MAHTUMKULU’NUN ŞİİRLERİNDE

 ÇAĞATAYCA VE OĞUZCA UNSURLAR*

 

MEHMET KARA

TÜRKMEN TÜRKÇESI KITABYNDAN



Hormatlı aalımlar, eziiz doğanlar!

“Kelime bitmez; eğer biterse, insanoğlunun zengin gönlü yeni kelimeler tü­retir.” sözünü ilk duyduğumda derin düşünce­le­re dalmıştım.

Bazı insanlar vardır ki; onların gönül zenginliğinin sınırları ülke­lerin hudutlarını aşıp gider. Bunlar, içinde yaşadıkları top­lum­lara öte dünya­lar­dan kelimeler dev­şi­ren ve yüz yılların sırlı per­delerini milletleri için aralayan şah­siyetlerdir. “Arı biziz, bal biz­dedir.” diyecek kadar metanetli olan, gü­cü­nü içinde bulan böy­le insanların en önemlilerinden üçü bizce Hoca Ahmet Yese­vî, Yunus Emre ve Mahtum­ku­lu Pırağı’dır.

Bunlardan Mahtum­kulu, sadece şair olmayıp aynı zamanda bir düşünür ve muta­sav­vıftır. Kendi boyunun ağzını yazı dili sevi­yesine yükselten büyük bir söz ustasıdır. Bütün bu özellik­le­rin­den dolayı, yeni dönemde yaşamış bir Türk­men şairi onun için; “Halkıñ öçmez çırağı/Ulı ussat Pırağı” demiş­tir. Ger­çek­ten de onun şiirleri, kendi geleneklerini tam olarak yaşayama­dık­la­rı za­­man­larda ve daraldıkları kısıtlı mekânlarda Türkmenler için ge­niş dünyalara açılan aydınlık bir pencere; bir çıkış yolu olmuş­tur. Nitekim ne zaman bir Türk­men kardeşime rastlasam, ko­nuş­masını Mahtumkulu’dan bir şiir par­çası okuyarak güçlen­dir­mek­te, söylediklerine bu şiirlerden delil­ler aramak­ta­dır.

Mahtumkulu'ya Türkmenlerin derin hürmet beslediklerini ve ona saygı­da kusur etmediklerini, daha önce kısıtlamalar yü­zün­den yayımlanamamış şiirlerinin toplandığı kitaba Bağışla Bizni “Ba­ğışla Bizi” adının verildiğini görünce bir kez daha anlamış ol­dum.

Yukarıda, Mahtumkulu’nun Türkmen ağzını yazı dili sevi­ye­sine yükselttiğinden söz etmiştik. Kendinden önce yaşamış olan Bayram Han ve Vepayı gibi Türkmen aydınları eserlerini Ça­ğa­taycayla yazarken; Mahtum­ku­lu, bu yolu izlemeyip Ça­ğa­tay­ca unsurlardan da faydalanmakla birlikte şiirlerini Oğuzcayla yaz­mıştır. Bu yüzden onun şiirleri karışık dilli eserlerin taşıdığı özel­liklere sahiptir. “Karışık dilli eserler” ya da bir başka ifadeyle “olga-bolga” meselesi, Türkologları uzun süre meşgûl etmiştir.

11-12. yüzyıllara kadar konuşma dili olarak varlığını sür­dü­ren Oğuz Türkçesi, bu yüzyıllarda yazı dili hâline gelmiştir. Oğuz­canın ilk ürünle­rin­de Doğu Türkçesi özelliklerine de rast­lan­dığı için bunlar, karışık dil­li eser­ler1 ola­rak nitelendirilmiştir. Ka­­rı­şık dil­li eser­lerde ol- fiili, yer yer bol- şeklindedir. bar- “git­mek, var­mak”, ber- “vermek” ve bar “var” kelime­leri­nin “b-”li şe­killeri de bulun­mak­­ta­dır. Yaklaşma hâli eki, zaman zaman “-ga/-ge”; yükleme hali eki ise “-/-ni” şeklindedir. Oysa Eski Ana­dolu Türk­çesinde bol- fiilinin “b-”si düşmüş­tür. bar-, ber- ve bar kelimelerinin ba­şında bulunan “b-”ler “v-”ye dön­müş­tür. Yak­laşma hâli eki, “-a/-e”; yük­le­me hâli eki de “-ı/-i” şeklin­de­dir.

Öte yandan karışık dilli eserlerde, Eski Anadolu Türkçesinin son­raki dönemlerine ait ürünlerde hiç rastlanmadığı hâlde günü­müz Türkmence­sin­de yaygın olarak kullanılan kelime ve şekil­ler bulun­mak­tadır. Bazı ke­li­me­ler ise, Eski Anadolu Türkçesindeki kulla­­nım özelliğiyle de­ğil de Türk­men­­ce­deki kullanımla karşımı­za çık­mak­tadır­lar: ay­lak “ora­ya” (Tkm. eylääk), ayrılduğ-a “ay­rıl­dık işte”, buylak “bura­ya” (Tkm. beylääk), ca­hân “dün­ya, ci­han”, diñe “yalnız”, kañrılduğ-a “bir ta­ra­fa eğildik işte”, geçdi-le “geç­ti ya, geçti işte”, geldi-le “geldi ya, geldi iş­te”, meñzemek “ben­­zemek”, şe­her “şehir”, yañı “yeni”, yiblik “iplik”.

Mahtumkulu’nun Oğuzca ağırlıklı bir dille yazdığı şiirlerde yer yer Çağatayca serpintiler bulunmaktadır. Bu yönüyle onun şiir­leri karışık dilli eserlerle benzerlikler gösterir. Ancak bu karı­şık­lıkta bir kargaşa olmayıp zen­ginlik vardır. Mahtumkulu’nun şiirlerindeki bu özellik, yeni bir lehçenin nasıl oluştuğunu merak edenlere de ilgi çekici ipuçları vermektedir. Üze­rin­de duraca­ğı­mız örneklerle konu daha iyi anlaşılacaktır.

Mahtumkulu’nun şiirlerinde “olmak” fiili, hem ol- hem de bol- şeklin­de geçer. Günümüz Türkmencesinde bol- şeklinde kul­lanılan fiilin Mah­tum­kulu döneminde “b-”si düşmüş olarak görülmesi Oğuzca bir özelliktir. “b-”li biçim ise Çağatayca kay­nak­lı olmalıdır. Aşağıdaki örnek­ler­de aynı mısra veya dörtlük içe­risinde söz konusu fiilin iki türünün de yer al­ma­sı dik­kat çe­ki­ci­dir:

Ömrüñ olsun bäş yüz yıldan zıyada,

Rekabıñda duşman yörsün pıyada,

Özüñ hem susenden bolğul azada,

Sapar kılğuñ bir gün ağaç at bilen.

(II/36/3)2

Ger enayat bolmasa senden, açılmaz yolumız,

Tutğun olar dayıma, bolmaz küşat ıkbalımız,

Cebr ile bimar olup, aşufta bolğan halımız,

Rehm edip, sen sormasañ, bir ayrı yarım galmaz-a.

(I/23/2)

Namarda mert olan kişi il bolmaz

(II/35/2)

Mahtumkulu, bar-, ber- ve bar kelimelerini Çağatay Türk­çe­sinde ol­du­ğu gibi “b”li kullanmıştır: bar (I/18/8) “var”, bara­dır (II/83/1) “gidi­yor”, bardır (I/19/3) “vardır”, barğan (I/20/4) “gi­den”, berer (II/73/2) “verir”, berğil (I/10/5) “ver”. Günümüz Türk­mencesinde de bu kelimeler Mahtumkulu’nun şiirlerinde oldu­ğu gibi “b”lidir. Oysa bu kelimelerin ilk sesinin Oğuzcada “v”ye dönmesi beklenirdi. Türkmenlerin yüzyıllarca Doğu Türk­le­rine yakın bölgelerde ve zaman zaman onlarla iç içe yaşamış ol­ma­sı, belki de bu dönüşümün gerçekleşmemesinin en önemli se­bebidir. Türkmen yurdunun coğrafî konumundan dolayı, Türk­mence bazı özellikleri bakımından Azer­baycan, Gagauz ve Türkiye Türkçelerinden farklılaşarak kuzey veya doğu lehçele­ri­ne yaklaşır.

Mahtumkulu’nun şiirlerinde “-gan/-gen” sıfat fiil eki, hem Çağa­tay Türk­­çesindeki gibi “g”li hem de Oğuzcadaki gibi “g”si düş­müş olarak (-an/-en) geçer. Bu yüzden barğan (I/20/4) “gi­den”, besleğen (II/38/4) “bes­leyen”, bolğan (I/23/2) “olan”, dur­ğan (I/7/3) “duran”, ge­tirğen (I/8/9) “getiren”, suvlağan (II/38/5) “sulayan” örneklerinin yanında ba­kan (II/10/3) “ba­kan”, duran (I/8/4) “duran”, bükülen (III/36/1) “bükü­len”, islän (II/14/4) “isteyen”, okan (II/10/3) “okuyan”, yığladan (III/25/5) “ağ­­la­tan”, yığlan (II/10/3) “ağlayan” örneklerini de gör­mek­te­yiz.

İlgi hâli eki; ayralıknıñ (I/17/4) “ayrılığın”, birevniñ (II/3/2) “biri­si­nin”, gulnuñ (I/8/5) “kulun”, ölümniñ (II/36/2) “ölümün”, pelekniñ (III/5/4) “feleğin”, tutğanıñ (II/35/2) “tutanın” örnek­le­rinde olduğu gibi hem Çağataycaya uygun olarak hem de da­ğıñ (I/14/7) “dağın”, göğüñ (I/14/7) “göğün”, peleğiñ (III/8/4) “fe­leğin”, merdiñ (II/35/2) “merdin”, yeriñ (I/14/7) “yerin” ör­nek­lerinde olduğu gibi Oğuzcaya uygun olarak şiirlerde yer al­mış­tır.

Yaklaşma hâli eki; älemğe (I/14/6) “dünyaya, âleme”, bi­rev­ğe (II/3/3) “birisine”, dünyäğe (II/3/1) “dünyaya”, kimğe (III/25/2) “kime”, kişiğe (II/35/5) “kişiye”, periğe (III/20/2) “pe­riye”, resulğa (II/3/7) “peygambe­re”, yağşığa (II/3/4) “iyi­ye” örneklerinde Çağataycada olduğu gibi “g”si düş­me­miş şek­liy­le; äleme (II/28/3) “dünyaya, âleme”, derde (II/14/3) “der­de”, dünyäye (II/24/1) “dünyaya”, emrine (II/7/4) “emrine”, ıra­ğa (III/13/4) “uzağa”, kitaba (II/21/2) “kitaba”, pığambere (II/32/4) “pey­gam­­bere”, yağşılara (II/35/3) “iyilere” örnek­le­rin­de ise Oğuzcada olduğu gibi “g”si düşmüş hâliyle kullanılmıştır.

Şu örneklerde yükleme hâli eki, Çağatayca­da­ olduğu gi­bi­dir: älemni (II/16/4) “dünyayı, âlemi”, dövlerni (II/16/3) “dev­leri”, gözellerni (III/35/3) “güzelleri”, namartnı (II/3/3) “na­mer­di”, sözümni (I/18/8) “sö­zü­mü”. Bazı örneklerde ise ekin Oğu­zcadaki kulla­nı­lı­şı­nı görmekteyiz: peleği (III/6/3) “feleği”, ya­manı (II/3/4) “kötüyü”.

Bazı kelimelerde, Çağataycada olduğu gibi, zamir “n”si bu­lun­mamak­ta­dır: sanıda (III/19/3) “sayısında”, yanıda (III/19/3) “yanında”, pikriden (II/36/2) “fikrinden”, belasığa (II/3/6) “belâsına”. Bazı kelimelerde ise, Oğuz­ca özellik ön plâna çıka­rı­la­rak zamir “n”sine yer verilmiştir: tününde (I/14/1) “gecesin­de”, gününde (I/14/1) “gününde”, dağında (I/16/1) “da­ğın­da”, boynundan (I/16/1) “boynundan”, içinde (II/5/1) “içinde”.

Son olarak Oğuzcayla Çağatay Türkçesini birbirinden ayı­ran ve “değil” anlamına gelen iki önemli kelimeyi de şairin kul­lan­dığını belirtmek istiyoruz. Bunlardan däl (III/25/4) Oğuz­ca­ya, imes (I/19/7) ise Çağa­tay­ca­ya mahsustur.

Meni sabır bilen diñläniñiz üçiin hemmääñiz köp sağ bo­luñ!

 


* 14 Mayıs 1998’de Aşkabat’ta yapılan “Mahtumkulu’nun Sanatında Ho­ca Ahmet Ye­se­vî Tesiri” adlı uluslararası konferansa sunulan bildiri.

1 Bkz. MANSUROĞLU, Mecdut: “Şeyyad Hamza’nın Doğu Türkçesine Yak­laşan Man­zumesi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten-1956, s. 125-144; BULUÇ, Sâ­det­tin: “Behcetü’l-Hadâ’ik fî Mev‘izeti’l-Halâ’ik’ten Der­lenmiţ Koţuklar”, Türk Dili Araţ­tırmaları Yıllığı-Belleten-1963, s. 161-201; KORKMAZ, Zeynep: “Eski Bir Kudurî Çe­virisi”, XI. Türk Dil Ku­rultayında Okunan Bilimsel Bildiriler-1966, Türk Dil Kuru­mu Ya­yın­ları, Ankara 1968, s. 225-231; CANPOLAT, Mustafa: Behcetü’l-Hadâ’ik fî Mev‘i­zeti’l-Halâ’ik, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten-1967, s. 165-175; TEKİN, Şi­nasi: “1343 Tarihli Bir Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Türk Dili Tarihinde ‘Olga-bol­ga’ Sorunu”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Bel­leten-1973-1974, s. 59-157.

2 Örneklerden sonra gelen parantez içerisindeki ilk rakam, Mahtum­ku­lu’nun Kiril harf­li şiirlerini içine alan kitabın (MÜLKAMANOV, A. - M. ÖVEZ­GEL­DİYEV - M. ÇA­RIYEV - A. NUR­­YAĞ­­­DIYEV - G. NAZA­ROV: Mağtımğulı -Şığırlar-, "Türk­me­nis­­tan", Aşğabat, I. Cilt 1992; II. Cilt 1994; II­I. Cilt 1996) cilt numarasını; ikinci ra­kam, sayfa numarasını; üçün­­­­cü rakamsa şiirlerin bent numa­rasını göster­mek­tedir.