Türkmenistan
NEVRUZ - OĞUZ GÜLÜDÜR
Türkmenistan'da Nevruz Kutlamaları
Bizim çeşitli yerlerde farklı isimlerle kutladığımız bu bayram, yani Nevruz bahar bayramıdır. Nevruz Bayramı son baharda yere sinmiş ve çürümüş yaprakların yeniden filizlenmesidir,tabiatta dirilişin, yenilenişin müjdesidir.
Bu bayram bizim halklarımızda çok uzak zamanlardan
beri kutlanarak gelinmektedir. Biz her zaman yapıldığı gibi
bu bayramın tarihten bu güne kadar değil de, aksine bu günden tarihe
kadar yolunu takip edelim.
Belki, Nevruz sadece çağımızda ortak bir
bayram olarak kutlanmakla beraber bir araştırma unsuru olarak da
incelenmektedir. Hemen hemen şu anki ismiyle tüm bölgelerde de nevruz
adını taşımaktadır. Bir kere adını
doğadan tabiattan aldığı ve halkların aynı
sevinci yaşadığı için, ismininse tek bir anlama gelmesi bu
bayramın birleştirici özelliğinin olduğunu ortaya çıkarıyordur. Aynı zamanda da
Nevruz halkların kültür bütünlüğüne yaklaşımının
anahtar niteliğindeki tespitidir.
Evet, geniş coğrafyada şimdiye kadar her
yerde kutlanmış olan, her ülkenin de
araştırdığı, incelediği başka bir
bayramın örneğini bulamıyoruz. Tabi ki, Türk soylu
halkların her biri tüm komşu halklarla Tacikler, Parslar, Araplar,
hepsi bu bayramı kutlamaktadırlar.
Yine de bir gerçeği söylememiz gerekiyor,
sosyolojik araştırmalar
esnasında nevruz kelimesinin etimolojik yoluyla derinliğine kadar
incelemeye çalışırsak hemen aynı sonucu elde edebiliriz.
Şimdiden belirtmek istiyorum ki bu sözün anlamı muhakkak yeni gül,
veya yeni gün, yada diriliştir. Sonuçta, yenilenmektir. Biraz önce
söylediğimiz gibi şimdi bu bayramın bu günden tarihe kadar
nasıl kutlandığını inceleyelim. Bu bayram şu an
Türkmenistanda martın 21-de Nevruz adıyla kutlanmaktadır.
Devlet tarafından da 1 gün tatil edilerek resmi bayram haline
dönüştürülmüştür.
Nevruzda tüm şehirler, köyler çeşitli renklerdeki
bayraklarla süslenmektedir. Türkmenlere has olan canlı, yeşil,
kırmızı, sarı, mavi renkleri her yerde görmek mümkündür.
Bir renk vardır ki filizlenmiş yeşil buğdaylardaki canlılığı ifade
ediyordur. Zaten filizlenmiş yeşil buğday baharın Nevruzun
gelişinin simgesidir. Nevruz bayramının özelliği yeşil
filizlenmiş buğday
yetiştirilerek, ondan semeni adlı yemeğin
yapılmasındadır. Aynı zamanda da bu bayram renklerin canlılığın
bayramıdır. Bu bayramdan 2 gün önce evler temizlenir. Bayram günü ise
pilavlar, çörek börekler yapılır ve sevdiğin dostlar, akrabalar
eve çağrılır. Bu bayramda bizim gençlik günlerimizde arkadaşlarımızla birlikte
yemekler tatlılar yapıp gece de oyunlar yani boncugattı yada
yüzük oynunu oynardık. Nevruz gecesi çok eğlenceli gece olarak
aklımızda kalmıştı.
Keşke
bu gün bitmeseydi diye düşündüğümüz zamanlar da olmuştu. Bazen
de bu gece komşularımızdan bir yaşlı nine, veya babaannem kendilerinin gençlik
yıllarını, yada öyküler masallar anlatırlardı. Biz bu
gecenin mucizeyi bir gice olduğuna inanırdık. Çünkü bize öyle
öğretilmişti. Bunu oynamakta olan boncugattı, yüzük
oyunlarımız da kanıtlıyordu. O gece tuttuğumuz
dileklerin gerçekleşeceğine inanarak
boncugattı oyunımızda şöyle satırları
söylerdik.
Düvmeleri seçiler,
Nevruzun geceleri
İnce belden kuçulur
Nevruzun geceleri
Nevruz geldi, yaz geldi.
Karga geldi, saz geldi.
Oturan adamlara,
Bülbülden avaz (ezgi) geldi.
Nevruzun baharıdır.
Civangül nihalidir.
Kız oğlan bir-birini,
Seçmeli zamanıdır.
Bizim atlar karadır.
Başın silkip varadır.
Nevruz geldi, gelmedin
Kız yüregim yaradır.
Günortadır çoğludur.
Kızlar evde bağlıdır.
Her yıl Nevruz gecesi,
Yar yarına bağlıdır.
Sülgünün civ civleri
Çıkarın biceleri (kuraları),
Alla muradum ersin
Nevruzun geceleri.
Böyle
bir eğlenceli kutlanışının yanısıra bu
bayrama anlam veren, bazı tespitleri yapabileceğimiz anlamlı
sözlerde vardır. Halk bu bayrama 90 dolup der bu kışın
bitmesidir. Ya da 90 dolup yere yılı girende, buysa kış
bitikten sonra yere yılı girer anlamını
taşımaktadır. Bu ifadeler, Anadolu'daki cemreler denilen
hadiseye denk gelmektedir. Yani cemreler şudur ki sıcaklık ilk
önce havaya girer, sonra suya, en sonunda ise toprağa... Bunların
süresi de bellidir, her biri yedi gün sürer. Bu demek şudur, yani Nevruz
Anadolu'da da 21 Marta denk gelir. Sebebi bu mevsimle ilgili zahmire 20
Aralıktan 5 Şubata kadardır. Sonra 15 gün küçük devam eder.
Küçük bitince cemreler başlar. Buysa tam 21 Marta denk gelir. Bizim bu
örneğimiz Anadolu halkının arasında hala devam eden
olaylara dayanmaktadır. Bu yüzden Nevruzdan önce havalar muhakkak
bozarmış. Bazen çok kar yağar. Bazense çok kötü rüzgar olur.
Şurada
bir şey aklıma geldi küçükken hep baharın gelmesini çok
isterdim, en çok sevdiğim mevsim bahardı. Bazen bizde şubat
ayının sonunda kış bitmiş gibi havalar
ısınıverir işte o zaman Ne güzel bahar geldi diye sevinçten
dört köşe olurdum. Fakat baba annemse Daha sevinme kızım Nevruz
geçmeden bahar gelmez derdi. Bu gerçekten de öyleydi, Nevruzun gelmesiyle yeni
doğmuş kuş yavrularının ötmeleri oğlak
kuzuların meleşen sesleri, otların, çiçeklerin,
toprağın canına hoş yakan kokuları gelmeye
başlardı. Buna tam anlamıyla bir gerçek Nevruzdu diyebiliriz.
Havaların değişmesiyle baharın bazi
yerlerde Nisanda, bazi yerlerde ise Mayısta gelmesi, bu bayramın
farklı zamanlarda kutlanmasına neden olmuşsa da,
anlamınınsa aynı olmasını
sağlamıştır. Mesela, Sibirya'da bahar Mayısta ve ondan
sonra gelmektedir.
Şu anki durumdaysa Türk soylu halkların
çoğunda baharın gelişini Nevrızu kutlamada ortaklık
vardır. Yani genellikle her yerde 21 martta kutlanmaktadır.
Şimdi
yine biraz geriye gidelim derken 18. yüz yıl şairi Magtımkulu
dan bir örnek verelim. Mahtumkulu Nevruzu şöyle
algılamıştır:
Nevruz gelse äleme
Renk kılar cihan fayda
Demek,
nevruz 18. yüzylda da tıpkı bugünkü gibi nevruz adıyla
kutlanılmış. Bu satırlardan da belli olduğuna öre
Nevruz o zaman da renklerin bayramı olmuş.
11.nji
yüzyılda Doğu'nun büyük bilgesi Biruni ise Köhneürgenç'te, yanı
Harzemşahların yurdunda Nevruz bayramının
kutlanışı hakkında şöyle bilgi vermektedir: İki
gün önce evler temizlenir. Nevruzun sonraki günüyse çeşitli yemekler
yapılır diye ifade etmiştir. Evet, buradan da
anlaşıldığına göre Nevruz temizliğin,
yenilenmenin ve yemeklerin bayramıdır.
Bunlar türlü zamanlardaki bilgiler olduğuna rağmen
hemen hemen aynı ifadelerdir. Yine vurgulamak gerekiyorsa, Nevruz
renklerin, canlılığın ve dirilişin, toprağın
bahar kokusunun bayramıdır.
İslamdan
önce Nevruz Oğuz bayramı olarak kutlanmıştır. Bunun
şu anda Türkmenistan'da halk arasında Oğuz bayramı olarak
geçtiğini görmekteyiz. Annaguli Nurmemmet'in Oğuz Yurdu
romanında Türkmenlerin İslama geçiş dönemindeki olaylar
anlatılırken Nevruz gecesi Oğuz gecesi olarak
anlatılmaktadır. Üstelik milli oyunlarıyla meşgul olan
Türkmen kızları o gecede türküler söylerler:
Oğuz
geldi, yaz geldi.
Alemden owaz geldi
Bu oğuz gicesinde
Kız yüregne naz geldi.
Bu o kadar ilginç de değildir, yanı şu an biz
eski Oğuz geldi, yaz geldi (yani ilkbahar) satırımız Nevruz
gedi, yaz geldi diye değiştirmişiz. Bizim kanaatımıza
göre belki IX-X yüzyıllardan
başlayarak Oğuz bayramı adını göteren bu bayram Nevruz
adını almaya başlamıştır. Bunun ilk ispatı
olarak Karahanlı ve Selçuklu devletlerinde Pars dilinin
kullanılmasıdır. Nevruz kelimesi de Parsçadan
alınmıştır ve ortak kültür tüm doğu halklarıyla
beraber Nevruz adıyla anımsanmıştır.
Türkmen
halkının arasında bu Oğuz bayramının, Oğuz
gününün gelişi hakkında ilginç bir rivayet vardır. Oğuz
Yurdu romanında da bu bayramla ilgili bu rivayet ince bir şekilde
işlenmiştir.
Romana
göre bir Oğuz beyi hatun almadan önce muhakkak bir at almalıdır.
Aldığı atıyla da hatununu getirmelidir. Eğer
yiğidin hatunu ve atı olmazsa han olmayacaktır. Fakat büyük
hanlık diye de bir derece vardır, yani hanların hanı olmak.
Onun için muhakkak akıl yolundan geçmek gerekmektedir. Akıl Hoca'nın
sınavından geçmelidir. Şart bellidir. Şimdiye kadar
kimsenin bölemediği kara taşı bölmelidir. Büyük han olacak her
kes çok keskin balta, kılıç, bıçak ve sayrı ile gelir. Ama
bu zor işi kimse gerçekleştiremez. Sonunda bunu Oğuz Han
yapmıştır. Akıl Hoca onun sırrını
sorduğunda Oğuz Han şöyle cevap vermektedir:
"Ey dahi atam,o anda vicudum gevşeyip, yüregim
yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Ben taşı ikiye
böldüğüm an dokunsam dağılıp gidecekti. Sonra hemen eski
haline döndü ve bir daha bölemediler. Evet, bu mucizeyle ömrün yeni günü
başlıyor. Onun kudretiyle karların altından soğuk
dudakları delip taze çiçek çıkıyor. Toprak canlanıp ilk
baharın geldiğini müjdeliyor. Bu canlılıktır, yeniden
dirilmektir. Bu yeni bir ömrün başlangıcıdır..."
Sonra Akıl Hoca'nın "Han oğul bu günün adına ne koysak.?" sorusuna Oğuz
Han'ın verdiği cevap ilginçtir: "Bu gün her kese
canlılığın dirilişin yeni coşkuyla tekrar
verildiği gün, erkinin özgür olup geldiği gün, erkin gün diyelim,
yeni gelen gün, yangı gün taze gün diyelim."
Daha sonra romanda halk bu kudretin Oğuz kerameti, o
günün ise Oğuz günü olarak kabul eder, bu bölüm şöyle
anlatılmaktadır:
"Adamlar hemen karları elleriyle kürüyüp açtılar,
soğuk karların buz gibi dudağını çatlatarak çıkan
çiçekler filizleniyordu. Bu çiçek kardelen çiçeğiydi. İnsanlar bu
günü Oğuz Hanın kerameti saydılar. Onu diriliş günü
bildiler. Karları delip çıkan
kardelene ise Oğuz gülü dediler. Her bir şeye yeniden can
veren güneşe ise Oğuz günü dediler."
Türkmenistan'da
hala halk ağzında ve edebiyatımızda devam eden Oğuz
gülü, Oğuz günü, Oğuz bayramı gibi anlatımların hala
İran Türkmenlerinde de Oğuz Bayramı olarak
kutlanılmağı bu bayramın eskilerde de, bugün de kökünün bir
olduğuna işaret etmektedir. Biz bunu geçenlerde Elazığ'da
Nevruzla ilgili konferanslar verirken İran'dan gelen
konuşmacılardan da duymuştuk. Demek, Nevruz bir güldür,
yenilenmeyi müjdeleyen bir gündür, tarihimizin derinliklerine gidersek,
karların dudağını yarıp çıkan bir Oğuz
gülüdür.