"RÖPORTAJ"

 

Begmyrat GEREY

 

 

IQ Yayınevi: Sizin “5000 Yıllık Sümer-Türkmen bağları“ adındaki kitabınız geçen sene yayına çıktı ve bu sene ise okurlarımızın isteği ile ikinci kez basıldı. Bu kitapdan ve bu konuyu almaktan sizin asıl amacınız ne idi?

Begmyrat Gerey: Aslında bu çok iyi bir soru, belki´de okurların´da dikkatini bu ünvan çekmiştir. Hepimizin bildiği gibi her ulus kendi kimliğini, soyunu sopunu ve nereden geldiğini bilmek ister ve bu insanlığın doğal bir özlemidir. Ama ne yazık ki son 1-2 yüz yıl devamında hayatın çok sahaları gibi tarih bilimi´de siyasete mal edildi ve bazı emperyalist güçler tarafından sömürgecilik amaçlarının dogrultusunda, bir yandan bazı toplumlara sahte tarihler yaratmaya, öteki yandan ise kendi sömürgecilik menfaatlerine engel gördügü gururlu yaşıyan köklü ulusların yarattıkları gerçek tarihlerini inkar etmek´le onları ruhi zafa uğratmaya başladılar. Tabii ki tarih boyu yer küresinin hemen hemen her yerine kendi damgasını vurmuş hür ve gururlu Türkler, sömürgeciliğin en büyük engeli olduĝu için, bu alanda en büyük haksızlığa`da uĝratılmıştır. İnsanlık tarihinde onlarca büyük, mamur ve demokratik devletler kuran ve insan uygarlığına en büyük katkıları olan Türkleri, yakıcı yıkıcı ve medeniyetsiz göstermek´te sadece bu amaçlar doğrultusunda olmuştur ve olmaktadır. Öte yandan ise, onların amaçlarının gerçekleşmesi doĝrultusunda kendilerini köleliğe adayan bazı toplumlara, güya bir medeni ulus gibi sahte kimlik yaratmaya, o cümleden eski bir tarihe sahip olduklarını isbat etmeye çaba göstermişler ve göstermektedirler. Tabii ki öyle bir ortamda, biz Türklerin´de bu haksızlığa karşı kendimizi korumak ve maddi ve manevi değerlerimize sahip çıkmak kutsal ve milli görevimizdir diye düşünüyorum.

Benim bu konuya özen göstermeğimin asıl nedeni, doğup büyüdüğüm ülke olan İran’da, Tahranın ırkçı ve fars şovenzmine dayalı rejimlerinin devamlı olarak biz Türklere karşın uyguladığı rasistik ve aşağılaycı politikaları olmuştur. Yani, ister geçen şah döneminde, isterse bu günkü islami rejimi döneminde tam imkanlarını kullanarak bizim güzel, köklü ve zengin dilimizi yok etmekte, ulusal kimliğimizi inkar etmekte, bizim karşımıza aşağılayıcı psikolojik savaş yürütmekde bir an durmadan gayret göstermişler ve göstermektedirler. Bizleri medeniyetsiz ve işgalci göstermek, bu bulaşık manevi savaşın en önemli mazmunudur. Halbuki gerçek tarihe baktığımızda, ırkçıların bu iddialarının tam tersine, Türklerin bu günkü İran’ıda kapsayan tam Orta Asya’nın uyğarlıklar yaratan en eski sahipleri olduğu açıkca görülmektedir. Bu konuda iranda ve Türk Cumhuriyetlerinde çok sayıda kitap ve bilimsel makaleler yazılmıştır. Azerbaycan tarihçisi merhum Prof. Muhammedtagi Zehtabinin “İran Türklerinin Eski Tarihi „ başlıklı iki ciltlik büyük ve değerli eseri bunlardan çok önemli bir örnektir. O, bu kitabında bilimsel ve belgesel deliller esasında isbat edir ki, Türkler İran’da günümüzden 7.000 yıldan önceden itibaren yaşamış ve uygarlıklar yaratmışlardır. Halbuki Indo-Germen olduklarını iddia eden „arya“ kabileleri sadece M. Ö. 700 yıllarda göçebe halinde İran’a girmişler ve uyğarlığı orada eskiden sakin olan Türklerden ( ve ya bu günki Türklerin eski ataları olan prototürklerden) öğrenmişlerdir… Benim bu çalışmam’da işte yukarıda değindiğim haksızlığa karşın bir manevi mücadeledir.

IQ Yayınevi: Günümüzdeki Irak’da ( eski mezopotamyada) yaşamakta olan bazı Türk olmayan kabilelerde bizim kökenimiz Sümerlerdendir ve binlerce yıl bu ülkede yaşamaktayız gibi iddialarda bulunmaya yeniden başlamışlar. Sizin bu konudaki görüşünüzü alabilirmiyiz?

 

Begmyrat Gerey: Tabii, bence öyle bir iddialar bilhassa eğer geçmiş tarihde kendilerini ifade etmemiş bir toplum tarafından olursa, bilim dünyasında ciddiye alnamaz ve hatta gülünç olabilir. Çünkü öyle bir iddia bu güne kadar o bölgelerde çok eskiden beri yaşamakta olan Araplar, Yahudiler ve Asuriler gibi Sümerlerin yarattığı uygarlığın mirasçısı olan sami ırklar böyle bir iddiada bulunmamışlardır. Netice itibari ile yukarida da açıkladığımız gibi bu bir siyasi amaçlar ile yapılan bir haksız, gerçek dışı ve saldırıcı çabalardan başka bir şey olamaz. Çünkü sümerler üzerine 130 seneden beri bilim adamlarının çalışmalarının sonucunda, aşağıdaki üç mesele bu konuda tartışılmaz gerçeğe çevrilmiştir:

 
1- Sümerler Mezopotamyanın yerli yaşayıcıları olmayıp, belki doğudan yani Orta Asyadan ve daha doğrusu Türkmenistandan M. Ö. 4. bin yılın sonlarına doğru göç ederek gelip orada yerleşmişlerdir. Yarattıkları uyğarlıklar ise büyük ihtimalle daha önceki dönemlerde Türkmenistanda yaşamış Ano uygarlığının devamı olmuştur. Bu gerçeği Türkmenistanın bağımsızlığa kavuşmasının hemen ardından günümüze kadar devam eden arkeolojik, antropolojik ve etnografik çalışmaların sonucunda elde edilen buluntular da bir daha isbat etmiştir. Bu çalışmalar Amerika, Rus, İngiliz ve İtalya gibi memleketlerin uzmanları tarafından türkmen bilim adamları ile birlikte yapılmıştır. Bu araştırmaların esasında dünyanın bilim merkezlerinde kitap ve makaleler yazılmıştır. Türkmenistan’da üç dilde (türkmence, rusça ve inglizce) yayılmakta olan „Miras“ jurnalında´da bu konuda bilim adamlarının çok değerli makaleleri bulunmaktadır.

 
2- Sümerler insan tarihinde ilk kez yazıyı bulmuş halkdır. Onların yarattığı uyğarlık, bilhassa mitolojileri ve dini inançları yarattıkları bu çivi yazıları ile yazılarak olğunlaşmış ve sonra da dünyanın başka medeni merkezlerine ulaşarak onlara örnek olmuştur. Tabii ki bu vesile ile onların dili de başka dilleri etkilemiş ve çok sayıda sümer sözcükleri de bu dillere, bilhassa Arami, Yahudi, Asuri ve Arap gibi sami dillerine girerek günümüze kadar saklanmış olmalıdır. Türkmenistan’da arkeolog Prof. V. Masson’un çalşmaları, sümer yazısında kullanılmış bazı yazı işaretlerinin M. Ö. 4. bin yıllara ait Ano medeniyetinin buluntularında’da görülmesi çok ilginç ve annamlıdır.

 
3- Sümer dili gramer açısından Indo-german dilleri gibi flektiv(bükümlü) ve ya sami dillere ait olmayıp belki esası Türk dilinden oluşan Urat-Altay ve Fin-Ogur Agglutinativ (iltisaki) dillere aittir. Bu gerçeğe göre de şimdiye kadar yukarıda adı geçen dil gruplarına ait olan hiç bir halk sümerleri kendi ataları saymamışlardır. Ben bu çalışmamda Türk dili (özellikle türkmence) ile sümer dilini karşılaştırdığımda çok ilginç ve annamlı gerçekler yüze çıktı. Yani, bu iki dilin arasında gramer birliklerinin dışında 250´den fazla önemli sözcüklerin de aynı kökden olduğu ap açıkca ortaya çıktı. Elbetde bu konuda Frits Hommel, Osman Nedim Tuna ve Süleyman Uljas gibi bilim adamları da daha önceden beri değerli çalışmalar yapmışlardır.

Netice itibari ile her bir toplum ve ya kavim kendilerinin sümerlerle aynı kökenden olduğunu iddia etmek için yukarıdaki gerçekleri nazara almak zorundadır. Yani birinciden kendisinin eski tarihini ilmi esasda ortaya koya bilmesi lazımdır. İkinciden ve en önemlisi ise dilinin karakterini iyi araştırması lazımdır. Eğer o kavmin dili Indo-German ve ya Sami dillerine ait ise, öyle bir iddiaları ciddiye alınamaz. Belki onlar belli bir siyasi ve saldırıcı amaçla bu iddianı ortaya atabiler ve hatta bol paralı gizli örgütlere dayalı mediya gücü ile geçici olarak kendi toplumunun belli kesimini kandırarak tehlükeli yollarda kullanada bilmesi mümkündür. Ancak uzağa çekmeden gerçeklerin karşısında rüsva olacak ve zararı ise nihayet o toplumun kendisine tokunacakdır diye düşünüyorum. Nitekim İran’da “Arya” ırkı ve onların islamdan önceki dönemlerde yarattıkları yüksek “medeniyet” gibi, güclü mediya vesilesi ile hatta bizim bilim adamlarımızı da kandırılmış varsayımlar ve sömürücülerin tarafında yazılarak empoze edilen sahta ve uydurma tarihler, son yirmi yıl içerisinde Prof. M. Zehtabi ve Nasere Purpirar gibi bilim adamlarının gerçekçi ve tarafsız çalışmalarının sayesinde param parça oldu ve sahta değerlerini tamamiyle kaybetti. Hatta çok eski dönemlerde yazılmış olduğu iddia edilen zertöşt dinine mensub “Avesta” kitabı, islamdan sonra yani Miladi 13. yüzyılda yazılmış ve en eski nüshasının ise Danemarka’nın milli muzeyinde saklanmakta olduğu ap açık ortaya çıkmıştr. Ve hatta “Tahte cemşid” (Persepolis) gibi 2,500 yıl önceye ait olduğu iddia edilen abidelerin sadece son 150 yılın içerisinde Engelterenin tarafında siyasi amaçlar için çok eski Elam medeniyetine ait abidelerin üzerine yapdırıldığını, yukaride adı geçen Nasere Purpirar, elde etdiği belgeler esasında isbat etdi.