli Kiçi
Bürüngüz’de Recepli, Torun Koçcağız’da
Köçekli, Köseli Kömür’de Kara
Mehmetli, Halloğlu, İsalı Mahzemin’de
Gökçe, Köseli, Halloğlu, İsalı Mancusun’da
Topuzlar, Avşarlı, Avşar Mehmetli Mardin’de
Halloğlu, İsalı, Recepli Menteşe’de
Köseli, Köçekli Molu’da Halloğlu,
Hacı Mustafalı, Kasımlı, Sofular Muncusun’da
Taşlıoğlu, Halloğlu Obruk’ta
Veziroğlu Oymaağaç’ta Taflı, İsalı,
Recepli, Halloğlu Pozca’da Halloğlu,
Mahmudoğlu Pusatlı’da Mahmudoğlu,
Topuzlar, Garipşahlı Salur’da
Burhanlı Saraycık’ta Kasımlı Sarı Mehmetli’de Kasımlı, Halloğlu Silahtarlı’da Mahmudoğlu Süksün’de Gökçe, Mahmudoğlu Süleymanlı’da Kasımlı Taf-ı Kebir’de Taflı, Köseli Tagar’da Gökçe, Mahmudoğlu Tavlusun’da Recepli, Köseli, Karamanlı,
Bostancı, İsalı Ulu Bürüngüz’de
Köseli, Hacı Mustafalı, İsalı, Halloğlu, Gökçe Üskübü’de Mahmudoğlu, Halloğlu Vartan’da
Halloğlu Vekse’de Kadirli Vengicek’te Halloğlu Virancık’ta Köse Ahmetli, İsalı Yabani’de Recepli Yağmurbey’de Halloğlu Yamaçlı’da
Sofular, Bostancı Yazır’da Hacı
Mustafalı Yemliha’da Halloğlu,
Sofular, Mahmudoğlu Yuvalı’da
Halloğlu, Mahmudoğlu, Köseli Zirve’de
Köçekli, Veziroğlu.
[327] Emir
Kalkan,” Kayseri’ye Yerleşen Türk Toplulukları”, TDAD, Sayı 17, Nisan 1982,
s.86-102
[328] Bucak
Avşarları ile ilgili detaylı bilgi için sayın Haydar Eroğlu’nun hazırladığı www.burunoeren.com
sitesine bakınız. Sayın Eroğlu, kendi köyleri hakkında çok güzel, titiz ve
örnek bir araştırma yapmıştır.
[329] Sefure
Deveci, Kayseri’nin Tarihi Coğrafyası Üzerine Bir Deneme, EÜSBE, Lisans Tezi,
Kayseri 1998, s.179
[330] Nazan
Ölçer, Türk Ve İslam Eserleri Müzesi-Kilimler, Eren Yay., İstanbul 1988, s.68. Burada
Babamdan Duyduğum Bir Bilgiyi Aktarıyorum. Yaklaşık 35 Sene Evvel Babam Yahyalı
Köylerinde Çalışmak İçin Gezerken Köyün Birinde (Karaköy Olduğunu Hatırlıyor)
Yaşlı Bir Amcayla Görüştüğünü Ve Bu Kişinin Asıllarının Avşar Olduğunu Ancak
Yeni Nesiller Tarafından Unutulduğunu Söylediğini Belirtmişti
[331] Sefure
Deveci, Kayseri’nin Tarihi Coğrafyası Üzerine Bir Deneme, EÜSBE, Lisans Tezi,
Kayseri 1998, s.115-16, 119
[332] Köprülü,
a.g.m., s.36.
[333] Sümer,
Oğuzlar, s.210
[334] Sümer,
a.g.e., s.210
[335] Halit
Erkiletlioğlu, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Ankara 1996, s.
[336] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[337]
Halaçoğlu, 18. Yy’da Osmanlı’da İskan Siyaseti, s.116
[338] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95
[339] Altınay,
S,145-47, 176-77, 186-87
[340] Muhammet Karakaş,
!8. Yy’ın 2. Yarısında Kayseri, EÜSBE, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kay 199-,
s.143
[341] Altınay,
s.214-215
[342] Muhammet
Karakaş, 18. Yy’ın 2. Yarısında Kayseri, s.143-44
[343] Muhammet
Karakaş, s.145, 155
[344] Mustafa
Keskin, “Kayseri Yöresindeki Aşiretlerin İskanı Hakkında”, KAYTAM I, Kayseri
1997, s.200. Muhammet Karakaş, 18. Yy’ın 2. Yarısında Kayseri, s.146
[345] Emir
Kalkan, “Afşarlar”, TDAD, Sayı:19, Ağustos 1982, s.62
[346] Helmuth
Von Moltke, Türkiye Mektupları, (Çev. Hayrullah Örs) Remzi Kit., İstanbul 1969,
s.217, 225, 227
[347]
Yurtsever, a.g.e., s.111. Avşar beylerinin secereleri ve günümüzdeki uzantıları
hakkında bir araştırmamız devam etmektedir.
[348] Faruk
Sümer, Oğuzlar, S215
[349] Uygur Kocabaşoğlu,
Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor
(1880), Kayseri Ticaret Odası, Kayseri 1996
[350] Cevdet
Paşa, Tezakir III, s.117
[351]
Yurtsever, a.g.e., s.176-177.
[352] Yusuf
Halaçoğlu, “Fırka-İ Islahiye Ve Yapmış Olduğu İskan”, İÜEFTD, Sayı Mart 27,
İstanbul 1973, s.1-2
[353] Sümer,
Oğuzlar, s.159
[354]
Halaçoğlu, “Fırka-İ Islahiye Ve...”, s.2
[355]
Halaçoğlu, s.3-5
[356] Sümer,
“Çukurova’nın Tarihine...”, s.85
[357] Altınay,
s.186. Sümer, Oğuzlar, s.158
[358] Dadaloğlu
Derneği başkanı avukat Halil İbrahim Yıldırım’dan alınan bilgi. İbrahim Bey,
Şabanlı köyünden ve Körcüklü sülalesindendir. Kendisi Kayseri yöresi Avşarları
hakkında oldukça geniş bir bilgiye sahip olup kültürlü ve aydın bir
şahsiyettir.
[359] Sümer,
“Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar”, Tarih Araştırmaları Dergisi I, Ankara
1963, s.9
[360] Sümer,
“Çukurova...”, s.84-5 Cevdet Paşa, Ma’ruzat Adlı Eserinde “Kozan Sancağını
Oluşturan Ahali Selçuklulardan Kalma Türkler Olup Farsah Denir.
Kozanoğullarının Piyade Askerleridir Ve Dağlarda Otururlar. Ceyhan Nehrinin Sağ
Tarafındaki Aşiretler İse Süvari Askerleridir” Diye Bilgi Verir. (Ma’ruzat,
Haz. Y. Halaçoğlu, İstanbul 1980, s.119)
[361] Sümer,
Oğuzlar, s.157 Kozanoğullarının, Ramazanlılar İle Birlikte Çukurovaya Gelen 7
Üç-Oklu Aileden Kusun’lardan Kaldığı (Münir Kozanoğlu, Kozanoğulları) Veya 14.
Yy’da Çukurova’da Kozan Adıyla Var Olduklarını Söyleyenler De (Hüseyin
Hüsameddin, Amasya Tarihi) Vardır.
[362] Tekindağ,
“Iı. Bayezid Devrinde Çukurova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten Xxxı, Sayı 123,
s.147-8
[363] Altınay,
s.162-3. Varsaklar, Bir Çok Türkmen Boyunun Birleşmesinden Oluşan Bir
Federasyondur. Varsakları Oluşturan Cemaatler Şunlardır. Kuştemür, Esenlü,
Gökçelü, Elvanlu, Kusun, Ulaş. Kuştemür Varsak Olduğu Şüpheli Bir Obadır. Bunlardan
Esenlü Adını Dodurga Oymağı Beyi Esen Beyden Almıştır. Bilindiği Gibi Dodurga
24 Oğuz Boyundan Birisidir. Gökçelü İse İğdir Adlı Obalara Ayrılır. İğdir De
Oğuz Boylarındandır. Tahtacı Türkmenlerinin De Gökçelü Ve Esenlü Adlı Oymakları
Var. Elvan Ve Kusun Bey, Kardeştirler. Elvanoğlu Karamanlıların Önde Gelen
Beylerindendi. Kusunların Alt Obaları İse Yahşibeyli, Güçlübeyli, Karamusalı,
Danışmanlı, Alişarlu, Selçuklu, Beydili Ve Karkın’dır. Beydili Ve Karkın Oğuz
Boylarındandır. Karamusalılar İse Yaygın Bir Afşar Obasıdır. Alişarlu’nun İse
Germiyanlılarla İlgisi Olabilir. Ulaş’a Gelince, En Tanınmış Varsak Beyidir.
Ancak Oğuz Boylarından Salurlarda Ulaş Adı Oldukça Yaygındır. Dede Korkut’ta
Salur Kazan’ın Babası Ulaş’tır. Ebulgazi De İse Salur İlinin Beyi Ulaş Adını
Taşıyor. (Varsaklarla ilgili derli toplu bilgi için bkz. Ali Sinan Bilgili,
Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.157-62)
[364] Maruzat,
s.279
[365] Ahmed
Cevdet Paşa, Tezakir III, Ankara 1991, s.110-111.
[366] Maruzat,
s.281. Tezakir, s.111
[367]Ahmet Cevdet
Pasa; Tezakir III, s.140
[368]
Halaçoğlu, “Fırka-İ Islahiye Ve...”, s.6-13
[369]Tahir
Kutsi Makal; Halbilim Veedebiyat, ‹St.1990, s.96
[370] Cevdet
Paşa, a.g.e., s.184-188.
[371]
Halaçoğlu, “Fırka-İ Islahiye Ve...”, s.14
[372] Emir
Kalkan, a.g.m., s.70.
[373] Mehmet
Eröz, Yörükler, İstanbul 1991, s.258.
[374] Mirza
Bala, Çerkezler, İslam Ans. Iıı, İstanbul 1988, s.380.
[375] Bedri
Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler Ve İskanları, Nart,
[376] Hale
Soysü, Kavimler Kapısı – 1, Kaynak yay., İstanbul 1992, s.15
[377]
A.Z.Özdemir, Avşarlar Ve Dadaloğlu, İstanbul 1985, s.45-46.
[378] Cevdet
Paşa, a.g.e., s.157-158.
[379]
Halaçoğlu, “Fırka-İ Islahiye Ve...”, s.19. Cevdet Paşa, Tezakir, s.189-90
[380] A.R.
Yalkın, Cenupta Türkmen Oymakları II, Ankara 1977, s.188.
[381] Halaçoğlu,
“Fırka-İ Islahiye Ve...”, s.3, 20
[382] Özdemir,
a.g.e., s.50-51.
[383] 20. yy
başlarında Kayseri vilayeti, Merkez, Develi, Bünyan ve İncesu kazalarına
ayrılıyordu. (Hıfzı Nuri, Kayseri Sancağı 1922, Kayseri 1995, s.8). Avşarların
yerleştiği saha olan Pınarbaşı ise o vakitler Sivas’a bağlıdır.
[384] Yurt
Ans., 1. cilt (Ankara ili bölümü), s.689. Ankara’da Avşar ağzı çok tutulur.
Dadaloğlu’ndan “Aşağıdan Yusuf Paşam Geliyor”, “Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri”
gibi. Aydost diye başlayan Avşar Bozlakları halk müziğinin en yaygın türüdür.
Üstelik Avşar Halayı da çok yaygındır.
Keskin, Kırıkkale Keskinliler Derneği yayını, Kırıkkale 1995.
Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde de gerek müzikleri, gerek yemekleri, gerekse
halk inanışına ait motifler tamamen Avşarlara hastır.
Yurt Ans.
1. Cilt (Adana ili bölümü), s.146-48. Uzun havalar daha çok sevilir. En çok
sevilen havalardan biri Afşar Ağzı’dır. Türkü ise Afşar Beylerinde Gördüm Bir
Güzel.
Yurt Ans.,
5. Cilt (İçel ili bölümü), s.3740. Yörede Türkmeni Afşar Bozlağı tutulur.
Ayrıca Şu Dağların Yükseğine Erseler türküsü çok sevilir.
Yurt Ans.,
7. Cilt (Kırşehir ili bölümü), s.4944-45. Bozlak türü uzun havalar çok
yaygındır. Aydost, Afşar Bozlakları önemlidir. Aşağıdan Yusuf Paşam Geliyor
yörenin sevilen türkülerindendir.
Yurt Ans.,
9. Cilt (Niğde ili bölümü), s.6230. Uzun havalar ve bozlaklar sevilir.
Özellikle Ulukışla ve çevresinde Afşar Bozlakları yaygındır. Ayrıca Kozandağı
türküsü de önemlidir.
Yurt Ans.,
10. Cilt (Yozgat ili bölümü), s.7696. Uzun hava bölgesidir. En çok tutulanları
Afşar Bozlağı ve Afşar Ağzı’dır.
Yurt Ans.,
9. cilt (Sıvas ili bölümü), s.6937-38. Sıvas’ta söylenen Sultan Gölü söylencesi
bu yöreye gelen göçebe Avşar obalarından birisine aittir.
[385]
Yurtsever, a.g.e., s.115
[386]
Yurtsever, a.g.e., s.215
[387] Sümer,
Yabanlu Pazarı, TDAV, İstanbul 1985, s.22-3
[388] Özdemir,
a.g.e., s.51-3
[389] Özdemir,
a.g.e., s.35.
[390] Yaşar
Akbıyık, Milli Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Kültür Bak., Ankara 1990,
s.154
[391]
Yurtsever, a.g.e., s.115
[392] Mehmet
Eröz, Yörükler, TDAV, İstanbul 1991, s.23-24
[393] Bu Konuda
detaylı bilgi için bakınız. Necdet Ekinci, Sanayileşme ve Uluslaşma Sürecinde
Toprak Reformundan Köy Enstitülerine, Kültür Bakanlığı, Ankara 1997, s.14-32
[394] Yakup
Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, İstanbul 1968, s.100-11
[395] Necdet Ekinci,
a.g.e., s.43-74
[396] Necdet
Ekinci, a.g.e., s.156-57
[397] Yusuf
Durul, “Afşarlar Ve Dokumaları”, Iı. Milletlerarası Folklor Kongresi Bildiriler
Cilt V, Ankara 1983, s.76-78
[398] Son Dönem
Afşar Yöneticileri. İskan’dan Önce Avşarların Başında (1856 Yılında Adı
Geçiyor) Arap Hasanlı’dan Çerkez Beğ Vardı. İskan’da İse Avşarların Başında
Çerkez Beğ Oğlu Hacı Beğ Bulunuyordu (Bkz. Cevdet Paşa, Tezakir)
[399] Boz
Adının Boz-Ulus İle Bir İlgisi Olabilir. Beyler’den olmayan köyler genellikle
Boz olarak adlandırılıyor. Ayrıca Bozuk Adının Da Kullanılması Boz-Ok’tan
Kalmış Olabilir.
[400] Nejat
Göyünç, “Hane Deyimi Hakkında”, İÜEFTD, S.32, İstanbul 1979, s.331-48
[401] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190-91
[402] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s.54
[403] Sümer, “Boz-Ulus
Hakkında”, s.51-53, 55-58.
[404] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[405] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.172, 328-29
[406] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun, İstanbul 1989, s.20, 69
[407] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri –Boz-Ulus Türkmenleri-, Bilge, Ankara
1997, s.101
[408] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.59, 61, 107
[409] Altınay,
s.112, 121
[410] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.74, 79
[411]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.82, 119
[412] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.96
[413]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.120
[414] Altınay,
s.171, 176-7
[415]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.106-08
[416] Altınay,
s.191, 200
[417] Sümer,
Oğuzlar, s.348-49
[418] Altınay,
s.219
[419] Türkay,
s.21-22, 46, 212
[420]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62
[421]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.80
[422] Türkay,
s.180
[423]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[424] Türkay,
s.187
[425] Dünü Ve
Bugünüyle Karaman, (Haz. Abdullah Uysal, Necati Alodalı, Musa Demirci), s.126
[426] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.186
[427] Yusuf
Halaçoğlu, “Tahrir Defterlerine Göre 16. Yy’ın İlk Yarısında Sis Sancağı”,
İÜEFTD, Sayı Mart 32, İstanbul 1979, s.837
[428] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun, İstanbul 1989, s.66
[429] Altınay, s.69-70.
Rum Eyaleti Şu Livalardan Oluşuyordu : Sivas, Amasya, Çorum, Boz-Ok, Divriği,
Canik, Arapgir. Anadolu Eyaleti İse Kütahya, Saruhan, Aydın, Hüdavendigar,
Kastamonu, Menteşe, Bolu, Ankara, Afyon, Teke, Çankırı, Hamit, Sultanönü Ve
Karası’dan Oluşuyordu.
[430]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.86
[431] Türkay,
s.197
[432]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında Sis Sancağı”, s.838
[433] Köprülü,
a.g.m., s.36.
[434] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[435] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.50
[436] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.191-2. Sümer, Oğuzlar, s.221
[437] Sümer,
Oğuzlar, s.218
[438] Türkay,
s.204
[439]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas..., s.17. 1578’de Özdemir Oğlu Osman Paşa
Tarafından Fethedilip Bir Osmanlı Toprağı Haline Getirilmişti. Şamakı
Eyaletinin 15 Sancağından Biriside Araş (Kırzıoğlu’nda Ereş) Sancağı İdi.
(s.305)
[440] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190-1
[441] Sümer,
Oğuzlar, s.354. Bu Obalar Şunlardır. Karaçlu, İmamlı (19. Yy Ortalarında
İran’da Bulunan Lady Shell’in Listesine Göre Mazenderan Oymaklarından Olan İmamlu
Cemaati 50 Ev İdi. – Sümer, Oğuzlar, s.361) Davudlu, Haydarlı, Yorganlı,
Usallu, Kılıçlı, Ganibeyli, Hasansalu, Kilelu, Yeberla, Tutmaklu, Adaklu,
Kuhgiluyeli, Karahasanlı, Alibekli, Terzili Ve Şahburanlı. Nüfusları İse 25.000
Kişidir.
[442] Osmanlı
Devleti İle Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler, Başbakanlık
Arşivleri, Ankara 1992, s.24
[443] Sümer,
Oğuzlar, s.361
[444] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, S.62, Şubat 1988, s.132-33.
[445] Türkay,
s.212, 347
[446] Türkay,
s.212
[447] Sümer,
Oğuzlar, s.210
[448] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[449]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında Sis Sancağı”, s.839
[450] Türkay,
s.214
[451] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s. 347
[452] Mehmet
Tekin, “Yer Adlarının Önemi - Aydoğmuş Yer Adları” Güneyde Kültür, Saayı 18
1990
[453] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.102-03, 150-52
[454] Altınay,
s.121
[455] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.82, 119
[456] Türkay,
s.217, 325, 623
[457] Altınay,
s.47
[458] A. Refik Altınay,
Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[459] Altınay,
s.112
[460]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.88
[461] Türkay,
s.53, 221
[462]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.840-1
[463] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bak., Ankara 2001, s.237
[464] Türkay,
s.221
[465] Türkay,
s.53, 221, 420
[466] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[467] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[468] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95
[469] İbrahim
Yılmazçelik, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999, s.125.
Balabanlılar, Almatlı, Alotağı, Ferhat Uşağı ve Süleyman Uşağı obalarına
ayrılır.
[470] Türkay,
s.23
[471]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.841
[472] Türkay,
s.23, 232, 237
[473] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[474] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.314
[475] Altınay,
s.86
[476] Sümer,
Oğuzlar, s.212. Bilindiği Gibi Bala’da Afşar Adlı Bir Kasaba Vardır.
[477] Yurt
Ansiklopedisi, 10. Cilt (Zonguldak ili bölümü), s.7804, 05. Bartın yöresinde
Avşar ağız özellikleri ağır basar. Ayrıca Zonguldak’ta söylenen Büyük Göl
söylencesi de bu bölgeye gelmiş olan göçebe Avşar obalarından birisine aittir.
Söylence şöyledir. Bu göl yakınlarındaki köylerden birinde güzeller güzeli bir
kız yaşamaktadır. Güzelliği yanında iyi yürekliliği ve becerikliliğiyle de
çevresinin sevgisini kazanan kızın ünü kırk köye yayılmıştır. Kıza sevdalanan
onunla evlenmek isteyen çoktur, ama kız hiç birisine yüz vermez. Günlerden bir
gün bir göçebe oba gelip buraya çadır kurar. Oba başkanının yiğit, yakışıklı
bir oğlu vardır. Gençler birbirini görür görmez sevdalanırlar. Yol üstünde
görüşmeleri, kaçamak bakışmaları kısa sürede köye yayılır, kızın babasının
kulağına dek gelir. Baba çok öfkelenir. “Ben kızımı yersiz-yurtsuz göçebeye
verir miyim. Kişiye yer gerek, yurt gerek. Yeri-yurdu olmayana kız vermem” diye
bağırır. Kızı eve kapayıp, başında beklemeye başlar. Olayı duyan oba başı da
kızar. “Konar-göçer Afşar’a el kızı yaraşmaz. Obamız da kız mı yok ki oğlum
böyle davranır” diye çıkışır delikanlıya. Sonra da buyruk verip çadırları
toplatır, göç yoluna koyulurlar. Üzüntüsünden yemeden-içmeden kesilen kız,
günün birinde yolunu bulup evden kaçar, çadırların bulunduğu yere varır. Bakar
ki çadırlar toplanmış, sevdiğinden bir iz bile kalmamış “Ağladım, güldüm,
ömrümde bir kez sevdim, onu da benden kaçırdılar, artık bu dünya neyime
gerek"”deyip kendini Büyük Göl’ün sularına atar. O sırada obasından kaçıp
kızı aramaya gelen delikanlı da köye varır. Sevdiğinin kendini göle attığını
duyunca o da yosun yeşili sulara dalar. Gel zaman git zaman gölde bir çift
ördek belirir. Öbürlerinden ayrı, bütün gün koklaşıp gezer, su yüzünde süzülüp
dururlar. İnanışa göre bunlar, dünyada birbirlerine kavuşamayan iki sevdalıdır.
Gölde bir zaman birlikte yüzdükten sonra, ansızın ortadan yiterler. Kimse
nereye gittiklerini, nasıl yaşadıklarını bilmez.
[478] Köprülü,
“Avşar”, s.35
[479] Türkay,
s.235
[480] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.130, 338
[481] Türkay,
s.234
[482] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.191
[483] Refet Yınanç/Mesut
Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.570
[484]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.49
[485]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.842
[486] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.530, 662
[487] Türkay,
s.249
[488] Enver Çakar,
XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[489] Türkay,
s.251
[490] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[491] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95
[492] Güzelbey,
s.126
[493] Türkay,
s.257
[494] Türkay,
s.257
[495] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s.58
[496] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.283
[497] Dünü Ve
Bugünüyle Karaman, (Haz. Abdullah Uysal, Necati Alodalı, Musa Demirci), s.126
[498]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.69, 84
[499] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.118
[500] Sümer,
Oğuzlar, s.352
[501] Türkay,
s.174, 262
[502]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[503] Türkay,
s.180
[504]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.843-4
[505]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.839
[506] Türkay,
s.268
[507] Sümer,
“Anadolu’da Moğollar”, SAD, Sayı I, 1969, s.147
[508] Sümer,
Oğuzlar, s.127
[509] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.4
[510] Muzaffer
Ürekli, “Celayirliler”, TDVİA VII, İstanbul 1993, s.264
[511] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.157
[512] Köprülü,
“Afşar”, s.35
[513] Sümer,
Oğuzlar, s.360, 364
[514] Türkay,
s.67
[515] Altınay,
s.54. Sümer, Oğuzlar, s.211
[516] Türkay,
s.277
[517] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.214
[518] Cemal
Anadol, Hazar Yükselirken, Kamer Yay., İstanbul, 1992, s.66.
[519]
Şerafettin Terim, Kafkas Tarihinde Abhazlar Ve Çerkezlik Mefhumu, İstanbul,
1976, s.98-99
[520] Şamil
Cemşidov, Kitab-I Dede Korkut, Ankara 1990, s.51. Sümer’e Göre Terekeme Denilen
Türkler, Otuz-İkililerin Kalıntısıdır.
[521] Ahmet Bey
Cevanşir, “Karabağ Hanlığı’nın Tarihi”, TDAD, Sayı 69, Aralık 1990, s.X.
Osmanlı Belgelerinde Azerbaycan Hanlıkları, Başb. Arşivleri, İstanbul 1992,
s.18. Şamil Cemşidov, Kitab-I Dede Korkut, Kültür Bak., Ankara 1990, s.44, 51
[522] Sümer,
Safevi Devletinin Kuruluşu..., TTK, Ankara 1992, s.199-200
[523] Kerim
Oder, Azerbaycan, Boğaziçi, İstanbul 1982, s.71
[524]
Başbakanlık Arşivleri Komisyonu; a.g.e.
, s.21
[525] Sümer,
Oğuzlar, s.359
[526] Altınay,
s.103-04
[527] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.73-75. Altınay, s.124, 128, 130. Halaçoğlu, İskan
Siyaseti, s.59-60, 81-83
[528] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, Enderun, İstanbul 1989, s.156, 183.
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.63
[529] Türkay,
s.26, 278-9
[530] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.191
[531] Orhonlu,
Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbent Teşkilatı, İstanbul 1990, s.106.
[532] Türkay,
s.282
[533] Halaçoğlu,
“16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.845
[534] Türkay,
s.269
[535] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.54, 58-59
[536] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bak., Ankara 2001, s.198
[537] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.61, 69
[538] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.82, 119
[539] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.111
[540]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.88
[541] Sümer,
Oğuzlar, s.348-49
[542] Türkay,
s.67, 270-1, 294
[543] Türkay,
s.465-6
[544] Türkay,
s.760
[545] Tufan
Gündüz,Anadolu’da Türkmen..., s.150
[546] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.78, 83
[547] Orhonlu,
Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbent Teşkilatı, İstanbul 1990, s.106.
[548] Altınay,
s.212
[549] Türkay,
s.26, 72, 299
[550] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[551]
Kırzıoğlu, “Avşarlu İle Dulkadırlı Türkmanlarının Köroğlu Oymakları”, TK Yıl 6
Sayı 66 Nisan 1968 s.361-62. Sümer, Oguzlar, s.222
[552] Türkay,
s.302
[553] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[554] Afyoncu,
s.12
[555] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[556] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri -Boz-Ulus Türkmenleri-, Bilge Yay.,
Ankara 1997, s.64-65
[557] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.211
[558] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.59, 107-08. Çöpüler, Diğer Oymaklar Gibi Yerinden Kaçmış,
Ancak Tekrar İskan Edilmiş.
[559] Halit
Erkiletlioğlu, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Ankara 1996, s.
[560]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.45-46
[561] Ahmet Nazif,
Kayseriyye Şehri, s.x. Muhammet Karakaş, 18. Yy’ın 2. Yarısında Kayseri,
s.142-43
[562]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62
[563] Türkay,
s.305
[564] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.240
[565] Türkay,
s.307
[566] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[567] H. B.
Karadeniz, Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri
1995, s.258
[568] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[569]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.47-48
[570]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.76. Zeynep Korkmaz, Nevşehir Ve Yöresi Ağızları,
TDK, Ankara 1994, s.10
[571] Hamza
Aksüt, Hasançelebi Ve Çevresi Tarihi, Ankara 1998, s.59, 74
[572] Türkay,
s.27, 317
[573] Türkay,
s.333
[574] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.54
[575] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[576] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[577]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.847-8
[578] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.67-68
[579] Türkay,
s.328, 734
[580] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[581] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.78
[582] Köprülü
Ve Kırzıoğlu Bu Obanın Adını İmirlü Şeklinde Kaydederler Ve 24 Oğuz Boyundan
Biri Olan Eymürlerden Bir Kolun Afşarlar Arasına Karışmış Olacağını Söylerler.
Burada Şunu Belirtelim; Ermenistan’da Yaşayan Ve Zaman Zaman Göç Eden En Son
Günümüzde Karabağ Olaylarından Sonra Ermenistan’ı Terkeden Azeriler Bu
İmirler’dendi Ve Afşar Olduklarını Beyan Ederlerdi (Erc. Ün. Türkçe Okutmanı
Sayın Mahmut Sarıkaya)
[583] Sümer,
Oğuzlar, s.221. Sümer, "Avşarlar", Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi, Sayı 62, Şubat 1988, s.132-133
[584] Bahaeddin
Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1985,
s.21
[585] Türkay,
s.341
[586] Türkay,
s.344-5
[587]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.849
[588] Türkay,
s.326, 349
[589] Türkay,
s.364
[590]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.850
[591] Türkay,
s.368
[592] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.182
[593]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.120
[594] Türkay,
s.371, 516
[595] Eröz,
“Ege Bölgesinde...”, s.186
[596] Türkay,
s.372
[597] Mehmet
Eröz, “Ege Bölgesinde Yer (Köy-Şehir) Adları”, Reşit Rahmeti Arat İçin, TKAE,
Ankara 1966, s.182
[598] M. Çetin
Varlık, Germiyan-Oğulları Tarihi, Atatürk Ün., Ankara 1974, s.22
[599] Sümer,
Oğuzlar, s.146
[600]
Halaçoğlu, ”!6. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.837
[601] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı Ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bak., Ankara 2001, s.188.
(Alişarlı obası 1519’da 14 hane, 1523’te 30, 1526’da 26, 1536’da 50, 1543’te 50
ve 1572’de 59 hane idi.)
[602] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.509-10, 515, 778
[603] Türkay,
a.g.e., s.200, 325, 429
[604] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.187
[605] Türkay,
s.82, 377
[606]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.851
[607] Türkay,
s.377
[608]
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s.353
[609] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.200
[610] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.73-74. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.59-60, 181-83
[611] Altınay,
s.131
[612] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.1
[613] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.123
[614] K. Y. Kopraman,
Mısır Memlukleri Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1989, s.180
[615] Tekindağ,
a.g.m., s.352. Faruk Sümer, Oğuzlar, s.209
[616] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190. Sümer, "Avşarlar", Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi 62, Şubat 1988, s.132-133
[617] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[618] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.50
[619] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri – Boz-Ulus Türkmenleri, Bilge Yay, Ankara
1997, s.73
[620] Afyoncu,
s.16
[621] Altınay,
s.119
[622] Türkay,
s.83, 326, 386
[623] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.191
[624] Türkay,
s.389
[625] Afyoncu,
s.11, 14
[626] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[627] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.92
[628] Türkay,
s.215, 389-90, 442, 394
[629] A. Refik Altınay,
Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[630] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.92
[631]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.115
[632] Türkay,
s.29, 396. Mustafabeyli s.126
[633] Türkay,
s.401
[634] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[635] Halaçoğlu,
18. Yy’da Osmanlı’da İskan Siyaseti, s.116
[636] Türkay,
s.392, 401-2. Ayrıca Türkay, Eserinde Haliloğlu Obasının Diğer Adını Da Hacı
Halil Olarak Vermektedir. Bu Adda Bir Oba 1707’de Adana’da Bulunmaktadır
(Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.121). Ancak Bu İki İsmin Ne Derece Örtüştüğü
Bizce Bilinmiyor. Çünkü, Kayseri’deki Haliloğulları Bu Hacı Halil İsmini
Kullanmıyorlar. Halilbeyli Adını Taşıyan Diğer Bir Oba Da Kilis, Kars-I Maraş,
Uzeyr, Saruhan, Dündarlı, Manavgat, Antakya, Çamardı, Söbice – Menteşe’de
Gözüküyor (Türkay, s.401). Ancak Bu Obanın Da Haliloğlu Avşarıyla İlgisi
Şüpheli.
[637] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[638]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.851
[639] Cengiz
Orhonlu, Osm. İmp’da Aşiretlerin İskanı, Eren Yay, İstanbul 1987, s.43/N
[640] Altınay,
s.104
[641] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.111. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.75-76
[642] Bölgede
Yaptığım Çalışmada Bana Büyük Yardımları Olan Heriklilerden Sevgili Dostum Necati
Kale (Karayanalak Köyünden) İle Sevgili Ağabeyim Erdoğan Şahin’i Burada Anmayı
Görev Sayıyorum.
[643] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.709
[644] Bayram
Kodaman, Sultan Iı. Abdulhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Orkun, İst 1983,
s.149, 158
[645] Mardin,
Komisyon, İş Bankası, s.15
[646] Yaşar
Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Boğaziçi, Ankara 1992, s.49,
53. Suat İlhan, 8. Kolordu Bölgesindeki İsyanlar, Harp Akademisi, İstanbul
1971, s.54
[647] Türkay,
s.90-1, 407, 417
[648] M. Ç.
Varlık, Germiyan-Oğulları Tarihi, s.8-9. Sümer, Oğuzlar, s.148
[649] Sümer,
Oğuzlar, s.351
[650] Altınay,
s.148, 151. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.112
[651] Türkay,
s.88, 90, 422
[652]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, S55
[653] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[654] Türkay, s.420
[655] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[656] Türkay,
s.420
[657] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.249
[658]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, S55
[659] Erhan
Afyoncu, Kayseri Sancağında Yörükler (1483-1584), Kayseri Ve Yöresi Tarih
Sempozyumu Bildiriler Iı, KAYTAM, Kayseri 1998, s.12
[660] Türkay,
s.425
[661] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.738, 740
[662]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62, 86
[663] Bütün
Yönleriyle Besni, Halit Ertuğrul Bşk. Komisyon, Besni 1987, s.13, 29, 30, 155.
İlçe’de Alikler Sülalesi (Soyadları Ağar Ve Sümer Olan Aileler). Afşar Olan
Diğer Aileler Şunlardır. Şüküroğulları İle Helvacızadeler Karamanoğullarından
İnme, Tilekliler Tilek Köyünden Gelme, Kocaağlar 16. Yy’da İran’dan Gelme.
[664] Bütün
Yönleriyle Besni, s.25-7
[665] Bütün
Yönleriyle Besni, s.124-5
[666] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[667]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.117
[668] Türkay,
s.426
[669] Altınay,
s.112
[670]
Orhonlu,Aşiretlerin İskanı, s.79, 96
[671] Mustafa Keskin,
“Kayseri Yöresindeki Aşiretlerin İskanı Hakkında”, KAYTAM I, Kayseri 1997,
s.197
[672] Türkay,
s.93, 430
[673] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri –Boz-Ulus Türkmenleri-, Bilge, Ankara
1997, s.101
[674] Bahattin
Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş 3, Ankara 1997, s.277
[675] Muharrem
Bayar, “Bolvadin Civarında Türk Aşiretleri”, Standart Dergisi, S.411, Mart
1996, s.101
[676] Cevdet
Türkay, Osmanlı İmp.’Da Oymak, Aşiret, Cemaatlar, Tercüman, İstanbul 1979,
s.179, 431
[677] Refet
Yınanç, Dulkadır Beyliği, s.8
[678] Faruk Sümer,
Oğuzlar, s.212
[679] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.533
[680] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[681] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.182
[682] Refet
Yınanç-Mesut Elibüyük, ... Sayılı Tahrir Defteri, s.
[683]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.68
[684] Türkay,
s.93
[685] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.191-2
[686] Köprülü:
a.g.e., s.33-4
[687] Faruk
Sümer; "Avsarlar", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 62, Subat 1988,
s.132-133
[688] Sümer,
Oğuzlar, s.357, 363
[689] Türkay,
s.434
[690]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.853
[691]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.122. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.79
[692] Türkay,
s.326, 438-9
[693] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.191
[694] Erhan
Afyoncu, “Kayseri Sancğında Yörükler”, KAYTAM II, Kayseri 1998, s.2-4
[695] Altınay, s.107.
Türkay , s.457
[696] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.67
[697]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.120
[698] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[699] Mahmut
Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, s.120
[700] Yılmaz
Akbulut, Bingöl Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1995, s.106.
[701] H. B.
Karadeniz, Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri
1995, s.268
[702]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[703] Türkay,
s.461
[704] Köy
listesi, Dadaloğlu Derneği Başkanı Sayın Halil İbrahim Yıldırım’dan Alınmıştır.
[705] Yusuf
Halaçoğlu, “Bagras” TDVİA IV, İstanbul 1991, s.450
[706] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.82.
[707] Altınay,
s.112
[708]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.45-46
[709] Altınay,
s.212
[710] Türkay,
s.99, 471
[711]
Şehabettin Tekindağ, “Karamanlılar”, İslam Ans. Vı, İstanbul 1988, s.317
[712]
Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.91
[713] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[714] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.118, 146, 285,
297, 359, 743
[715] Sümer,
Oğuzlar, s.352
[716] İ. H.
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, TTK, Ankara 1988, s.1
[717]
Abdulhaluk Çay, Türk Milli Kültüründe Hayvan Motifleri, TKAE, Ankara 1990,
s.147, 150, 153, 175
[718] Faruk Sümer,
Karakoyunlular, s.27
[719] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.82, 92, 100-01
[720] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.74, 78
[721] Türkay,
s.101, 480-81, 511
[722]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62, 86, 122
[723] Türkay,
s.480-1
[724] Eröz,
“Ege Bölgesinde Yer Adları”, s.183
[725] Seyit
Burhanettin Akbaş, Bünyan Ve Yöresi Halk Edebiyatı, Folklor Ve Etnografyası,
Bizim Gençlik Yay, Kayseri 1994, s.8
[726]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.855
[727] Türkay,
s.32, 482
[728] Türkay,
s.101, 327, 482-3
[729] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancğı Ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bak., Ankara 2001, s.209
[730] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[731] Türkay,
s.486
[732] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[733] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.176
[734] Cengiz
Orhonlu, Osm. İmp’da Aşiretlerin İskanı, Eren Yay, İstanbul 1987, s.43-44
[735] Altınay,
s.84, 93, 101, 118, 180. Cumdanlı obasını, Orhonlu Hamdanlı şeklinde okumuştur.
[736] Halaçoğlu,
İskan Siyaseti, s.55
[737]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.87-88
[738] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.291
[739] Türkay,
s.26, 101, 164, 338, 486, 759
[740] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.191-2
[741] Faruk
Sümer; "Avsarlar", Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi 62, Subat 1988,
s.132-133
[742] Sümer,
Oğuzlar, s.354, 361
[743] Türkay,
s.494
[744] Orhan
Türkdoğan, Güneydoğu Kimliği, Bolu Türk Ocağı, Bolu 1995, s.24
[745] Türkay,
s.102
[746] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.211
[747] Refet Yınanç/Mesut
Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.596
[748] Hamza
Aksüt, Hasançelebi Ve Çevresi Tarihi, Ankara 1998, s.46
[749] Türkay,
s.103, 209, 502
[750] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[751] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.168, 259-61
[752]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.857
[753] Türkay,
s.518
[754] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.738
[755] Altınay,
s.104, 124, 130, 156, 185. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.73-75. Halaçoğlu,
İskan Siyaseti, s.59-60, 81-83, 122
[756] Zeynep
Korkmaz, Nevşehir Ve Yöresi Ağızları, TDK, 2. Baskı, Ankara 1994, s.18
[757] Eröz,
“Ege Bölgesinde...”, s.183
[758] Türkay,
s.100
[759] H. Kemal
Türközü-Ş. Kaya Seferoğlu, 101 Soruda Türklerin Kürt Boyu, TKAE, Ankara 1982,
s.6
[760] Türkay,
s.109, 532
[761] Süleyman
Sabri Paşa, Van Tarihi Ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler (Gamze Gayeoğlu),
TKAE, Ankara 1982, s.70
[762] Uğur
Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması, Tekin, İst 1991, s.35-6. Abdulhaluk Çay, Her
Yönüyle Kürt Dosyası, s.389-93
[763] Suat Akgül,
Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları Ve Gerçekler, İstanbul 1992, Boğaziçi,
s.52-5, 123. Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.421, 424
[764] Sümer,
“Çukurova...”, s.84-5 Cevdet Paşa, Ma’ruzat Adlı Eserinde “Kozan Sancağını
Oluşturan Ahali Selçuklulardan Kalma Türkler Olup Farsah Denir.
Kozanoğullarının Piyade Askerleridir Ve Dağlarda Otururlar. Ceyhan Nehrinin Sağ
Tarafındaki Aşiretler İse Süvari Askerleridir” Diye Bilgi Verir. (Ma’ruzat,
Haz. Y. Halaçoğlu, İstanbul 1980, s.119). Tezakir Adlı Eserinde İse Onların
Antep’ten Geldiğini Belirtir. Sümer, Oğuzlar, s.157 Kozanoğullarının,
Ramazanlılar İle Birlikte Çukurovaya Gelen 7 Üç-Oklu Aileden Kusun’lardan
Kaldığı (Münir Kozanoğlu, Kozanoğulları) Veya 14. Yy’da Çukurova’da Kozan
Adıyla Var Olduklarını Söyleyenler De (Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi)
Vardır. Altınay, s.162-63
[765] Tekindağ,
“Iı. Bayezid Devrinde Çukurova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten Xxxı, Sayı 123,
s.147-8
[766] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s. 326, 340
[767] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.197
[768] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[769] Altınay,
s.88-9. Halaçoğlu, s.47
[770] Altınay,
s.134, 138
[771] Sümer,
Oğuzlar, s.350
[772] Fırka-İ
Islahiye İçin “Son Dönem Avşarların İskanı” Bölümüne Bakınız.
[773] Türkay,
s.110, 538
[774] Eröz,
“Ege Bölgesinde...”, s.184
[775] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.54
[776] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.87, 140
[777] Altınay,
s.67, 78
[778] Orhonlu, Aşiretlerin
İskanı, s.107-08. Altınay, s.100. Köçekliler Belih Nehri Civarındaki Sarıbend
Suyu Bölgesinde Bulunuyor Ve Arazisini Bu Su İle Ayda On Gün Olmak Üzere
Suluyordu (Orhonlu, s.56).
[779] Altınay,
s.121, 135
[780] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.61, 109. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.68, 116, 120-21
[781] Sümer,
Oğuzlar, s.348
[782] Türkay,
s.112
[783] Altınay,
s.211. Türkay, Bu Cemaatin Yerleşme Alanları Şu Şekilde Veriyor. Rakka, Niğde,
Kırşehir, Malatya, Adana, Hamit, Sis, Halep, Diyarbakır, Çankırı, Kars-I Maraş,
Erzurum, Ahıska, Çıldır, Kars, Sivas, Karaman, Kilis, Kayseri, Maraş, Teke,
Menteşe, Karahisar-ı Şarki, Boz-Ok, Keskin, Hacıbektaş, Sorkun, Manavgat,
Haymana, Ordu, Kusun, Çiçekdağı, Yeni-İl, Gülnar Ve Sarıkavak, Dinek, Ak Abat –
Kocaeli, Turgut (s.559-60)
[784] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.1
[785] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.123
[786] K. Y.
Kopraman, Mısır Memlukleri Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1989, s.180
[787] Mehmet
Eröz, Atatürk-Milliyetçilik-Doğu Anadolu, İstanbul 1987, s.251.
[788] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.210
[789] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.186-88. Türkmen topluluklarında sık geçen
“ordu” kelimesi, Türkmen aristokrasisinin aile ve akrabalarını ifade eden bir
terimdi.
[790] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.209
[791]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.859
[792] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.221, 756, 777
[793] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.211-12
[794]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62, 64, 85. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.70
[795] Hamza
Aksüt, Hasançelebi Ve Çevresi Tarihi, Ankara 1998, s.64, 66, 69, 74, 75, 77
[796] Türkay,
s.326, 506, 540-41
[797]
Kırzıoğlu, “Avşarlu İle Dulkadırlı Türkmanlarının Köroğlu Oymakları”, TK Yıl 6
Sayı 66 Nisan 1968 s.361-62 Destan Kahramanı Kör-Oğlu’nun Şahsiyetinin,
Bolu’daki Yol Kesip Halkı Soyan Eşkıya Değilde Bir Türkmen Aristokratı Olan Bu
Hüsrev Sultan Olması Gerektiği İleri Sürülmüş, Yaşadığı Tarih Olarak Ta Daha
Eski Olduğu Ortaya Konulmuştur.
[798] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190
[799] İ. Hakkı
Konyalı, Niğde-Aksaray Tarihi II, s.727
[800] Türkay,
s.542
[801] Türkay,
s.543
[802] Altınay,
s.26
[803] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.214. Köselilerin nüfusunun
sürekli azalması onların başka yerlere göç ettiğini gösteriyor.
[804] Refet Yınanç/Mesut
Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.103
[805] H. B.
Karadeniz, Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri
1995, s.239
[806] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[807] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.147-48. Ankara’nın Bala, Gölbaşı Ve Polatlı
Köylerinin Bir Kısmı Tabanlı Türkmenlerindendir.
[808] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.66-67, 74
[809]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.45-46
[810] Sümer,
Oğuzlar, s.352
[811] Türkay,
s.11, 542-45, 672
[812] Türkay,
s.110, 537
[813] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95
[814] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.147
[815] Türkay,
s.547
[816] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.96-97. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.113, 120-21
[817] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.1
[818] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.123
[819] K. Y.
Kopraman, Mısır Memlukleri Tarihi, Kültür Bak., Ankara 1989, s.180
[820] Sümer,
a.g.e., s.209. Ebu Bekr-İ Tihrani, Kitab-I Diyarbekriyye (Çev. Mürsel Öztürk),
Ankara 2001, Kült. Bak., s.167
[821] Tufan
Gündüz, Anadolu’da..., s.86
[822] Türkay,
s.556-57
[823] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[824] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[825] Türkay,
s.567
[826] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.510
[827] H. B.
Karadeniz, Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri
1995, s.240
[828]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.83
[829] Altınay,
s.173-76. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.111. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.56
[830] Refet Yınanç/Mesut
Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.740
[831] Türkay,
s.508, 568
[832] Altınay,
s.119
[833]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.48
[834]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[835] Altınay,
s.192-94. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.106-07
[836] Sümer,
Oğuzlar, s.349
[837] Türkay,
s.148, 573, 680
[838] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[839] İbrahim
Yılmazçelik, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999,
s.119-20. Maksut Uşakları, Resik Uşağı, Ferhat Uşağı, Holik Uşağı, Tat Uşağı,
Bozik Uşağı, Kocakırlar, Laçin Uşağı, Han Oğulları, Pezkevran ve Sinkan
obalarına ayrılır.
[840] Yılmaz
Akbulut, Bingöl Tarihi, Kültür Bakanlığı, Ankara 1995, s.106
[841] Sümer,
“Boz-Ulus Hakkında”, s.58-59
[842] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s.90
[843] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[844] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95-97
[845]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.75, 120-21. Harran’a 150 Nefer Gönderildi.
Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.62
[846] Zeynep
Korkmaz. Nevşehir Ve Yöresi Ağızları, TDK, Ankara 1994, s.19
[847] Türkay,
s.125-26, 594, 596
[848] Türkay,
s.35
[849] Türkay,
s.127, 600, 617
[850] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.117
[851] Türkay,
s.60
[852] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[853] Türkay,
s.130, 609
[854] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[855] Faruk
Sümer, Oğuzlar, s.213
[856] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.257
[857]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55, 112.
[858] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[859]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.861-2
[860] Türkay,
s.327, 624
[861] Afyoncu,
s.15
[862] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[863]
Halaçoğlu,İskan Siyaseti, s.86
[864] Türkay,
s.237, 239, 626. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.86
[865] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.302
[866]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[867] Türkay,
s.258
[868] Altınay,
s.77
[869] Sümer,
“Ramazan-Oğullarına Dair...”, s.1
[870] Altınay,
s.47
[871] Sümer,
“Afşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.125
[872] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.63
[873] Halit
Erkiletlioğlu, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Ankara 1996, s.
[874] A. Refik
Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989, s.78, 82
[875]
Halaçoğlu, 18. Yy’da Osmanlı’da İskan Siyaseti, s.116
[876] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95, 109
[877]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.80, 109
[878]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.118
[879] Altınay,
s.145-6
[880] Halaçoğlu,
İskan Siyaseti, s.120-21. (Maraş’ta Recepli’den Ve Recepli’ye Bağlı Çepni Ve
Dokuz,’Dan 50’şer Hane, Recepli’ye Bağlı İmam Fakih Uşakları’ndan Birer Miktar
Hane)
[881] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.96-97, 109
[882]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55, 115-16
[883] Altınay,
s.186, 209-10, 214
[884] Sümer,
Çepniler, TDAV, İstanbul 1992, s.122
[885] Türkay,
s.138-9, 180, 632-3
[886]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[887]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.862
[888] Türkay,
s.641
[889] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.688
[890] Altınay,
s.66, 103-4
[891] Türkay,
s.544
[892] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.66, 68, 111
[893] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.322-23
[894]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.86
[895] Altınay,
s.124-25, 130-1, 165, 185. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.73-75. Halaçoğlu,
İskan Siyaseti, s.59-60, 81-83. (Emir, Hamid Ve Karahisarı Sahip Sancakları
Mutasarrıflarına, Kütahya Mollası Ve Mütesellimine, Denizli, Geyikler,
Kemerihamid, Urla, Şeyhli, Çarşanba, Lazkiye, Uluborlu, Burdur, Homa, Çölabat,
Uşak, Baklan, Sandıklı Ve Honaz Kadılarına Gönderildi.)
[896] Türkay,
s.265, 562, 644, 667-68
[897]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.53, 65
[898] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.84-86
[899] Altınay,
s.168, 192-4. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.111. Halaçoğlu, İskan Siyaseti,
s.75, 107
[900] Türkay,
s.328, 397, 644, 667-68, 686-7, 756
[901] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35,
Nisan 1985, s.126
[902] Türkay,
s.646
[903]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.862-3
[904] Türkay,
s.361, 653
[905] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.89
[906] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.276
[907]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[908] Türkay,
s.654
[909] H. B. Karadeniz,
Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri 1995, s.222
[910]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[911] Türkay,
s.144, 649, 655
[912]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[913] Türkay,
s.660
[914] Türkay,
s.662
[915]
Yurtsever, a.g.e., s.111.
[916] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[917] Sümer,
Oğuzlar, s.210, 212
[918] Türkay,
s.665, 670
[919] Sümer,
“Çukurova’nın Tarihine...”, s.85
[920] Halit
Erkiletlioğlu, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Ankara 1996, s.
[921] Altınay,
s.186. Sümer, Oğuzlar, s.158
[922] Sümer,
Oğuzlar, 350
[923]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.82, 119
[924] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.109. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.68
[925] Türkay,
s.147
[926] Çağatay
Uluçay, Saruhan’da Halk Hareketi Ve Eşkıyalık,
[927] Eröz,
“Ege Bölgesinde...”, s.185
[928] Altınay,
s.148, 151. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.112. Halaçoğlu, İskan Siyaseti,
s.84, 113
[929] Mehmet
Eröz, Atatürk-Milliyetçilik-Doğu Anadolu, İstanbul 1987, s.213
[930] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.111. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.105
[931] Türkay,
s.143, 669-70, 755
[932] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.1
[933] Sümer,
“Avşarlar”, TDAD, Sayı 62, s.123
[934] Tekindağ,
“Iı. Beyazıd Devrinde Çukurova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten Xxxı, Sayı:123,
s.345.
[935] Sümer,
“Ramazan Oğullarına Dair...”, s.4
[936] Türkay,
s.677
[937] H. Kemal Türközü-Ş.
Kaya Seferoğlu, 101 Soruda Türklerin Kürt Boyu, TKAE, Ankara 1982, s.6
[938] Mahmut
Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri Ve Emperyalizm, İstanbul 1992, s.159. Abdulhaluk
Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara 1993, s.304
[939] M. Şerif
Fırat, Doğu İlleri Ve Varto Tarihi, TKAE, Ankara 1983, s.102
[940] Süleyman
Sabri Paşa, Van Tarihi Ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler (Gamze Gayeoğlu),
TKAE, Ankara 1982, s.70
[941]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.865
[942]
Halaçoğlu, 18. Yy’da Osmanlı’da İskan Siyaseti, s.138
[943] Abdulhaluk
Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.418
[944] Afyoncu,
s.12
[945] Türkay,
s.38, 686
[946] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.306
[947] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, s.775-76, 779, 791
[948]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[949] Türkay,
s.38, 149
[950] Türkay,
s.780
[951] Afyoncu,
s.17
[952] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188
[953] Türkay,
s.688, 701
[954] Türkay,
s.150
[955] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.111
[956] Sümer,
Oğuzlar, s.362
[957] Seyit
Tahir Sabahi, “Şahsevenlerde Verneh Tarzı” (Terc. Nadi Köklü), TDAD, Sayı : 33,
Aralık 1984, s.38
[958]
Karadeniz, Atçeken Oymakları, s.245
[959] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.260
[960] Altınay,
s.66
[961]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.48
[962] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.112. Altınay, s.148, 151. Halaçoğlu, İskan Siyaseti,
s.84, 113
[963] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen..., s.148. Sümer, Oğuzlar, s.352
[964] İbrahim
Yılmazçelik, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, s.119
[965] Orhonlu, Aşiretlerin
İskanı, s.67. . Bu Cemaat, Durdu Kethüda İdaresinde Deyr Hamla Köyüne 59 Nefer
Ve 25 Çift Olarak Yerleşti
[966]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.45-46
[967] 19. Yy’ın
2. Yarısında Batı Anadolu’daki Türkmenlere Yönelik Araştırma Yapan Dr.
Çakıroğlu, Araplı’nın Salihli’den Bursa’ya Değin Uzanan Topraklarda Yaşadığını
Belirtmişti (Sümer, Oğuzlar, s.351). Günümüzde Balıkesir İvrindi’nin Gömeniç Ve
Burhaniye’nin Dere Ve Kemer Köyleri İle Sakarya Karasu’nun Denizköy Köyleri Bu
Obadandır. Bunun Yanında Batı Anadolu’da Araplı Adını Taşıyan Bir Çok Köy
Mevcuttur Ki Bu Köylerin De Araplı Obasıyla İlgili Olduğu Aşikardır.
[968] Günümüzde
Caberli / Caferli Adıyla Anılıyorlar. Caberli, Aynı Zamanda Musacalıların
Obalarından Birinin Adıdır. Musacalı Adında Bir Avşar Oymağının Bulunduğu Da
Malum. Musacalılar Da Afyon Başta Olmak Üzere Batı Anadolu’da Yerleşmiştir.
Günümüzde Faaliyet Gösteren Yör-Türk Derneği De Caberlileri Avşar Obası Olarak
Tanıtıyor. Balya’nın Hisaralan, Tepesidelik, Kalaycılar, Kavaklı Ve Karagün
Köyleri Caberli Obasındandır.
[969] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.75. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.65-66. Halaçoğlu,
Orhonlu’dan Farklı Olarak Akcin Köyünü Akhüseyin, İbrik Köyünü Ayırık, Kımıllık
Köyünü Kamallı Diye Okumuş, Ayrıca Orhonlu’da Olmayan Kayaslı Obasını Da Ekleyerek
Göçerli Akçin Köyünde İskan Olduğunu Belirtmiştir.
[970] Orhonlu,
Aşiretlerin İskanı, s.95. Bu Oymakların Yerlerine İskanı İçin 1730 Yılında Emir
Çıkarıldı. Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.115. Altınay, s.181
[971] Zeynep
Kormaz, Nevşehir Ve Yöresi Ağızları, TDK, Ankara 1994, s.19-20
[972]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.48-49, 59
[973]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.54. Koçhisar’da Kara Seki Denilen Yer,
Şereflilerin Oturduğu Yerdi.
[974] Sümer,
Oğuzlar, s.349
[975] Altınay,
s.219
[976] Türkay,
s.153, 265, 562, 697-98, 757
[977] Türkay,
s.757
[978]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.117
[979] Türkay,
s.706, 717
[980]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.866
[981]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.62
[982]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[983] Türkay,
s.713-4
[984] Türkay,
s.717
[985] Tufan
Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, s.101
[986]
Orhonlu,Aşiretlerin İskanı, s.79-80
[987]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.118. Orhonlu, Aşiretlerin İskanı, s.62
[988] Türkay,
s.724, 743
[989] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.300
[990]
Yurtsever, a.g.e., s.111.
[991] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[992] Türkay,
s.160
[993]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[994]
Yurtsever, a.g.e., s.111.
[995] Türkay,
s.40, 161, 562, 733
[996] C. Cahit
Güzelbey, Bir Göç Hikayesi Ve Gaziantep Şeri Mahkeme Sicilleri, TDAD, Sayı 35, Nisan
1985, s.126
[997]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.867
[998] Altınay,
s.42
[999] H. B.
Karadeniz, Atçeken Oymakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, E.Ü.s.B.E., Kayseri
1995, s.292
[1000] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.262
[1001] Türkay, s.326,
339, 736-7
[1002] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[1003] Sümer,
Safevi Devletinin..., s.190-1
[1004] Sümer,
Oğuzlar, s.361-62
[1005] Osmanlı
Devleti İle Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler, Başbakanlık
Arşivleri, Ankara 1992, s.24
[1006] Türkay,
s.750
[1007]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.867-8
[1008] Türkay,
s.752
[1009] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.192
[1010]
Yurtsever, a.g.e., s.111.
[1011] Seyit
Burhanettin Akbaş, Kayseri Yöresine Yerleşen Türk Boyları Ve Akraba
Toplulukları, Geçit Yay., Kayseri 1999, s.123
[1012]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.868
[1013] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri II, Ankara 1988, s.656
[1014]
Karadeniz, Atçeken Oymakları, s.205-06, 294
[1015] Türkay,
s.761
[1016] Türkay,
s.762
[1017]
Karadeniz, Atçeken Oymakları, s.294
[1018] Türkay,
s.763
[1019]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.869
[1020] Türkay,
s.328, 771
[1021]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.55
[1022] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı, s.190
[1023]
Halaçoğlu, “16. Yy’ın İlk Yarısında...”, s.870
[1024]
Karadeniz, Atçeken Oymakları, s.249
[1025] Refet
Yınanç/Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.237-38, 591
[1026] Ali Sinan
Bilgili, Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, s.327-30
[1027] Altınay,
s.119
[1028]
Halaçoğlu, İskan Siyaseti, s.48, 83
[1029] Türkay,
s.168, 328, 786
[1030] Z. Velidi
Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun, İstanbul 1981, s.206 Yabancılaşan
Boy Ve Oymaklar Şunlardır : Senceri, Salgur, Ağaç-Eri, Bayat, Çur, Kücat,
Halaç, Ilak, Avşar, Beydili, Yıva, Tilki, Uluğ-Çinler.
[1031] Orhan
Türkdoğan, “Kürtlerin Kimliği Ve Günümüz Siyasi Gelişmeleri”, Doğu Ve Güneydoğu
Anadolu Üzerine Araştırmalar I, Boğaziçi, İstanbul 1992, s.53
[1032] Mehmet
Eröz, “Kürt Adı Üzerine”, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar I,
Boğaziçi, İstanbul 1992, s.83-4. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında
Sosyolojik Tetkikler, Sosyal, İstanbul 1992, muhtelif sayfalar.
[1033]
Abdulhaluk Çay, “Türk Milli Bütünlüğü İçinde Doğu Anadolu Aşiretlerinin
Sosyo-Ekonomik Ve Kültürel Yapıları Ve Bölücülük Meselesi”, Doğu Ve Güneydoğu
Anadolu Üzerine Araştırmalar III, Boğaziçi, Ankara 1992, s.23
[1034] Köprülü,
“Afşar”, İA, s.29. Kırzıoğlu, Kürtlerin Türklüğü, s.102. Hilmi Göktürk,
Kürtlerin Soy Kütüğü Ve Boy Tarihi, İstanbul 1978, s.141-9
[1035]
Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, İstanbul 1994,
s.27-31
[1036] Hüseyin
Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları III, TDK, İstanbul 1940, s.180
[1037] Laszlo
Rasonyı, Tarihte Türklük, TKAE, Ankara 1993, s.114, 121, 128. İbrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul 1989, s.165-66
[1038] Çay, Her
Yönüyle Kürt Dosyası, s.266
[1039] Kaşgarlı Mahmut,
Divan-I Lügati’t-Türk, (Besim Atalay),
[1040] Çay, Her
Yönüyle Kürt Dosyası, s.273-74. Kazakça’da Kalın Kar Yığını (Kürt) Ve Yeni
Yağmış Kar (Kürtlük), Şorca’da Çığ (Kürt), Tarançılarda Yeni Yağmış Kar (Kürt),
Çuvaşça’da Karların Dağda Oluşturduğu Saçak Şeklindeki Çıkıntı (Kürt),
Uygurca’da Kar Denizi Veya Kar Çölü (Körtük), Tatarlar (Kört), Teleütler
(Körtük), Soyonlar (Körtük), Kırgızlar
(Körtük Ve Kürtkü) Ve Yakutlarda İse Kar Yığını (Kürçük) Anlamına Gelmektedir.
Bütün Bu
Anlamıyla Kürt Adı Halen Anadolu’da Kullanılır. Niksar’da Diz Boyu Yağan Kar
İçin “Yollar Çok Kürtüklü” Deyimi Kullanılır. Çocuklar Karları Yuvarlayarak
Yaptıkları “Kürtük”lerle Oynarlar. Kars’ta Diz Boyu Veya Atın Batmayacağı
Şekilde Sık Ve Sert Olan Kara “Kürtük” Denir. Yaz Aylarında Aniden Bulgur
Kırması Büyüklüğünde Yağan Donmuş Kara Da “Kürt Yarması” Adı Verilir. Bilecik
İli Söğüt İlçesi Küre Köyünde Kalın Kara “Kürt Atkını” Denir. Çorum İskilip’te
De “Kürtük” Denir.
[1041] İbrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.218
[1042] Abdulhaluk
Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.261-63
[1043] Fahrettin
Kırzıoğlu, “Kürtlerin Kökü Oğuzların Bogduz ile Becen Boyundandır”, TK, Ankara
1963, s.34
[1044] Çay, Her
Yönüyle Kürt Dosyası, s.268-72. Cevdet Türkay, Osmanlı İmp’da Oymak, Aşiret Ve
Cemaatler, Tercüman, İstanbul 1971, Muhtelif Sayfalar.
[1045] Çay,
s.279-81
[1046] Mehmet
Eröz, Kürtlerin Menşei Ve Türkmenlerin Kürtleşmesi, İstanbul 1966, s.19-20
[1047] Recepli
Avşarından olan Kadirliler sülalesinin dedelerinden biri zamanında Aslanlı
köyündeki Alliş Ağa’nın kızı ile evlenmiş, bu kadından doğan çocukların nesline
halen köyde Allişler denir. Kadirliler sülalesinin asıl ismi
Cıngıllıoğulları’dır. Cıngıllıoğulları Taf köyünde de vardır.
[1048] Sümer,
Oğuzlar, s.363
[1049] H. Kemal
Türközü-Ş. Kaya Seferoğlu, 101 Soruda Türklerin Kürt Boyu, TKAE, Ankara 1982,
s.6
[1050] Türkay,
s.109, 532
[1051] Mahmut
Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri Ve Emperyalizm, İstanbul 1992, s.159. Sisan
Kelimesi Sisli Veya Sisler Anlamına Gelir Ki Onların Sis Bölgesinden
Geldiklerini İfade Eder.
[1052] M. Şerif
Fırat, Doğu İlleri Ve Varto Tarihi, TKAE, Ankara 1983, s.102
[1053] Süleyman
Sabri Paşa, Van Tarihi Ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler (Gamze Gayeoğlu),
TKAE, Ankara 1982, s.70. Kadri Kemal Kop (Sevengil), Anadolu’nun Doğu Ve
Güneydoğusu (Yay. Haz. H. Kemal Türközü), TKAE, 2. Baskı, Ankara 1982, s.18
[1054] Türkay,
s.110, 537
[1055] Türkay,
s.139, 633
[1056] Köprülü,
“Afşar”, İA, s.29
[1057] Yaşar
Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Boğaziçi, Ankara 1992, s.53
[1058] Ardahan
Bölgesindeki Avşarlarla İlgili Bu Bilgileri Veren Sevgili Ahmet Aras’a
Minnettarım. Ahmet Bey, 1967 Doğumlu Olup Göle’nin Kuzupınarı Köyünden Bir
Ahıska Türk’üdür. Kayseri’de İkamet Eden Ahmet Bey, ME İlköğretim Müfettişi
Görevini Sürdürmektedir.
[1059] Enver
Çakar, XVI. Yüzyılda Halep Sancağı, s.188, 201
[1060] İbrahim
Yılmazçelik, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999, s.125.
Balabanlılar, Almatlı, Alotağı, Ferhat Uşağı ve Süleyman Uşağı obalarına
ayrılır.
[1061] Mahmut
Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Türk Kültür Yayını, s.120
[1062] İbrahim
Yılmazçelik, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999,
s.119-20. Maksut Uşakları, Resik Uşağı, Ferhat Uşağı, Holik Uşağı, Tat Uşağı,
Bozik Uşağı, Kocakırlar, Laçin Uşağı, Han Oğulları, Pezkevran ve Sinkan
obalarına ayrılır. Yılmaz Akbulut, Bingöl Tarihi, Kültür Bakanlığı, Ankara
1995, s.106
[1063] A. Çay /
Y. Kalafat, Doğu Ve G. Doğu Anadolu’da Kuvay-I Milliye Hareketleri, TKAE,
Ankara 1990, s.30
[1064] Türkay,
s.29
[1065] Türkay,
s.133
[1066] Türkay,
s.670
[1067] Türkay,
s.641
[1068] Türkay,
s.26, 72
[1069] Bayram Kodaman,
Sultan Iı. Abdulhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Orkun, İst 1983, s.149
[1070] Kodaman,
s.158
[1071] Mardin,
Komisyon, İş Bankası, s.15
[1072] Yaşar
Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, s.49, 53, 205
[1073] Türkay,
s.90-1, 407, 417
[1074] Türkay,
s.697,
[1075] Kadri
Kemal Kop (Sevengil), Anadolu’nun Doğu Ve Güneydoğusu, TKAE, Ankara 1982, s.18
[1076] Hilmi
Göktürk, Kürtlerin Soy Kütüğü Ve Boy Tarihi, s.141-49
[1077] Ethem
Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Selçuk Yay., Ankara 1994, s.7-8
[1078] Taha
Akyol, Osmanlı Ve İran’da Mezhep Ve Devlet, Milliyet Yay., İstanbul 1999,
s.22-23
[1079] Mehmet
Kara, Bursa’da Tarikatlar Ve Tekkeler 2, Bursa 1993, Uludağ Yay., s.39
[1080] Taha
Akyol, a.g.e., s.33-34
[1081] Hoca
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, TDV, Ankara 1993, s.92-93
[1082] Ethem
Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Selçuk Yay., Ankara 1994, s.9
[1083] W.
Eberhart, Çin’in Şimal Komşuları, TTK, Ankara 1996, s.68
[1084] Köprülü,
Osmanlı Devletinin Kuruluşu, TTK, Ankara 1991, s.49
[1085] Aşıkpaşaoğlu,
Tevarih-i Ali Osman, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1947, s.117
[1086] Süleyman
Sabri Paşa, Van Tarihi Ve..., s.70
[1087] A. Y.
Ocak, Türk Sufiliğine Bakışlar, İstanbul 1996, İletişim Yay., s.42
[1088] Ocak,
Türk Sufiliğine Bakışlar, s.42
[1089] Ocak,
Babailer İsyanı, İstanbul 1980, Dergah Yay., s.91-3
[1090] Ocak,
Türk Sufiliğine Bakışlar, s.159
[1091] Mehmet
Kara, Bursa’da Tarikatlar Ve..., s.40
[1092] Ocak,
Türk Sufiliğine Bakışlar, s.158
[1093] Sümer,
Oğuzlar, s.235
[1094] Ocak,
Babailer İsyanı, s.93
[1095] Bu konuda bize bilgi veren
Maniören’li sayın Metin Karakaya’ya teşekkür ederim.
[1096] Necdet
Sevinç,”Gaziantep’te Yer Adları Ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk
Oymakları”,Türk Dünyaıs Araştırmaları Dergisi,Ekim 1983
[1097] Mahir Nakip,
Kerkük Türk Halk Musikisinin Tasnif Ve Tahlili, Kült. Bak., Ankara 1991, s.14
[1098] Ata
Terzibaşı, Kerkük Hoyratları Ve Manileri, Ötüken, İstanbul 1975, s.155
[1099] Türkay,
s.417
[1100] Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1-2, s.578
[1101] Sümer,
Oğuzlar, s.354-55, 357, 360
[1102] Sümer,
Oğuzlar, s.361-64
[1103] Sümer,
“Ağaç-Eriler”, TDVİA I, İstanbul 1988, s.461
[1104] Halid
Laziboğlu, "İran'da Ne Kadar Türk Vardır, Nerelerde Otururlar", TK,
Mayıs – Ağustos 1980, Sayı 211-14, s.200-02. Burada Bir Konuya Değinelim.
Aşiretlerin Nüfusları Arttıkça Mevcut Oymaklar Ve Obalar Daha Alt Sülalere
Ayrılmaktadır. Bu Önlenemez Bir Durumdur. Bu Afşarlarda Da Görülüyor.
Sözgelimi, Haydar Muhammet Şahlı, Seyf-Kulu Evladı, Cihan-Kulu Şah, Molla
Taharlu, Sultan Alili, Mirikitli, At-Uşağı, Pir Muratlı, Celalili, Hallaç,
Eşraflı, Mircanlı, Kamerbazlı, Gamzeli Gibi.
[1105] Köprülü,
“Avşar”, s.35
[1106] Seyit
Tahir Sabahi, “Şahsevenlerde Verneh Tarzı”, TDAD, Aralık 1984, s.38
[1107] Köprülü,
“Avşar”, s.35
[1108] Memduh
Yagmur; "Faruk Sümer'in Gözüyle Avsarlar", TDTD, Kasim 1996, s.19
[1109] Hüseyin
Baykara, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi, Azerbaycan Halk Yay, İstanbul
1975, s.17
[1110] Osmanlı
Devleti İle Azerbaycan Hanlıkları Arasındaki Münasebetler, Başbakanlık
Arşivleri, Ankara 1992, s.24
[1111] Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1-2, s.617
[1112] Sümer,
Oğuzlar, s.359
[1113] 7 Mayıs
2000 Tarihinde Ankara’da Yapılan, Sunuculuğunu Prof. Erol Mutlu’nun Yaptığı
Anadolu Türk Kültür Tarihi Ve Azerbaycan Konulu Söyleşide Konuşmacılardan Doç.
Asker Kartarı’nın İfadeleri. Kartarı, Bu Afşarlar İle Sürekli Görüştüğünü De
Vurguluyor. Bu Söyleşinin Tam Metni Elimizdedir.
[1114] Fahrettin
Kırzıoğlu, “İravan/Revan Türkleri”, TK Sayı 11 Eylül 1963 Ankara, s.32-33
[1115] Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1-2, s.598
[1116] Esat
Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s.189-90
[1117] Erciyes
Ün. Türkçe Okutmanı Ve Azerbaycan Derneği Başkanı Mahmut Sarıkaya’nın Verdiği
Bilgi.
[1118] Bütün
Yönleriyle Besni, Halit Ertuğrul Bşk. Komisyon, Besni 1987, s.13, 29, 30
[1119] Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 9-10, sh.48. Besnilerin sarp yerlere yerleşmesinin
sebebi burada çoğunlukla Kalmuklarla çatışmalarından ve korunma kaygısından
kaynaklanıyor (Seyahatname, Cilt 7, sh. 438-39).
[1120] Mehmet
Saray, Dünden Bugüne Afganistan, Boğaziçi, İstanbul 1981, s.21-22
[1121] Köprülü,
“Afşar”, s.34
[1122] Z. Velidi
Togan, Bugünki Türk-İli Türkistan Ve Yakın Tarihi, Enderun, İstanbul 1981,
s.206
[1123] L.
Ligeti, “Afganistan Avşarlarının Dili Üzerine”, Vııı. Türk Dil
Kurultayı-Bildiriler 1957, Ankara 1960, s.57
[1124]
Kıyamuddin Rai, “Afganistan Türkleri”, Doğu Türkistan Dergisi, Ağustos 1990,
Sayı 22, s.
[1125] Bana Bu
Konuda Yardımcı Olan Memiş Kurtuluş (1941 Şumnu İline Bağlı Ortaköy Doğumlu,
Bursa’da İkamet Etmektedir) İle Bu Bilgileri Derlememde Hizmeti Geçen Memiş Beyin
Oğlu Ve Değerli Arkadaşım Ahmet Yılmaz Kurtuluş’a (1974 Tokat-Turhal Doğumlu)
Teşekkür Ediyorum.
[1126] Türker
Acaroğlu, Bulgaristan’da Türk Varlığı Ve Bulgarlarda Türkçe Soyadları
[1127] Detaylı
araştırmalar sonucu bu sayının artacağını sanıyoruz. Çünkü, küçük yerleşim
birimleri gerek listelerde gerekse haritalarda yer almıyorlar. Bu köy
adlarından başka kimi yer adları da Avşar adını taşır. Örnek vermek gerekirse,
Malatya’nın Arguvan ilçesinde Uluçay deresinin kollarından biri Afşar Çayı,
Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde Tamzara civarında bir tepe Afşar Tepesi
(2485 m.), Aydın’da Bafa Gölü’nün kuzeyinde bir Bizans kale kalıntısı Afşar
Kalesi, Viranşehir ile Helvadere arasında bulunan bir kilise kalıntısı da
Afşarören adını taşır. Bu isimler yapılan bölge çalışmalarıyla çoğaltılabilir.
Bunun en güzel örneği Mecdi Emiroğlu’nun çalışmasıdır. Emiroğlu, Bolu ve
çevresinde Türkmen boylarından kalma yer adlarırın tesbitini yapmıştır. Buna
göre Bolu’da 5 köy, 2 mahalle, 7 yayla, 2 tepe Avşar adını taşıyor.
[1128] Yeni Adı
Afşar
[1129] Yeni Adı
Menteşe
[1130] Yeni Adı
Avşar
[1131] Akşar adıyla tanınıyor.
[1132] Eski Adı
Hüseyinşeyh
[1133] Dağardı
Köyü İle Birleşti
[1134] Yeni Adı
Büyük Söbeçimen
[1135] Yeni Adı
Kuşçu
[1136] Yeni Adı
Avşar
[1137] Eski Adı
Azaplı